Tarihinde ilk kez kendisine ait bir açık denizde hidrokarbon rezervi bulan Türkiye, Karadeniz’deki hidrokarbon ve Doğu Akdeniz’den gelmesi muhtemel güzel haberlerle tarihi bir dönüm noktasından geçiyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Rezervi bulduk’ açıklamasının ardından hiç şüphesiz en çok merak edilen konulardan biri de ‘Peki şimdi ne olacak?’ sorusunun yanıtı oldu.
Daha önce bu tür gemilerde görevler üstlenen sondaj uzmanı Burak Kayael, Türkiye’nin söz konusu alanda atacağı adımlara ilişkin yol haritasını madde madde anlattı.
İlk adım sismik araştırma
Hidrokarbon (petrol ve doğal gaz) aramacılığının karada ve denizde öncelikle sismik araştırmalarla başladığını belirten Kayael, “Sismik araştırmaların temel prensibi yerin altına ses dalgaları yollayarak bu ses dalgalarının yerin altındaki jeolojik yapılardan yansımalarının kaydedilmesidir” dedi.
Sismik araştırmalar sonucunda hidrokarbon içerebileceği değerlendirilen jeolojik yapıların tespit edilerek tahmini rezerv büyüklüklerine ilişkin bir ön çalışma yapıldığını anlatan Kayael, sonraki sürece ilişkin şunları söyledi:
“Burada birçok yerde yanlış verilen bilgiyi düzeltmekte fayda var. Barbaros ve Oruç Reis gibi sismik araştırma gemileri karada ve denizde kesin olarak ‘kesit rezerv tespiti’ yapamaz. Bu durum bizim gemilerimizden bağımsız olarak tüm sismik araçlar için geçerli.
Bu noktada sismik gemilerin nasıl çalıştığından bahsetmek gerekiyor. Sismik gemilerimiz arkalarından çektikleri kablolar vasıtasıyla ses dalgaları yaratıyor. Bu ses dalgaları su kütlesini aşarak deniz tabanından aşağıya işliyor ve yerin altındaki jeolojik yapılardan yansıyarak sismik gemiye ulaşıyor.
Bölgenin röntgeni çekiliyor
Sismik gemi üzerindeki alıcılar ile yansıyan bu ses dalgaları kaydedilerek dönüş süreleri de göz önüne alınarak sismik modellemeler (2 boyutlu ya da 3 boyutlu) çıkarılıyor. Bu modellemeler jeofizik ve jeoloji mühendisleri tarafından çeşitli yazılımlar tarafından işlenerek, bir nevi röntgen filmi çekilen jeolojik yapıların boyutu ve olası içerikleri belirleniyor. Bu sonuçlar ile tahmini rezerv içeriği (petrol ya da gaz) ve rezerv boyutu çalışılıyor.”
Sıra sondaj platformunda
Bu aşamadan sonra sondaj mühendisleri, jeoloji ve jeofizik mühendisleri tarafından belirlenen noktada istenen derinliğe güvenle inebilmek için bir kuyu planı hazırlandığına işaret eden Kayael, planlama aşaması sonrasında belirlenen noktanın su derinliğine göre bir sondaj platformuyla sondaja başlandığını kaydetti.
TPAO’nun envanterindeki Fatih, Kanuni ve Yavuz sondaj platformlarının derin deniz alanlarında çalışmak üzere tasarlandığını hatırlatan Burak Kayael, şunları söyledi:
“Sondaj platformu ile deniz tabanından başlayarak belirlenen derinliğe kadar bir kuyu açılıyor. Bir kuyu teleskopik olarak tanımlanan büyükten başlayarak giderek küçülen çaplarda devam eden şekilde kazılıyor. Sismik araştırmalar ile belirlenmiş bir sahada ilk kazılan kuyulara arama kuyuları deniyor. Sondaj operasyonu sırasında petrol veya doğal gaza rastlandığı zaman belirlenen sahada hidrokarbon varlığı kanıtlanmış oluyor.”
Gerçek boyutun belirlenmesi için farklı yerlerde kuyu açılıyor
“Bulunan rezervin büyüklüğü nasıl anlaşılıyor?” sorusuna da yanıt veren Sondaj Uzmanı Burak Kayael, şu bilgileri paylaştı:
“Hidrokarbon tespiti yapıldıktan sonra sondaj platformu üzerinde bulunan test ekipmanlarıyla rezervuar mühendisleri tarafından belirlenen süre boyunca akış testi olarak adlandırılan test gerçekleştiriliyor. Bu testte, tespit edilen hidrokarbon kaynağı belirlenen süre boyunca akıtılarak yerin altındaki basınç değişimleri tespit ediliyor. Burada önemli olan nokta belirlenen rezervin boyutunun kazılan tek bir kuyuyla belirlenememesi.
Kazılan ilk kuyu olan arama kuyusundan elde edilen gerçek saha verileri doğrultusunda sismik çalışmalarda düzeltmeler yapılıyor ve daha sonrasında rezervin tam büyüklüğünü belirlemek amacıyla tespit kuyuları kazılıyor.
Tespit kuyularından elde edilen bilgiler doğrultusunda jeoloji ve rezervuar mühendisleri tarafından gerçekçi rezerv tahmini (petrolse milyon varil, doğal gazsa milyar metreküp cinsinden) hazırlanıp tüm rezervin üretilebilmesi için kaç kuyu daha kazılması gerektiği belirleniyor.”
Bulunan rezerv ana karaya nasıl gelecek?
Kayael, açık denizde bulunan rezervin ana karaya farklı şekillerde ulaştırıldığını anlatarak, söz konusu süreçle ilgili şöyle konuştu:
“Üretim mühendisleri rezervin bulunduğu alana göre bir üretim planı hazırlıyor. Burada su derinliği, kazılacak kuyu sayısı, hidrokarbon tipi ve rezerv büyüklüğü en önemli faktörler. Tespit edilen rezervin ekonomik büyüklüğünün kazılacak ek üretim kuyularının ve kurulacak üretim platformunun maliyetinin üzerinde olması koşulu kritik. Aksi durumda yapılacak tüm faaliyetler şirket ve kamu zararı doğuracağı için rezervin işletilmemesine karar veriliyor.
Rezervin işletilmesinin ekonomik olduğuna karar verildiğinde sondaj platformları tarafından üretim kuyularının kazılmasına başlanır. Bu süreçte tespit edilen rezervin özelliklerine (petrol mü doğal gaz mı, günlük tahmini üretim miktarı, hidrokarbonun içerisinde yer alan yabancı maddeler vb.) uygun olacak şekilde bir üretim platformu tersanede üretilmeye başlanır.
Karaya yakın noktalarda kurulacak platformlar deniz tabanına sabitlenirken, kıyıdan uzak noktalarda yüzer üretim platformlarının kurulması gerekir. Üretim yapılacak her bir kuyu deniz tabanından üretim platformuna bağlanır. Karaya yakın platformlardan üretilen hidrokarbon kaynakları boru hatlarıyla karaya ulaştırılırken karadan uzaktaki platformlarda üretilen hidrokarbon çeşitli işlemlerden geçirilerek depolanır ve dönem dönem yanaşan tankerlere aktarılır.
Bilindiği üzere Düzce’nin Akçakoca ilçesi açıklarında TPAO’ya ait 4 adet sabit üretim platformu bulunuyor. Ülkemizin sabit üretim platformları hakkında tecrübesi varken yüzer üretim platformları ekonomik bir rezerv tespiti durumu ülkemiz için bir ilk olma özelliği taşıyor.”
Petrol ve doğal gazda süreç farklı
Sondaj uzmanı Burak Kayael, petrol ve doğal gazın fiziki yapıları sebebiyle birbirlerinden farklı üretim metotlarına ihtiyaç duyduğuna işaret ederek, “Petrolün içerisinde parafin gibi mumsu maddeler yer alabilirken doğal gazda daha çok kükürtdioksit ya da karbondioksit gibi gazların varlığından kaynaklı problemlerin önüne geçmek üzere sistemler kuruluyor. Bu noktada petrol ve doğal gazın birbirinden ayrılmaz iki kardeş gibi olduğunu belirtmekte fayda var. Birisinin olduğu yerde diğerinin de bulunması olasılığı çok yüksek” şeklinde konuştu.
Kıyıdan uzakta yer alan üretim platformlarında, petrol içerisindeki yabancı maddelerin ayrıldıktan sonra üretim platformuna yanaşan ham petrol tankerlerine aktarıldığı bilgisini veren Kayael, bir sonraki adımına ilişkin şunları söyledi:
“Bu durum bir nevi kaynak noktasında alıcıya satış olarak tanımlanabilir. Kıyıdan uzak noktalarda üretilen doğal gaz ise çoğunlukla üretim platformunda sıvılaştırılarak saklanır. Sıvılaştırmada temel amaç; hacmin düşürülerek saklanması ve daha kolay taşınması içindir.
Daha sonrasında üretim platformuna yanaşan bir LNG tankerine aktarılarak alıcıya teslim edilir. Türkiye’nin son senelerde giderek gelişen LNG kapasitesi keşfedilecek bir doğal gaz kaynağının ülkemiz iç tüketiminde kullanılmasını çok kolaylaştıracaktır.”
Türkiye özel bir yere konumlandı
Sondaj Uzmanı Burak Kayael, sürecin maliyet açısından nasıl okunması gerektiğine dair sorumuzu ise şu şekilde yanıtladı:
“Türkiye, Doğu Akdeniz’deki jeopolitik baskılar sebebiyle kendi sismik araştırma ve sondaj gemilerini temin etmek zorunda kaldı ve bugün bu platformları başarıyla kullanan bir ülke konumuna geldi. Dışarıdan bir platformu kiraladığınızda verdiğiniz ücret içerisinde işletmeci şirketin maliyetleri ve kar payı bulunur. Türkiye kendi sahip olduğu platformları kullanarak yapacağı sondaj operasyonlarını kendi imkanlarıyla maliyetine yürütebiliyor.
Genelde ülkelerin değil özel şirketlerin sismik ya da sondaj platformları olur ve arama/üretim yapacak TPAO gibi şirketler bunları kiralar. Türkiye karşılaştığı yaptırımları aşabilmek amacıyla kendi platformlarına sahip olmuş ve bu durumla dünyada nadir ve özel bir yere konumlanma başarısını göstermiştir.”
Doğu Akdeniz ve Karadeniz’de hangi ülkelerin kendi üretim yaptığını da anlatan Kayael, “Şu an Karadeniz’de Romanya’nın kendi deniz alanlarından üretim yaptığını biliyoruz. Doğu Akdeniz’de ise şimdilik Mısır ve İsrail keşfettikleri sahaları işletiyor. Bahsi geçen tüm ülkeler yukarıda yazılan karaya yakınlık kriteri doğrultusunda sabit ya da yüzer üretim platformlarıyla üretim yapmakta” ifadesini kullandı.