Finansal kriz sonrası merkez bankaları tarafından başvurulan ve bir dönem Avrupa’da da uygulanan negatif faiz politikası, son benimseyicisi Japonya’nın da 17 yıl sonra faiz artırmasının ardından tarihe karışmış oldu.
Geçen hafta büyük şirketlerin beklenti üzeri ücret artırımına gitmesinin enflasyonist kaygıları beslemesi, aslında Japonya Merkez Bankası (BoJ) Başkanı Ueda Kazuo'ya da fırsat oldu.
Ueda, geçen yılın nisan ayında BoJ Başkanı olarak görevi Haruhiko Kuroda’dan devralmıştı.
Başkan Ueda, göreve gelir gelmez negatif faiz politikasından çıkış için beklentiler oluşmuştu.
Kuroda, BoJ Başkanlığını 10 yıl boyunca sürdürmüş, negatif faiz politikası uygulamasını devreye almıştı.
Negatif faiz politikası nasıl başladı?
ABD'de 2006 sonlarında "mortgage" piyasasında patlak veren likidite krizi, 158 yıllık Amerikan Yatırım Bankası Lehman Brothers'ın 15 Eylül 2008'de iflas etmesiyle tüm dünyanın gündemine oturdu. Bu tarihten sonra tüm dünya ekonomi ve finans piyasalarında etkisini gösteren bu krize müdahale ise alışılmadık yöntemlerin başlangıcı oldu.
Bu dönemin tarihe geçen isimlerinden eski ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Ben Bernanke öncülüğünde, Büyük Buhran'dan bu yana uygulanan en agresif politikalara başvurularak 2008 yılında mortgage piyasasına dayalı tahvil satın alımına başlandı.
"Parasal genişleme" olarak bilinen bu uygulamaya ilaveten, faiz oranlarını da sıfıra yakın seviyelere indiren Fed, "sözle yönlendirme"yi de politika setine ekleyerek yeni bir uygulamaya daha öncülük etti.
Bu süreçte parasal genişlemede Fed'i, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Japonya Merkez Bankası (BoJ) takip ederken, "sözle yönlendirme" birçok merkez bankası tarafından kullanıldı.
Tüm bunlar yaşanırken, cansız iç talep ve düşük enflasyon sorunlarıyla mücadele için İsveç, İsviçre, Danimarka ve ECB gibi merkez bankaları, negatif faiz politikasını benimsedi. Son olarak BoJ'un da negatif faiz uygulamasına geçmesi ise bu konuyu gündemin odak noktasına taşıdı.
Negatif faiz nedir?
Ekonomiyi canlandırmak için ortaya atılan bir para politikası olan negatif faiz ile merkez bankaları, bankaların kendisinde tuttuğu cari hesaplara uyguladığı faizi eksiye düşürüyor. Böylece bankalara "Bana yatırdığın para için faiz vermem, üste para alırım. Bu parayı bana yatıracağına, kredi ver" mesajı veriliyor.
Negatif faiz uygulaması, şirketler için borçlanma maliyetlerinin düşürülmesini ve kredi talebinin artmasını hedefliyor.
Neden negatif faize başvuruluyor?
Parasal genişleme, sözle yönlendirme, düşük faiz gibi uygulamalara rağmen küresel ekonomik krizin olumsuz etkilerinin hala birçok ülke ekonomisinde giderilemediği görülüyor.
Çin odaklı gelişmeler, Avrupa'da ekonomik toparlanmanın hala istenilen düzeyde olmaması, düşük talep, zayıf küresel ekonomik aktivite problemlerinin yanı sıra enflasyon, birçok gelişmiş ülkede yüzde 2'lik hedefin oldukça altında seyrediyor.
Ekonomik büyümeye ilişkin artan tedirginliklere, sert düşen petrol fiyatları da eklenince enflasyonun üzerindeki aşağı yönlü baskı artıyor.
Tüm bu gelişmeler, "sağlıklı ekonomilerde başvurulmayan bir yöntem" olarak bilinse de gelişmiş ülke merkez bankalarının "negatif faiz" silahını kullanmasına gerekçe gösteriliyor.
Ülkelerin söz konusu politikaya geçmesinin nedenleri arasında "ticarette rekabet üstünlüğü sağlama" da bulunuyor. Çünkü ülkeler negatif faize geçtiğinde kendi yerel para birimi değersizleşeceğinden, ihracatta rekabet üstünlüğü elde ediyor. Bu da negatif faiz uygulamasıyla "kur savaşlarını" gündeme taşıyor.
Negatif faiz uygulayan ülkeler
Geçmişte Danimarka, İsveç, İsviçre ve ECB olmak üzere 4 gelişmiş ülke merkez bankası negatif faiz uyguladı.
Söz konusu merkez bankalarından mevduat faiz oranı Danimarka'da yüzde eksi 0,65 ve İsveç'te yüzde eksi 0,50’ye kadar çekilmişti. Ocak 2015’te negatif faiz politikasına geçen İsviçre'de ise bu oran yüzde eksi 1,25 olarak belirlenmişti.
ECB ise 2015 yılının Haziran ayında tahvil alımlarının yanı sıra mevduat faizini yüzde eksi 0,10 düzeyine indirmişti. Negatif faiz uygulamasının bankaları zor durumda bırakmaması için ECB ayrıca bankalara ek teşvikler sağlamıştı.
Negatif faiz uygulamasına son olarak BoJ geçerek, 29 Ocak 2016’da faizi yüzde eksi 0,10'a çekmişti. Aynı zamanda parasal tabanı yıllık 80 trilyon yen artıran banka, böylece hem niceliksel hem de niteliksel parasal genişleme (QQE) politikasına geçme kararı almıştı. Banka daha sonra politika setine getiri eğrisi kontrolü de eklerken, koronavirüs salgını sonrası teşvikleri kapsamında şirket ve devlet tahvil alımı yapacağını duyurmuştu. Yaklaşık 8 yıldır negatif faiz politikasını benimseyen Banka, 17 yıl aradan sonra faizleri artırarak bu politikadan da çıkmış oldu.
Negatif faiz uygulamasının riskleri
Negatif faiz politikası uygulayan ülkelerde, ekonomideki aktörler nakit parayı faiz ödememek için bankalar yerine kendi kasalarında tutmayı tercih edebiliyor. Bu nedenle ekonomideki aktörlerin nakit paraya talep göstereceği endişesi, negatif faiz politikasında "en önemli risk" şeklinde nitelendiriliyor.
Bankaların merkez bankalarında tutacakları kaynakların oluşturacağı maliyet de negatif faiz uygulamasında bir diğer sorun olarak öne çıkarken, negatif faizdeki bir devlet tahvilinin alıcı bulup bulamayacağı da soru işaretlerine yol açıyor.
Tüm bunlar da söz konusu politikanın, bankaların maliyet yapıları ve karlılıklarını negatif etkilemesi riskini beraberinde getiriyor.
Bu risklere rağmen reel faizin daha önemli olması, negatif faizden alınan bir devlet tahvilinin daha pahalıya satılma ihtimali ve bankaların faiz yapılarını maliyete göre ayarlayabilmeleri; negatif faiz politikasını teoriden öteye geçerek gerçek yaşamda kullanılır hale getiriyor.