Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütünün (OECD) ülkelerin turizm sektörüne yönelik uygulamaya aldığı politikalara ilişkin raporundan derlediği bilgilere göre, birçok ulusal ekonominin önemli bir parçası olan turizm sektörü, OECD ülkelerinde ortalama olarak istihdama yüzde 6,9 ve GSYH'ye yüzde 4,4 doğrudan katkı sağlıyor.
OECD ülkelerinde hizmet ihracatının yüzde 21,5'i turizm sektöründe gerçekleştiriliyor. Bu doğrultuda koronavirüs salgını nedeniyle turizm sektöründe anında ve derin bir şekilde oluşan şok, aslında daha geniş bir ekonomiyi etkiliyor. Bu nedenle özellikle turizm sektörünün birçok işi ve işletmeyi desteklediği ülkelerde, önemli makroekonomik etkilere dönüşeceği öngörülüyor.
"Yüzde 70'e yükselebilir"
COVID-19 salgını, turizm ekonomisi için "eşi benzeri görülmemiş" bir kriz. OECD'nin ilk tahminlerine göre, koronavirüs salgını nedeniyle 2020'de uluslararası turizm ekonomisi yüzde 45 ile yüzde 70 arasında daralabilir. Bu noktada hastalığın süresi ile seyahat ve turizm faaliyetlerinin toparlanma hızı belirleyici olacak.
OECD bölgesinde turizm faaliyetlerinin haziran ayına kadar kapalı kalacağı varsayımı altında, faaliyetlerin temmuz ayında toparlanmaya başlaması ve yılın ikinci yarısında kademeli olarak güçlenmesi halinde turizm ekonomisi yüzde 45 daralacak. Ancak turizm faaliyetlerinin eylül ayında toparlanmaya başlaması ve yılın son çeyreğinde kademeli olarak güçlenmesi halinde turizm ekonomisindeki daralma 2020'de yüzde 70'e yükselebilecek.
Hükümetlerden turizm tedbirleri
Sınırlama önlemlerinden büyük ölçüde etkilenen iç turizmde ise daha hızlı bir toparlanma bekleniyor.
Rapora göre, sektörün tüm dallarındaki turizm işletmeleri krizin ön saflarında yer alıyor. Bu kapsamda hükümetler, ekonomik etkiyi azaltmak ve turizm ekonomisinin toparlanmasını desteklemek için politika önlemleri aldı. Özellikle turizm işletmelerinin ve çalışanlarının ekonomi çapında teşvik paketlerinden (örneğin likidite enjeksiyonları ve mali rahatlama) yararlanabilmelerini sağlamak için harekete geçildi.
Birçok hükümet, aynı zamanda sektör üzerindeki acil etkileri ele almak ve toparlanmayı kolaylaştırmak için turizme özgü tedbirleri hayata geçirdi.
Uzun vadeli etkilerini dikkate almak önemli olacak
Acil olarak yapılan yardımlara bakıldığında, ülkelerin 3 kategoride aksiyonlarını yoğunlaştırdığı görüldü. Bunlardan ilkini, ziyaretçilerin ülkesine geri dönüşü ve sektör çalışanlarına gelir anlamında yapılan yardımlar oluşturuyor. İkincisi, turizm tedarik zinciri boyunca nakit akış desteği de dahil olmak üzere işletmelerin ticari hayatta kalmasının sağlanması ve üçüncüsü de sektörün iyileşmesinin desteklenmesi amacıyla koordinasyon mekanizmalarının devreye sokulması oldu.
Buna karşın turizm sektörü ve çalışanlarını desteklemek, turistlerin güvenini sağlamak ve COVID-19 önlemleri kaldırıldıktan sonra faaliyetleri yeniden başlatmak ve talebi canlandırmak için daha fazlasının yapılmasına ihtiyaç bulunuyor.
İhtiyaç duyulan acil desteklerin ötesinde, kriz yönetimi stratejilerini iyileştirmek, koordinasyon mekanizmalarını güçlendirmek, turizm mekanlarını ve sektörü gelecekteki şoklara daha geniş cevap vermesi konusunda hazırlamak için politika yapıcılar, kapsamlı turizm kurtarma planları hazırlamaya ihtiyaç duyacak.
Bu kapsamda daha güçlü, daha sürdürülebilir ve dayanıklı bir turizm ekonomisi oluşturmak için gerekli olacak yapısal dönüşüm bağlamında krizin turizm sektörü üzerindeki uzun vadeli etkilerini dikkate almak önemli olacak.
Hava yolu şirketlerinin kaybı 124 milyar dolar olabilir
Havacılık şirketleri, COVID-19 nedeniyle kısa vadede önemli bir şokla karşı karşıya kalarak filolarını önemli ölçüde azaltmak ve bazı yerlerde faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldı.
OECD raporunda yer verilen Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO) tahminlerine göre, 8 Nisan itibarıyla 2020'nin ilk yarısında planlanan uluslararası yolcu trafiğindeki düşüş yüzde 41 ila 51 olacak. Bu da salgın öncesinde planlanana kıyasla 443 ile 561 milyon yolcu arasında bir azalma anlamına geliyor.
Hava yolu şirketlerinin işletme gelirlerinde 98 ile 124 milyar dolar arasında potansiyel bir kayıp oluşturacağı öngörülüyor.