Tarihin derinliklerinden gelen eşsiz lezzetler sofları süslüyor, insanların sosyalleşmesinde büyük rol oynuyor. Edirne'den Kars'a 81 ilin tamamında yetişmiş ürünler bu lezzet yolculuğunun vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Hikayesini yöresinden alan binlerce yemek, kültürümüzü geleceğe taşıyarak ülkemizin dünyada tanıtımına katkı sağlıyor.
Türkiye tarihi değerleri, kadim gelenekleri, kültürü ve modern turizm alanları olmasının yanında ünü dünyaca bilinen lezzetleriyle de turistlerin dikkatini çeken bir ülke. Gastronomi alanı da turizm sektörünün büyük bir parçasını oluşturuyor. Üreticisinden işletmecisine, garsonundan şefine mutfaktaki tüm değerler gastronomi turizminin merkezinde.
Hem göze hem de damağa hitap eden küçük dokunuşlarla sofralar sanat eserine dönüşüyor. Sektör temsilcileri, zengin kültürümüzü gelecek kuşaklara tanıtmak ve dünyanın bu eşsiz lezzetlerden tatması için gastronomi turizminde çıtayı daha da yukarı çekmek gerektiğini vurguluyor.
Geçmişten günümüze uzanan kültür
Ramazan Bingöl, Türk Mutfak Sanatları Uzmanı. Mesleği gereği dünyada yaklaşık 50 ülkeyi ziyaret etmiş. Bunların birçoğu tabii ki farklı lezzetleri tatmak, ülkelerin mutfaklarını keşfetmek amacıyla…
Kendisine ‘gastronomi turizmi’ kavramını sorduğumuzda “Gastronomi turizmi son yıllarda çok popüler olan bir deyim. Osmanlı döneminde bu tabiri ‘şikemperver’ yani ağzının tadını bilen, boğazına düşkün, yeme içmeyi bilen olarak görüyoruz. Ekonomik ve sosyal girişimle beraber bu trend de dünyada artmaya başladı. Son 10 yılda artan gastronomi alanı 5 yıldır hızlı bir yükselişte” yanıtını aldık.
Milyarlarca dolarlık pazar
Gastronominin milyarlarca dolarlık bir pazar oluşturduğunu vurgulayan Bingöl, dünyadaki bazı ülkeleri örnek gösterdi:
“Bunun en iyi örneklerini İspanya’nın San Sebastian bölgesinde gördük. Dünyanın 50 ülkesine yakın gezim oldu. Bunların büyük çoğunluğunu gastronomi turizmini gözlemlemek maksadıyla gerçekleştirdim. Neyi nasıl yaptıklarını, bu işlerde ülkeler ne durumda bu tip faaliyetleri yerinde görme şansım oldu. Milyarlarca dolarlık bir pazar gastronomi turizmi.
Biz Türk mutfağını çok iyi bir noktada görüyoruz ancak dünyada bunu gözlemlersek aslında durum böyle değil. Pazarlama ve tanıtım alanında eksikler var. Gastronomi turizmi ile yılda 10-15 milyar dolar gelir elde edebileceğimiz bir alandan daha az bir pay alıyoruz. Dünyada bu işi iyi yapan ülkeler var. Örneğin, Peru, İtalya, Fransa, İspanya, ABD’nin belli bölgeleri…”
“Dünyanın en iyi ürünleri bizde”
Türkiye’deki lezzetlerin dünyanın başka bir yerinde olmadığını söylüyor Bingöl. Yöresel lezzetleri dünyaya tanıtmak ve bu eşsiz tatları pazarlamak için ortak bir şekilde hareket etmenin önemine işaret ediyor:
“Bu alanda ortak bir akıl oluşturmamız lazım. Kültür ve Turizm Bakanlığının koordinesinde bir eylem planı oluşturarak çok daha iyi bir noktaya geleceğimizden şüphem yok. 5 milyar liralık gastronomi turizminden gelirimiz var. Bu sene 10 milyar liraya çıkmasını tahmin ediyorum. Bunun için milli ve yerli üretim yapacağız. Dünyanın en iyi ürünleri bizde çünkü.”
Aynı zamanda belgesel yapımcısı da olan Ramazan Bingöl, geçtiğimiz günlerde Edirne ziyaretinde bulduğu trüf mantarından yola çıkarak, gastronomi turizminin önemini bir örnekle açıkladı:
“Geçtiğimiz günlerde belgesel için gittiğim Edirne’de trüf mantarı çıkardım. Trüf mantarı dünyada 20-30 bin euro’lara kadar satışı olan çok değerli bir ürün. Avrupa’nın çeşitli restoranlarına gittiğinizde trüf mantarlı bir pizza veya makarna yediğinizde kişi başı 100-200 euro ücret ödüyorsunuz. Bunu öyle bir pazarlamışlar ki bu ücretleri ödeyerek yemek yiyorsunuz. Türkiye’ye bakacak olursak, trüf mantarı burada çıkıyor ancak değerinden daha düşük ücretlere ihraç ediyoruz. Bunun gibi yüzlerce örnek var; siyez bulguru, Şanlıurfa’nın biberleri, Kastamonu’nun sarıkız mantarı, Tokat’ın yaprağı… İşte bunun ürünleri katma değerli satmamız lazım.”
Pazarlama ve organizasyona ihtiyaç var
Anadolu, mutfağımızın lezzetlerine ev sahipliği yapıyor. Neredeyse tüm şehirlerde yöresel bir lezzet, eşsiz bir tat bulmak mümkün. Böyle bir zenginliğin içinde yerli ürünleri kullanmanın da önemi oldukça büyük.
Türk Mutfak Sanatları Uzmanı Bingöl, yerli ürünleri işleyip turistlere sunarsak bu alanda iyi bir seviyeye gelineceği fikrinde. Turistlerin para harcayabileceği, yöresel ve farklı lezzetleri turistlerin bulabileceği alanlar oluşturulması gerektiğini vurguluyor. Sözlerine şöyle devam ediyor:
“İşim gereği Anadolu’nun her yerini geziyorum. Binlerce eşsiz malzeme var. Mesela Obruk peyniri… Fransız rokfor peyniriyle aynı mantıkta üretiliyor. Binlerce yıllık mağaralarda üretiliyor, bakteriyle 6 ay sonra kırmızılaşan bir peynir. Rayihası (kokusu) rokfor peynirinden çok daha yüksek. Ama bu peynir Konya’nın Obruk bölgesinde kalmış. Bunun kilosunu biz 100 liraya satıyoruz, orada satıyorlar 500 dolara. Turistlerin yiyebileceği, bulabileceği alanlar çok önem taşıyor. Herhangi bir Anadolu’nun köyüne gidin veya şehir merkezine gidin, yöresel lezzetleri tam anlamıyla yiyebileceğiniz bir yer bulmanız zor. Standart, popüler yemek haricinde yiyebileceğiniz alanları bulmak gerekiyor. Gelen turistlerin para harcayabileceği alanlar oluşturmamız lazım. O yörenin ürünlerini gastronomi turizmine katmamız lazım. O zaman insanlar buradan kalkıp, Kastamonu’ya, Giresun’a, Çorum’a, Şanlıurfa’ya gidebilecek. Ciddi bir pazarlama ve organizasyona ihtiyacımız var.”
Türkiye kebap ülkesi
Türkiye’nin binlerce lezzetli yemekleri var. Sayısız restoran bu alanda hizmet veriyor. Kebabın ana vatanı Türkiye, onlarca lezzeti bularak sofraları süsleyen bir ülke. 150 bine yakın restoran var, 100 binlerce eşsiz ürünümüz var, bunlar da turizme hizmet ediyor. Ramazan Bingöl, “Eşi benzeri olmayan lezzetlerimizi nasıl pazarlayabiliriz, bunu düşünmemiz lazım” diyor ve sözlerine ekliyor:
“Türkiye bir kebap ülkesi. Asla ve asla vazgeçilmez bir yiyeceğimiz. Kebabı bulan millet biziz. Dürümü, bazlamayı, yufkayı, kurutu, yoğurdu, ayranı, bulguru, pastırmayı bulan biziz. Talep özellikle doğal ve organik ürünlerde. Fransa’da çok iyi üzümler var ama sarma yapmayı bilmiyorlar. Ama Tokat yaprağından bir sarma yaptığında akılları gidiyor. Peynirlerimizi ön plana çıkardıkça turistler görüyor. ‘Türklerin şu peynirleri çok güzel’ diyorlar. Anadolu’nun pek bilinmeyen lezzetlerini her gün çıkardıkça ilgi ve alaka da çoğalıyor.”
“81 ilin tamamı gastronomi şehri olabilir”
Yemek yemek insanlar için ihtiyacın dışında aynı zamanda bir sosyalleşme alanı. Ramazan Bingöl, pandemi döneminde bu sosyalleşme alanından uzak kalındığını ifade ediyor. Şimdilerde ise pandemi öncesi döneme yaklaştıklarını, restoranların vatandaşlar tarafından ziyaret edildiğini söylüyor.
Bingöl, Türkiye’nin gastronomi turizminde yıllık 20 milyar dolarlık potansiyeline işaret ediyor. En iyi ürünlerin Türkiye’de olduğunu bir kez daha vurgulayan Bingöl, 81 ilin de gastronomi şehri olabileceğini şu sözlerle açıklıyor:
“Türkiye’nin gastronomi turizmi iyi bir planlamayla yıllık 20 milyar dolara çıkabilir. Aynı zamanda insanların Anadolu’da ürettiği ürünleri katma değerli satmasıyla köyden göç de bu sayede azalacaktır. Cevizli sucuğu, manda kaymağını, pestili, peyniri gibi binlerce ürünü insanlar turistlere satabilirse büyük bir gastronomi turizmi başarısı yakalarız. 81 ilin birer gastronomi şehri olması işten bile değil. Bu ürün var bizde.”