Program, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı, Kur'an-ı Kerim tilavetiyle devam etti. Programda konuşan Ağrı Valisi Osman Varol, mescitleri Müslümanların kalbinin ısındığı yer olarak tanımlayarak, İslam medeniyetinin imzası ve mührü olduğunu belirtti.
"Bugün çok önemli birkaç konuya hocamız değindiği için onlardan kısaca bahsetmek istiyorum. Özellikle Peygamber Efendimizi anmak ve anlamak diye bir ayrım yaptı hocamız. Ben bunun gerçekten çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu tip anma dönemleri, haftaları ve günleri gerçekten toplum hafızasında birtakım şeyleri canlı tutabilmek için çok önemlidir. Ama bunları çok fazla şekli hallere büründürdüğümüzde bunlar tamamen birtakım ritüeller haline gelir ve içindeki derinlik ve anlamı yavaş yavaş yitirmeye başlarsınız. Buna kesinlikle müsaade etmemiz lazım. Hatta bu sene bu iki haftanın kesişmesinden dolayı da çok güzel bir tema seçilmiş, Peygamber Efendimiz, cami ve irşat. Yani burada Peygamber Efendimizi hem yaşamıyla, sünnetiyle, bize gösterdikleriyle ve emirleriyle, bir taraftan da kitabımızla beraber bizim aslında inancımızın temeli olan bu bütün kaynakları değerlendirerek onun bize vermeye çalıştığı mesajı, onun bize çizmeye çalıştığı yolu anlamaya çalışmalıyız."
"Peygamber Efendimizi özümseyerek, anlayarak hayatımıza yansıtmaya çalışmalıyız"
Peygamber Efendimizi özümseyerek, anlayarak hayatımıza yansıtmaya çalışmamız gerektiğini vurgulayan Vali Varol şunları söyledi:
"Şimdi özellikle ben camilerimizin, mescitlerimizin toplumsal hayatta kentleşmemizdeki öneminden bahsetmek istiyorum. Bakın dünyadaki bütün medeniyetler özellikle belirli bir inanç sisteminin inanç şekline sahiptir ve bunu bir şekilde yaşar, toplumsal hayatına yansıtmaya çalışır ve bu yansıttığı inançlar bütünü veya kentleşmesine de yansır. Bakın İslam medeniyetinin geçtiği her bölgede ortaya koyduğu bir kentleşme, şehirleşme modeli vardır. Yani insanların bir arada yaşadığı model bu kentleşme, şehirleşme derken sadece şehir derken kocaman yerleri anlamayın arkadaşlar, yani bir köy ünitesini de bunun bağlamında düşünebiliriz. Yani İslam medeniyetinin mensupları bir yere yerleştikleri zaman önce bir araya gelecekler, ibadetlerini gerçekleştirecekleri ve daha sonrasında anlatacağım birçok ilave işleve sahip olan mescitlerini ve camilerini inşa ederler. Şehirleri de hemen onun yanında temel hayatı, ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli olan diğer fonksiyonları icra edecek mekanları inşa ederler. Şimdi bunu da zirveye ulaştırmış olan medeniyet, bizim ecdadımız, bu topraklarda o şerefe nail olduğumuz bizim ecdadımız Osmanlıdır. Yani geliştire geliştire kendisinden öncekilerden örnekleri alarak bunu zirveye ulaşmıştır ve bu şekilde hüküm sürdüğü bölgelerde bugün bir kısmı yine bizim ümmetimizden insanların çoğunlukla yaşadığı bir kısmı, başka inanç sahiplerinin yaşadığı ama bizim İslam medeniyetinin izlerini taşıyan yerlerdir. Bakın mescitlerimiz, camilerimiz çok farklı mimarları sahip olabilirler, yörenin işte coğrafi koşullarını yansıtan birtakım unsurlarla beslenebilirler. İşte o dönemki medeniyetin onu inşa edenleri mali maddi zenginliği ile bağlantılı olarak çok daha gösterişli olabilirler, çok daha sade olabilirler. Dönemin estetik anlayışını yansıtabilirler ama hepsinin içerisine işlenmiş bir ruh vardı arkadaşlar. Onu mutlaka fark edebilirsiniz, işte inancımızla ilgili çeşitli detayları o mimarın içerisinde yansıtmaya çalışırlar.”
Konferansta konuşan Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti 2. Başkanı İhsan Açık, “Tüm dünyada sıkıntı varken Ayasofya Camii müthiş bir şekilde tüm cemaati tekrar tekrar topladı. Sabah namazında, öğle namazında tüm insanlar devamlı camideydi. Mahallenizdeki camiyi küçümsemeyin, o cami de Allah’ın evi ve siz oraya gittiğinizde bir müddet sonra sizin torununuz da oraya gittiğinde sizin duanızı duyacak, sizin ağlamanızı duyacak, sizin gözyaşlarınızla nasıl yakardığınızı duyacak. Oradaki o maneviyatı hissedecek” şeklinde konuştu.