Göller Yöresinin göçmen kuşlar için önemli konaklama alanlarından olan ve Ramsar Sözleşmesi ile koruma altında bulunan Burdur Gölü'nde su seviyesi her yıl ortalama 30-35 santimetre azalıyor.
DSİ'den alınan verilere göre, 1996'da hazırlanan "Burdur Gölü Hidrolojisi" planlama raporlarında taşkın kotu 857,54 metre olarak tespit edilen gölde 14 Ağustos 2020'de maksimum su kotu 850 metre olarak hesaplandı.
Maksimum seviyeye ulaşılan 1970'den ve özellikle 80'li yıllardan sonra göl seviyesinde sürekli düşme meydana gelirken, en önemli su kaybı nedeninin buharlaşma olduğu belirlendi.
Bu sebeple "Burdur Gölü ArGe Çalışması" DSİ 182. Şube Müdürlüğü kontrolünde 2018'de başlatıldı. Bir yıl süren çalışmada şahit havuz haricinde üç farklı buharlaşma yöntemi denendi.
Bu projenin çıktıları esas alınarak Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından, "Burdur Gölü Üzerinde Güneş Enerjisi Santrali ile Buharlaşmanın Azaltılması ve Elektrik Üretme İmkanlarının Araştırılması Fizibilite Raporu" çalışmaları başlatıldı.
Havzadaki sulamaları kapalı sisteme dönüştürme çalışmalarının devam ettiği kaydedildi.
"Az su tüketen ürünleri tercih etmeliyiz"
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi (MAKÜ) Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tamer Albayrak, AA muhabirine, Burdur Gölü'ndeki çekilme nedenlerinin başında iklimsel sebeplerin geldiğini söyledi.
Türkiye'de sıcaklık ortalamalarının gittikçe arttığına değinen Albayrak, bu artışın insan faktörünün etkileriyle karbon yakıtlarının kullanımından sonra daha hızlı biçimde olduğunu aktardı.
Sıcaklık artışının göllerde buharlaşmayı artırdığına dikkati çeken Albayrak, "Gölleri besleyen en önemli unsur kar yağışıdır. Bölgede karla örtülü gün sayısına baktığımızda ciddi oranda azalma söz konusu. Bunun yanında insan faktörü olarak da Burdur Gölü'nün etrafında tarımsal faaliyetler için yapılan birçok baraj görüyoruz. Barajların haricinde birçoğu kayıt dışı, gölün etrafında çok ciddi sayıda su kuyuları da mevcut. Çevrede bazı sulama sistemi hatalarından dolayı bol su kullanımı görülüyor." ifadelerini kullandı.
Albayrak, su kuyularının önüne geçilerek barajlarda tutulan suyun belli bir kısmının göle salınması ve tarımsal üretimde daha az su tüketen ürünlere geçişin olması gerektiğini belirterek, şöyle konuştu:
"Gölün çekilmesi farklı çevre sorunlarına yol açıyor. Çekilen alanlarda tozlanma görülüyor. Gölün azalması suyun kimyasal yapısını değiştirerek tuzluluk oranının artmasına sebep olmakta. Bu da gölde yaşayan canlıları olumsuz yönde etkiliyor. Bu artış devam ederse göl gittikçe canlılığını kaybedecek ve gölden beslenen kuşların yaşamını da etkileyecek. Bu bölgede suyu çok idareli kullanmamız gerekiyor, bilinçsiz kullanmamalıyız. Tarımsal üretimde az su tüketen ürünleri tercih etmeliyiz, evlerimizde de daha az su tüketerek katkıda bulunmaya çalışmalıyız."
"Çözüm göller için verilecek topyekun bir kurtuluş savaşından geçiyor"
MAKÜ Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İskender Gülle de kuraklığın göllerdeki çekilmenin ana nedeni olsa da etkili olan bir diğer nedenin yaklaşık son 20 yıldır artan aşırı su kullanımı olduğunu vurguladı.
Burdur, Eğirdir ve Beyşehir göllerinde en büyük sorunun su kayıpları olduğunu anlatan Gülle, şunları kaydetti:
"Sorun belli bir kurum ya da sivil toplum kuruluşlarının çözeceği bir sorun değil, Burdur Gölü havzasında yaşayan 250 bin kişinin dayanışarak çözeceği bir sorun. Çözüm göller için verilecek topyekun bir kurtuluş savaşından geçiyor. Su kullanımında en çok tasarruf, giderin en çok olduğu alandan yapılması gerekiyor. Tarımsal amaçlı kullandığımız sudan yüzde 30'luk, 40'lık bir tasarruf yaptığımız takdirde önümüzdeki 10-15 yıl içinde göllerimizin yeniden eski haline dönmek üzere olduğunu ya da en azından mevcut konumlarını koruduklarını göreceğiz. Sorunun yegane çözüm yolu, havzadaki bitkisel ve hayvansal üretim modelinin değiştirilmesiyle mümkün olacak. Yetiştireceğimiz ürünlerde daha radikal davranmamız lazım. Çiftçi fedakarlık ederken, ev hanımlarının da aşırı su kullanım alışkanlıklarına son vermesi, belediyelerin su kullanımı için bir takım önlemler alması lazım."