YTB'den yapılan yazılı açıklamaya göre, eserleri kitaplaştırılan yurt dışında yaşayan katılımcılar, Türkçeye olan ilgileri ve yurt dışındaki üçüncü ve dördüncü kuşağın edebiyat ve sanat çalışmalarını anlattı.
Türkçenin yurt dışında eser üreten Türkleri birleştiren bir unsur olduğuna dikkati çeken "Hücreden Sızan" öyküsünün yazarı Belkıs Kılıç, YTB’nin Yazarlık Akademisi sayesinde öykü üzerine yoğunlaştığını söyledi. Kılıç, YTB Türkçe Ödülleri’nde kitap desteği kategorisinde dereceye girerek keyifli bir basım sürecinin ardından kitabının okuyucularla buluştuğunu belirtti.
Viyana’da dünyaya geldiğini ve Viyana Üniversitesinde Alman Dili ve Edebiyatı bölümünde yüksek lisans yaptığını anlatan Kılıç, YTB’nin Yazarlık Akademisi sayesinde öykü üzerine yoğunlaştığını, akademide yazdığı denemeleri okuyan hocaların kendisini öyküye yönlendirdiğini ve bu alanda yarışmaya katıldığını kaydetti.
Türkçe yazarak kendini daha iyi ifade ettiğini vurgulayan Kılıç, "Acımı da sevincimi de en samimi ve içten şekilde yansıttığımı düşündüğüm dil Türkçedir. Türkçe bana ait olmak istemeseydi hissedemezdim. Hissedemediğimi tabi olarak tarif edemez ve yazamazdım. Türkçe, haykırmama imkan veren tek araç. Türkçe, yazarak kendimi ifade edebildiğim ve benliğimi açıkça ortaya koyabildiğim tek dil." dedi.
"Hepimiz bizlerle aynı duyguları paylaşan kişilerle yalnız olmadığımızı görüyoruz"
Fransa’nın Mont-Saint-Martin şehrinde doğan ve Lorraine Üniversitesinde Psikoloji eğitimine devam eden "Arafta Uçan Kelebekler"in yazarı Ecem Tuba Hızarcı ise diasporadaki gençlerden edebiyatla, sanatla ve düşünceyle ilgilenenlerin çoğaldığını söyledi.
Küçük yaşlardan beri yazdığını belirten Hızarcı, son yıllarda Türkçe ile duygu ve düşüncelerini farklı şekillerde ifade etme fırsatı yakaladığına vurgu yaptı.
Fransızca yazarken Türkçe yazmaya daha da eğildiğini dile getiren Hızarcı, diasporadaki Türk gençleri tarafından çıkarılan Telve dergisine değindi. Hızarcı, "Adım atmak için bazılarımızın desteğe ihtiyacı var, ben bu desteği gördüğüm için cesaretlendim. Edebiyatla, sanatla ve düşünceyle ilgilenenler çoğalıyor, bu çok güzel ve gurur verici. YTB’nin başlattığı Telve dergisi gençlere verilen bir motivasyon mesela. Hepimiz bizlerle aynı duyguları paylaşan kişilerle yalnız olmadığımızı görüyoruz, bu yolda ilerleme isteğimiz daha da güçleniyor." ifadelerini kullandı.
"Üçüncü ve dördüncü kuşakta edebiyat ve sanata karşı ilgi gittikçe artıyor"
Münih’te dünyaya gelen, Münih Ludwig-Maximilians Üniversitesinde Bilişsel ve Kültürel Dil Bilimi alanında yüksek lisans yapan "Bir Bardak Su" kitabının yazarı Elif Güney de diasporada yaşayan bir yazar olarak gurbet, göç, anadil ve sınır kavramlarının ne anlamlara geldiğini anlattı.
YTB’nin Yazarlık Akademisine katıldıktan sonra düzenli şekilde öykü yazmaya başladığını söyleyen Güney, yazarlık akademisinde farklı yazarlarla tanışma fırsatı yakaladığının ve bu sayede yazarlık hakkında verimli bir eğitim aldığının altını çizdi.
Yurt dışında yaşayan üçüncü ve dördüncü kuşakta edebiyat ve sanata ilginin gittikçe arttığına işaret eden Güney, "Türkiye’den Almanya’ya gelen birinci neslin edebiyat ve sanat gibi konularla fazla ilgilenecek zamanı olmadığını düşünüyorum. Hem dil eksikliği hem kendilerini misafir olarak görmeleri ve çalışma koşulları bu konuda etkili olmuş olabilir. Fakat gözlemlediğim kadarıyla üçüncü ve dördüncü kuşakta edebiyat ve sanata karşı ilgi gittikçe artıyor." diye konuştu.
Almanlara göre göçmen anne babanın Almanya’da doğmuş çocuğu olduğunu, Türkiye’dekilere göre ise gurbetçi anne babanın çocuğu olduğunu aktaran Güney, "Her sene arabayla Türkiye’ye gittiğimiz ve birçok sınırdan geçtiğimiz için sınır kavramının da hayatımda önemli bir yeri var. Özellikle Türkiye sınırından girerken Türkiye’ye kavuşma duygusu tarif edilemez. Sınır kavramı bende hasret ve ayrılık gibi anlamlar uyandırıyor. Göç ve gurbet gibi sözcükleri hüzünle bağdaştırıyorum. Fakat yazdığım yazılar sadece bu kavramların etrafında dönmüyor. Genellikle Avrupa’da yaşayan insanları ve hayatları öykülerimde konu ediyorum." dedi.
"Sezai Karakoç’un eserleriyle tanışmamla çevreme daha dikkatli bakmaya başladım"
Almanya’nın Berlin şehrinde doğan ve Berlin Freie Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan "Baktığım Kadar" şiir kitabının yazarı Ertuğrul Sabuncu, hayatındaki şiirin yeri ve öneminden bahsetti.
Yazı ve kitapla her daim iç içe olan bir ailesi olduğunu belirten Sabuncu, Türkçeyi "İyiliğin dili" olarak tarif etti.
Sezai Karakoç’un eserleriyle tanıştıktan sonra çevresine daha dikkatli baktığını dile getiren Sabuncu, şunları söyledi:
"Yazı ve kitapla her daim iç içe olmamdaki temel etken ailem oldu. Evin ihtiyaçlarından kısıp bana kitap aldıkları günleri hatırlıyorum. Tabii bunları büyüyünce fark ediyorsunuz. Zamanla insan kendi tercihleriyle farklı kitaplara da yönelebiliyor. Benim bu manada en ciddi ve etkileyici yolculuğum Sezai Karakoç’un eserleriyle tanışmamla başladı. Sanırım o günden sonra çevreme daha dikkatli bakmaya başladım. Şiirin derinliğini ve kudretini seviyorum. Belki bir uçağı düşüremez ama pilotun kafasını karıştırır gibi bir ifade okumuştum şiir hakkında. Bu sözü çok seviyorum. Bazense şiiri kıldan ince bir köprüye benzetiyorum. Yazdığım bir şiirin ilk olarak Berlin’de çıkan Köprü Dergisinde yayımlanması da bu işin bir esprisi olabilir."
Avrupa’daki Türkleri bir arada tutan ve derleyip toparlayan unsurun Türkçe olduğunu belirten Sabuncu, "Kollar sıvanmış, canla başla bir medeniyet inşa ediliyor. En başında huzur ve barışın durduğu, ırkçılığın ve ayrımcılığın yer bulamayacağı bir toplum için çaba sarf ediliyor. İşçisinden akademisyenine kadar her alanda maddi ve manevi bir seferberlik görebilirsiniz. Bugüne kadar bizi bir arada tutan, düştüğümüzde derleyip toplayan, sarf ettiğimiz gayretlerin belkemiği asla maddi statümüz değil, Türkçe olmuştur." diye konuştu.
Belçika’nın Genk şehrinde doğan ve Belçika’da bir kamu kurumunda çalışan "Mavi Defter" kitabının yazarı Zeynep Zuhal Kılınç da öykünün kendisi için en güzel ifade etme biçimi olduğunu vurguladı.
Kılınç, kendini en iyi şekilde ifade etmek için daha öğrenecek çok şey olduğunu belirterek, "Benim amacım gördüklerimi, hissettiklerimi ve muhakkak bilinmeli, gün yüzüne çıkmalı, anlaşılmalı dediğim şeyler üzerine yazmaktır." ifadelerini kullandı.