“Yunanistan; İngiltere ve Fransa’nın yanında harbe girerse Ege Adaları üs olarak kullanılabilecek.” Birinci Dünya Savaşı'ndan önce söylenen bu söz, güzel Anadolu’nun üzerinde olan emperyalist gözlere ait.
Onlar henüz Birinci Dünya Savaşı başlamadan gizli anlaşmalarını yapmışlardı bile. İngilizler, başından beri Yunanistan’ı Osmanlı Devleti'ne karşı savaşa sokmak istiyordu. Yunanistan’a vaat ettikleri yer ise İzmir’di. Planlarının hızlı ilerlemesine zemin hazırlayan şey, savaş sırasında yaptıkları gizli anlaşmalardı. Bu gizli anlaşmaları mimarıysa, en az yaptığı anlaşmalar kadar gizemli bir isimdi. İngiliz diplomat ve asker Mark Skyes.
Bu asker, daha sonra Osmanlı Devletinin Ortadoğu’da ki topraklarının paylaşılmasını öngören Skyes-Picot antlaşmasına da adını vericekti.
Skyes’ın hırsı, meslektaşına yazdığı mektubundan bile anlaşılıyordu:
“Mektubundan anlıyorum ki, hala Türklerden yanasın. Bu politikan tümüyle yanlıştır. Türkiye diye bir şey artık olmamalıdır. İzmir Yunanlıların olacaktır…”
Sykes’ın Yunan ordusuna biçtiği rolün sonuçları 1919’un 15 Mayıs günü sonuçlarını verdi. İzmir işgal edildi.
Yunan hükümeti ve İtilaf Devletleri, İzmir’in işgali ile yetinmeye niyetli değildi. Batı Anadolu’nun tamamen işgali ve Ankara’da örgütlenen milli direniş hareketinin ortadan kaldırılması için 1920 yılının 28 Şubat günü kritik bir adım atıldı.
Yunan Kolordusu Başkomutanlık Karargahı Selanik’ten İzmir’e taşındı.
100 yıl önce Yunan karargahının Selanik’ten İzmir’e taşınmasıyla İtilaf Devletleri neyi hedefliyordu?
Ege Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hasan Mert:
"28 Şubat 1920’de General Prakvoplos, İzmir’e gelerek karargahını bu noktaya kurdu. 1.Dünya Savaşı devam ederken İzmir ve bölgesi, yapılan gizli anlaşmalarla İtalyanlara vaat edilmişti. Ama İngiltere, sonradan karar değiştirerek Akdeniz’de İtalya gibi güçlü bir rakip görmektense kontrol edebileceği bir Yunan işgalini daha uygun gördü.
Yunanlılarda işte bu şehirde şiddet ve terör yaratarak, Müslümanları göç ettirip, buraya dışardan getirdikleri Rumları yerleştirerek, demografik yapıyı Rumların aleyhine değiştirmeyi amaçlıyorlardı."
Bugün Yunan karargahından geriye kalan bir iz yok. Ancak işgalin ilk saatlerinde Yunan askerlerinin süngülerine göğsünü siper eden Şehit Miralay Süleyman Fethi Bey’in kabri ayakta.
Prof. Dr. Hasan Mert:
"Miralay Şehit Fethi Bey, 15 Mayıs’ta şehit edildikten sonra, 23 Mayıs’ta cenaze töreni düzenlendi. İzmir’de defnedildi.
Süleyman Fethi Bey, Sarıkışla’nın kapısında göründüğünde, Yunan askerleri etrafını sarmıştı. Kendisinden istenen sadece, iki kelime 'Zito Venizelos' yani 'çok yaşa Venizelos' demesiydi. Ancak o üniformasının şerefini, milletinin namusunu düşünerek, ağzını açmadı. Dipçiklerle üzerine vurmaya başladılar. Etraftaki Rumlar da alkışlarıyla tempo tutuyordu 'Zito Venizelos' diye. Şimdi biz olsaydık napardık onun yerine. Etrafını silahlı düşman askerleri sarmış. Namlular, süngüler size doğru çevrilmişken bu iki kelimeyi söyleyip buradan kurtulabilirim. Ve ondan sonra intikamım acı olacak. Ben bunun hesabını onlardan sorarım. Önce şuradan bir kurtulayım diyebilirsiniz. Ama Süleyman Fethi Beyin bunların hiçbirisi aklına gelmedi. O karakterini, duruşunu her zaman muhafaza etti. Orada canını, kanını feda ederek, bize bugünkü özgürlüğümüzü bağışladı."
Şehit Miralay Fethi Bey gibi işgali reddeden diğer asker ve sivillerse esir edildi.
Prof. Dr. Hasan Mert:
"Çeşitli bahanelerle İzmir’de tutuklanan şehrin ileri gelenleri burada direnişi örgütlememeleri için, direnişi kırmaları için Yunanistan’da hiçbir Türk’ün yaşamadığı esir kamplarına, özellikle Atina ve çevresindeki esir kamplarına naklediliyordu."
İşgal altındaki İzmirliler, Türk subaylarının esir alınmasına kadar birçok ana tanık oldu. 100 yıl öncesine dair diğer anıları da dönemin Ahenk gazetesinde bulmak mümkün.
Prof. Dr. Hasan Mert:
"İzmir’de işgal altında tabi bir sıkıyönetim var. Yunan askerlerinin baskısı var. Bu noktada telgraflaşma mümkün değil. Gazeteler de ulaşmıyor. Ancak eşyaları paketlemek için gazete kullanılıyor. İstanbul gazeteleri, Anadolu’dan gelen haberler bu şekilde İzmirlilere ulaşıyordu. Tanıklardan biri, Kemeraltı’ndaki bir mekanda toplandıklarını, bu paket kağıdı olarak kullanılan gazete kağıdını açıp, haberleri okurken Yunanlıların baskınına uğradıklarını, ardından tutuklanıp cezaevinde günlerce işkence gördüğünü bu 1920 yılındaki mektuplarda anlatıyor."
Tüm bu baskı, işkence ve saldırılar Anadolu’da çakılan kıvılcımın bir bağımsızlık ateşine dönüşmesini engelleyemedi.
İtilaf Devletleri'nin İzmir’i ele geçirme rüyası, 100 yıl önce Yunan karargahının İzmir’e taşınmasından 2 yıl sonra şu anda bulunduğumuz balkona çekilen ay yıldızlı bayrakla son buluyordu.
Kurgu: Beytullah OK
Grafik: Mustafa Kılınç, Emrah Koç