İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 27 Mayıs Darbesi'nin ardından Yassıada yargılamaları sonrası idam edilen Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın ölümlerinin 55. yılında anıt mezarda düzenlenen törene katıldı.
Anıt mezar inşa edildiği günden bu yana her 17 Eylül'de 3 demokrasi şehidini anmak üzere toplandıklarını ancak bugün farklı bir gururla bir araya gelindiğini anlatan Soylu, "Biraz önce kıymetli valimizin Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı ziyarette ettiği cümle, aslında burada yaptığımız konuşmalarda o duygu, vücudumuzun her bir zerresini, belleğimizi, aklımızı donatıyordu. Çok ağır ama çok sorunlu bir kelime; Mahcubiyet. O mahcubiyet bu milletimiz içerisindeki demokrasiye, gelişmişliğe, zenginliğe, Türkiye'nin ulaşması gereken hedeflerine yönelik bir tomurcuğu büyüttü." diye konuştu.
İnsanın unutan bir varlık olduğunun söylendiğini ama unutmadığını belirten Soylu, şöyle konuştu:
"Bu elbette sözlerle ve cümlelerle anlatılabilir ama bugün sözlerin ve cümlelerin değil, hal dilinin ortaya konulduğu resmin ta kendisidir. Bugün her şey hal diliyle mevcuttur. 1960 darbesi yapıldığında, yapılmadan önce, yapıldıktan sonra orada eziyet edilenler, aslında sadece rahmetle Menderes, Polatkan, Zorlu, Bayar, onların arkadaşları değildi. Eziyet edilen bu milletti, bu milletin değerleriydi, milletin birliğiydi, bu milletin millet olma azmi, kararlılığıydı. Eziyet edilen istiklal mücadelesinde hürriyetini kazanmış bir anlayışın o hürriyetini tekrar çeşitli oyun ve kurgularla geri almaktı. 'Biz bu coğrafyanın büyük bir coğrafya olduğunu biliyoruz' dedi Büyükşehir Belediye Başkanımız. Elbette doğru. Bu coğrafya zor bir coğrafya ve türlü türlü sıkıntıları bu coğrafyada meydana getirmek yakin tarihimizde gördüğümüz, yakın gelecekte göreceğimiz önemli gerçeklerden bir tanesidir ama bir gerçek var ki milletin kendisidir."
Cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle gittiği Aydın'daki bir anısını da paylaşan Bakan Soylu, Recep Tayyip Erdoğan kürsüde konuşurken 70-75 yaşlarında bir vatandaşın, kolundan çekerek kendisine birşey anlatacağını söylediğini anlattı.
Süleyman Soylu, "Söylediği cümleler sanki büyük kütüphanelerden süzülmüş ve insanlık tarihine emanet edilen cümleleri gibiydi. Dedi ki 'Rahmetli Menderes'i elimizden aldılar anlayamadık, çıraktık. Rahmetli Özal'ı çok örselediler, kalfaydık bunu tam hissedemedik ama evlat merak etme, biz bu güzel adamı, kıymetli Cumhurbaşkanımızı, Recep Tayyip Erdoğan'ı onlara vermeyeceğiz, çünkü bu millet bugün usta olmuştur.' O gün söylenen sözlerin 15 Temmuz'da bir gerçeklik olarak karşımıza çıkacağını hiç düşünmezdim, hiç hissetmez, belki de o günden 15 Temmuz'u öngörebilmemiz mümkün olmazdı ama 1960 darbesinde yaşananlar, ondan sonra bu insanların düşükler, kuyruklar olarak nitelendirilmesi ve onların her bir evladının onlara ilgi duyan insanların, sevgi duyan insanların her bir bireyinin baskı ve zulüm içerisinde kalabilmesi, sanki toplumdan tecrit edilebilir bir noktaya iletilmesinin zaruri bir durum oluşturması, bu milletin karakterine sinmiştir. O gün belki de 'Bir daha asla' diyen bir tomurcuk bu milletin gönlünde ve kalbinde büyümüştür. Şimdi bize öteki dünyadan bakan ve oradan bu millet için, bu ülke için, devlet için hizmet edenler, her karşılaştığında bu ülkenin topraklarıyla, ülkesi hizmet sevgisiyle büyüyenler, bugün aziz milleti ve asil milletiyle gurur duyuyordur." diye konuştu.
"Hikayeler hep aynı, hiç değişmiyor"
15 Temmuz darbe girişiminin arkasında kimlerin durduğunu, kimin destekçileri olduğunu bugün net bir şekilde bildiklerini kaydeden Soylu, "Kendi başlarına adım atmaktan yoksun hangi cesaretlerle bu milletin millet olma kabiliyetini ortadan kaldırmaya çalıştıklarını ve bu toprakları yeniden işgal topraklarına döndürmek istediklerini biliyoruz." dedi.
Aşama aşama elde edilen demokratik gelişmeyi, hukuk üstünlüğünü, kalkınmayı ve vatandaşların hayat standartlarının yükseltilmesini geri alabilmek için neler ortaya konulduğunu bildiklerini dile getiren Soylu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ama 15 Temmuz bütün dünyaya bir şeyi daha haykırmıştır. Bize demokrasiye öğretmeye çalışanlar o gün Menderes'in idamına da sessiz kaldılar. Bu bizim için tesadüf değildi. O gün rahmetli Polatkan ve Zorlu'nun da idamına seyirci kaldılar. Zorlu, ifade etmeliyim ki, rakiplerinin her karşılaştığı konferansta kendisinden çekindiği, kendi münazara kabiliyetinde mağlup olmaktan ürktüğü Türkiye'nin en önemli hariciyecilerinden birisiydi. Polatkan, bir Anadolu evladıydı ve o Anadolu evladının Maliye müktesebatı açısından ortaya koydukları, bugün dahi bizim devlet hayatımızda aranır ve takip edilir durumdaydı. Fatin Rüştü Zorlu'nun evliliğinde, Dolmabahçe Sarayı'nda parlak bir hariciyecinin evlilik merasiminde Gazi Mustafa Kemal vardı. Bileziklerini o takmıştı, 60 darbesinde o bileziklerin hırsızlık malıdır diye o insanlara, eşine, ailesine, büyük bir zulmü reva gördüler. Dikkat edin hikayeler hep aynı, hiç değişmiyor. Arkasındakiler, bu tiyatroyu oynayanlar belki farklı isimler, FETÖ gibi, PKK gibi, KCK gibi DAİŞ gibi ve türlü türlü her gün isim değiştiren örgütler bunlar ama bilmenizi istiyorum ki oynatıcılar hep aynı, onun için uyanık olmalı, geleceğimize sahip çıkmalı ve ülkemizin özgürlüğünü, zenginliğini ve ülkemizin gelişmişliğini her gün artırabilme hedefinde olmalıyız.
Bugün sadece biz Adnan Menderes'in Fatin Rüştü Zorlu'nun ve Hasan Polatkan'ın karşısında 16-17 Eylül 1961 tarihinde karşı karşıya kaldıkları ve daha sonra ailelerinden o idamın gömleğinin ve ip parasının istendiği bir hale itiraz ediyor değiliz. Bugün muzaffer bir milletin anlayışıyla buradayız. Yani, aynısını 15 Temmuz'da yine bu milletin başına getirmeye çalışanlara karşı dik duran, tanklara karşı liderini vermeyen, demokrasiyi tanklara mahkum etmeyen ve F16'ların, helikopterlerin ortaya koymuş oldukları cinayetlere karşı bedenini bu milletin geleceğine emanet eden kimisi dostumuz olan, kimini tanıdığımız ama kimini tanımadığımız fakat öteki dünyada şefaatine sığındığımız o insanlara aynen şu gün mezarının başında bulunduğumuz insanlar gibi minnettarız ve şükran duyuyoruz. Bu bir karakterdir. İşte bu karakter geleceğimizin en önemli teminatıdır. Siz, ben hepimiz 'Acaba gençlerimiz ne olacak?' diye bir endişe içindeydik ama o gece işte bu büyük milletin bu topraktan, bu medeniyetten ve bu inançtan okunan her ezanın aslında niçin okunduğu, okunan her selanın aslında niçin okunduğu Allah'ın kendi dinini yaşatmak, devam ettirmek konusunda elbette hakim olduğunu, o Kur'an-ı Kerim'lerin, o milli duruşlarımızın, o nazlı nazlı dalgalanan bayrağımızın bizim evlatlarımıza neyi nakşettirdiğini bir kere daha hepimiz onurlu bir şekilde hissettik. Evet, 15 Temmuz bize koskocaman bir gelecek oluşturdu, hem de koskocaman ve 27 Mayıs'ta açılan bir parantezi 15 Temmuz'da bu millet kendi eliyle beraber onurlu ve asil bir şekilde kapattı."