Türkiye’nin son yıllarda varlığını sahada ciddi şekilde hissettirdiği alanlardan biri de hiç şüphesiz derin denizdeki arama-keşif ve üretim faaliyetleri… Mavi Vatan’ın dört bir yanını kendisine ait sismik arama-keşif ve sondaj gemileriyle tarayan Türkiye bu alanda elde ettiği bilgi birikimi ve deneyimiyle daha iyi bir noktaya gelmeyi hedefliyor.
Ülkemizin dış ticaret açığında en önemli kalemi oluşturan enerji alanında atılacak adımlar aslında sadece bugünleri değil, Türkiye’nin on yıllar sonrasını da doğrudan etkiliyor. Karbonsuz ekonomiye geçiş planlamalarının yanı sıra fosil yakıtların öngörülebilir bir süre daha ekonomimiz için taşıyacağı önem Ankara’nın radarında.
Arama üretim filomuza katılışının birinci yıl dönümünde Abdülhamid Han Sondaj Gemimiz Akdeniz'deki yeni görevine vira bismillah diyerek başlıyor.
— Alparslan Bayraktar (@aBayraktar1) August 9, 2023
Pruvası neta, dümeni viya, rüzgârı da kolayına olsun. pic.twitter.com/OeA7BHKBPO
Bu kapsamda, kendi rezervlerini kullanabilmek için yeni bir yol haritasıyla yola devam eden Türkiye, enerji maliyetlerinin ve dolayısıyla faturalarının düşmesi, doğal gaz/petrol talebimizde dışa bağımlılığımızın azalması, son olarak Ukrayna-Rusya savaşında görüldüğü üzere gelecek dönemlerde yaşanabilecek herhangi bir bölgesel veya küresel sıkıntıya karşı da hazır olmanın planlarını yapıyor.
Abdülhamid Han’ın yolculuğu rezervlerden öte anlamlar taşıyor
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, geçtiğimiz gün sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşımda, Abdülhamid Han Sondaj Gemisi’nin filoya katılmasının üzerinden tam bir yıl geçtikten sonra Akdeniz'deki yeni görevine başladığını duyurdu.
Geminin rotası kamuoyuna resmi olarak henüz duyurulmadı. Ancak, Abdülhamid Han gemisinin bu kıymetli yolculuğu, Mavi Vatan’da keşfi yapılabilecek rezervlerden çok daha ötesinde anlamlar taşıyor.
Satın aldığı gemilerle bu alanda dünyanın öncü güçlerinden biri olan Türkiye, bir süredir devam eden keşif-arama ve üretim faaliyetleriyle aslında ciddi bir bilgi birikimi ve deneyim elde etti. Sektörün gereği olarak yabancı personel ve ithal sistemlerle başlayan çalışmalar, Türkiye Petrolleri’nin artan ağırlığı ve yerli/milli sistemler sayesinde bugün daha fazla oranda kendi personelimiz ve donanımızla sürüyor.
Derin denizlerdeki kazanımlar üçüncü ülkelerde kullanılabilir
Bu fotoğraf aslında Türkiye için son derece değerli yeni bir kapının açılması anlamına geliyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da sıklıkla vurguladığı gibi Türkiye’nin enerji alanında bir dünya markası haline gelmesinin yolu bu tecrübelerden geçiyor.
Abdülhamid Han gemisi örneğinde olduğu gibi ülkemizin bir süredir ağırlıkla kendi personeli ve sistemleri ile elde ettiği bu kıymetli deneyim ve bilgi birikimi gelecek dönemde üçüncü ülkelerde bu kabiliyetin kullanılması sonucunu da beraberinde getirecek.
Bu noktada Enerji Bakanı Bayraktar’ın yakın zaman öncesindeki “Türkiye’nin farklı coğrafyalarda, farklı petrol ve doğal gaz kaynaklarında da üretici olduğu, operatöre olduğu ve sahibi olduğu yeni bir döneme doğru gidiyoruz.” açıklaması özel anlam taşıyor.
Daha net bir ifadeyle Türkiye, 'offshore' arama, keşif ve üretim için bir dünya markası haline gelmeyi hedefliyor. Böylece Ankara’nın enerji alanında derin denizlerde yeni bir alan açarak gerek enerji diplomasisi masasında gerek ekonomik faaliyetler bağlamında elinin güçleneceği üzerinde duruluyor. Bu tespit, sadece savunma alanında değil enerji alanında da önümüzdeki dönemde oluşturulacak yeni ittifaklarda Türk bayrağının masada daha dik durabilmesi açısından da son derece kıymetli.
Kaşif-3 Abdülhamid Han ile Akdeniz’de boy gösterecek
Gemilerde kullanılacak yerli/milli sistemler için de bu görevler büyük anlam taşıyor.
Örneğin, Abdülhamid Han sondaj gemisiyle birlikte Akdeniz’e açılacak Kaşif-3 de bu örneklerden biri. Türkiye’nin derin deniz sondajı hikayesinde önemli bir rolü bulunan Armelsan imzalı Kaşif insansız su altı robotu, söz konusu deneyimlerin ne tür geri dönüşleri olabileceğini net şekilde gösteriyor.
Kaşif ailesinin ilk ürünü olan Kaşif-1, Fatih Sondaj Gemisi’nde görev almıştı. Kaşif-2 ise Kanuni Sondaj Gemisi’nde binlerce metre derinlikte kendisine verilen tüm görevleri yerine getirmeye devam ediyor. Şimdi Kaşif-3 ile yolculuk bu kez Abdülhamid Han Gemisi’nde sürecek.
Kaşif-1’deki yüzde 53 yerlilik oranı, Kaşif-3’te yüzde 70’in üzerine çıktı. Sürekli geliştirme faaliyetleri yapılan Kaşif ailesinde üçüncü model hibrit motorlu olarak geliştirildi. Hali hazırda 3 ya da 4 ülke bahsettiğimiz hibrit platformları üretebiliyor. Türkiye artık bu ülkelerden biri.
Bu gelişim kazanılan deneyimlerin yerli sistemlere katkısını göstermesi açısından son derece kritik.
Yabancı ürünler bilginin Türkiye dışına çıkmasına neden oluyor
Kaşif-3 ile ilgili kısa bir hatırlatma yapmakta fayda var… Aslında bu araçları Türkiye’nin SİHA yolculuğuna benzetmek mümkün. Nasıl ki Türkiye başka ülkelerin insansız hava araçlarını kullanırken çok ciddi zorluklar yaşadıysa bu alanda da yabancı ülkelerin insansız su altı araçları da benzer riskleri barındırıyor.
Çünkü söz konusu araçlar arama-tarama faaliyetleri yapılan alanları net şekilde görüntülüyor, elde edilen sonuçları gemiye bildiriyor. Bir nevi arama, keşif ve sondaj faaliyetlerinin en hassas bilgilerine erişebiliyor. Bu tür operasyonları tamamen yerli ve milli araçlarla yapmadığınız takdirde, elde edilecek kritik bilgilerin doğrudan başka ülkelerin eline geçmesi de kaçınılmaz oluyor.
İşte bu nedenle Kaşif aslında çok önemli görevleri yapmakla kalmıyor, Türkiye’nin derin denizlerdeki arama ve üretim faaliyetlerinde belki de ‘devlet sırrı’ niteliği taşıyabilecek bilgi ve verilerin de ‘içeride’ kalmasını sağlıyor.
Türkiye’nin derin deniz arama ve üretim gemilerinde Kaşif’in yanı sıra farklı kalemlerde yerli/milli sistemler kullanılıyor.
Bu sistemlerle ilgili sahadan alınan geri dönüşler altın değerinde. Çünkü milli sistemlerimiz operatörlerden gelen bildirimlere göre geliştirilmeye ve güncellenmeye devam ediliyor. Türkiye bu alanda sürekli daha ileri seviyeye gelen kritik altyapılara sahip oluyor. Bu nedenle gemilerde yerli/milli markaların tercih edilmesi, Türkiye’nin gelecek yıllarda bu alanda ulaşacağı konumu da doğrudan etkiliyor.