TRT Haber'de özel röportaj konuğu olan Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Yaşar Taşkın Koç'un gündeme dair sorularını cevapladı. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
"Afrin'in yüzde 70'inde güvenlik tamamen sağlandı"
Harekat başlayalı yaklaşık 54, 55 gün oldu 60'ıncı güne gelmeden Afrin gibi yoğun nüfusun olduğu dağlık bir bölge teröristlerden temizlendi ve çok büyük bir kısmı şu an itibarıyla yüzde 70'in üzerinde coğrafi konum itibariyle güvenliği sağlanmış durumda.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: Afrin'in yüzde 70'inde güvenlik tamamen sağlandı. pic.twitter.com/OyYClgZV4A
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) 15 Mart 2018
Bu büyük bir başarı, hatırlarsanız Fırat Kalkanı Harekatı yüz küsür gün sürmüştü. İlk kısmı yani fiili savaşın devam ettiği daha sonra El-Ray ve Dabık kısmında biraz daha uzamıştı çünkü çok fazla tuzaklamalar vardı. Biraz da hava koşulları geciktirmişti. Burada hamdolsun çok başarılı bir operasyon yürütülüyor. Çember iyice daraldı teröristler için. Çok kısa bir zaman içinde Afrin merkezinin de teröristlerden tamamen temizlenmesini öngörüyoruz. İnsanlar ekrandan bakıp ya da masabaşından haritalara bakıp sahanın çok kolay veya rahat olduğunu düşünebilirler.
"Çatışmalar devam ederken sivilleri koruyoruz"
Orada bizim askerimiz Özgür Suriye Ordusu ile birlikte sokak sokak, ev ev, köşe köşe bir mücadele veriyor. Özellikle şu anda Afrin Harekatının şu aşamasında çok hassas bir süreç yürütülüyor. Bir; sivillere herhangi bir zarar gelmemesi için. İki; O bölgenin tamamen teröristlerden temizlenip sivillerin güvenliğinin sağlanması için. Çünkü bir tarafta çatışma devam ederken sivilleri koruyorsunuz. Diğer taraftan da güvence altına aldığınız yerlere tekrar sızma olmaması için oralarda bir güvenlik koridoru oluşturmanız gerekiyor. Şu ana kadar hamdolsun Genel Kurmay Başkanlığımız, Milli İstihbarat Teşkilatımız, polis ve jandarma kuvvetlerimiz Özgür Suriye ordusu ile beraber hakikaten çok önemli bir mücadele verdiler.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: Afrin'i yeni bir Kandil yapmak istiyorlardı. Zeytin Dalı Harekatı ile bu bertaraf edildi.https://t.co/WU0u6E4tQP pic.twitter.com/OLJq6PqeV9
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) 15 Mart 2018
"Afrin'i yeni Kandil yapmak istiyorlardı, bertaraf edildi"
Hem bizim Afrin harekatı başlamadan önce elde ettiğimiz istihbarat hem de şu son iki ayda sahada gördüklerimiz şunu çok açık şekilde ortaya koyuyor. Afrin'i yeni bir Kandil yapmak istiyorlardı. Bu Zeytin Dalı Harekatı ile bu artık bertaraf edildi. Türkiye, sınırının hemen yanı başında yeni bir Kandil yapılmasına asla izin vermez. Bu oyunu da bozmuş olduk bu harekatla. Çıkan belgelere baktığınız zaman, yani tünellerdir, cephaneliklerdir, karargahlardır tüm bunlara baktığınız zaman orayı büyük bir terörist eğitim kampına dönüştürmek istemişler.
"Terör örgütlerinin saflarında savaşan vatandaşlarınızın buralara gitmesine neden engel olmuyorsunuz?"
Bu tür yerlere dışarıdan, PYD'ye YPG'ye destek DEAŞ'a karşı mücadale adı altında biz özellikle Avrupa'dan bir çok yabancı savaşçının geldiğini biliyoruz. Bazıları kendilerini ifşa ediyorlar biliyorsunuz. Çıkıyorlar ben DEAŞ'a karşı şunun safhında yer alıyorum diye. Dolayısıyla burada aslında ilginç bir tartışma başlıyor, ya da başlamalı. O da şu, Suriye'de yabancı terörist savaşçı dediğimiz zaman akla sadece DEAŞ'ın saflarında savaşanlar geliyor. Halkubi, PYD/YPG terör örgütünün saflarında savaşan yabancı savaşçılar da var. Burada sormamız gereken şey şu; İki yıl öncesine kadar Türkiye'ye sürekli suçlamalarda, ithamlarda bulunuyorlardı. DEAŞ saflarında ya da o zaman El-Kaide saflarında savaşan yabancı terörist savaşçılara neden izin veriliyor diye. Biz de o zaman hep diyorduk ki, bunlar sizin vatandaşlarınız bunlar İngiliz, Belçika, Almanya, Fransa vatandaşı, bunlara sizin ülkenizi terk etmeden neden müdahale etmiyor sunuz? Hangi Fransız vatandaşın alnında ben gidip DEAŞ'ın safların savaşacağım yazıyor? Türkiye'ye 36 milyon turist geliyor her yıl Avrupa'dan 12-13 milyon turist geliyor. Bizimle bir istihbarat paylaşmadığınız zaman, şu vatandaşlarımız şüphelidir, şu vatandaşlarımızın terörle ilişkisi, iltisakı olabilir gibi. Bir istihbarat paylaşımı yapmadığınız zaman biz nasıl hareket edeceğiz? Şimdi her gelen Avrupalıyı, Fransızı, Belçikalıyı, İngilizi biz böyle bir taramadan geçirsek, ya da sıkı kontrolden geçirsek bu sefer bizim vatandaşlarımıza taciz ediliyor, bizim vatandaşlarımıza neden kontrol uygulanıyor diye bu sefer böyle itiraz edecekler. Aynı soruyu tekrar sormak lazım, PYD/YPG saflarında savaşan vatandaşlarınızın buralara gitmesine neden engel olmuyor sunuz? Bizim açımızdan son derece meşru bir soru bu. Dolayısıyla gördüm o listeyi, Avrupalı isimler bunlar bazı Amerikalılar da var içlerinde. Ağırlıklı olarak Avrupalılar bunlar tabi. PKK terör örgütünün son 20-25 yılda özellikle Avrupa'daki yapılanmasının ve belli Avrupa mahfillerinin ülkelerinin diyelim çevrelerinin PKK'ya verdiği desteğin ortaya çıkardığı bir sonuç.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: PKK, Avrupa'nın yeni Neonazileri mi?https://t.co/WU0u6E4tQP pic.twitter.com/H4Ki8WITWu
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) 15 Mart 2018
"PKK kitleleri sokaklara dökmeye çalıştı sıfır başarı elde etti"
Son günlerde Afrin harekatı başladıktan sonra PKK Türkiye içinde, Suriye'de, başka yerlerde kitleleri sokaklara dökmeye çalıştı. Sıfır başarı elde ettiler. Çağrılar yaptılar hiç kimse sokaklara çıkmadı. Ne Türkiye'de ne Suriye'de ne bir başka yerde. Bunu Avrupa'da denediler, deniyorlar. Avrupa'da da öyle çok büyük kitlesel eylemler yapamadılar. İnsanlar öyle sokaklara çıkıp Afrin'i protesto ediyoruz demedi. Kendilerinin belli bir militan kadrosu var onlarla belli hareketler belli gösteriler yaptılar.
PKK'lılar, Avrupa'nın yeni Neo-Nazileridir
Fakat asıl ilginç olan özellikle son 10 gündür mesela Almanya'da onlarca Türk dükkanına, binasına, mağbedine saldırılar gerçekleşti. Öyle ki geçen hafta bir gecede tam 10 saldırı yapıldı. Türklerin binaları, dükkanları, şahıslar hedef alındı. Burada sormak lazım aynı anda da Almanya'nın farklı noktalarında gösteriler yapmaya devam ediyorlar. Bunlara kim dur diyecek? Herhalde oradaki benim vatandaşım dur demeyecek. Oradaki kolluk kuvvetleri, polis dur diyecek. Buna dur demedikleri gibi, Alman Parlamentosu'nda, Avrupa Parlamentosu'nda başka yerlerde PYD/YPG'lilere o paçavralalarıyla destek veren bir sürü siyasetçi olduğunu görüyoruz. Bu saldırılar bu şekilde devam ederse bu bize neyi çağrıştırıyor? Neo-Nazilerin Türklere yönelik saldırılarını. PKK Avrupa'nın yeni Neo-Nazileri mi? Bunlara yol açılacaksa böyle haydutluk yapmalarına Avrupa'nın göbeğinde eşkıyalık yapmalarına, insanların mallarına, canlarına saldırmalarına izin verilecekse o zaman bizim bu soruyu sormamız gerekiyor. PKK'nın Avrupa'nın yeni Neo-Nazileri mi oluyor? Buna mı hazırlanıyor PKK? Çünkü Afrin'deki harekat sonuca doğru ilerledikçe bu tür eylemlerin arttığını görüyoruz.
"Fırat Kalkanı Harekatı'ndaki sicilimiz son derece temiz"
Bazı ülkelerden de çağrılar geliyor Afrin harekatı bir an önce durdurulsun diye. Sivillerin kayıpları ile ilgili endişelerimiz var diye. Biz de açık şekilde söylüyoruz; nerede kaç tane sivil kaybı oldu? Afrin harekatında Türk Silahlı Kuvvetleri nerede sivilleri hedef aldı? Bize bir tane örnek göstersinler. Bizim Fırat Kalkanı Harekatı'ndaki sicilimiz son derece temiz ortada. Başından sonuna yaklaşık 6 ay sürmüş bir operasyon neticesinde 2200 kilometrekarelik bir alan DEAŞ'dan da temizlendi PYD/YPG'den de temizlendi. Şimdi orada ne DEAŞ var ne PYD/YPG var ne de rejim var. Cerablus halkı var, El-Ray halkı var. Dabık halkı var. Oranın kendi yerlileri var. Burada sormak lazım bakın bu kadar başarılı bir operasyon yapıldı. Benzer bir başarı şu anda Afrin'de elde ediliyor. Sizi rahatsız eden şey ne?
"Koalisyonun operasyonlarında 10 bin sivilin öldürüldüğü tahmin ediliyor"
Öte yandan bize sivil kayıplarını gerekçe göstererek işte Afrin harekatı dursun diyenlerin Musul'da, Rakka'da yaptıkları operasyonlara biraz daha yakından bakalım; kendi verdikleri rakamlar binlerle ifade ediliyor sivil kayıplarından bahsediyorum. Sadece Musul operasyonunda 3 binden fazla sivilin öldürüldüğü tahmin ediliyor. Bu da kesin olarak teyit edilebilmiş bir rakam değil. Musul'un özellikle batı yakasını yani DEAŞ'ın yoğun olduğu Fırat'ın batı yakasındaki görüntüleri o zaman hepimiz gördük. Şimdi unuttuk tabi Musul harekatı 3 ay öncesine kadar devam ediyordu. Şimdi oradaki görüntülere bakın Rakka'ya bakın kaç bin tane sivil öldürüldü totalde baktığınız zaman Irak'ta, Suriye'de DEAŞ'la mücadele adı altında bir rivayete göre 8, bir rivayete göre 10 bin civarında sivilin öldürüldüğü tahmin ediliyor. Bu yapılan koalisyonun saldırılarında.
"Başkaları gibi yapacak olsaydık üç günde oraları ele geçirirdik"
Nereyi biz yerle bir etmişiz? Cumhurbaşkanımız da bir kaç defa dedi yani biz başkaları gibi yapacak olsaydık Halep'te, Musul'ta, Rakka'da Allah göstermesin yani yerle bir ederdin. Kimsenin gözünün yaşına bakmazdın havadan bombalardın, karadan bombalardın üç günde oraları ele geçirirdin. Ama biz bunu yapamayız biz bunu hiç bir zaman yapmadık tarihimizde. Orada tek bir sivilin bile canına bir zarar gelmemesi için askerlerimizin nasıl mücadele ettiğini hepimiz biliyoruz. Belki o görüntüleri paylaşmışsınızdır iki gün önce cepheden gelen görüntüler vardı. Bizim askerlerimiz PYD ve YPG'den kurtarılan temizlenen yerlerde sağlık kontrolü yapıyor. Evin içine giriyor, ayağındaki postalı çıkartarak giriyor.
Mehmetçik Afrin'de sivillerin yardımına koşuyor
Sağlık kontrolü yapıyor. Bakın normalde bir asker askeri operasyon sırasında bile bunu yapmak zorunda değildir. Postalını çıkartmak zorunda değildir. Bu kadar da incelik gösteriyor. Kendi elleriyle orada insani yardım dağıtıyor. Dolayısıyla hem büyük bir kahramanlık hikayesi var burada hem de büyük bir insalık dersi var. Herkese verilen dolayısıyla bize operasyonu durdurun sivillere zarar geliyor falan gibi çağrılarda bulunanlar öncelikle bilsinler ki PKK'nın YPG'nin propagandasına alet oluyorlar. Eğer niyetleri samimi ise bilgi kaynaklarını ciddi bir şekilde gözden geçirmeleri gerekir. Bize danışsınlar, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Milli İstihbarat Teşkilatımız, Dışişleri Bakanlığımız onlara gerekli bilgileri temin edebilir.
"Birinci önceliğimiz Afrin halkının öncülünde bir yönetim biriminin kurulması"
Afrin harekatı inşallah planlandığı şekilde devam ediyor. Kısa bir süre içerisinde de neticelendiği zaman bütün etrafında bir güvenli bölge oluşacak. Fırat Kalkanı Harekatı bölgesinde olduğu gibi ve haritaya baktığınız zaman o bölge bir güvenli hat haline gelmiş olacak. Birinci önceliğimiz Afrin'de, Afrin halkının önücülüğünde bir yönetim biriminin kurulması. Bizim orayı rejime vermek gibi bir niyetimiz düşüncemiz de yok. Afrinliler yine yönetsin aynı Fırat Kalkanı Harekatı bölgesinde olduğu gibi. Orada zaten PYD'nin YPG'nin baskısından kaçan binlerce, on binlerce Kürt var ve diğerleri var Araplar var Türkmenler var. Bunlar Afrin'e geri döneceklerdir. Aynı Cerablus ve bilgesine 150 bin kişinin dönmesi gibi. Bakın çok önemli bir veri bu gözardı ediyoruz ve hatırlatmakta fayda var diye düşünüyorum. 7 yıllık Suriye savaşı boyunca temizlenen bir bölgeye bu kadar kitlesel geri dönüş sadece ve sadece Fırat Kalkanı Harekatı'ndan sonra oldu. 150 bine yakın Suriyeli, Cerablus, El-ray, Dabık o bölgeye geri döndüler. Bu başka hiçbir yerde olmadı. Ne güneyde oldu, ne kuzeyde oldu sadece burada oldu. 7 yıllık savaş boyunca. Bu ne demek?
"Güvenli bölge kurulmuş olsaydı bunlar yaşanmayacaktı"
Aslında Cumhurbaşkanımızın baştan beri söylediği güvenli bölge kurulmuş olsaydı. 4 yıl öncesinden bahsediyorum. Bunların hiç biri yaşanmayacaktı. Bu kadar insan ölmeyecekti. DEAŞ palazlanmayacaktı, PYD buralara yerleşmeyecekti. Bugün çok farklı bir Suriye tablosu olacaktı. Bu olmadı bilerek veya bilmeyerek bunu yapmadılar, istemediler. Netice itibarıyla böyle bir tablo ile karşı karşıyayız bugün. Afrin'de ilk planda bu güvenlik sağlandıktan sonra diğer bölgelere de bakmamız gerekecek.
"ABD'nin ilk adım olarak 3 yıldır verdiği sözü tutması gerekir"
Münbiç'i biz defalarca ifade ettik Amerikalılarla. Tillerson buraya geldiğinde ondan öncesinde McMaster'la bizim yaptığımız Hakan beyle yaptığımız uzun toplantıda biz zaten bunun çerçevesini çıkarttık. Münbiç'ten PYD ve YPG'nin çıkartılması Fıratın doğusuna çekilmeleri öncelikli olarak bu bir ilk adımdır tabi. Bunun arkasının da gelmesi gerekir ama ilk adım olarak 3 yıldır verdikleri sözü en azından bir tutmaları gerekir. Daha önce bize diyorlardı ki; Münbiç, Rakka operasyonu için stratejik öneme sahip tamam Rakka operasyonu da bitti. Münbiç bir Arap şehri oranın artık bir stratejik değeri de yok. Dolayısıyla bunları buradan çekin diye söyledik ve üzerinde mutabık kaldığımız çerçevede bu zaten. Biz uygulanmasını bekliyoruz. 8-9 Mart'ta ilk çalışma grubu Washington'a gittiğinde zaten bunun görüşmelerini yaptılar. İyi bir yol haritası çıktı diyebilirim. Detaylandırıldı bu. Bunun şimdi uygulanması gerekiyor tabi. Bizim Amerikan tarafından beklentimiz bu. Üzerinde mutabık kaldığımız çerçeve ve takvim konusunda somut adımlar atmaları. Bu gerçekleşirse hem Münbiç civarında tekrar bir güvenli bölge oluşmuş olur. Çünkü Münbiçliler de dönmüyorlar PYD ve YPG'den dolayı. Bakın bugün YPG ve PYD'nin kontrolü altında olan hiç bir bölgeye oranın yerli halkı dönmüyor. Karşılaşacakları akibeti biliyorlar. Baskıya maruz kalacaklar, çocukları kaçırılacak, askere alınacak, silah altına alınacak bir sürü şey yaşayacaklar.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın: Tillerson'ın yerine Pompeo geldi diye mutabık kaldığımız çerçeveden vazgeçilmesi diye bir şey söz konusu olamaz.https://t.co/WU0u6E4tQP pic.twitter.com/QyZCUwf0mP
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) 15 Mart 2018
"Tillerson ile mutabık kaldığımız çerçeve ABD devleti açısından bağlayıcıdır"
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson buraya geldiğinde ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Herbert McMaster buraya geldiğinde ABD Başkanının yetkilendirdiğinde iki ulusal güvenlik danışmanı ve bakan olarak geldiler buraya kendi kişisel girişimleri için gelmediler. Dolayısıyla bizim üzerinde mutabık kaldığımız çerçeve ABD Devleti açısından bağlayıcıdır. Tillerson'un yerine Mike Pompeo geldi diye bu üzerinde mutabık kaldığımız çerçeveden vazgeçilmesi gibi birşey söz konusu olamaz. Bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz beklentimiz tabiki bunun hayata geçirilmesidir hiç gecikmeden. Sayın Dışişleri bakanımızın Washington'da bir toplantısı olacaktı o ertelendi. Tillerson bu görüşmeyi yapabilecek durumda değil, Pompeo da dosyaları devralmadığı için bu görüşmeleri yapacak yetkiye sahip değil. Önemli değil bu bize bir iki hafta kaybettirir. Neticede arkadaşlarımız çalışmaya devam edecekler bu konuyu.
"Beklentimiz FETÖ ile ilgili de ABD'nin somut adımlar atması"
Önemli olan burada ABD yönetiminin Trump yönetiminin orta ve uzun vadede gerçek müttefikinin kim olduğu konusunda net bir fikre sahip olması. Taktik olarak Münbiç'ten 5 Nisan'da çıktılar, 15 Nisan bu kısmı çok önemli değil bunlar çalışılır. Önemli olan özellikle son iki iki buçuk yıldır Türk-ABD ilişkilerinde bu güven bunalımını aşmaya yönelik adımları ABD yönetimi atacak mı, atmayacak mı? Temel soru bu. Bizim bu güven bunalımını yaşamamızın iki tane temel sebebi var. Biri Suriye'de PKK'nın Suriye koluna verdikleri destek. İkincisi de FETÖ yapılanması konusunda hiç bir adım atmamış olmaları. Bu heyetler biliyorsunuz üç tane çalışma grubu oluşturuldu. Bizim doğal olarak beklentimiz FETÖ ile ilgili de ABD'nin somut adımlar atmaları.
Türkiye Cumhuriyeti aleyhine bu kadar suç işlemiş, darbe teşebbüsünde bulunmuş, 250 insanımızın kanına girmiş bir terör örgütü artı ABD'de işlediği suçları buna eklediğiniz zaman herhalde böyle elini kolunu sallayarak ABD topraklarında gezememeli. Tersi olsaydı, ABD'ye karşı bu kadar cürüm işlemiş, suç işlemiş bir terör örgütünün üyeleri Türkiye'ye gelseydi liderleri Türkiye'ye gelseydi biz onu o yada bu gerekçeyle Türkiye'de serbest hareket etmesine izin verseydik ABD'nin tavrı ne olurdu buna? Avrupa'nın tavrı ne olurdu buna? Dolayısla biz yine meşru talebimizi dile getirmeye devam ediyoruz. Bu konuda Adalet Bakanlığımız, Dışişleri Bakanlığımız, Milli İstihbarat Teşkilatımız yoğun bir çalışma yaptılar. Artık şu çok ikna edici bir argüman değil; sunduğunuz deliller, dosyalar yeterli değil argümanı hakikatten ikna edici değil. Ortada bu kadar gerçekler var, bu kadar dosyalar hazırlandı, gönderiliyor bunların artık işleme konulması gerekiyor. Çünkü biz şu ana kadar FETÖ konusunda ABD'den yahut başka dünya ülkelerinden hukukun dışında hiç birşey talep etmedik. Yaptığımız ikili anlaşmalar çerçevesinde bu adamlara karşı bir takım idari hukuki süreçlerin başlatılması talebinde bulunduk. Çünkü bunlar hem Türkiye'de suç işlediler, hem bulundukları ülkelerde Türkiye aleyhine her türlü faaliyeti yapmaya devam ediyorlar. Bugün Avrupa'da ABD'de çöreklenmiş olan bu FETÖ'cüler Türk-ABD ilişkelirini bozmak için her tür kirli ilişkinin, operasyonun içinde yer alıyorlar.
"ABD'nin DEAŞ'la mücadele adı altında PYD/YPG'ye verdiği her destek PKK'ya nefes aldırıyor"
Operasyonlar biliyorsunuz ihtiyaca binayen dönem dönem devam ediyor. Planlaması askeri birimlerimiz tarafından yapılıyor, hava harekatı zaten bunlar devam ediyor. Milli İstihbarat Teşkilatımız aynı şekilde orada sahayı hakikatten iyi tutuyor. PKK terörü ile mücadeleye baktığınız zaman şu gerçeği hatırlatmakta fayda var. PKK Türkiye içinde çok sıkışmış durumda. Yaklaşık bir yıldır özellikle yürütülen başarılı terörle mücadele operasyonları çerçevesinde nefes alacak bir alan bulamadılar kendilerine. Aynı şekilde Irak'ta da, Kandil'de sıkışmış durumdalar. Erbil-Süleymaniye civarında zaman zaman hareketlilikleri oluyor biz derhal müdahale ediyoruz. Orada da çok rahat değiller. İran'da zaten İran çok fazla başını kaldırmasına izin vermiyor gidiyor anında vuruyor. Dolayısıyla orada da sindirilmiş durumdalar. Şu anda PKK'nın bölgede nefes alabildiği tek yer Suriye. Amerikan yönetiminin DEAŞ'la mücadele adı altında PYD/YPG'ye verdiği her destek PKK'ya nefes aldırıyor. Böyle baktığınız zaman üç ülkede sıkışmış bir PKK Suriye'de nefes alabiliyorsa bunun iyi bir analizinin yapılması lazım. PYD ve YPG'ye verilen her destek, her silah PKK'nın başka alanlarındaki güçlendirilmesi demektir. Bazen bu doğrudan oluyor bazen dolaylı oluyor. YPG'ye PYD'ye verilen her türlü finansman, propaganda, eğitim desteği PKK'nın başka alanlarda nefes almasını sağlıyor. Aynı şey Avrupa için de geçerli, Avrupa coğrafyasında PKK'ya karşı etkin mücadele vermemesi Avrupa ülkelerinin sadece ikili ilişkilerimize zarar vermiyor aynı zamanda bir terör örgütünü Avrupa'nın göbeğinde demokrasinin hukukun üstündüğünün olduğu iddia edilen bir yerde baş aktör haline getiriyor. Ondan sonra kendi izin verdikleri bu siyasi çevrelerin çıkar gruplarının, lobilerin baskısı altında siyaset yapmaya çalıştıklarını söylüyorlar. Bakıyorsunuz falanca milletvekili çıkıyor PKK'lılarla beraber poz veriyor, bayrağını çekiyor, kampanya yapıyor. Siyasi zemini bu noktaya getiren sizsiniz. Biz tersini yapsaydık. Türkiye'de Neo-Nazileri bu şekilde beslesek, gelin burada istediğiniz gibi örgütlenin, istediğiniz ülkeye gidin orada şu eylemi yapın, şuraya saldırın, buradan topladığınız parayla, devşirdiğiniz elemanlarla istediğiniz yerde terör eylemini yapın deseydik Avrupalıların tepkisi ne olurdu bize? Bunu görmüyorlar veya görmek işlerine gelmiyor.
"Doğu Guta'da 300-500 terörist bahane gösterilerek binlerce insanı cezalandırmak kabul edilemez"
Doğu Guta konusunda Cumhurbaşkanımızın çok yoğun bir diplomasi trafiği oldu. Bu da devam ediyor şu anda. Dışişleri Bakanlarımız Astana'da yarın toplanıyorlar bildiğiniz gibi. Bu konuyu da görüşecekler. 4 Nisan'da da ayrıca bir Astana üçlü zirvesi olacak. Orada ele alınacak konulardan birisi de Doğu Guta meselesi. Orada rejim ve Rusya'nın desteği ile devam eden operasyon şu gerekçeye dayanıyor. Doğu Guta'da hala Nusra var sayısı 300 ila bin arasında değişiyor deniyor. Bunlar oradaki rejim hedeflerine, Rus hedeflerine saldırılar düzenliyorlar biz de onlara karşı operasyon yapıyoruz deniyor. Biz de diyoruz ki öyle bile olsa, sizin bu havadan gece gündüz bombardımanla sivilleri öldürmenizi asla meşrulaştırmaz. Orada Nusra ve diğer unsurların Doğu Guta'dan çıkartılması ile ilgili Milli İstihbarat Teşkilatımızın yürüttüğü bir çalışmamız var. Fakat bu çok kolay birşey değil. 300-400 bin insanın yaşadığı bir bölgeden 300-500 ya da bin kişilik bir grubu çıkartacaksınız, ayıklayacaksınız bunlar çok kolay değil. Önümüzdeki günlerde de en yoğun çaba sarf edeceğimiz konulardan bir tanesi bu Doğu Guta olmaya devam edecek. Siviller peyder pey çıkartılıyor tedavi amaçlı. Cumhurbaşkanımız daha önce sayın Putin'e söylemişti aslında bunu oradan çıkan sivilleri biz alalım tedavisini yapalım diye. Fakat bu bombardımanlardan önceydi. Şu andaki önceliğimiz bu hava saldırılarının durdurulması. Oradaki 300-500 terörist bahane gösterilerek binlerce insanı cezalandırmak kabul edilemez. 2401 sayılı BM kararının uygulanması için bizim yoğun diploması trafiğimiz devam edecek.
Orta Doğu ve Kuzey Afrika coğrafyası
Suriye savaşını bu noktaya getiren dinamikler bu savaşın ve başka çatışmaların devam etmesini de sağlayabilir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nin İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile oluşturduğu İran karşıtı hat bu gerginlikleri biraz daha tetikleyebilir, derinleştirebilir bölgemizde. Buna karşı İran, Rusya ile Suriye rejimi ile yaptığı ittifakı daha da güçlendirip özellikle milis güçler ve devlet dışı aktörler üzerinden bölgedeki operasyonlarını daha da artırabilir. Bu neye yol açar? Bölgedeki devletlerin daha da zayıflamasına hatta bazılarının iflas etmiş devlet statüsüne düşmesine sebep olabilir ki bunun örneklerini gördük. Suriye'de iflas etmiş bir devlet var. Irak'taki devlet toparlamaya çalışıyor ne kadar toparlayabilirse Lübnan'da devlet merkezi hükumet hiç bir zaman güçlü olmadı. Her zaman zayıf koalisyon hükumetleri oldu. Lübnan iç savaşının sonuçları 28 yıl sonra hala hissedilmeye devam ediyor. Dolayısıyla 40-45 yıldır Lübnan'da da tam manasıyla bir istikrar sağlanabilmiş değil. Yemen'in durumu ortada. Baktığınız zaman bölgeye ortada bir yönetilemezlik sorunu var aslında. Güçlü devletlerin güçlü merkezi hükumetlerin olmadığı, savaş lordlarının, kabilelerin, devlet dışı aktörlerin milis güçlerin, terör örgütlerinin bunların şekillendirdiği bir coğrafya var Orta Doğu ve Kuzey Afrika coğrafyası var.
"Kudüs meselesinde Türkiye öncülük yaptı"
ABD yönetiminin büyükelçiliklerini Kudüs'e taşıma ve Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak ilan etmeleri şer bildiğiniz şeyde hayır vardır ilkesi mucimince hayrada vesile oldu. Zira uzun süredir unutulmuş ikinci plana itilmiş Filistin meselesi Kudüs meselesi üzerinden tekrar küresel siyasetin ve kamuoyunun gündemine hatta merkezine gelmiş oldu. Sadece İslam ülkelerini birleştirmedi yakınlaştırmadı. Küresel bir ittifak oluştu. Vatikan'dan Latin Amerika'ya kadar çok önemli bir mutabakat yakalandı. Büyük bir ittifak zemini oluştu. Bunu tabiki pozitif adımlarla desteklemeye devam etmemiz gerekiyor. Bizim çabamız da o. Cumhurbaşkanımız özellikle İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı sıfatıyla bu konuyu yakından takip ediyor. Yaptığı hemen hemen bütün telefon görüşmelerinde yüz yüze görüşmelerde ziyaretlerde de bu konuyu gündeme getirmeye devam ediyor. Mesela evvelki hafta Afrika'daydık. Normalde diyebilirsiniz ki, Kudüs nere Senegal nere, Kudüs nere Moritanya nere. İnanın tam tersi Kudüs bilinci o kadar canlı ki ve sokakta ki vatandaşından, gazetecisine, siyasetçisinden iş adamına orada konuştuğumuz herkes şunu diyor; Allah sizden razı olsun Kudüs meselesinde siz öncülük yaptınız. Bu unutturulmaya çalışılan büyük haksızlığı ve zulmü tekrar dünyaya hatırlatarak çok önemli bir dönüm noktası yaşattınız. Genel kurulda verilen 128 oy ABD aleyhine tarihi bir hadisedir. Bunu Cumhurbaşkanımızın çabasıyla, gayretiyle hamdolsun gerçekleştirme imkanı oldu. Dolayısıyla bunun yansımalarını biz her yerde görüyoruz. Tabi önümüzdeki aylarla ilgili Mayıs ayında bir taşınmasından bahsediliyor. Bakın yine bu bizim için yok hükmündedir. Kendisi böyle birşey yapabilir sadece kendisi yapmış olur. Bir iki ülkeyi baskı ile zorla oraya getirmeye çalışabilir. Bu ne Kudüs'ün tarihi statüsünü değiştirir, ne Kudüs'ün işgal altında olduğu gerçeğini değiştirir ne de İsrail'in işgalci güç olduğu gerçeğini değişirir. Bunların hiç birisi de Filistin barış sürecine Orta Doğu barış sürecine hiçbir katkı sağlamaz. Filistin halkının hassasiyetlerini, İslam dünyasının hassasiyetlerini dikkate almayan hiç bir çözüm modeli Filistin'de, Orta Doğu'da başarılı olmayacaktır. Bunu Tel Aviv'in de Washington'un da anlaması gerekiyor.
Kaynak: TRT Haber