AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Genel Merkezi'nde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısı devam ederken basın toplantısı düzenledi.
AK Parti Sözcüsü Çelik'in açıklamalarının satır başları şöyle;
Bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasete girişinin engellenmesinden sonra milletvekili seçildiği günün yıl dönümü.Türk siyasi tarihi ve AK Parti'nin tarihi açısından önemli bir gün.
O dönemde suni gündemlerle Recep Tayyip Erdoğan'ın milletvekili olmasının önüne engeller çıkarıldı. Milletin iradesinin önüne suni hukuk engelleri çıkarılmıştı. O günün 9 Mart gününde ise yeniden millet iradesinin tecellisi doğrultusunda milletvekili seçildi.
O günden itibaren AK Parti'de reform, Türkiye'ye hizmet etme ve bölge barışına hizmet etme yürüyüşü kesintisiz bir şekilde sürdü. Günün şöyle de bir önemi var; milli irade, millet iradesi belli bir şeyi talep ettiği zaman önüne çıkarılan hukuki engellerin hiçbir şekilde engel olarak kalmaması gerektiği yönünde bir iradenin ortaya çıkması bakımından da önemlidir. O dönemde özellikle Sayın Baykal'ın gösterdiği demokratik olgunluğu burada anıyoruz, not ediyoruz ve tekrar teşekkür ediyoruz. O günlerde Sayın Baykal, millet iradesinin önüne çıkarılan hukuki engellerin aşılması bakımından büyük bir demokratik olgunluk göstermişti.
"Reform dönemi kesintisiz bir şekilde sürmüştür"
Keşke bu çizgi daha sonraki Cumhuriyet Halk Partisi yönetimleri tarafından da devam ettirilseydi. Çoğu kezse karşımıza millet iradesiyle tecelli etmiş birtakım yasal düzenlemelerin, diğer hususların maalesef engellenmesi şeklinde tavırlar ortaya çıktı. Hatta başka zamanlarda çeşitli vesayet girişimlerine destek verilmesi de çıktı. Kuşkusuz her davranışlarını her siyasetlerini tasvip ediyor değiliz ama Sayın Baykal'ın o günlerde gösterdiği demokratik olgunluk Türkiye'deki demokratik süreçlerin önünü açması bakımından önemliydi. Cumhurbaşkanımızın önüne çıkarılan engeller aşılıp da milletvekili seçildikten sonra net bir biçimde Türkiye'nin bu başarılı dönemi Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, Başbakan olarak, Cumhurbaşkanı olarak gerçekleştirdiği reform dönemi kesintisiz bir şekilde sürmüştür, sürmeye devam etmektedir.
Terörle mücadele devam ediyor. Helikopter kazasındaki şehitler başta olmak üzere tüm şehitlere rahmet diliyorum.
Sanatçı Rasim Öztekin hayatını kaybetti. Öztekin'e Allah'tan rahmet diliyorum. Evlerimizin bir aile ferdi gibi misafiri olmuştu yıllarca, şimdi de artık kalplerimizde müstesna bir yere sahip olarak yaşamaya devam edecek. Yarın Rasim Öztekin rahmetlinin cenaze törenine Kültür Bakanımız, ben, Numan Bey ve Mahir Bey hep beraber katılacağız. Yarın onu son yolculuğuna uğurlamada, Türkiye'nin büyük sanatçısını, büyük ustasını son yolculuğuna uğurlamada hepimiz hazır olacağız.
"Daha çok ailenin evladına kavuşmasını diliyoruz"
Diyarbakır annelerinin evlat nöbetini yakından takip ediyoruz. Nöbet 554'üncü gününe girdi. 24 aile evladına kavuştu, daha çok ailenin evladına kavuşmasını diliyoruz.
Şırnak'ta da yakınları PKK tarafından kaçırılan aileler 25 haftadır HDP İl Binası önünde evlat nöbetini sürdürüyor. Bütün ailelerimize, bütün annelerimize, babalara hürmetlerimizi iletiyoruz. Şunu bilsinler ki Diyarbakır anneleri olarak andığımız annelerimiz her zaman için toplantılarımızda gündem maddesidirler, her zaman için ne durumda olduklarını değerlendiriyoruz, her zaman için dualarımızı, selamlarımızı kendilerine gönderiyoruz.
Diyarbakır annelerinin evlat nöbeti bir turnusol kağıdı. Türkiye'de Kürt çocukların geleceğinin nasıl olması gerektiğine dair kimin nasıl yaklaştığı açısından bir turnusol kağıdıdır. Bu, çocukların geleceğini terörde görenlerle 'hayır bu çocuklar okullarda okusunlar, bu çocuklar Türkiye Cumhuriyeti'nin eşit yurttaşları olarak meslek sahibi olsunlar, iyi bir hayata sahip olsunlar' diyenler arasındaki ayrım burada gözüküyor. Diyarbakır annelerine destek vermemek, Diyarbakır annelerine karşı tavır almak esasında Türkiye Cumhuriyeti'nin tamamına olduğu gibi Kürt çocuklarının geleceğini dağda, terör örgütünde görmek şeklindeki o vahşi yaklaşımın tezahürüdür.
Diyarbakır anneleriyle beraber olmak, onlarla dayanışmaksa bu annelerin evlatları başta olmak üzere bütün bölgedeki çocukların iyi bir hayata sahip olması, onurlu birer eşit birer yurttaş olarak hayatlarına devam etme arzusunu temsil etmektedir. Dolayısıyla Diyarbakır annelerine verilen destek ya da verilmeyen destek aslında arka planında sadece bir vicdan nöbetine dönük bir tutumu değil arka planda bu çocukların, bu evlatlarımızın geleceğine dönük kimin ne düşündüğünü nasıl bir insani yaklaşım ya da insani olmaktan uzak bir yaklaşım sergilediğini gösteren de bir tavırdır.
"Biz "Kadın hakları" ve "Kadına olan şiddete karşıyız" diyoruz"
8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ne girerken Samsun, Denizli ve başka illerde ağır birtakım şiddet olaylarıyla sarsıldık. Bu şiddet olaylarıyla mücadele yasal bir mücadele olması gerektiği gibi aynı zamanda üzerimize siyasi olarak düşen vazifelerin yanında ahlaki, kültürel duyarlılıkları daha yüksek orana, daha yüksek bir seviyeye taşımamızı gerektiren de bir mücadeledir. Biz "Kadın hakları" ve "Kadına olan şiddete karşıyız" diyoruz. "Kadın-erkek diye niye bölüyorsunuz, bu şekilde yaptığınız zaman kadınlarla erkekler arasında bir ayrımcılık ortaya koymuyor musunuz" şeklinde ifadelerle karşılaşıyoruz. Bir hakkın altının çizilmesi, mağdur edilmiş bir kesimin sistematik olarak yüzyıllar boyunca negatif ayrımcılığa uğramış kadınların haklarının altının çizilmesi herhangi bir şekilde insan haklarıyla niye çatıştırılsın. Tam tersine, bunun altını daha çok çizmek gerekiyor ki yüzyıllar içerisinde oluşmuş birtakım önyargıların, ataerkil kültürden kaynaklanan birtakım yanlış yaklaşımların, kadınları ezen birtakım uygulamaların ortadan kalkması açısından daha yüksek bir duyarlık oluşturalım.
Kadına yönelik şiddete karşı çıkmak insanlığa olan şiddete karşı çıkmaktır. Emine Erdoğan Hanımefendi bunu çok güzel formüle etti; Kadınlar her incindiğinde insanlık inciniyor. Yani kadınların incinmesine karşı çıktığımızda sadece kadınları korumuş olmuyoruz, bütün insanlığı korumuş oluyoruz. Kadınların incinmesiyle mücadele ettiğimizde bütün insanlığın onurunu, haysiyetini korumak açısından bir mücadele vermiş oluyoruz.
"Yeni bir komisyon da kuruyoruz"
Kadınlar insandır, biz de insanoğluyuz bu hassasiyeti sürdüreceğiz. Öbür türlü gelen eleştirilerin hiçbirini, bu zaman içinde bazı eleştiriler çeşitli yerlerde gündem olduğunda gazeteci arkadaşlar sordu bu vesileyle cevaplıyorum, hiçbirini doğru bulmuyoruz. Cumhurbaşkanımız kadın kolları kongremizde açıkladı, bununla ilgili yeni bir komisyon da kuruyoruz, yüce Mecliste bu girişimi yaptı arkadaşlarımız, bu komisyonda kurulacak. Dolayısıyla bu konuda ne yapsak azdır, bu mücadeleyi sürdürmeye kararlı şekilde devam edeceğiz.
"Daha çok vatandaşımızı aşılayacağız"
Türkiye Covid-19'la mücadelesini son derece başarılı bir şekilde sürdürüyor. Aşılama süreci büyük bir kapasite ile büyük bir sağlık organizasyonumuzun yeteneği ile yerine getiriliyor. Daha çok vatandaşımızı aşılayacağız. İnşallah bu belayı hep beraber atlatmak konusundaki duyarlılığımızı artıracağız. Maske, mesafe ve temizlik kuralı unutulması halinde aşılama ile kazanılanlar başka alanlarda kaybedilecektir.
Aşağılık bir terör örgütü olan DEAŞ, Ezidi kadınları ve başka kadınları köle olarak satması gibi istismarcılığın yanı sıra Türkiye'de çeşitli alanlarda raporlama yapılmasına rağmen en çok dikkatimizi çeken hususlardan PKK'nın küçük yaştaki kız çocuklarını kaçırması. Bunları birer askeri unsur getirmeye çalışması. Üstelik hem kadın hem da çocuk istismarcılığı konusundaki sicilinin, yeterince çalışmanın yapılmaması maalesef son derece dikkat çekicidir.
Bu konuda Cenevre Sözleşmesi'ne ek protokolde 15 yaşına ulaşmamış çocukların herhangi bir şekilde çatışmaların tarafı yapılamayacağı, askeri unsur olarak kullanılamayacağı açık ve net bir şekilde belirtilirken PKK'nın bu ihlalleri sürekli yapmasına rağmen Türkiye'de bu konuda çalışan sivil toplum örgütlerinin ya da çeşitli kesimlerin yeterince güçlü raporlar ortaya koyamaması son derece üzüntü vericidir. Yine 1989 Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nde 15 yaşından küçük çocukların askeri unsur olarak kullanılamayacağı açık bir şekilde belirtiliyor. Bu PKK'nın, temel insan haklarını ihlal ettiği sadece bizim söylediğimiz bir şey değil.
Dolayısıyla şunun açık ve net bir şekilde ortaya koyulması gerekiyor; özellikle kadın istismarcılığı ve çocuk istismarı konusunda da bu terör örgütlerinin yaptığı insanlık dışı uygulamalar konusunda daha çok hassasiyet oluşturulması gerektiğinin altını çiziyoruz.
"24 Mart'ta AK Parti 7'nci Büyük Olağan Kongresi yapılacak"
15 Mart'ta Genel Merkez Gençlik Kolları Kongresi, 24 Mart'ta da AK Parti 7'nci Büyük Olağan Kongresi yapılacak. Gençlerimizin, sadece gençlik kollarında değil diğer bütün kademelere güçlü bir şekilde izlerini bırakmalarını son derece önemsiyoruz. Tabii uzun bir iktidar yürüyüşümüz var. Partimiz kurulduğundan bu tarafa uzun bir neslin yetiştiği bir zaman dilimi geçti. Gençlik kollarımızda yetişen arkadaşlarımızın bugün partinin ana kademelerinde yer alması da partimizin dinamizmini, siyasetçi yetiştirme kapasitesini göstermesi açısından da son derece kıymetli.
"Türkiye ile ilgili alınan kararların tamamı mesnetsiz"
Arap Birliği Dışişleri Bakanları Konseyi toplantısında, Türkiye'ye yönelik yayımlanan bildirinin doğru bulmuyoruz. Türkiye ile ilgili alınan kararların tamamı mesnetsizdir. Türkiye'nin terörle mücadele hakkı çerçevesinde, ulusal güvenliğini koruma hakkı çerçevesinde yaptığı girişimlerin Arap topraklarının bütünlüğüne, Arap devletlerine bir saldırı gibi sunulmasının hiçbir mesnedi yok. Aslında bunu, karara imza atan Arap devletleri de çok iyi biliyor.
Türkiye her zaman Arap devletlerinin egemenliğini, esenliğini ve toprak bütünlüğünü savundu. Ama herhangi bir komşumuzdan bize dönük bir terör saldırısı olduğu zaman eğer o komşumuz egemen bir devlet olarak bu terör unsurlarını temizleyemiyorsa ya da Türkiye'ye yapılan bu saldırılara gereken cevabı veremiyorsa bizim müdahale etmemiz de kaçınılmazdır. Bu çerçevede Arap Birliğini uluslararası bir organizasyon olarak değil aynı zamanda kardeş bir organizasyon olarak da gördüğümüz için bu kararlardan büyük üzüntü duyduğumuzu, Türkiye'ye husumet üretmek isteyen bazı ülkelerin güdümünde alınan bu kararların doğru olmadığını bir kere daha ifade ediyoruz.
Tam tersine düşünmemiz gereken şeyler, Suriye'nin ne olacağıdır, Libya'nın ne olacağıdır, Doğu Akdeniz'deki gelişmeleri yakın takip etmek, Filistinli kardeşlerimizin geleceğinin ne olacağını takip etmektir. Bu konuda Arap Birliğini daha duyarlı davranmaya davet ediyoruz.
"Yunanistan büyük bir telaşa düşerek Türkiye karşıtı faaliyete başladı"
Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı faaliyetlerinin istikşafi görüşmelere rağmen devam ettiğini görmekten büyük üzüntü duyuyoruz.25 Ocak'ta istikşafi görüşmeler başlamıştı ve devam edecek. Yunan tarafına aynı üslubu, aynı söylemleri kullanmaktan vazgeçmeleri gerektiğini söylemiştik ama maalesef buna devam ediyorlar. Arap Birliğinin Türkiye karşıtı kararına Yunanistan'ın memnuniyetini açıklamasını not ettiğimiz ifade etmek isterim. Aynı şekilde Mısır, Akdeniz'de hidrokarbon arama bölgelerine izin verince Yunanistan bundan büyük bir telaşa düşerek yine bir Türkiye karşıtı faaliyete başladı.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias Kahire'ye giderek Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri ile görüşmüştü.
"Yunanistan taktik ittifakları içerisinde Türkiye'ye karşı saldırganlık üretiyor"
Atina'da düzenlenen "Dostluk Forumu" adı altında Türkiye'ye yönelik husumet forumu organize etmeye çalıştılar. Yine en son yaptıkları açıklamada bu forumun reddettiğimiz kararlarını hayata geçirmek için çalışacaklarını Yunan Dışişleri Bakanı ve Başbakan açıkladı. Bunu da not ediyoruz ve bunları da takip edeceğiz. Gerekli şekillerde gerekli karşılıkları diplomatik düzeyde ve sahada vereceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın. Yunanistan taktik ittifakları içerisinde Türkiye'ye karşı saldırganlık üretiyor. Ama Yunanlılar şunu bilsin ki Türkiye ile adil bir anlaşma dışında onları güvende ve geleceğe güvenle bakan bir ülke olarak hissettirecek başka bir şey yoktur.
Günlük olarak burada birtakım devletlerin Türkiye ile bilek güreşi yapmak için Yunanistan'ı yanına almasını kalıcı bir ittifak zannetmesin. Yarın onlar gider yine Yunanistan, Türkiye ile baş başa kalır bu bölgede. Şunu da hep beraber göreceğiz; bunlar çıkarlarının bittiği yerde yine Yunanistan'ı terk edeceklerdir. Yunanistan'ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne saygılı bir şekilde müzakere masasında sonuç araması her şeyden daha kıymetlidir. Bu, gelecek dönemlerde daha net bir şekilde görülecektir."
"Türkiye ile daha iyi işlere imza atması gerektiği konusundaki görüşümüzü yineliyoruz"
Türkiye Avrupa Birliği (AB) ile pozitif bir gündem açtı. Bu pozitif gündemi devam ettiriyoruz. Cumhurbaşkanımız, bu dönem içerisinde Sayın (Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel) Macron bir video konferans gerçekleştirdi. Aynı şekilde Sayın (Almanya Başbakanı Angela) Merkel'le bir video konferans gerçekleştirdi. Türkiye ve bu ülkeler arasındaki ikili ilişkiler ve Türkiye-AB ilişkileri kapsamlı bir şekilde ele alındı. Yine Sayın Cumhurbaşkanımız İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Aynı ajanda da orada da yer aldı. Şu anda önümüzde bir fırsat penceresi var, hem Gümrük Birliği Anlaşmasını hem Göçmen Anlaşmasını güncelleyebileceğimiz bir ortam söz konusudur.
AB'nin açılan bu pozitif ajandayı daha da ilerleterek Türkiye ile daha iyi işlere imza atması gerektiği konusundaki görüşümüzü yineliyoruz. Frontex'in yaptığı faaliyetleri tekrar tekrar gündeme getirdik. Yunanlıların botları geri itmesi, göçmenlere yaptığı zulümler Cumhurbaşkanımız tarafından altı çizilerek belgeleri ile beraber muhataplarına tekrar tekrar ifade edilmiştir. AB, Avrupa'nın sınırlarını birtakım Berlin duvarları örerek koruyamaz. Avrupa'nın sınırlarına ne kadar çok Berlin duvarı örerseniz AB içerisindeki aşırı sağcıların AB içerisinde ideolojik Berlin duvarları ördüğünü göreceksiniz. Dolayısıyla AB'nin geleceği açısından doğru bir yaklaşım değildir.
Giderek İslamofobik gündem Avrupa siyasetini kuşattı. Fransa'daki iç güvenlik yasası, en son kılık kıyafetle ilgili İsviçre'de alınan birtakım kararlar, aşırı sağ olarak, marjinal olarak kabul edeceğimiz gündemlerin, giderek daha fazla merkeze yerleşmeye başladığı görülüyor. Bu, Avrupa demokrasileri için büyük bir tehdittir. Avrupa'nın demokrasisinin korunması Türkiye'nin milli çıkarları açısından gereklidir. O sebeple Avrupa demokrasilerin istikrarının devamıyla ilgiliyiz, Avrupa refahının devamıyla ilgiliyiz. Türkiye'nin milli çıkarları açısından bunların devamı ve istikrarın korunması önemlidir. Avrupa için tehdit, kendi içerisindeki aşırı sağcıların daha da ilerlemesine yol açan bu yanlış politikalardan kaynaklanıyor. Dolayısıyla burada aşırı sağa karşı alınacak önlemlerin DEAŞ'a karşı alınacak önlemler gibi hassasiyetle ele alınması gerektiğini bir kere daha altını çiziyoruz.
Türkiye-Mısır ilişkileri
Mısır devleti ve halkıyla tarihten gelen çok güçlü bağlar bulunuyor. Ortak tarihimiz söz konusu olmadan ne bölgenin tarihi ne Afrika'nın ne Ortadoğu'nun ne Akdeniz'in tarihi yazılamaz.
Akdeniz'de sadece gaz meselesiyle ilgili olarak değil, Suriye meselesi söz konusu olduktan sonra Akdeniz'de dünyadaki bütün ülkelerin savaş gemileri yerleşmişti. Arkasından Libya meselesi söz konusu olduğunda bu daha da arttı.
Hidrokarbon kaynaklarının kullanılması ile ilgili olarak da ortaya çıkan büyük hareketlilik Akdeniz'de kıyıdaş olan ülkelerin birbiriyle daha çok konuşması ve ortak formüller bulmasını gerektiriyor. Mısırla bunları tabii ki konuşabilecek zeminlerimiz vardır, tabii ki bunlar söz konusudur ama dediğim gibi Türkiye geçmişteki ilkeli tutumundan herhangi bir şekilde vazgeçmiş ya da ilkeli tutumunu bir kenara bırakmış değildir. Fakat bölgedeki bu gelişmelerin konuşulması ile ilgili zaruretler açısından da bu mekanizmalar her aşamada mümkündür. Bu tabii ki karşılıklı olarak aynı yaklaşımın söz konusu olmasına bağlıdır."
"Türkiye güvenilen bir ara bulucudur"
Türkiye-Afganistan diplomatik ilişkileri 100'üncü yılına girdi ve 1 Mart Türk-Afgan Dostluk Günü olarak kutlanıyor. Bütün bu çatışma çözümlerinde ara bulucu olarak, Türkiye aranılan bir ülke, diplomatik kapasitesinin yüksekliği bakımından. Hatta Yassıada Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak düzenlendiğinde sayın Cumhurbaşkanımız burasının aynı zamanda dünyadaki çatışma çözümleri içinde bir merkez olarak işlem göreceğini ifade etmişti. Dolayısıyla prensip olarak bunda bir şey yok. Afganistan barışına, bölge barışına katkı sağlayacak her türlü ara buluculuğun içerisinde oluruz. Diplomatlarımız dünyanın çeşitli yerlerinde uzak coğrafyalarda bile ara bulucu oluyorlar ve Türkiye aranılan, istenilen bir ara bulucudur, Türkiye güvenilen bir arabulucudur. Tabii ki bu teklifle ilgili olarak da prensip olarak bunları söylüyorum ama teknik, pratik olarak nasıl olur o Dışişleri Bakanlığımızın yapacağı değerlendirmeye bağlıdır.
Papa-Sistani görüşmesi
Irak'taki her gelişmeyi yakın bir şekilde takip ediyoruz. Katoliklerin ruhani lideri Papa Franciscus'un ziyaretini de yakın bir şekilde izledik.
Ayetullah Sistani'nin Irak'taki azınlıkların zulüm görmemesi, Şiilerle Sünniler arasında diyalogların doğru kurulması bakımından verdiği mesajların son derece kıymetli olduğunu değerlendiriyoruz. Aynı şekilde başka çeşitli mezhepçilik vesilesiyle şiddetin üretilmemesi başka mezhebi gruplara karşı bu konuda yaptığı açıklamaların da değerli olduğunu ifade etmek isterim. Tabii ki dini liderler arasındaki görüşmeler her zaman iyidir. Papa ile Ayetullah Sistani arasındaki görüşme de umarız bu açıdan olumlu sonuçlar doğuracak bir yaklaşımdır. Papa'nın oradaki kiliselerle birlikte aynı zamanda saldırıya uğrayan camilerle ilgili olarak verdiği mesajın da olumlu olduğunu değerlendiriyoruz.