Çok Bulutlu 1.9ºC Ankara
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Düzce
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kahramanmaraş
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kilis
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Şanlıurfa
  • Şırnak
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak
Gündem
AA 24.11.2022 18:56

AK Parti Sözcüsü Çelik: Seçim takvimiyle sınav takvimi üst üste gelmez

AK Parti Sözcüsü Çelik, "Öğrencilerimizin hiçbir sınavını seçim takvimine denk getirmeyiz. Bununla ilgili ÖSYM bir çalışma yapıyor, yakın zamanda kamuoyuyla paylaşır" dedi.

AK Parti Sözcüsü Çelik: Seçim takvimiyle sınav takvimi üst üste gelmez
[Fotograf: AA]

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının (ÖSYM) açıkladığı 2023'te yapılacak Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) tarihine ilişkin olarak, "Prensip olarak seçim takvimiyle sınav takvimi üst üste gelmez." dedi.

Çelik, parti genel merkezinde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken, basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

"ÖSYM'nin bugün açıkladığı takvime göre gelecek yıl üniversite sınavı 17-18 Haziran tarihlerinde yapılacak. 2023 seçimlerinde normal takvimin işlemesi durumunda 18 Haziran tarihinde seçim yapılacağı ifade edilmişti. Bu durum seçim tarihinin biraz daha öne alınacağı anlamına gelir mi?" sorusu üzerine Çelik, şunları söyledi:

"Sevgili öğrencilerimizin hiçbir sınavını seçim takvimine denk getirmeyiz. Bununla ilgili olarak ÖSYM bir çalışma yapıyor, yakın zamanda kamuoyuyla paylaşırlar. Seçim takviminin değişmesiyle ilgili bir değerlendirmemiz yok. Tabii ki seçimin olduğu gün sınav olmayacağına göre, prensip olarak seçim takvimiyle sınav takvimi üst üste gelmez. Onunla ilgili açıklama yapılacaktır."

"EYT çalışması tamamlanmak üzere"

Emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) ile ilgili çalışmanın son durumunun sorulması üzerine Çelik, çalışmanın tamamlanmak üzere olduğunu söyledi.

Çelik, "Sayın Cumhurbaşkanımıza son hali yakın zamanda, çok kısa zamanda sunulduğunda zaten karar verilmiş olacak. Son aşamaya geldiğini söyleyebilirim. O son aşamayı geçtikten sonra ancak Meclis takvimi ile ilgili size bilgi verebilirim ama o zaten acil gündemlerden bir tanesi ve hemen hemen tamamlanmak üzere." dedi.

Bugünkü toplantıda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin'in bir sunumu olmadığını, bölgesel, küresel gelişmelerin ve terörle mücadele konusundaki operasyonların değerlendirildiğini ifade eden Çelik, bu iki konu üzerinden MKYK gündeminin oluştuğunu kaydetti.

Eşsiz fedakarlıkları ve büyük adanmışlıkları için bütün öğretmenlerin Öğretmenler Günü'nü kutlayan Çelik, şehit olan ve vefat eden öğretmenlere Allah'tan rahmet diledi.

Düzce depreminden çok sayıda ilin etkilendiğini hatırlatan Çelik, can kaybı bulunmayan depremde yaralananların taburcu olduğunu söyledi.

Çelik, depremin ilk anından itibaren ilgili bakanların bölgede olduğunu, AFAD, Türk Kızılay ve diğer kurumların ilk andan itibaren vatandaşların ihtiyacının karşılanması için büyük bir gayretle çalışmalarını sürdürdüğünü kaydetti.

"Nerede bu devlet?' sorusu diye bir soru yok. İlk andan, olay olduğu andan itibaren devlet orada. Bütün imkanlar, hizmetler, kabiliyetler vatandaşlarımızın çektiği sıkıntıyı azaltmak, daha fazla sıkıntı çekmemelerini sağlamak üzere." diyen Çelik, temel ihtiyaçların karşılanmasında herhangi bir eksiğin olmadığını belirtti.

Çelik, güvenlik güçlerinin ilk andan itibaren bu tip durumlarda ortaya çıkabilecek olaylara karşı her türlü güvenlik tedbirini aldığını anımsatarak, bölgedeki hasarlı yapılara girilmemesinin çok büyük önem arz ettiğini, bu konuda vatandaşların resmi makamların açıklamalarına itibar etmesi gerektiğini vurguladı.

Diyarbakır annelerinin evlat nöbetlerinin devam ettiğini hatırlatan Çelik, Türkiye'de en ufak bir olayda çok yüksek sesle konuşan, en ufak bir olayı bile raporlarına doğru, yanlış bir şekilde yansıtan insan hakları örgütlerinin bu konuya ilgi göstermediğine dikkati çekti.

Mağdur olmuş, evladının peşinde koşan ailelerin ideolojik bir ayrımcılığa tabi tutulup, hassasiyetlerinin, acılarının, mağduriyetlerinin görülmediğini ifade eden Çelik, "Şimdiye kadar insan hakları hakkında konuşan herkesin, insan hakları alanında çalışan bütün örgütlerin orayı ziyaret etmesi ve bu annelerin sesini duyurması, raporlarına yansıtması gerekirdi. Müthiş bir çifte standart var." diye konuştu.

Ömer Çelik, söz konusu PKK terör örgütü olunca, tüm bu vahşetin görmezden gelindiğini, bu vahşet kadar vahşi bir suskunluğun devreye girdiğini, ancak Diyarbakır annelerini hiçbir zaman unutmadıklarını, her zaman gönüllerinde olduğunu söyledi.

"Türkiye, güvenli ülke olduğunu ortaya koydu"

İstiklal Caddesi'ndeki hain terör saldırısı sonrasında güvenlik güçlerinin çok hızlı ve etkin çalışmalar yaparak faili ve bağlantılarını açığa çıkarıp, yakaladığını hatırlatan Çelik, bunun Türkiye'nin bir güven ülkesi olduğunu bir kere daha ortaya koyduğunu ifade etti.

Bilinen ya da bilinmeyen, yansıyan ya da yansımayan onlarca eylemin güvenlik güçlerince engellendiğine dikkati çeken Çelik, ne yapılırsa yapılsın bu terör eylemlerinin bazen engellenemediğini kaydetti.

Çelik, eylemin olduğu andan itibaren, güvenlik güçlerinin süratli bir şekilde olayın ve bölgenin normalleşmesi için aldığı tedbirlerin, failin açığa çıkarılması, bağlantılarının çözülmesi ve yakalanması konusunda ortaya konulan performansın, Türkiye'nin terörle mücadele kapasitesinin ve kabiliyetinin yüksekliğini bir kere daha gösterdiğine işaret etti.

Türkiye'nin güvenli bir ülke olduğunu ortaya koyduğunu dile getiren Çelik, İstiklal Caddesi'nde esnafla, vatandaşlarla bir araya gelerek, bölgenin nasıl çabuk normalleştiğini gördüklerini söyledi.

En büyük teşekkürü İstiklal Caddesi sakinlerine ve esnafına ettiklerini belirten Çelik, "O kadar güçlü bir şekilde teröre karşı birlik, beraberlik mesajı verdiler ki İstiklal Caddesi'nin adının niye İstiklal olduğu bir kere daha anlaşıldı. Oradaki her bir esnafımız, İstiklal Caddesi'nin her bir sakini istiklal kavramını göğe çıkaracak bir duruş sergiledi" dedi.

Çelik, İstiklal Caddesi'ni ziyaretinde kendisini en çok etkileyenin, buradaki esnafın dirayeti ile birlik, beraberlik konusundaki duruşunun bütün Türkiye tarafından sahiplenilmesi, pek çok ilden vatandaşın buraya gelmesi olduğunu vurguladı.

"Türkiye, terörle mücadeleyi hukuk kuralları içinde verir"

Vatandaşların "Herkes müsterih olsun, bu teröre hiçbir zaman geçit vermeyeceğiz." düşüncesini ve duygusunu net bir şekilde yansıttığını aktaran Çelik, bu duygu ve duruş için bütün vatandaşlara şükranlarını sundu.

Çelik, bu hain saldırı sonrası, bazı çevrelerin, gerek emniyetin ve jandarmanın Türkiye içinde yaptığı terörle mücadele operasyonlarını, gerekse Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışında yaptığı operasyonları "orantılı olmadığı" şeklinde değerlendirdiğine ifade ederek, şunları kaydetti:

"Herhangi bir batı ülkesinde bir terör saldırısı olduğu zaman, mesela Paris'te Charlie Hebdo'ya saldırı yapıldığı zaman, dünyanın bütün liderleri oraya davet edilmişti ve orada teröre karşı ortak bir yürüyüş yapılmıştı. Biz, o yürüyüşün, teröre karşı o duruşun neden 15 Temmuz'da bir darbe girişimi olduğunda Türkiye için yapılmadığını çok sorduk. Şimdi bu sorumuza cevap veremeyenlerin, İstiklal Caddesi'ndeki bu hain saldırı sonrasında bize orantılılıktan ya da siviller konusundaki hassasiyetten bahsetmeleri başlı başına bir yalandır. TSK, sivillerin hayatının korunması konusunda dünyanın en hassas ordularının başında gelir. Ama bize bu hassasiyeti hatırlatanların, çok yakın zamanlarda, eski zamanlarda, nasıl sivil katliamlarına imza attıklarını, halen de özür dilemediklerini bütün dünya biliyor, biz de biliyoruz. DEAŞ saldırısı olduğu zaman, DEAŞ'a cevap verdiğimiz zaman orantılılıktan bahsetmeyenler, PKK terör örgütünün saldırılarına cevap verdiğimizde niye 'orantılılıktan' bahsediyorlar? Ayrıca orada orantısız bir şey yok. Terörle mücadelenin kuralları belli, terör örgütlerinin imha edilmesi. Tabii ki bunun hukuki kuralları, ilkeleri ve prensipleri var. Türkiye, bir hukuk devleti olarak, uluslararası hukuka saygılı bir ülke olarak, bu mücadeleyi tabii ki hukuk kuralları içerisinde verir."

"Herkesin ilkeli olması gerekir"

Çelik, önce Türkiye'nin güvenliği ve kendini savunma hakkından bahsetmesi gerekenlerin, Türkiye'ye "geçmiş olsun" bile demeden, "orantılılıktan" bahsetmelerinin, güçleri yetse, örtülü bir şekilde terör örgütünü himaye etme çabasından başka bir şey olmadığını söyledi. Ömer Çelik, şunları kaydetti:

"Önce Türkiye'nin kendini savunma hakkından bahsedeceksiniz, 'Türkiye'nin kendini savunma hakkı vardır, Türkiye'nin kendini savunma hakkını sonuna kadar destekliyoruz.' diyeceksiniz, ondan sonra söyleyeceğiniz, dikkat çekeceğiniz şeyler varsa, siviller konusunda hassaslık, orantılılık gibi o zaman onları söylemenizin bir manası olur. Ama hiç bunlara girmeden, Türkiye'nin terörle mücadelesini, kendi demokrasisini, hukuk devletini, anayasal düzenini savunma hakkını dikkate almadan sürekli olarak terör örgünün perspektifi ve merceğiyle Türkiye'ye uyarıda bulunmak ahlaksızlıktır. Ve bize bu şekilde mesaj tebliğ edenlerin hiçbir mesajını tebellüğ etmiyoruz."

Türkiye'nin orantılılık konusunda dünyanın en hassas ülkesi olduğunun altını çizen Çelik, Türkiye'nin terör örgütleriyle çok uzun zamandır mücadele ettiğini hatırlattı.

Çelik, Türkiye'nin bir yıl içinde karşı karşıya kaldığı terör eylemlerinin yüzde 1'i ile karşı karşıya kalanların ne tedbirler aldıklarını, sınırlarını nasıl kapattıklarını, yasalarını nasıl değiştirdiklerini, hukuku nasıl zorladıklarını bildiklerini dile getirerek, "O yüzden herkesin ilkeli olması gerekir, bu siyasi ahlaksızlıktan herkesin uzak durması gerekir" dedi.

"Savaş iki meşru güç arasındadır"

Bir de terör siyasetinin olduğuna dikkati çeken Çelik, şunları ifade etti:

"Bu terör siyaseti birtakım argümanlar kullanır. Mesela 'askeri operasyonları yaptığımız için bunun neticesi olarak Gaziantep'te Karkamış'a roket ve havan atılıyormuş, askeri operasyonları yapmasak bunlar olmayacakmış.' Burada suçlanması gereken bu roketleri, havanları atan terör örgütüdür. Sivil insanların, öğretmenlerin, çocukların, öğrencilerin üzerine atıyor, buna dönük bir duruş gerçekleştireceği, bunun gayrimeşruluğuna vurgu yapacağı yere, tutuyor 'bizim, askeri operasyonlarımızın böyle bir neticeyi doğurduğunu' söylüyor. O zaman dünyada hiçbir devlet terörle mücadele etmesin, bunu mu söylemek istiyorsunuz?

İkincisi, tutturmuşlar 'bu bir savaş politikasıdır.' Bu dil, terör dilidir. Türkiye'nin askeri operasyonlarına ya da içeride emniyetin, jandarmanın terörle mücadele operasyonlarına kim 'savaş politikası' diyorsa, bu terör örgütü dilidir. Niye? Çünkü savaş iki meşru devlet, otorite arasında olur. 'Savaş' dediğin zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile terör örgütün aynı meşruiyette gösterip, eşit gibi göstermeye çalışan bir altyazı vardır. Emniyet, jandarma, Türk Silahlı Kuvvetlerinin teröre karşı operasyonlarına 'savaş politikası' terimini kullanan kim varsa, doğrudan terör örgütünün sözcülüğünü yapıyor. Çünkü savaş iki meşru güç arasındadır. Terör örgütü gayrimeşru bir güçtür. Türkiye Cumhuriyeti meşru ve egemen bir devlet olarak hakkını, demokrasisini, Cumhuriyetini, anayasal düzenini korumaktadır. Bu şekilde dil kullananların hepsi, verdiğimiz kayıplar, uğradığımız saldırılar karşısında, bize dönük bir vahşetin parçası olarak önümüze geliyorlar. O yüzden 'terörle mücadele operasyonları dursun' diyenlere şunu söylemek isteriz ki son yaşananlar, Türkiye'nin terörle mücadelesinin ne kadar gerekli olduğunu, ne kadar haklı, ne kadar meşru olduğunu bir kere daha göstermiştir. Bu topyekun mücadele, Emniyetimizin, jandarmamızın, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, MİT'in tam bir koordinasyonu içerisinde, egemen bir devlet olarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenliğini korumak üzere attığı meşru adımlardır. Hukuka uygundur ve daha da güçlenerek devam edecektir."

Pençe-Kılıç Operasyonu'na ilişkin Pentagon'dan ve Beyaz Saray'dan farklı açıklamalar geldiği hatırlatılan Çelik, şöyle konuştu:

"Tabii ki Beyaz Saray açıklaması daha doğru bir açıklama. Türkiye'nin kendini savunma hakkı var ve terörle mücadele hakkı var ama Pentagon açıklamasında şöyle bir durum var, bizim terörle mücadeledeki askeri operasyonlarımızın kendilerini tehlikeye attığını söylüyorlar ki böyle bir şey söz konusu olamaz. Operasyonlar terör örgütünün sözde karargahlarına dönük noktasal operasyonlardır. İkincisi de böyle bir durum varsa siz bu terör örgütlerine bu kadar yakın yerde ne yapıyorsunuz? Üstelik bu terör örgütleri sizin müttefikiniz olan Türkiye'ye saldırırken bunu niye seyrediyorsunuz?"

Yapılan açıklamaların, "Burnumuzun dibinde terör örgütü var ve biz bunlara karışmıyoruz ya da bunlara destek veriyoruz." itirafı olduğu değerlendirmesinde bulunan Çelik, "Burnunuzun dibinde terör örgütü varken bunlara müdahale etmemeniz bizim güvenliğimizi tehlikeye atıyor." dedi.

"Terör örgütünün literatürüyle açıklama yapılması vahimdir"

Bazı baroların askeri operasyonlar için "savaş politikası" ifadesi kullanması ve operasyonların durması yönünde çağrı yapmasına ilişkin değerlendirmeleri sorulan Çelik, baroların hukuk kurumları olduğunu hatırlattı.

Çelik, "Adında baro olanların terör örgütünün kullandığı kavramları ve literatürü kullanarak açıklama yapması son derece vahimdir ve bunların hukuk dışında başka birtakım angajmanlarla hareket ettiğini gösteriyor. PKK terör örgütünün talimat verdiği kesimlerin yaptığı açıklamalardaki dilin aynısını bunlarda görüyoruz. Halbuki hukuk organizasyonlarının hukuk devleti, hukukun üstünlüğü temelinde bir dil kullanmaları gerekir." şeklinde konuştu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 3 Aralık'ta vizyon belgesi açıklayacağı hatırlatılan Çelik, siyasetin ve Türkiye'nin dünyanın değişimiyle birlikte gelen yeni sorunlar ve yeni meydan okumaların bulunduğunu, bu meydan okumalara karşı siyasetin önereceği çözüm konusunda yarışmak istediklerini söyledi.

Çelik, "Karşımıza bir vizyon çıkarsa o vizyon temelinde rekabet etmek için siyaset üretmek için siyasi mücadele için sabırsızlanırız. Biz kendimize güveniyoruz. Ürettiğimiz kapasiteye ve siyasi kabiliyetlerimize güveniyoruz. İnşallah yine bir zihni sinir projesi ile karşı karşıya kalmayız. Çünkü bu 'Akşam dokuzda açıklama yapacağım.' açıklamalarına benzemesin." ifadelerini kullandı.

"Diplomasi tarihinde böylesine zavallı bir duruma çok az düşüldü"

Çelik'e "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile verdiği fotoğraf karesinden sonra Yunanistan'dan adım geldi. Yunanistan Dışişleri Bakanı ve Savunma Bakanı Mısır'a gitti ve dediler ki, 'Hem Türkiye ile olan gerilimi, hem de Doğu Akdeniz'i görüştük.' Hemen arkasından böyle bir hamlenin gerçekleşiyor olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bundan sonra önce Mısır'a biz mi gideriz, yoksa Mısırlı devlet adamları mı Türkiye'de ağırlanır?" sorusu yöneltildi.

Çelik, Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias'ın en son düştüğü durumu izah etmek istediğini belirterek, diplomasi ve dış politika tarihinde böylesine "zavallı bir duruma" çok az düşüldüğünü söyledi. Ömer Çelik, Dendias'ın en son Libya'ya gittiğini, Trablus'ta uçaktan inecekken Libya Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Necla Manguş'un orada olduğunu öğrendiğini, asıl amacının Bingazi'ye mesaj vermek olduğunu ve haber gelince havaalanında uçaktan inmediğini kaydetti.

Çelik sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çocukça bir tavırla uçağın kapısını kapattı ve uçağı havalandı. Tekrar Bingazi tarafına gitmek için iniş izni istedi. Libya Hükümeti iniş iznini vermedi. Bunun üzerine Malta'ya gitti. Orada uçağın radarlarını kapatarak yani uçağa görünmez kılarak kendi akıllarınca, Libya devletinin egemenlik haklarını da çiğneyerek Bingazi'ye gitti. Şimdi böylesine bir Dışişleri Bakanı olabilir mi? Bir devletin diplomasisi, böylesine saçma sapan birtakım hareketlerle temsil edilebilir mi? Ne kadar zavallıca bir durum ama bütün bunlar niye oluyor? Çünkü herhangi bir tez temelinde hareket etmiyorlar. Tek hareket etme motivasyonları, 'Türkiye aleyhine ne iş yaparız?' Türkiye'nin Birleşmiş Milletlerin tanıdığı, meşru hükümetle yaptığı Akdeniz'deki anlaşmayı berhava etmek üzere, Birleşmiş Milletlerin meşru olarak tanıdığı hükümeti yıkmaya çalışan Libya'daki öbür güçlere destek vermek için gidiyor. Şimdi bunun devamı nedir? Gitti. Zaten biz kendi aramızda şöyle bir espri yapmıştık. Cumhurbaşkanımızın, Mısır Devlet Başkanı ile tokalaşması gerçekleşince, demiştik ki, 'yarın sabah Dendias oraya gider' diye, hakikaten de öyle oldu. Şimdi buralarda da tabii 'Türkiye'nin aleyhine ne yaparız? Türkiye'nin aleyhine hangi imzayı atarız ya da nasıl bir manipülasyon yaparız?' diye bir motivasyon içerisinde oldukları için Türkiye ile Mısır arasında bir normalleşme olursa Yunanistan'ın Akdeniz'deki gayrimeşru ve gayrihukuki birtakım adımlarının boşa çıkmasından korkarak bunu yapıyor. Bunlardan hiçbir sonuç alamayacak, Libya'da da alamadı, başka yerlerde de alamadı.

Bu bir devletin dış politikası değil. Bu bir çadır dış politikası. Tamamen Türkiye karşıtlığına, Erdoğan karşıtlığına konumlanmış, kullandıkları dil hiçbir şekilde saygın olmayan, biz Avrupalı muhataplarımızla görüştüğümüzde de herkes biliyor ki, bu Avrupa'nın şımarık çocuğu. Avrupa'nın da başına bela. Ama birtakım kültürel kodlar, vesaire yüzünden, birtakım tarihsel angajmanlar yüzünden bunları idare ediyorlar. Yunanistan'ın yapması gereken meselelerini Türkiye'de masada çözmektir. Türkiye aleyhine siz kimin peşinden giderseniz gidin, hiçbirinin size faydası olmayacaktır. 3-5 tane açıklama yaparlar, sizin meselelerinizi çözeceğiniz şey budur."

"Miçotakis ve Dendias havada dolaşmaktan yere inemeyecekler"

Çelik, Yunanistan'ın ekonomik kriz yaşadıkları ve doğal afetler yaşadıkları zaman Türkiye'nin bunu istismar etmediğini anımsatarak, şunları kaydetti:

"Şimdi Türkiye aleyhine yaptıkları bu faaliyetlerin hepsini not ediyoruz. Tabii ki hiçbirini unutmayacağız, hiçbirinden de sonuç alamayacaklar. Türkiye'nin normalleşme adımlarının arkasından Yunan Dışişleri Bakanı ya da Yunan Başbakanı o ülkelere gidecekse ya da Türkiye'nin başka ülkelerle ilişkisini geliştirmesinin ardından şu anda yine o ülkelere gideceklerse ya da Türkiye'nin hali hazırda verimli ilişkisi olan ülkelerle daha ileri adımlar atmasının arkasından Miçotakis ve Dendias o ülkelere gidecekse şunu söyleyebilirim ki öyle adımlar atacağız ki Miçotakis ve Dendias havada dolaşmaktan yere inemeyecekler, bizim adımlarımızı takip etmek yüzünden."

Herkes için gelecek günlerin daha iyi olmasını temenni ettiklerini kaydeden Çelik, "MKYK'mız adına, Sayın Genel Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız adına bütün vatandaşlarımıza iyi dileklerimizi iletiyoruz, hepsine sevgilerimizi, saygılarımızı sunuyoruz" dedi.

ETİKETLER
Sıradaki Haber
Bakan Kurum deprem bölgesinde muhtarlarla buluştu
Yükleniyor lütfen bekleyiniz