Hafif Sağanak Yağışlı 10ºC Ankara
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Düzce
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kahramanmaraş
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kilis
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Şanlıurfa
  • Şırnak
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak
Gündem
02.10.2019 18:20

AK Parti Sözcüsü Çelik: Türkiye adaletin tahakkuku için ilkeli süreç yürüttü

AK Parti Sözcüsü Çelik, Suudi gazeteci Kaşıkçı cinayetiyle ilgili, "Herkes çıkar hesaplarıyla yan çizmeye çalışırken, Türkiye adaletin tahakkuku için ilkeli süreç yürüttü" dedi.

AK Parti Sözcüsü Çelik: Türkiye adaletin tahakkuku için ilkeli süreç yürüttü
[AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik. Fotoğraf: AA]

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, MYK devam ederken Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde açıklamalarda bulundu. 

AK Parti Sözcüsü Çelik'in açıklamalarından satır başları: 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD ziyareti sırasındaki temasları

Herkes kendisi açısından belli parçalara değinirken dünyadaki küresel gidişatla ilgili, temel sorun alanlarıyla ilgili en kapsamlı ve bu sorun alanlarından hiçbirini atlamayan bir konuşma sadece Cumhurbaşkanımız tarafından gerçekleştirilmiştir.

Temaslarla ilgili bir tanesini öne çıkarıp garip komplo teorilerini içeren birtakım yorumlar görüyorum. Halbuki bütün bu temaslar, kapsamlı bir şekilde Cumhurbaşkanımızın ABD ziyaretlerinde gerçekleştirdiği, farklı kimliklere saygıyı, farklı kimliklerle diyaloğu önemseyen diyalogların bir parçasıdır.

Cumhurbaşkanımızın getirdiği öneriler hem bu prensiplerin yeniden hatırlatılması, önümüzdeki dönemde bu prensiplerin yaşayabilmesi için kurumlarda reform yapılması ve dünyanın temel problemlerine karşı sesi duyulmayanların sözcüsü olmak bakımından son derece kıymetli mesajlar içermektedir.

Cemal Kaşıkçı cinayetinin 1. yılı

O günden bugüne bu konuda en ilkeli tavrı Türkiye Cumhuriyeti'nin gösterdiği açıktır. Herkes çeşitli gerekçelerle, çıkar hesaplarıyla burada yan çizmeye çalışırken Türkiye doğrudan vicdan, ahlak esasında katledilmiş birinin katillerinin ortaya çıkarılması, adaletin tahakkuku için son derece ilkeli bir süreç yürütmüştür. Cumhurbaşkanımız her türlü riski göze alarak, bazılarının çıkar hesaplarını kendi elinin tersiyle iterek bu konuyu gündemde tutmuş ve en son Birleşmiş Milletler konuşmasında da buna değinmiştir.

Şimdiye kadar yürütülen soruşturmanın herhangi bir şekilde hukuk prensiplerine uygun bir soruşturma olduğunu söylemek mümkün değil. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından haziran ayında açıklanan 101 sayfalık raporda Cemal Kaşıkçı'nın Suudi yetkililerinin, kimse bu yetkililer emriyle taammüden ve kasten öldürüldüğü açık bir şekilde söyleniyor. Burada sorumlu tutulan kişiler var, bu rapor üst düzey kişilerin soruşturulması için güvenilir kanıtlar olduğuna işaret etmiştir.

Dolayısıyla ayrıca tamamlayıcı bir kriminal soruşturma için Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'ni göreve çağırmıştı. Yani Suudi Arabistan'daki soruşturmanın tamamen yetersiz olduğunu ifade ederek tamamlayıcı bir soruşturma için Genel Sekreteri göreve çağırmıştı.

Türkiye, Cemal Kaşıkçı'nın katillerinin ortaya çıkarılması için ilkeli süreç yürütmüştür. Türkiye, elindeki kanıtları Suudi Arabistan ile paylaştı. Amerika, Rusya, Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık'ın aralarında olduğu ülkelerle de paylaştı. BM Özel Raportörü'nün yürüttüğü soruşturmaya Türkiye en güçlü katkıyı vermiştir. Cumhurbaşkanımızın makalesinde de belirttiği gibi uluslarası toplumun kurullara dayalı olarak işlemesi hassasiyetimizin bir devamı olarak bu meseleye sahip çıkmaya devam ediyoruz.

Birileri bunu Türkiye ile Suudi Arabistan arasında ikili mesele haline getirmeye çalışıyor. Kral'a ya da Suudi Arabistan'a yönelik bir mesele değildir. Kral ve tabii ki Suudi Arabistan halkı tartışmaların dışındadır. Ama bu emri kim vermiştir? Bu katliamı gerçekleştirenler kimdir? Bunun açığa çıkması lazım. 

Ama Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğunda bir gazetecinin katledilmesi karşısında devletin içine yuvalanmış bu çetenin ortaya çıkarılması, bu emri kim vermiştir, bu katliamı gerçekleştirenler kimlerdir, bütün bunlar son derece önemlidir ve muhakkak süreç açığa çıkarılmalıdır. Şimdiye kadar süreç şeffaflıktan uzak bir şekilde yürütüldü, duruşmalar kapalı kapılar ardında yapıldı. Hatta suçlanan bazı kişilerin illegal olarak serbest bırakıldığına dair çeşitli duyumlar alındı.

Dolayısıyla hem Suudi Arabistan ile dostluk ve müttefiklik açısından ilişkimize verdiğimiz önemin bir neticesi olarak, ayrıca ülkemiz topraklarında gerçekleyen bu eyleme karşı duyarlılığımızın bir göstergesi olarak, ayrıca bir gazetecinin öldürülmesine karşı duruşumuzun bir göstergesi olarak tüm bu süreci takip ediyoruz. Suç İstanbul'da işlendiği için uluslararası gözlemcilerin gözetiminde İstanbul'da uluslararası bir yargılama yapılması gerektiğini tekrar ifade ediyoruz.

Şu ana kadar Suudi Arabistan yetkilileri bu çağrılarımıza bir cevap vermemiştir. Dost ve müttefik Suudi Arabistan'ın bu süreçten dolayı yara almasını da istemiyoruz, bu süreçten dolayı ortaya çıkan eleştirilerin ve yıpratıcı süreçlerin dışında kalmasını arzu ediyoruz. Bunun en iyi yolu, bahsettiğimiz soruşturmanın İstanbul'da gerçekleştirilmesidir. BM tarafından yürütülen soruşturma sürecini de bu çerçevede destekliyoruz.

Mülteci sorunu

Avrupa Birliği (AB) göçmen konusunda sınıfta kalmıştır. AB ile yapılan göçmen anlaşması bu haliyle işlemiyor. Bu geri göndermeme ilkesine insani sebeplerle bağlıyız ama netice olarak bu yükü sonsuza kadar çekmek gibi bir kapasiteye sahip değiliz. Dolayısıyla ölümden, yokluktan, yoksulluktan kaçan bu insanların kendi ülkelerine sağsalim, güvenli bir şekilde dönebilmeleri için çözüm burada güvenli bölgenin kurulmasıdır.

Güvenlik sağlandığı zaman bu insanların dönmesi mümkün olmaktadır. Bu durum, Akdeniz'de rastladığımız insani faciaların önüne geçecektir. Güvenli bölge için herkesin elini taşın altına koyması gerekmektedir. 

Türkiye, hiçbir bölgenin mülteci kampı, herhangi bir ülkenin insan deposu değildir. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonları 54 bin Suriyelinin ülkelerine dönüşünü sağladı. Demek ki, güvenlik sağlandığı zaman bu insanların dönmesi mümkün olmaktadır. Bu hem Türkiye'nin üzerindeki yükü alacaktır hem AB ve diğer ülkeleri göç baskısından kurtaracaktır. En önemlisi de Akdeniz'de rastladığımız insani faciaların ortaya çıkmasını önleyecektir, Akdeniz'deki ölümleri durduracaktır. Güvenli Bölge uygulamasının hayata geçirilmesi için herkesin elini taşın altına sokması gerekir. Cumhurbaşkanımız bunu ifade ettikten sonra AB'deki bazı odaklar, Türkiye'nin demografik yapıyı değiştirmek istediği yaklaşımına giriyorlar. Bu baştan aşağı yalandır.

Olayın başlangıcında itibaren bakıldığı zaman oradaki demografik yapıyı değiştiren unsurlar bir rejimin saldırıları, iki PYD/YPG terör örgütünün saldırıları, üç DEAŞ'ın saldırıları gibi uygulamalardır. Asıl demografik yapıyı değiştirenler bunlardır.

Örneğin YPG'nin olduğu bölgelerde doğrudan Arap, Türkmen nüfuslarının olduğu yerlerden göç ettirilmesine dönük bir gayret söz konusu olduğu gibi kendilerinden olmayan Kürtlerin de o bölgelerden sürülmesine dönük bir gayret söz konusudur, Hristiyanların o bölgelerden uzaklaştırılmasına dönük bir gayret söz konusudur. YPG/PYD başta olmak üzere terör örgütleri asıl demografik yapıyı değiştiren unsurlardır, demografik yapıya karşı mütecaviz davranan unsurlardır ve orada homojenleştirmek için terör devletçiği kurmak için bu uygulamalara imza atıyorlar.

Türkiye'nin bu güvenli bölge ve orada yerleşim birimleri kurmakla ilgili önerisi gündeme geldiginde 'Bu Türkiye'nin bir demografiyi değiştirme çabasıdır' diyenler asıl rejimin, YPG/PYD terör örgütünün ve DEAŞ terör örgütünün oradaki demografik yapıyı değiştirme gayretlerine örtülü bir destek verdiklerini iyi düşünmelidirler. Bu uzun vadeli ve kalıcı bir istikrarsızlığa yol açabilecek bir durumdur. Güvenli bölgenin, herkes hangi bölgede oturuyorsa o bölgenin asıl sahiplerine teslim edilmek suretiyle kurulması en önemli meseledir.

CHP'nin Suriye konferansı

Bir konferans düzenlemeleri sevindiricidir. Türkiye'nin kuracağı Güvenli bölgeye 'soykırım koridoru' diyen birisinin konferansa davet edilmesi ibretlik bir durumdur.

Bu bilerek mi yapıldı bilmeyerek mi yapıldı biz bilmiyoruz. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi, çıkan haberlere rağmen, bununla ilgili açıklama yapmıyor. Cumhuriyet Halk Partisinde Dışişlerinde görev yapmış ya da bu konularla ilgili pek çok kişi var. Şimdiye kadar bu konuda sessiz kalmalarını da not ediyoruz ve bunun altını çiziyoruz. Türkiye'nin kuracağı Güvenli Bölge'ye 'soykırım koridoru' diyen birisinin konferansa davet edilmesi ve arkasından sessiz kalması ibretlik bir durumdur.

Esas mesele şu. 'Ne yapmalıyız?' başlığı altında gerçekten şaşırtıcı birtakım tekliflerde bulunuyorlar. Cumhuriyet Halk Partisinin insanları şaşırtma kapasitesindeki yükseklik gerçekten hayret verici. Zaten yapılan işleri tek tek sayaraktan ne yapmalıyız diye birtakım önerilerde bulunmuşlar. 

Daha önce muhalefeti aşağılayan ve sadece Esad'a itibar pastasından dilim ayıran bir siyaset, bugün daha kucaklayıcı bir Suriye tablosuna vurgu yapan bir noktaya gelmiştir. 'Diplomasiyi daha çok kullanmalıyız.' diyorlar. Bu konuyu hiç mi takip etmiyorlar, yoksa bunları yazarken nasıl bir zihin dünyası içerisindeler doğrusu gerçekten hayret ediyoruz. İran-Rusya ile üçlü zirve, Almanya-Fransa ile dörtlü zirve, Türkiye gerçekleştiriyor bunları. Astana ve Cenevre süreçleri, Soçi'de varılan mutabakat, Suriye sorununa insani diploması açısından bakmak, diplomasiyi güçlü kılmak bakımından en temel referans alanlarıdır ve Türkiye bütün bu süreçlerde başat aktördür.

'Sığınmacıların geri dönüşümü sağlanmalı' diyorlar. Zaten güvenlik operasyonlarına güçlü bir şekilde destek verseler bugün bu cümleyi söylemek durumunda kalmayacaktı. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı Operasyonları bunun için yapılmıştır. Nitekim Güvenli Bölge konusundaki ısrarımız da bunun içindir, güvenli dönüşün sağlanması içindir. Netice itibarıyla, Suriye sorununu ve gerçeğini anlaması bakımından bu konferans CHP'ye faydalı olmuştur. Memleket için bir faydası var mı, yok. Memleketin tamamı bunu biliyor, bilmeyen sadece CHP idi. CHP için faydalı bir konferans olmuştur diye düşünüyorum.

İstanbul'daki 5,8 büyüklüğündeki deprem

Deprem ile ilgili açıklamalarda paralardan bahsediyorlar. Bunlara baktım söyledikleri rakamın çok çok üstünde bir harcama. Sıfırdan yapılan yapılar, tedbirlerin yapılması son 17 yılda toplam 1 trilyon 215 milyar lira harcama yapılmıştır. Bunun içinde yenilerin yapılması, mevcutların güçlendirilmesi gibi pek çok proje vardır. Aynı şekilde depreme dayanıklı okul ve hastanelerin yapılması, adalet saraylarının, kamu binalarının, vatandaşlarımızın güvenli bir şekilde oturacakları binaların inşa edilmesi, bir kısmının güçlendirilmesi, bu harcamanın içerisindedir.

Bütün ulaştırma altyapısı depreme dayanıklılık açısından gözden geçirilmiştir. Şehir altyapılarının depreme dayanıklı olması için projeler yürürlüktedir. Nitekim okul binaları başta olmak üzere sadece eğitim alanında 2003-2019 yılları arasında toplamda 2019 yılı fiyatlarıyla 221 milyar tutarında bir yatırım yapılmıştır. Aynı dönemde benzer şekilde yeni yaptığımız ve güçlendirdiğimiz hastaneler başta olmak üzere 105 milyar lire tutarında sağlık için yatırım yapılmıştır

Bütün ulaştırma alt yapısı depreme dayanıklılık açısından gözden geçirilmiştir. Depreme dayanıklı ulaşım sistemi en önemli önceliğimiz. 

'Bugün burada yapılan toplantıda yarın da burada olacağız' denildikten sonra her kesim oradayken, gelenler bellidir, gelmeyen kim bellidir. Bunun üzerinden günlerdir saçma sapan polemik yürütülmeye çalışılıyor. Esas mesele, vatandaşımızın ihtiyaçlarına odaklanmaktır, esas mesele karşı karşıya bulunduğumuz deprem tehlikesi karşısında vatandaşımızın can ve mal güvenliğini sağlanması için yapılması gerekenleri yapmaktır. Ama iş üretmek yerine kişisel konularla gündeme gelmek gibi tutum içerisinde olanların, bu süreç içerisinde herhangi bir fayda üretmeleri beklenmiyor.

Hep beraber bu yükü göğüsleyelim, bu tehlikeye karşı vatandaşımızın can ve mal güvenliğini sağlayacak bütün tedbirleri, şimdiye kadar alınmış ve onun üstüne yenilerini de koyarak daha hızlı bir şekilde yerine getirilmesini sağlayalım.

Yüzde 50+1 tartışmaları

AK Parti'nin gündeminde böyle bir mesele yok. Faruk Çelik kendi kişisel görüşünü söylemiş, halen beraberiz, kendi kişisel görüşünü söylemiş ve bunun üzerine bir tartışma ortaya çıktı. Zaten Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin bir yıllık performansı değerlendirilirken herkes görüşlerini söylesin demiştik. Çeşitli kesimler görüşlerini söylediler, bunların bir kısmı kişisel görüşler, bir kısmı birtakım partilerin ya da sivil toplum örgütlerinin görüşleri olarak ortaya çıktı. AK Parti'nin böyle bir görüşü yok.

Burada temel mesele şudur, referanduma götürülmüş bir sistem değişikliği var. Vatandaşımız bu sistem değişikliğine güçlü bir şekilde destek vermiş. Dolayısıyla bu bir yapboz tahtası değil, AK Parti millet iradesine ve halkın iradesine saygıyı en üst seviyede tutan bir partidir, varlık sebebimiz budur. O sebeple vatandaşımızın onayından geçmiş bir şeyi bu kadar kısa bir zamanda herhangi bir toplumsal talep, herhangi bir ihtiyaç söz konusu değilken tekrar değiştirmek gibi bir tasarrufun içerisinde olmayız.

Cumhurbaşkanı yüksek bir meşruiyetle seçilmiştir. Millet adına görev yapmaktadır. Demokrasiye saygısı olan herkesin bu daire içerisinde kalması gerekmektedir. 

Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu'nun açıklamaları

Çıkmış 'Yüzde 40'a indiriyorlar yarında baraja takılmamak için yüzde 10'a ihtiyaç duyacaklar' gibisinden bir şey söylemiş.

Kötü espriler yapıyor. Bizden gelmeyen bir açıklamayı bize mal edip ondan sonrada onun üzerine argüman kuruyor. Kendi partisiyle uğraşmasında daha büyük bir fayda olduğunu değerlendiriyoruz.

Parlementer sistem varken yargı vesayeti ve askeri vesayetin arkasına saklananlar Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçtikten sonra çağdaş parlementer sistem savunucusu haline geldi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin öyle bir demokratikleştirici etkisi var ki, CHP'nin vesayetçi tek parti rejimini savunmaktan çağdaş parlementer sistemi savunmaya getirecek kadar güçlü bir etki üretti. Bu bakımdan da bir faydası olduğunu değerlendirebiliriz.

Emekli Amiral Atilla Kaya'nın seçim barajı açıklamaları

Amirallik yapmış bu şahıs, kendi ülkesinin devlet başkanını belli bir sonla tehdit edecek kadar şuurunu kaybetmiş. Bir siyasi tartışma yapıldığı zaman bunlar nasıl zihniyetlerdir ki hemen siyasi cellatlığa soyunuyorlar. Şimdi biri çıkıp kendisini Türk ordusunun bir mensubu olduğunu unutup birtakım Nazi subaylarına benzetmeye kalksa bu ne kadar yakışık alırsa kendisinin yaptığı açıklama Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'na ve Devlet Başkanı'na karşı yaptığı açıklama bu kadar yakışık alır.

Kaya'nın siyasi cellatlık yapmaya, Cumhurbaşkanı'na bir son biçmeye çalıştığını belirten Çelik, "O son biçmeye çalışanların karşılığını bu millet 15 Temmuz'da verdi. Bu kadar ahlaksız, bu kadar izandan yoksul ve bu kadar gayri insani bir şey olabilir mi? Türk Silahlı Kuvvetleri bütün subaylarıyla bütün komuta kademesiyle ve Mehmetçik'i ile demokrasiye bağlı bir kurumdur. Demokrasi dışında herhangi bir düşünce içerisinde olması düşünülemez.

Kaynak: TRT Haber, AA 

Sıradaki Haber
İçişleri Bakanı Soylu: Kanuna göre öncelik yayanın
Yükleniyor lütfen bekleyiniz