İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin İsveç Büyükelçiliği önünde Kur'an'ı Kerim'in yakılmasına tepki gösterdi.
Meral Akşener, "Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'i yakmaya çalışarak değerlerimize saldıran bu vandallık, barbarlık, düşmanlık; dünyanın hiçbir yerinde fikir hürriyeti olarak pazarlanamaz. Bu, düpedüz bir nefret suçudur. İsveç hükümetinin insan hakları kisvesiyle bu duruma yol vermesi ise asla ve asla kabul edilemez bir acizliktir. Bu acizliği bir kez daha şiddetle kınıyorum." diye konuştu.
Akşener, tarihin hiçbir döneminde dini, vicdani ve fikri özgürlüklere yapılan saygısızlığın, maneviyatı hedef alan nefret söylemi ve eyleminin insan hakkı olmadığını ve olamayacağını vurguladı.
İyi Parti olarak bu iki yüzlülüğü reddettiklerini dile getiren Akşener, şöyle konuştu:
"İnsan haklarının şiddete, terörizme, ırkçılığa ve nefret suçuna paravan edilmesini reddediyoruz. 21'inci yüzyılda ortaçağ zihniyetini yansıtan bu ahlaksızlığı dünyanın neresinde olursa olsun reddediyoruz. Yalnız, meselenin önemli bir yanı daha var. Türkiye'de hemen her kesim siyasetin her renk ve düşüncesi benzer bir şekilde bu eylemi reddediyor. Bu konuda ülkemizdeki tüm toplumsal kesimler yekvücut olarak tepki gösteriyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yöneten bir iktidar böyle ciddi bir konuda sadece eleştiriyle, göstermelik tepkilerle yetinemez. Siyaset üstü gördüğümüz bu tip konularda iktidarın yapması gereken 'dostlar alışverişte görsün' anlayışının ötesine geçmektir. Devleti yönetenler, bu sorumlulukla ve yetki sahibi olmanın ciddiyetiyle hareket etmek zorundadır. Yani, esas hedef bu tip eylemlerin tekrarlanmasını önlemek olmalıdır. Ama maalesef sayın Erdoğan ve arkadaşları, bu tarz konularda genellikle 'oh ne güzel, seçim için malzeme çıktı' diye sevinmeyi tercih ediyorlar. İç politika için siyasi rant devşirmeyi tercih ediyorlar. Bol bol gürültü çıkartmayı ama iş icraata gelince arazi olmayı tercih ediyorlar."
Akşener, bu oyunu 2017'deki referandum sürecinde yaşadıklarını, o zaman düşmanın Hollanda olduğunu, iktidarın aynı zihniyetle partililerine portakal kestirerek Hollanda ile mücadeleye giriştiğini iddia etti.
İktidarın o zaman referandumdan istediklerini almak için işi hamaset şovuna döktüğünü ileri süren Akşener, "Çünkü bu iktidar için seçim kazanmak ülkemizin itibarını korumaktan daha önemli. Onlar için gürültü çıkarmak devlet ciddiyetiyle meselenin gereğini yapmaktan daha önemli. Şov yapmak, milletimizin maneviyatına sahip çıkmaktan çok daha önemli. Artık çok açık şekilde anlıyoruz ki iktidar, bu konuda kalıcı ve somut adımlar atmaya kesinlikle niyetli değil." şeklinde konuştu.
Bu nedenle İYİ Parti olarak bir adım atacaklarını bildiren Akşener, şöyle devam etti:
"Bu adım, İsveç Savunma Bakanının ülkemize gelişini ertelemekten veya yandaş kanallarda mizansenler yazmaktan çok daha sonuç odaklı bir adım. Bu aşağılık eylem, fikir özgürlüğü olarak pazarlanamaz. Nitekim bunu sadece biz değil, İsveç'in de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de söylüyor. Sözleşme kapsamında bu şekilde korunan bir özgürlük yok. Yani İsveç hükümeti, bu eylemi engellememekle ve üstüne üstlük yapılmasına müsaade etmekle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi yükümlüklerini de ihlal etmiş bulunuyor.
Dolasıyla, bu tablo karşısında biz de İsveç'te, İYİ Parti gönüllülerimizden bir grubu harekete geçirdik. Cuma günü Stockholm'deki bir yerel mahkemede failler hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Bu nefret suçunun gerçekleşmesine yol verdiği için İsveç hükümetini yargıya şikayet edeceğiz. Ve nihai olarak bu davayı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ilgili maddeleri kapsamında açacağız. Bu haklı hukuk mücadelemizin nereye varacağını önümüzdeki süreçte hep birlikte göreceğiz. Tüm iç hukuk yolları tüketildikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidilecek. İnanıyoruz ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bizi haklı bulacak. Eğer, bu hedefimize ulaşırsak İsveç'in kendi iç yasalarını yeniden tanzim etmesine ve bu yöndeki eylemlere bir daha müsaade etmemesine, vesile olacağız. İşte örnek yol, diplomasi, devlet aklıyla hareket etmek, devlet ciddiyetiyle ülke yönetmek budur."
Sinan Ateş cinayeti
Eski Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sinan Ateş cinayetine değinen Akşener, "bu aşağılık suikastı" ilk günden beri yakından takip ettiğini, bu elim olaya Ateş ailesinin talebi üzerine siyaseti bulaştırmak istemediğini vurguladı.
Akşener, güvenlik güçlerinin olayın aydınlatılması için ellerinden geleni yapacağına inandığını, devletin devletliğini, yargının da sorumluluğunun gereğini yapmasını beklediğini ancak suikastın üzerinden 26 gün geçtiğini, "bu olayın artık aileyi aştığını ve devlet yönetiminde ciddiyetin ne denli kaybolduğunu" bir kez daha ortaya koyduğunu savundu.
Ülkede can güvenliğinin, hukukun ve adaletin ne denli tahrip edildiğinin bir kez daha ortaya çıktığını ileri süren Akşener, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Devletin dört bir yanını saran mafyalar, simsarlar, tefeciler, uyuşturucu kaçakçıları gün gibi ortalığa saçılmıştır. Aşağılık suikastın üzerinde birçok soru işareti varken, toplum vicdanı atılan her şaibeli adımla yara alırken, milletimiz devletini topyekun göreve çağırırken adım atan tek bir makam bile yok. Yazıklar olsun.
Sayın Erdoğan, senin yönettiğini iddia ettiğin ama belli ki yönetemediğin bu devletin içinde neler dönüyor? Bu nasıl bir ciddiyetsizliktir? Bu nasıl bir yönetim boşluğudur? Bu nasıl bir lakaytlıktır? Hani Dicle'nin kenarında kurdun kaptığı koyun bile senin mesuliyetin altındaydı? Madem öyle, mesuliyet senin Sayın Erdoğan. Dicle'nin kenarında değil, başkentin göbeğinde aşağılık bir suikastla bir vatan evladına kıydılar. Üstelik bunu herkesin gözü önünde yaptılar. Ve şimdi de devletin gücünü kullanarak gerçek failleri örtbas etmeye çalışıyorlar. Her zaman olduğu gibi, yine savcılar değişiyor. Her zaman olduğu gibi yargı yine bir sopa olarak kullanılıyor. Her zaman olduğu gibi yine bir katil dışarıda geziyor."
Olayın aydınlatılmasının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sorumluluğunda olduğunu vurgulayan Akşener, "Bu rezalete susacağımızı, çevrilmek istenen dümenleri kabulleneceğimizi, Sinan başkanı unutacağımızı zannediyorsan çok yanılıyorsun. Susmayacağız, kabullenmeyeceğiz, unutmayacağız. Gerçekler ortaya çıkana kadar bu olayın peşinde olacağız. Bunu da böyle bilesin." ifadelerini kullandı.
Akşener, konuşmasının bir bölümünde Tarım Orman İş Genel Başkanı Şükrü Durmuş'u kürsüye davet ederek söz verdi.
Daha sonra konuşmasına kaldığı yerden devam eden Akşener, orman işçilerinin sorunları ile ormancılık alanına yönelik tespit ve önerilerini anlattı. Orman yangınlarına da değinen Akşener, orman kaybını telafi etmek için ormanlaşma çalışmalarına hız kazandırılması gerektiğini kaydetti.
"Gençlerin oy kullanmasından korkuyorlar"
Seçim tarihine ilişkin yapılan tartışmalara değinen Akşener, "Belli ki Sayın Erdoğan da durumun farkında. O yüzden bu kadar korkuyor, uykuları kaçıyor. O yüzden bileğinin hakkıyla alamayacağı seçimi küçük hesaplarla, mini çakallıklarla, zihni sinir dümenlerle ve kendince sevimli kurnazlıklarla alabileceğini zannediyor." dedi.
Akşener, şöyle devam etti:
"Sayın Erdoğan, seçim tarihini 14 Mayıs olarak açıkladı. Yani, yine bir erken seçim yaşayacağız. Her ne kadar kendisi 'seçimi öne almak', 'seçim tarihini, güncellemek' diyerek oldukça gülünç bir biçimde lafı çevirmeye çalışsa da bu bariz şekilde bir erken seçimdir. Peki, bugüne kadar biz ne zaman 'bir an önce seçim kararı açıklayın' desek 'seçim vaktinde olacaktır' diye bize nutuk atanlar, neden şimdi seçimlere bu kadar az bir süre kala erken seçim kararı aldılar biliyor musunuz?
Çünkü, gençlerden, gençlerin oy kullanmasından korkuyorlar. Gençlerin, onları sandığa gömeceklerini çok iyi biliyorlar. Okulların açık olduğu bir zamanda, hatta sınavların olduğu bir dönemde seçim yapmak demek gençlere 'oy kullanmayın' demektir. Bu kadar basit. İktidar, şunu çok iyi biliyor ki öğrencilerimizin birçoğunun ikametgahı okuluyla aynı şehirde değil. Yani seçim için memleketlerine dönmek zorundalar. Üstelik, birçok öğrencimizin de oy kullanmak için memleketlerine gidip geri dönecek durumu yok. Ne aileleri ne de kendileri otobüs biletini bile karşılayacak güce sahip değil. Sevgili gençler, kimse merak etmesin. Artık biz varız. Biliyorsunuz, İYİ Parti olarak, bizim için bu tip tezgahları bozmak özel bir ilgi alanı, kurulduğumuz günden beri hamdolsun uzmanı olduk. Ve her zaman olduğu gibi bu tezgahı da bozacağız. Gençleri, görmezden gelerek susturarak, yok sayarak, plan yapanların, planlarının tamamını boşa çıkartacağız. Cumhuriyetimizin, esas sahibi gençlerimizin en kutsal haklarını kullanmaktan mahrum bırakılmasına asla müsaade etmeyeceğiz."
Akşener, gençlere yönelik olarak bir seferberlik başlattıklarını, gençlerin bulundukları şehirlerde oy kullanabilmeleri için atmaları gereken adımlara dair onları tek tek bilgilendireceklerini belirtti.
Gerekirse kapı kapı dolaşacaklarını dile getiren Akşener, başvuru gününü kaçıran gençleri hangi partiye oy vereceğini sormadan ikametgahlarının bulunduğu şehirlere ücretsiz olarak götürülmelerini, oy kullandıktan sonra da geri getirilmelerini sağlayacaklarını söyledi.
Bu günlere "Yeter söz milletindir" diyerek milletle omuz omuza geldiklerini dile getiren Akşener, "Yalnız, yanlış anlaşılmasın, biz onlar gibi parti devleti anlayışını değil, milletin kayıtsız şartsız egemenliğini savunduğumuz için 'yeter söz milletindir' diyoruz. Onlar gibi vesayetin değil, millet iradesinin zaferini temsil ettiğimiz için 'yeter söz milletindir' diyoruz. Biz, onlar gibi hukuku ayaklar altına alanlardan değil, hukukun üstünlüğünü savunanlardan olduğumuz için 'yeter söz milletindir' diyoruz. Onlar gibi saraya kapananlardan değil, milletten yana saf tutanlardan olduğumuz için 'Yeter söz milletindir' diyoruz. Biz onlar gibi Rahmetli Menderes'in aziz hatırasından siyaset devşirmek için değil, Türk'ün demokrasi sancağını geleceğe taşımak için 'Yeter söz milletindir' diyoruz." değerlendirmesinde bulundu.