Fahrettin Altun, İletişim Başkanlığınca Türkiye'nin NATO üyeliğinin 70. yıl dönümü kapsamında düzenlenen "Değişen Dinamikler ve Uzun Süreli İttifak: Türkiye ile 70 Yıldır Daha Güçlü" panelinin açılışında yaptığı konuşmada, NATO'nun, dünya tarihinin en geniş ve kurumsal anlamda en gelişmiş ittifakı olduğunu, ittifakın, kurulduğu günden bu yana dünya siyasetinde barış ve istikrara unutulmaz katkılar sunduğunu belirtti.
NATO'nun, Soğuk Savaş'ın ardından bile kendini yeni şartlara uyumlu hale getirmeye gayret ettiğini, yeni stratejik konseptler aracılığıyla varlığını korumakla yetinmeyip, hem genişlediğini hem de yeni işlevler kazandığını dile getiren Altun, "Bugün NATO, sadece bir ittifak değil, ittifakın ötesinde birçok ülkenin güvenlik adına iş birliği yaptığı uluslararası bir kurum haline gelmiştir. Normal şartlarda ittifakların bir düşman imgesine karşı kurulduğu ve o düşman imgesi ortadan kalktığında ise dağılacağı düşünülürdü. NATO bunun aksini gösteren başarılı bir örnektir." diye konuştu.
Son 30 yıl içinde birçok kişinin, birçok kez NATO'nun kullanım süresinin dolduğunu, günlerinin sayılı olduğunu dile getirdiğini, hatta talihsizce, bir NATO üyesi ülke liderinin, "NATO'nun beyin ölümünün gerçekleştiğini" iddia ettiğini aktaran Altun, fakat NATO'nun tüm bu iddialara rağmen dünya siyasetindeki konumunu koruduğunu vurguladı.
Altun, bugün NATO'nun yalnızca Atlantik'in iki yakasını birleştiren bir ittifak değil, Amerika kıtasından Asya'nın sınırlarına kadar uzanan 30 müttefikli güçlü uluslararası bir örgüt olduğuna işaret etti.
"NATO dışı ilişkiler, NATO'nun alternatifi olarak görülemez"
Türkiye'nin NATO'ya bakışını üç ana başlık altında özetleyen Altun, Türkiye'nin NATO'yu hep stratejik ve değerli bir ittifak olarak gördüğünü ifade etti.
Türkiye'nin, NATO'nun sadece müttefiklere değil tüm dünya siyasetine sunduğu barış ve istikrar unsurunu da önemsediğini belirten Altun, "Tüm ülkeler gibi Türkiye'nin de NATO dışı ülkelerle ilişkileri vardır. Bunlar NATO'nun alternatifi olarak görülmemesi gereken ilişkilerdir. Aksine, NATO'nun beklentilerini de karşılayıcı nitelikte ilişkilerdir." dedi.
Türkiye'nin; NATO'nun içinde doğan kriz görüntülerinin, NATO'nun kurumsal yapısından kaynaklanmadığını, üye ülkelerin zaman zaman yükseliş ve düşüş gösteren beklentileriyle alakalı olduğunu gördüğünü dile getiren Altun, "Bu tür anlaşmazlıklar kimi zaman bütçe ve katkı hesapları üzerinden çıkmakta, kimi zaman da uluslararası siyasetin geçici gündemlerinden etkilenerek doğmaktadır. Fakat öyle ya da böyle NATO'nun kurumsal yapısı ve stratejik gerçekliği kendini dayatmakta ve üye ülkeler NATO'nun şemsiyesi altında birleşmektedir." değerlendirmesinde bulundu.
1960'lı ve 1970'li yıllarda da tamir edilmesi zor kırılganlıkların ortaya çıktığının düşünüldüğünü, fakat 1980'li yıllarda NATO'nun öneminin kendini yeniden gösterdiğini anımsatan Altun, "Türkiye tüm bu dönemlerde NATO'ya olan ilgisinden hiçbir şey kaybetmemiş, kriz görüntülerinin ortadan kalkmasına da katkı sunmuştur." şeklinde konuştu.
Fahrettin Altun, NATO'nun yeni uluslararası şartlara uygun olarak sürekli kendini yenilemenin yollarını araması gerektiğini de belirtti.
"Türkiye, NATO'nun en aktif, en güvenilir müttefiklerinden biridir ve NATO'ya sadece coğrafi özelliklerinin bir sonucu olarak da girmemiştir." diyen Altun, Türkiye'nin NATO'ya üye olmadan önce bile NATO'ya katkı sunmuş nadir ülkelerden olduğunu bildirdi.
"Türkiye, NATO harekat ve misyonlarına en fazla katkı yapan ilk 5 müttefik arasında"
Altun, Türkiye'nin, NATO bütçesine en fazla katkı yapan ilk 8 müttefikten biri olduğunu anlatarak, şöyle devam etti:
"Türkiye, NATO harekat ve misyonlarına en fazla katkı yapan ilk 5 müttefik arasındadır. Ülkemiz, Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Görev Gücü'nün 2021 yılında çerçeve ülke sorumluluğunu başarıyla üstlenmiştir. NATO önderliğindeki çok uluslu barış gücü KFOR kapsamında Kosova'da bir birliğimiz görev yapmaktadır. Nitekim eylül ayında sona eren Afganistan'daki kararlı destek misyonu kapsamında çerçeve ülke olarak, Kabil Uluslararası Havalimanı'nın güvenlik ve işletmesine ilişkin sorumluluklar üstlendik ve tahliye çalışmalarını son güne kadar destekledik. Keza, NATO Irak Misyonu'na da katkıda bulunmaktayız.
NATO'nun günümüz koşullarına göre kendini uyarlaması çabalarında da etkin rol üstleniyoruz. Diğer yandan, İstanbul'da konuşlu 3'üncü Kolordu Komutanlığı, Türkiye'nin NATO'ya bağlı Hızlı İntikal Edebilir Kolordu görevini yerine getirmektedir. Bunun yanı sıra Ankara'da konuşlu 'Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezi' 1998 yılından bu yana NATO'nun ortak ülkelerinin eğitim ve birlikte çalışabilirlik çabalarına katkıda bulunmak üzere askeri ve sivil personele stratejik ve taktik düzeyde eğitim vermektedir. Ulusal imkanlarla kurulan NATO Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi de 2003 yılından bu yana benzer şekilde faaliyet göstermektedir."
Türkiye'nin 70 yıl boyunca NATO'yu gerekli gereksiz eleştiriye tabi tutmaktan özellikle kaçındığını, bu noktadaki yapıcı olmayan eleştirileri de yersiz ve anlamsız bulduğunu belirten Altun, şunları kaydetti:
"Türkiye, üye ülkelerle yaşadığı sorunları dahi NATO şemsiyesi altında çözmeye çalışmıştır ve NATO müttefikliğinin altını çizerek, bu anlaşmazlıkların yaşandığı dönemlerde dahi uluslararası platformlarda hatırlatmıştır. 70 yıl boyunca inişli çıkışlı dönemlerde dahi Türkiye, NATO ittifakını güvenlik ve dış politika gündeminin öncelikli başlığı olarak tutmuş ve önemli katkılar sunmaktan geri durmamıştır. Türkiye, NATO'nun jeopolitik geleceğinin merkezindeki bir ülkedir. Türkiye, iki kutuplu veya çok kutuplu bir dünyanın gereklilikleri için değil, uluslararası sistemde güvenlik ve istikrarın sembolü olması gerektiği için NATO'nun bir parçasıdır."
Türkiye'nin NATO'dan ve müttefiklerinden beklentilerinin de bulunduğunu söyleyen Altun, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
"Birincisi; NATO, Avrupa'daki istikrara katkı sunduğu gibi Avrupa'nın sınırlarındaki istikrar arayışlarına da daha yoğun biçimde destek vermelidir. Sadece son 10 yılda Suriye'de yaşananlar bile Avrupa'nın sınırlarında tüm dünyaya istikrarsızlık kaynağı olabilecek bölgeler bulunduğunu gösterdi. Bu bölgede ortaya çıkan göç ve terör gibi sorunlar yeni dönemin en acil çözüm bekleyen sorunlarıdır.
Türkiye, Suriye'de DEAŞ ve PKK gibi birçok terör örgütüne karşı aynı anda mücadele etmek durumunda kalmıştır ve başarılı bir mücadele gerçekleştirmiştir. Fakat terörle gerçekleştirdiği bu mücadelesinde NATO müttefiklerinden beklediği desteği ne yazık ki alamamıştır. Türkiye'nin meşru müdafaa haklarını kullandığı bu mücadeleler aynı zamanda NATO'nun esas itibarıyla terörle mücadelesi ve küresel terör tehdidine karşı mücadele beklentilerine de hizmet etmiştir. Ancak bazı NATO müttefiklerimizin Türkiye'yi desteklemek bir tarafa bazı terör örgütleriyle kol kola görüntü vermiş olmaları, bazı terör örgütlerini diğer terör örgütlerine karşı kullanmaya çalışmaları üzücüdür, kabul edilemez bir durumdur.
Ukrayna, bugün nasıl NATO'nun ilgisini hak ediyorsa Afganistan ve Afganistan'daki El Kaide nasıl NATO'nun önceliği olmuşsa; Suriye'deki terörle mücadele ve Suriye iç savaşında istikrarsızlık çıkaran terör örgütlerinin ve dış güçlerin dengelenmesi de aynı derecede NATO'nun gündemi haline gelmeliydi ve gelmelidir."
Türkiye'nin, NATO’nun "caydırıcılık" ilkesine hassasiyetle yaklaşılmasını beklediğini aktaran Altun, NATO'yu NATO yapanın bu caydırıcılık ilkesi olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, caydırıcılık ilkesi sayesinde uzun yıllar boyunca NATO müttefiklerinin, yıkıcı savaşlardan uzak durmayı başarabildiğini, bunun da dünya siyasetinin istikrarını temin ettiğini söyledi.
Altun, "Son yıllarda bazı üye ülkelerin isteksizlik göstermeleri, NATO'nun caydırıcılığını aşındırabilecek nitelikte kabul edilemeyecek gelişmelerdir. Her ne pahasına olursa olsun, NATO'nun 'Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için.' ilkesinin çiğnenebileceğine dair bir görüntü vermekten uzak durulması gerekir." dedi.
Tüm müttefiklere kolektif savunma taahhüt eden NATO'nun 5. Maddesinin, ittifakın kimliğini ve kültürünü inşa eden bir unsur olduğunu belirten Altun, "Bu ilkenin hatırlanması gerekmektedir. Söz konusu taahhüt, ülkelere karşı seçici olarak kullanılırsa NATO bu kimliği kaybeder." diye konuştu.
"NATO son 30 yılda sadece askeri güvenliğin ötesine geçen bir anlam taşır hale gelmiştir"
NATO'nun, üye ülkelerin istikrarlarını da desteklemesi gerektiğini vurgulayan Altun, şunları kaydetti:
"NATO, özellikle son 30 yılda sadece askeri güvenliğin ötesine geçen bir anlam taşır hale gelmiştir. Sadece bir askeri ittifaktan bahsetmiyoruz. Esas itibarıyla siyasi karşılıkları olan bir uluslararası örgütten de bahsediyoruz. Gerek terörle mücadele ve gerek insani güvenlik konuları artık NATO'nun yeni güvenlik kavramsallaştırmasında kendisine daha geniş bir yer bulmak durumundadır.
Terör, iklim ve küresel salgın konuları, NATO'nun yeni misyonunun parçası olmalıdır. NATO sadece coğrafi değil, ilgilendiği mevzular açısından da bir genişlemeye gitmelidir. NATO, üye ülke sınırlarını korumanın ötesinde yine üye ülkelerin istikrarına ve kamu düzenlerinin sürdürülmesine de destek olmalıdır. Zira NATO üyesi ülkelerden herhangi birinin yaşayabileceği siyasi krizler, ittifakın caydırıcılığına büyük darbeler vurabilir. Üye ülkeler siyasi ve ekonomik istikrara sahip olmalı ki, NATO da dünya siyasetine istikrar sunabilsin.
Türkiye'de yaşanan 15 Temmuz hain darbe girişimi bu bakımdan oldukça öğretici bir tecrübeye işaret etmektedir. Kurumsal olarak NATO, darbecilere karşı Türkiye'nin güvenliğini önceleyen açıklamalar yapmış olsa da maalesef bazı üye ülkeler aynı dikkati göstermedi. Hala darbeci askerleri, teröristleri Türkiye'ye teslim etmeyen NATO üyesi ülke vardır. Böylesi boşluklar NATO'nun geleceği adına zararlı sonuçlar doğuracaktır. Üye ülkeler birbirlerinin demokratik kurumlarına ve hukuk düzenine de sahip çıkmakta tereddüt gösteremez."
"Türkiye, 70 yıl boyunca dost ve müttefiklerine güvenilir bir ortak olduğunu defalarca kanıtladı"
Türkiye'nin, 70 yıl boyunca dost ve müttefiklerine güvenilir bir ortak olduğunu defalarca kanıtladığını belirten Altun, "NATO'nun gelecekte hem dünya siyasetine hem de üye ülkelerin güvenlik beklentilerine bu zamana kadar olduğundan daha çok katkı sunmasını umuyoruz. Stratejik ittifakın güçlü üyesi Türkiye, istikrarlaştırıcı bir güç olarak NATO'daki sorumluluklarını yerine getirmeye devam edecektir. Bununla birlikte Türkiye, bölgesel ve küresel alandaki istikrarlaştırıcı faaliyetleri için NATO'dan, NATO'daki müttefiklerinden çok daha fazla destek beklemektedir. Küresel ve bölgesel boyutta ortaya çıkan yeni güçlükler ve tehditler, daha iyi ve daha güçlü bir NATO dayanışmasını gerekli kılmaktadır." değerlendirmesini yaptı.
Panelde, 3. Kolordu Komutanı Korgeneral Levent Ergün de bir konuşma yaparak, bu kapsamdaki faaliyetlerinin yanında Türkiye'nin NATO'ya olan katkılarını anlattı.
Panele, TBMM NATO Parlamenter Asamblesi Türk Grubu Başkanı Osman Aşkın Bak, TRT Genel Müdürü Mehmet Zahid Sobacı, milletvekilleri, NATO üyesi ülkelerin büyükelçileri, bazı ülkelerin savunma ataşeleri ve çok sayıda davetli katıldı.