Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, CNN Türk'te katıldığı canlı yayında, gazeteci Ahmet Hakan'ın sorularını cevapladı.
Halk oylamasında "evet" çıkması halinde erken seçim olup olmayacağına ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, "Hayır, o söz konusu değil. Şu anda Türkiye'nin gündeminde bir referandum var. Bu referandumla birlikte zaten cumhurbaşkanlığı hükümet modeline geçişte öngörülen süreç 2019'dur. Dolayısıyla şu anda herhangi bir erken seçim söz konusu değildir." dedi.
"Yargı tamamen bağımsız ve tarafsız bir yargı haline dönüşüyor"
"Yeni getirilen sistemle ilgili en önemli kuşku, kuvvetler ayrılığını tam olarak getirip getirmediği konusunda düğümleniyor. Sizce getiriyor mu?" sorusuna Kurtulmuş, şu yanıtı verdi:
"Kuvvetler ayrılığı prensibini getiriyor. Yargı tamamen bağımsız ve tarafsız bir yargı haline dönüşüyor. TBMM bütünüyle yasa çıkarma, kanun yapma ve hükümeti denetleme fonksiyonuna sahip oluyor. Hükümet de sadece yürütmeyle ilgileniyor. Mekanizmalar iyi bir şekilde kurulabilirse, bu çok ciddi bir şekilde yürütmenin kendi işine bakmasına, yasamanın da kendi işine bakmasına vesile olacak. Türkiye'nin siyasi tecrübesi, şunu ortaya koyuyor, hükümet kimin elindeyse, yasayı o çıkartıyor aslında.
Bu anlamda yasama, yürütmenin kontrolü altında. Şimdi bu ortadan kalkmış olacak. Yasama tamamen kendi işine odaklanacak. Hükümet tasarısı olarak gelmeyen hiçbir kanun tasarısı neredeyse yasalaşmıyor. Şimdi hükümetin ve cumhurbaşkanının yasa yapma yetkisi yok. Tamamıyla yasa yapma yetkisi, yine millet tarafından seçilmiş hükümet vasıtasıyla olacak. Dolayısıyla herkes kendi işine bakacağı için kuvvetler ayrılığı prensibinin çok daha keskin ve net olduğu açıktır."
"AB vizesiz dolaşım meselesinin gündeme geldiği noktada yan çizmiştir"
Kurtulmuş, "Avrupa Birliği ile ilişkiler kötüye doğru mu gidecek?" sorusu üzerine, konuşmasına şöyle devam etti:
"AB ile olan ilişkilerin bu noktaya gelmesinin sebebi, Türkiye tarafı değildir. Oturulup anlaşmalar yapılmıştır, süreler belirlenmiştir. Biz geri kabul anlaşmasını kabul edeceğiz, buna mukabil de AB Türkiye'deki Türk vatandaşlarının Avrupa'da vizesiz dolaşımının önünü açacak. Defaatle masada konuşulmuştur. Türkiye, masada mutabık kalınan değişikliklerin çok büyük bir kısmını yapmıştır. AB vizesiz dolaşım meselesinin gündeme geldiği noktada yan çizmiştir.
Baktığımız zaman günde 2-3 bin mülteci, Yunan adaları üzerinden Avrupa'ya geçiyordu, şimdi öyle oluyor ki bazı günler hiç geçmiyor. Geri kabul anlaşmasını kabul etmiş olmamızın, en azından mülteciler üzerinde böyle psikolojik bir baskısı oldu. Türkiye üzerine düşen her türlü sorumluluğu yaptı. AB, son derece anlamsız bir şekilde ya da kendileri açısından çok tarafgir bir şekilde dediler ki 'Tamam siz burada mültecileri tutun ama biz size vizesiz Avrupa dolaşımını vermeyiz.' Biz ilk sefer seçim yapmıyoruz. Ne olduysa bu seçimde Avrupa tarafgir bir şekilde işin içine girdi. Biliyoruz Avrupa'nın kendi iç siyaseti, orada artan ırkçılık, artan Neonazi hareketlerinin gücü, bunun genel siyasetin üzerindeki baskıları, bu yılın seçim yılı olması, bunların hepsini anlıyoruz ama Avrupa şimdiye kadar hiç yapmadığı bir şey yaptı. Doğrudan doğruya, Türkiye'deki referanduma müdahil oldu."
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, 16 Nisan'daki halk oylamasından "evet" çıktıktan sonra Avrupa'da şu anda olumsuz tavır içinde olan siyasetçilerin, Türkiye ile yeniden bir pazarlık masasında eşit ortak olarak oturmayı kabul edeceklerini düşündüğünü dile getirdi.
"Amerika'nın Suriye'yi vurmasını tabii ki olumlu karşılıyoruz"
Hakan'ın, "ABD'nin Suriye'yi vurmasından sonra Türkiye'nin yönü biraz ABD'ye döndü mü?" sorusu üzerine Kurtulmuş, "Hayır. Bunlar yanlış tespitler olur. Türkiye'nin bir tane yönü vardır. O da kendi yönüdür. Türkiye kendi milli menfaatlerini korur. Suriye konusunda da Türkiye'nin tavrı ve tarzı açıktır. Suriye meselesinde biz ne Rusya ile ilişkilerimize, ne Amerika'nın politikaları üzerinden, ne sadece DEAŞ'ın yok edilmesi üzerinden, ne PYD'nin varlığı üzerinden, ne de başka silahlı grupların varlığı üzerinden sadece konuşamayız. Bizim önceliğimiz Suriye halkıdır. Biz diyoruz ki; 'Suriye Suriyelilerindir." diye konuştu.
Suriye konusunda Türkiye'nin tavrının çok açık ve net olduğunu anlatan Kurtulmuş, şunları söyledi:
"Suriye'nin toprak bütünlüğünden yanayız. Suriye'de bir terör örgütünü bertaraf ederken, diğer terör örgütlerinin önünün açılmasına karşıyız. Suriye'de halkın kabul etmeyeceği dayatma bir barışa asla taraf olmayacağımızı söylüyoruz. Tarzımız açıktır. Bu tarz içerisinde Rusya'ya da aynı şeyi söylüyoruz, İran'a da aynı şeyi söylüyoruz, Amerika'ya da aynı şeyi söylüyoruz. Amerika'nın Suriye'yi vurmasını tabii ki olumlu karşılıyoruz. Bu, bütün dünyanın seyirci kalmaması gereken bir durum. Tam bir insanlık suçu, tam bir savaş suçu. Yani o babayı gördük. Adam bütün ailesini kaybetmiş, çocuklarını, eşini. Bütün dünya seyirci kalıyor. Yani bu barbarlığa, bu insanlık suçuna bir şekilde dur denilmesi lazım."
Avrupalı siyasetçilerin olumsuz tavrı
Hakan'ın "Yurt dışındaki Türk vatandaşlarının seçime katılım oranları ortaya çıktı" cümlesi üzerine Kurtulmuş, "1 milyon 620 bin oy kullanılmış. Aşağı yukarı yüzde 44, gümrüklerde kullanılacak oylarla birlikte yüzde 48 civarında olacağı düşünülüyor. Şimdiye kadarki diğer oylamayla kıyasladığınızda, yaklaşık 8-10 puanlık bir artış oluyor. Çok iyi bu rakam. Dünyadaki diğer diasporalar bakımından çok iyi. Bildiğim kadarıyla yüzde 20-25'ler civarında diğerleri. Bu iyi bir şey, çok güzel bir şey." ifadelerini kullandı.
Avrupa'nın, Türk siyasetçilere olumsuz tavrından da bahseden Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Bizim kabul etmediğimiz taraf şu. Bakın, biz 2014'te cumhurbaşkanlığı seçimi yaptık, 3 tane aday vardı, millet sonunda Recep Tayyip Erdoğan'ı cumhurbaşkanı olarak seçti. Avrupa'ya gittik, toplantılar yapıldı, salon toplantıları, mitingler yapıldı. Diğer adaylar da gittiler, onlar da toplantılar yaptılar. Çok şükür koskoca Avrupa'da bir tek arkadaşımızın burnu kanamadı. Son derece olumlu geçti. Son derece nezih bir propaganda yapıldı. Yani şimdi ne oldu da birden bire. Bu tam bir tarafgirlik. Açıkçası, Avrupa'da bazı siyasetçilerin 'hayır' cephesine verdiği açık bir destektir. Şimdi Türkçe'de güzel bir laf var 'Şirazeden çıkmak' diye. Avrupalı siyasetçilerin önemli bir kısmı maalesef faşist, Neonazi dalganın altında kaldılar. Biz hep şu uyarıda bulunduk. Biz ne faşist, ne Nazi derken hakaret etmek için söylemiyoruz. Bir tehlikeye dikkat çekmek için söylüyoruz. Eğer artan ırkçılık, faşist eğilimler Avrupa siyasetini esir almaya devam ederse, korkarım ki birkaç sene sonra Avrupalı siyasetçiler kendi kampanyalarını yapamayacak duruma gelecekler. Çünkü ırkçılar onların üzerinde de baskı yapacaklar. Mesela 'göçmenler Avrupa'da bulunsun' diyen bir siyasetçi çıkarsa, adamı boğacaklar. Büyük bir girdap oluştu. Bizim endişemiz, korkumuz, hem oradaki yabancılar bakımından, hem Avrupa'nın geleceği bakımından. Endişemiz budur." AA