Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, bir televizyon kanallarının canlı yayın programına katılarak, Avrupa ülkelerinin son dönemde Türkiye'ye yönelik tavırlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Gelinen noktanın tesadüf olmadığını belirten Kurtulmuş, "Bu, Avrupa'da birkaç yolunu şaşırmış siyasetçinin yaptığı iş değil. Çok sistematik bir şekilde uzun yıllardır devam eden, özellikle son süreçlerde artmış olan bir İslam karşıtlığı var." ifadesini kullandı.
Bunun İslamofobi olarak tanımlanmasının doğru olmadığına değinen Kurtulmuş, fobinin insanların bilinçsizce yaptığı şeyler olduğunu, ancak burada bilinçsizlik durumu bulunmadığını, İslamofobinin bilinçli bir şekilde, karanlık odakları İslam karşıtlığı üzerinden ürettiği, özellikle Avrupa kıtasındaki azınlığı Avrupa milletlerinden izole etmek için kullanılan bir yöntem olduğunu bildirdi.
Avrupa'da çok ciddi biçimde yükselen aşırı sağ akımlar bulunduğunu dile getiren Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Almanya'da, Fransa'da, Hollanda'da, Avusturya'da, Belçika'da var. Eş zamanlı olarak, uzun yıllar Avrupa ortak kültüründe buluşmuş olan Avrupa milletlerini de aslında darmadağın edecek aşırı bir milliyetçilik, faşizm, neonazizm... Bunları söyleyince bozuluyorlar ama biz bunu hakaret etmek için değil, Avrupalı dostlarımız akıllarını başlarına alsınlar diye söylüyoruz. O birinci ve ikinci dünya savaşı arasında o gelişen aşırı sağcı, ırkçı akımların ayak seslerini rap rap duyuyoruz, geliyor."
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Avrupa için savaştan, açlıktan kaçan, hayatta kalma umuduyla göçen insanlara karşı meselesinin de bulunduğuna işaret ederek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Avrupa'da bir göçmen, yabancı düşmanlığı var. Bunun çok somut bir hali de Türkiye düşmanlığı olarak tezahür ediyor. Türkiye düşmanlığının, göçmen düşmanlığının, İslam karşıtlığının hepsinin ortak somut ortaya çıktığı nokta ise Erdoğan düşmanlığıdır. Yani ayakta duran diri bir lider, bütün mazlum milletlere liderlik yapabilme potansiyeli var. BM'ye gidiyor, bütün batılıların gözünün içine bakarak 'dünya 5'ten büyüktür, dünya iki ülkenin dudakları arasında değildir' diyor. 'Göçmen meselesinde bizi oyalamayın. Biz bu kadar destek oluyoruz, siz de destek oluyorsanız olun, olmuyorsanız biz başımızın çaresine bakarız' diyor. Şimdi bunu diyen bir lider istemiyorlar. Yani mevcut sistemin yanlışlarını, hatalarını, eksikliklerini gözlerinin içine baka baka haykıran bir lider istemiyorlar. Bütün bunlar üst üste geldi. İsviçre'de Blick gazetesi manşetinden, Türkçe manşet atıyor, Erdoğan'ın diktatörlüğüne son vermek için hayır diyor.' Sana ne kardeşim. Sen kimsin de Türkiye'deki referanduma karışıyorsun? Buna mukabil Türkiye'de gelirler ve evet kampanyası yaparlar diye bizleri, bakanlarımızı, milletvekillerimizi oraya sokmuyorlar. PKK, FETÖ ve İslam düşmanları, İslam'a hakaret etmek isteyenler de ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar. Bu tamamen kasıtlı bir tavır. Bir beynin arkasındaki, zihin dünyasının arkasındaki o karşıtlıkların dışa vurumudur. Kabul edilebilir bir şey değildir. Yanlışlıktır. Barbarlıktır, gaddarlıktır. Adına ne derseniz deyin. Ama bütün bunlara mütekabil ne kadar kızsak, öfkelensek de bir takım reflekslerle hareket etmeyiz, biz devlet aklıyla hareket ederiz. Ortaya da siyasi anlamda son derece etkili tedbirler koyduk. Şimdi onlar düşünsün."
Hollanda ile Türk milletleri arasında en ufak bir problem bulunmadığını vurgulayan Kurtulmuş, "Kriz Türkiye tarafından çıkarılmış bir kriz değildir. Kriz bilinçli olarak Hollanda yöneticileri tarafından çıkarılmış bir krizdir. Dolayısıyla muhatabımız Hollanda hükümetidir. Onun için siyasi tavırlarla müdahale etmeye çalışıyoruz. Nihayetinde bizim de orada 460 bin vatandaşımız yaşıyor. Orada 3. nesil artık yerleşmiş Türkler var. O vatandalarımızın da zarar görmesini istemeyiz. Burada da Hollandalı yatırımcılar var. Bunları da ciddi bir şekilde gözden geçiririz ama muhatabımız siyasilerdir. Siyasi yaptırımların bir sonuç vereceğini ümit ediyoruz." diye konuştu.
"Avrupa'nın iki yüzlü tavrı yıllardır devam ediyor"
Avrupa'nın terör örgütlerine desteğine ilişkin değerlendirilmesinin sorulması üzerine Numan Kurtulmuş, PKK'nın uluslararası camia tarafından terör örgütü olarak kabul edildiğini hatırlattı.
Kurtulmuş, "PKK Avrupa Birliğinin de terör listesindedir ama buna rağmen PKK ve bağlantılı unsurların yurt dışında uzun yıllardır müsamaha gördüklerini, korundukları, kollandıkları, bir takım uzantılarının demokratik haklar diyerek program yapmasına müsaade edildiğini biliyoruz. Dolayısıyla burada hem terör listesine alıp hem terör örgütünü desteklemek gibi iki yüzlü bir tavır yıllardır devam ediyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil." ifadesini kullandı.
PYD'yi PKK'nın kuzeni, kardeşi olarak gördüklerini vurgulayan Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, şu görüşlere yer verdi:
"Aralarında isim farklılığından başka bir şey yoktur ya da Suriye Demokratik Güçleri denilen gücün içinde barındırdığı Arap unsurlar da olmasına rağmen fazla fark yoktur. Biz Suriye'nin kuzeyinde Kürt kardeşlerimizin varlığından rahatsız değiliz. Orada asırlardır Osmanlı'nın geniş ve adalet ve barış düzeninde orada Kürtler, Türkmenler, Araplar, Ezidiler hep beraber barış içinde yaşamışlar. Kıyamete kadar da yaşasınlar, bunu sağlayalım. Biz Suriye'nin kuzeyinde yeni bir terör devleti oluşturulmasına karşıyız ve Suriye'nin şehirlerinde etnik, mezhepsel temizlik yapılmasına karşıyız. Diyelim ki Rakka'yı DEAŞ'tan kurtaracağız, tamam kurtaralım ama yüzde yüz Arap şehri olan Rakka'yı DEAŞ'tan alırken tamamen Arapları oradan atıp yerine Kürt unsurları yerleştirmenin bölge barışına hiçbir katkısı olmadığını söylüyoruz."
Cerablus gibi Bab'ın da terör örgütünden temizlendikten sonra bölgenin yerel halkına devredilmesi modelini uyguladıklarını vurgulayan Kurtulmuş, uluslararası camianın, özellikle de Amerika'nın burada yıllardır son derece kararsız davrandığını bildirdi.
Rusya'nın da ciddi bir karar vermesi gerektiğini işaret eden Kurtulmuş, "Rusya Suriye'nin toprak bütünlüğü konusunda çok daha net bir tavır sergiliyor. sahada militan gücü çok kuvvetli olan bir DEAŞ var. Buna karşı nasıl mücadele edeceğiz. İşte PYD'nin YPG'nin güçlerinden istifade edelim mi etmeyelim mi? Henüz bu kararı vermiş değiller. Benim kanaatim sağdan say 5 bin kişi, soldan say 6 bin kişi bir terör örgütü mü yoksa 80 milyonluk istikrarlı bir Türkiye mi tercihiyle Amerika'nın da diğer koalisyon ülkelerinin de karşı karşıya olduğu kanaatindeyim. Türkiye ile işbirliği yapmanın kendilerinin de milli menfaatlerine daha uygun bir yol olduğunu görüyorum." dedi.
Numan Kurtulmuş, Türkiye'nin Suriye'nin toprak bütünlüğünden yana olduğuna dikkati çekti. Kurtulmuş, Suriye'nin bütün şehirlerinin demografik yapısının korunmasından yana olduğunu belirterek, "Türkiye, Suriye'nin kuzeyinden kaynaklanan Türkiye'ye zarar verecek terör yapılanmalarına asla müsaade etmeyecektir ve Suriye'nin kuzeyinde bir terör devletinin oluşmasına seyirci kalmayacaktır." ifadesini kullandı.
Evlik programları
Kurtulmuş, bir soru üzerine evlilik programlarıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Evlilik programları konusunu yakından takip ettiklerini belirten Kurtulmuş, "Bu bizim de çok yakın takip ettiğimiz, üzülerek izlediğimiz bir alan. Bu bizim örfümüze, geleneğimize, inançlarımıza, Türk aile yapısına, Anadolu topraklarının kültürüne uygun olmayan şeylerdir. Zaman zaman bize de ulaşan hiçbir şekilde kabul edilemeyecek sözlerin, davranışların sergilendiği bir takım evlilik programları. Neymiş efendim reytingi çok yüksek ve dolayısıyla reklam gelirleri de çok yüksek. Olmaz olsun böyle reklam gelirleri. Yani siz Türkiye'de şu anda toplumun bütün farklı kesimlerinin üzerinde ittifak ettiği kıymetli kurumlarımızdan birisi aile müessesesi. Aile müessesini ortadan kaldıracak, ulviyetini, kutsiyetini ortadan kaldıracak son derece acayip programlar var." diye konuştu.
Bu programların aynı konsept içerisine oturtulmuş olduğunu dile getiren Kurtulmuş, bu programlarla ilgili Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun bir çalışma yaptığını belirtti. Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Benim bildiğim 120 bin tek tek şikayet vardır. Falanca televizyonun şu yayında şöyle bir yanlışlık yapıldı. RTÜK bunların hepsini alıyor, değerlendiriyor. Bu şikayetler bize cumhurbaşkanlığına ve başbakanlığa geliyor. Böyle bir çalışma yapılıyor. Son noktaya geliyoruz. İnşallah önümüzdeki süreçte bunu büyük ihtimalle bir KHK düzenlemesiyle gündeme getirebiliriz. Çalışmalar son noktadadır. İnşallah toplumsal bu talepleri karşılayacağız."
"Her oy bir sorumluluktur"
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, bütün mazlumlara kucak açan Türkiye'nin artık birilerine korku vermeye başladığını söyledi.
Türkiye'nin bir yol ayrımında olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Türkiye ya içine kapanıp, kavgayla gürültüyle terörle denetim zafiyetleriyle iç çatışmalar çekişmelerle vakit kaybedecek, IMF'ye 25 milyon dolar için avuç açacak bir ülke olacak, AB'nin terbiye salonunda tek ayak üzerinde bekletilecek ya böyle bir ülke olacak ya yönetimdeki bu zaaflarını, hastalıklarını gidererek, hızlı karar alan güçlü bir yönetim modeline sahip olacak. 16 Nisan budur. 16 Nisan Türkiye'nin bütün bu yönetim zaaflarını, hastalıklarını geride bırakacak güçlü bir yönetim modelinin kurulduğu bir tarih olacak. Milletimiz inşallah 'evet' diyerek yeni bir döneme geçilmesine vesile olmuş olacak."
Kullanılan her bir oyun bir sorumluluk olduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, "Herkes bireysel olarak kendi sorumluluğunu taşıyacaktır. Türkiye bu problemli sistemle yoluna devam etsin mi, etmesin mi? 'Evet etsin' diyenler buyursunlar 'hayır' desinler. Ona diyecek bir şeyim yok. Türkiye yeni bir sisteme geçsin, daha etkin olsun, bu sistemin hatalarından, eksikliklerinden kurtulsun, vesayeti, askeri darbeleri geride bıraksın, ele güne muhtaç hale gelmeyi, ekonomik krizleri geride bıraksın diyenler de buyursunlar 'evet' desinler. Mesele bu kadar açık. Dolayısıyla kimsenin oyu ipotek altında değildir. Partililer kendileri istedikleri kadar ne açıklarsa açıklasınlar, seçmenin oy sandığına gittiği zaman vicdanen karar vereceğini düşünüyorum." ifadesini kullandı.
Referandumla Türkiye'nin yönetim sisteminin değiştirileceğine değinen Kurtulmuş, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bu referandum oturduktan sonra zaten bir takım uyum yasaları zorunludur. Muhtemelen önümüzdeki dönemde çok süratli bir şekilde bu anayasa değişikliğinin gerektirdiği uyum yasaları çıkacak. Türkiye'de o bahsettiğiniz, yıllarca konuştuğumuz siyasi partiler yasasını, seçim yasasını hatta bunlardan daha önce meclis iç tüzüğünde de gerekli değişiklikler ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum. Bu bir süreç. Türkiye 16 Nisan'dan sonra süratle bir yasama faaliyeti içerisine de girecek. Bu da yeni seçilecek meclisin görevi olacaktır düşünüyorum." AA