ABD’nin Irak ve Afganistan’da attığı adımlar, aldığı sonuçlar ve bunların küresel yansımaları herkesin malumu. Ancak bu süreci yakından takip edenlerin ısrarla dikkat çekmek istediği mesele biraz daha farklı. Savaş bölgesinden dönen askerlerin kendi ülkelerindeki normal hayata bir türlü uyum sağlayamadığı ve şiddete çok elverişli oldukları gerçeği.
Konuyla ilgili yayınlanan kimi raporlara göre Afganistan ve Irak’ta savaşan her üç askerden biri görev sırasında ya da ülkesinden dönüşünde psikiyatrik tedaviye ihtiyaç duyuyor. Uzmanlara göre bu gerçek, ABD içerisinde 35 yıl ve daha uzun süre bakıma muhtaç olan akli dengesi bozuk 200 binin üzerinde eski asker olduğunu gösteriyor.
Ukrayna’da benzer bir tablo yaşanıyor
Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik müdahalesi, ardından batı ülkelerinin neredeyse tek blok olarak Moskova’ya karşı durması yeni bir süreci daha tetikledi. Destek sadece politik ya da ekonomik olmadı. Askeri ve istihbari açıdan da Ukrayna’ya ciddi bir katkı verildi.
Sonrasında dünyanın dört bir yanından ülkeye gelen gönüllü ya da paralı savaşçıları, caddelerde dağıtılan silahları ve elden ele dolaşan çok gelişmiş saldırı sistemlerini gördük. Ukrayna’ya gelen yabancı savaşçı sayısını henüz net olarak bilmiyoruz. Gerçek olan bir şey varsa o da bu savaşçıların bir gün yeniden evlerine dönecekleri…
Peki, Avrupa ülkeler için de ABD’nin yaşadığı benzer bir senaryo mümkün olabilir ve ‘yalnız kurtlar’ savaşın ardından Avrupa’nın güvenliğini tehdit eder mi?
“Savaşçılar elbet bir gün evine dönecek”
Tolga Ökten, özellikle istihbari ve askeri konularda önemli çalışmaları bulunan bir isim… Ökten, küresel çapta aşırı sağ akımların ve örgütlerin yükselişe geçtiği bir dönem yaşandığına işaret ediyor.
Ağırlık merkezini El Kaide ve türevlerinin oluşturduğu terör dalgası sona ermeden aşırı sağ akımlarca temsil edilen yeni bir dalganın ortaya çıktı görüşünü hatırlatan Ökten’e göre her iki dalganın ortak yönlerinden biri de çatışma bölgelerinden besleniyor olmaları.
Bu çerçevede Afganistan ve Ukrayna arasında yoğun bir benzerlik göze çarptığına dikkat çekiyor Ökten ve devam ediyor:
“Tıpkı Sovyetler’in Afganistan’ı işgali sonrasında özellikle yabancı gönüllülerce oluşturulan ağın El Kaide’ye evrilmesi gibi 2014’ten beri Ukrayna’da yaşanan sürecin de aşırı sağ bir taban yaratmasından endişe ediliyor.
Hali hazıra ABD de Avrupa ülkelerinde faaliyet gösteren Atomwaffen Division, Sonnen Krieg Division ve Proud Boys gibi radikal örgütlerin Ukrayna’da merkezli Azov Taburları ile irtibatta oldukları değerlendiriliyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ‘Nazi’ vurgusu da aslında bu endişeyi kullanma amacı taşıyor.”
Savaşçıların içine girdiği ‘sosyal ağ’ peşlerini bırakmıyor
Tolga Ökten, Ukrayna Savaşı’nın aşırı sağ yapılanmalar üzerinde iki önemli etkisi olabileceğinden bahsediyor. Birincisi dünyanın dört bir yanından gönüllülerin bu savaşa dahil olarak aslında bir sosyal ağın içerisine girmeleri…
Bu ağ içerisinde örgütlenebilecek olan aşırı sağ radikal grupların, savaş sonrasın irtibatlarını devam ettirerek eylemsellik sürecine geçmelerinin çok olası olduğu uyarısında bulunan Ökten, ilginç bir örnek veriyor ve “Türkiye’de gerçekleştirilen El Kaide bağlantılı saldırıların hemen hemen hepsinde Afganistan’da eğitim almış örgüt mensuplarına bağlı hücreler yer aldı. Benzer bir durum Suriye iç savaşı sürecinde DEAŞ için de geçerli. Bu sosyal ağın geçmişte El Kaide’yi oluşturan ağ kadar etkili olup olmayacağını savaş sona erdikten sonra görülecek.” görüşünü paylaşıyor.
Dağıtılan silahlar Avrupa için ciddi bir tehdit
Ökten’in dikkat çektiği bir diğer husus ise Ukrayna genelinde kontrolsüzce dağıtılan silahların kaçakçılar vasıtasıyla diğer Avrupa ülkelerine yayılması tehlikesi…
Aralarında MANPADS ve patlayıcı maddelerin de bulunduğu bu silahların önümüzdeki süreçte Avrupa için çok önemli bir tehdit unsuru olabileceğinin altını çiziyor Ökten:
“Bu silahlar sadece aşırı sağ değil diğer terör örgütleri açısından da önemli bir fırsat olarak görülecektir. El Kaide ve DEAŞ’a bağlı hücrelerin ve yalnız hareket eden aktörlerin bu silahlara erişiminin engellenmesi hususunda ne kadar başarılı olunacağı ise büyük bir soru işareti.
Örnek vermek gerekirse, 1990’lı yıllarda Yugoslavya’nın dağılma süreci ve Arnavutluk’ta yaşanan iç karışıklar sırasında izi kaybedilen silahların Avrupa’da gerçekleştirilen eylemlerde kullanıldığı değerlendiriliyor. Bu nedenle, savaşın orta vadeli dolaylı etkilerinden bir tanesi Avrupa’da artan terör eylemleri olabilir.”
İstihbarat örgütleri için de ciddi bir sınav
Tabi burada ayrı bir nokta daha öne çıkıyor. Bu kadar savaşçının, bunca silahın ve grupların olduğu bir alanda istihbarat servislerinin hamleleri…
Ukrayna’ya gelen savaşçıların kendi evlerine ya da başka bir ülkeye döndüklerinde istihbarat servisleri tarafından ne denli izlenebileceğini soruyoruz Tolga Ökten’e:
“Ukrayna Savaşı kapsamında oluşacak olan bu tarz güvenlik tehditlerine karşı koymak çok kolay değil. Süreç çok hızlı ve kontrolsüzce gerçekleşti ancak istihbarat ve diğer güvenlik teşkilatları, radikalleşme emareleri gösteren bireylerin ve örgütsel faaliyetlerinin tespiti amacıyla çatışma bölgesine giden vatandaşları kontrol altında tutmak isteyecektir.
Almanya’nın Neo Nazi geçmişi olan şahısların Ukrayna’ya gitmesini engellemeye çalıştığı biliniyor. İstihbarat teşkilatlarının Ukrayna’ya kendi kaynaklarını göndererek biyografik istihbarat toplamaya ve oluşturulan ağlara sızmaya çalıştığı da değerlendirilebilir.
Diğer taraftan bu süreçte bütün radikallerin ve silahların tespit edilmesi mümkün değil. El Kaide ve DEAŞ bağlantılı hücre ve aktörlerin tespiti için zaten yoğun şekilde mesai harcayan istihbarat birimlerinin yükü daha da artacak gibi gözüküyor. Önümüzdeki dönemde ülkeler arasında ortak veri havuzu oluşturulması ve istihbarat paylaşımı yapılması da büyük önem arz ediyor."