TRT World Forum'da "Ateş Hattında NATO: Yeni Güvenlik Tehditleri" başlıklı oturumda konuşan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, NATO'nun transatlantik güvenliğinin 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana dönüm noktası olduğunu ancak ülkelerin kendi çıkarlarının ön plana çıkmasıyla, NATO'da da yeni bazı tehditlerin ortaya çıktığını ve bunların günden güne arttığını ifade etti.
Herkesin teknolojik ilerlemelerden faydalandığını ancak bu noktada bunun potansiyel kötü etkilerinin görmezden gelinemeyeceğine dikkati çeken Akar, silahlı çatışmalarının biçiminin değiştiğini, siber savaşın da önemli zorluklardan biri haline geldiğini anlattı.
"Radikal, şiddet eğilimli gruplar çok önemli zararlar yaratıyorlar"
Askerin, geleneksel sistemlerde sahada ve de karada savaşmaya alışmış kişiler olduğunu belirten Akar, şöyle devam etti:
"O yüzden bu melez savaş ortamını düşünecek olursak, bunun teknolojinin de katkısıyla ilerlediğini ve geliştiğini görüyoruz. Uluslar ötesi terörizm de yine aynı şekilde yükselişte. Radikal, şiddet eğilimli gruplar çok önemli zararlar yaratıyorlar. Sadece kendi ülkeleri için değil aynı zamanda uzaktaki kıtaları da etkiliyorlar. Herhangi bir kurum, ülke ya da birey, tamamen terörizmi gerçekleştiremez. Teröristler sosyal medyayı kullanıyorlar, hassas durumdaki bireyleri kandırıyorlar, bu vesileyle kendi ideolojilerini yolluyorlar. Hatta gerçek zamanlı kayıtlarını bile, bu korkunç görüntüleri bile şok etkisi yaratabilmek için propaganda nedeniyle yayınlamaya cüret edebiliyorlar. Maalesef ki hükümetler ve sosyal medya şirketleri yeterli donanıma sahip değil. Bu gibi eylemlerin karşısında duramıyorlar."
İnsansız hava araçlarının da çeşitli amaçlar doğrultusunda kullanıldığını ifade eden Akar, "Teknoloji iki ucu da keskin bir kılıç." dedi.
"Daha ileri seviyede önlemlerin alınması gerekiyor drone'lere karşı"
"Çünkü yüksek teknolojili bu araçlar ve aygıtların yıkıcı bazı etkileri olabilir eğer teröristlerin eline geçerse..." diyen Akar, şunları kaydetti:
"Örneğin DEAŞ, drone'leri kullanıyordu. Burada izlemeyi gerçekleştirdiği gibi uçan hedefleri de vurmaya çalışıyordu. PKK da drone'leri kullanıyor Türkiye'ye karşı gerçekleştirdiği saldırılarda. Son dönemlerde drone saldırılarının olduğunu gördük. Bunun Suudi Arabistan'da olduğunu görüyoruz. Bu da bize gösteriyor ki daha ileri seviyede önlemlerin alınması gerekiyor drone'lere karşı. Böylece güvenliği güçlendirebilir, kritik alt yapıların direncini arttırabilir ve stratejik varlıkları koruyabiliriz."
"Türkiye'ye karşı olan tehditler de göz ardı edilmemeli"
NATO'nun da gelecek için birleştirilmiş bir vizyona ihtiyacı olduğunu bildiren Akar, "Burada ortak bir düşmana karşı birlikte hareket edilmesi gerekiyor. Bu vizyonun da yine kolektif bir fayda içermesi gerekiyor. Sadece her bir üye ülkenin ayrı ayrı çıkarından ziyade, ortak bir çıkar için savaşılması gerekiyor. Bir yandan da güvenlik riski de gözardı edilmemeli. Bazı Avrupa bölgelerinde, Türkiye'ye karşı olan tehditler de göz ardı edilmemeli. Çünkü bunlar teorik ihtimaller değildir. Bunlar maddi gerçeklerdir." değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'nin güvenliğe olan katkısının çok açık olduğunu vurgulayan Akar, NATO'nun da bunun farkında olduğunu, Türkiye'nin tarihte ilk defa bu kadar yüksek bir rol oynadığını vurguladı.
Akar, Türkiye'nin coğrafi pozisyonu nedeniyle bir çok çatışmayı görebildiğini, bu noktada NATO'nun en önemli üyelerinden biri olan Türkiye'nin bu bağlamda çalışmalarını gerçekleştirdiğini, Türkiye'nin, NATO'nun savunma yatırım yeminine sadık olduğunu aktardı.
Savunma bütçesine bakıldığında hazinedeki harcamaların yüzde 20'sinin bu majör ekipman sistemlerine ve askeri ekipmanlara gittiğini, bu rakamın mali yıl sonunda yüzde 38'e çıkacağını dile getiren Akar, Türkiye'nin, ulusal operasyonlara katkılarını NATO güçleriyle Akdeniz ve Karadeniz'de devam ettiğini, amaçlarının buradaki güvenliği güçlendirmek, yasa dışı sınır geçişlerini Ege Denizi'nden durdurmak olduğunu kaydetti.
Türkiye'nin, NATO'nun deniz kuvvetlerine katkı veren ilk üç ülke arasında yer aldığını ifade eden Akar, Türk Deniz Kuvvetleri'nin Akdeniz'de operasyonlarını kalkan göreviyle 2016 yılından beri gerçekleştirdiğini, burada amacın özellikle Doğu Akdeniz'de deniz güvenliğini sağlamak olduğunu belirterek, "Hidrokarbon kaynakları burada bulunduğu için bölgesel olarak ve uluslararası aktörlerin ilgisi bu bölgeye artmıştır. Türkiye de bu noktada kanuni haklarını ve çıkarlarını koruyacaktır. Aynı zamanda kıta sahanlığını koruyacaktır. Türkiye, garantör ülke olarak KKTC'nin de haklarını koruyacaktır. KKTC, bu enerji enerji denkleminden Doğu Akdeniz'de dışarıda bırakılamaz." dedi.
"Türkiye şu aşamada bu müttefikliğin tam ortasındadır"
Bugünün karmaşık güvenlik çerçevesinin içinde Türkiye'nin stratejik rolünün, Türkiye için son derece esas ve kalıcı olduğunu ifade eden Akar, sözlerine şöyle devam etti:
"Türkiye şu aşamada bu müttefikliğin tam ortasındadır. Bazı argümanlar gerçekleştiriliyor. Özellikle Türkiye'nin stratejik oryantasyonu ya da erişimiyle alakalı bazı kaynaklar ama bunların her biri tamamen çarpıtmadır. Şunu da söylemek lazım, bugün konu özellikle NATO ve ABD arasındaki işbirliğine ilişkin. Türkiye şu aşamada aktif olarak tüm çabalarını gerçekleştirmeye, çoklu zorluklara da müdahale etmeye çalışıyor ki bunlar dolaylı olarak Avrupa'yı da etkiliyorlar. AB'nin savunma erişimlerini tamamen destekliyoruz ancak AB'nin çabalarının da NATO ile paralel olması gerekmektedir. Bunun da ötesinde NATO'ya üye olmayan ülkelerin çok şeffaf bir şekilde dahil olması gerekiyor."
"YPG'ye verilen her silah bize karşı kullanılıyor"
Türkiye'nin uzun zamandan beri terörizmden muzdarip olduğunu, uzun zamandan beri de buna karşı savaştığını belirten Akar, "Her fırsatta dostlarımızı uyarıyoruz. Bu silahlanmanın ya da siyasi olarak PKK'nın iştirak organizasyonlarının Suriye'de desteklenmesinin ne kadar tehlikeli olduğunu her fırsatta anlatıyoruz. Bazı müttefiklerimiz YPG'yi desteklemeye başladılar ki bu bizim için PKK ile aynıdır. O yüzden de buradaki riske bakacak olursak, bir terörist tehdidi öldürmeye çalışıyorsanız, onun bire bir aynısı olan bir diğer terörist tehdidi de aynı şekilde yok etmeniz gerekmektedir." diye konuştu.
PKK'nın terörist grup olarak tanındığını ancak şu anda Türkiye'nin müttefikleri arasında, YPG'nin sınıflandırılması, terörist olarak adlandırılıp adlandırılmaması konusunda bazı ikilemler olduğunu gördüklerini aktaran Akar, sözlerini şöyle sürdürdü:
"O dönemde de yine özellikle YPG'nin çok fazla maddi destek aldığını görüyoruz bazı müttefik ülkelerimizden. YPG'ye verilen her silah bize karşı kullanılıyor. Bu da tabii ki yerel nüfus üzerinde olumsuz etkiye neden oluyor. Burada zorla yer değiştirme ve göç oluyor. İnsanların ve çocukların hayatını kaybetmesi gibi bazı kötü sonuçlar doğuruyor. Bu eylemlerin mutlaka değişmesi gerekiyor. Çünkü Türkiye'ye kitlesel bir göç var ve buradaki demografik yapı da değişme riski altındadır."
Türkiye'nin uzun vadeli tartışmaları ABD ile gerçekleştirdiğini, amacın bu bölgede güvenli bir bölge oluşturmak, Türkiye'nin meşru güvenlik endişelerinin ortadan kaldırılması olduğunu vurgulayan Akar, amaçlarının bu tehdidi ortadan kaldırmak olduğunu, Barış Pınarı Harekatı'nın Suriye'de bu amaçla başladığını anımsattı.
"PKK ve YPG, hiçbir şekilde Kürt ve Suriyeli kardeşlerimizi temsil edemezler"
Bakan Akar, "Bizim tek hedefimiz sınırlarımızı korumak, buradaki terör koridorunu yok etmek, aynı zamanda DAEŞ, PKK, YPG ve diğer tüm terörist grupların ortadan kaldırılmasıdır. Ayrıca Suriye'de güvenli bir bölge oluşturmak istiyoruz." dedi.
En başından beri siyasi birliği korumaya çalıştıklarını aktaran Akar, "En başından beri taahhüdümüzü yenilemiştik. Demiştik ki biz sivilleri, dini ve etnik grupları da öncelikli olarak koruyacağız. Suriye'de PKK ve YPG etkin olmaya başladıktan sonra bu bölge ve ülkede de maalesef ki barışın olamayacağı ortaya çıkmıştır. PKK ve YPG, hiçbir şekilde Kürt ve Suriyeli kardeşlerimizi temsil edemezler. Bu kişiler Müslümanların temsilini de gerçekleştiremezler. Son günlerde gördük ki 9 aylık bir bebek trajik bir şekilde öldürüldü. 181 Suriyeli de sınırda yaralandı YPG ve PKK'nın konut bölgelerinde gerçekleştirdiği terörist saldırılardan dolayı." ifadelerini kullandı.
"300'den fazla DEAŞ'lı terörist de etkisiz hale getirilmiştir"
Türkiye ve ABD'nin 3 gün önce bir anlaşma imzaladığını hatırlatan Akar, amacın Barış Pınarı Harekatı'nın 120 saatliğine durdurulması olduğunu belirtti.
Bazı şartlar üzerinde mutabık olunduğunu, buna göre YPG ve PKK'nın güvenli bölgeden çekileceğini, YPG ve PKK'nın sahip olduğu ağır silahları teslim edeceğini, kendi savaş mahallerini terk etmelerinin beklendiğini ifade eden Akar, bu anlaşmaların uygulamaya konmasının son derece kritik ve önemli olduğunu ve yakından takip ettiklerini kaydetti.
Akar, eğer çekilme zamanında tamamlanırsa, operasyonun durdurulacağını belirterek, "Aksi halde biz kendi çalışmalarımıza devam edeceğiz. Bu arada 200 kadar DEAŞ militanı da gözaltına alınmıştır. Bunun yanı sıra 300'den fazla DEAŞ'lı terörist de etkisiz hale getirilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri, DEAŞ'a karşı göğüs göğse savaşan tek koalisyon ordusudur. Ne zaman ve nerede görürsek onları etkisiz hale getirmek bizim başlıca görevimiz." dedi.
Türkiye'nin, ABD ile yıkılmaz bir bağı olduğuna değinen Akar, "Umut ediyoruz ki bu harekatla, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vizyonuyla bölgeye barışı getireceğiz. ABD ile müttefikliğimiz bozulmadan devam edecek." diye konuştu.
Kaynak: AA