Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
Parlamentoda devam eden anayasa değişikliği teklifi görüşmeleri hatırlatılarak, "Oylamalarda çıkan rakamları ikinci tur öncesi nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Bozdağ, çok önemli bir anayasa reformunun yapıldığını belirtti.
Teklifin altında AK Parti'nin 316 milletvekilinin imzasının bulunduğunu aktaran Bozdağ, MHP'nin teklifi desteklerken, CHP ve HDP'nin karşı olduğunu ifade etti.
Bazı milletvekillerinin teklife ret oyu vereceğini açıkladığını da belirten Bakan Bozdağ, teklifin diğer maddelerinin bir aşağı bir yukarı aynı bantta seyredeceğini düşündüğünü kaydetti.
Bozdağ, "Bu iki maddenin görüşülmesi gösteriyor ki teklif, 340'la 350 arası bir oy aralığında TBMM'de kabul görecek diye inanıyorum." dedi.
Gizli oy tartışmaları
Teklifin oylaması sırasında gündeme gelen açık oy, kapalı oy tartışmalarının sorulması üzerine ise Bekir Bozdağ, anayasadaki hükmün "Oylamanın gizli yapılması" şeklinde olduğunu hatırlattı.
Şu ana kadar 3 kez oylama yapıldığını vurgulayan Bozdağ, bu üç oylamada da "gizlilik" kuralına riayet edildiğini belirtti.
Oylama sırasında bazı milletvekillerinin kabinde, bazılarının ise dışarıda ama gizli oy kullandıklarını bildiren Bozdağ, şunları söyledi:
"Gizli oylama demek ki kabine girip, perdeyi kapatıp oy kullanmak anlamına gelmiyor. Oyunu gizli vermek anlamına geliyor. Çünkü sizin elinizdeki pulu kimse göremiyor. Önemli olan gizli kullanılmasıdır, kabinde kullanılması değildir. CHP sanki bu gizli oy kullanma, kabinde oy kullanma zorunluymuş gibi bir takdim yapıyor. Bunu ispata yönelik de kanunsuz, iç tüzüğe aykırı bir şekilde kamera konuyor, görüntü almaya çalışıyor. Benim gördüğüm üç oylama oldu. Bu oylamaların üçü de gizlilik kurallarına riayet edilerek, yapılan oylamadır."
Gizliliğin 1987'deki değişiklikle anayasaya girdiğini hatırlatan Bozdağ, bunun da milletvekillerinin her türlü baskı ve korkudan uzak olması için girdiğini vurguladı.
Anayasada oylamanın şekil şartlarının çok açık ve net olduğunu anlatan Bakan Bozdağ, gizlilik bakımından bir şekil şartının ise bulunmadığını kaydetti.
Teklifin altına imza atan milletvekilinin aslında oyunun rengini belli ettiğine işaret eden Bozdağ, "Bir şekil şartı olması durumunda bu imzaların da gizli olması gerekirdi." değerlendirmesini yaptı.
Oyunu açıkladı
Bakan Bozdağ, Anayasa Mahkemesinin şekil yönünden bu oylamayı bozacağı yönündeki iddiaların ise geçerliliğinin olmadığını, geçmişte böyle bir başvuru yapıldığını ancak yüksek mahkemenin "şekil şartı" şeklinde bir değerlendirme yapmadığını açıkladı.
Kendisinin şahsi olarak oyunun bilinmesini istediğini belirten Bozdağ, konuşmasına şöyle devam etti:
"Ben Bekir Bozdağ olarak Türkiye'nin cumhurbaşkanlığı sistemine geçmesini, güçlü iktidar, güçlü yasama, güçlü Türkiye için faydalı ve yararlı görüyorum. Oyumu da 'evet' olarak veriyorum, bunun bilinmesini de istiyorum. Buradan da aziz milletimize söylüyorum; Bekir Bozdağ'ın oyu evettir, ben evet olarak kullandım. Birisi baskı, korku, tehdit altında hissediyor ve 'ben oyumun bilinmesini istemiyorum' diyebilir. O zaman onun oyunu o şekilde vermesini engelleyecek bir mekanizma eğer olur, birisi 'ben oyumu gizli kullanacağım' der, birisi de onu engellemeye kalkarsa işte o zaman tam bir anayasaya aykırılık oluşur. Şu anda oylamanın gizliliği kuralına TBMM'de uyulmaktadır."
Demirtaş'ın başvurusu
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın Meclis Başkanlığına mektup yazarak, "oy kullanma talebini" ilettiğinin hatırlatılması ve yorumunun sorulması üzerine Bozdağ, HDP'nin kendi açısından bir siyaset yaptığını bildirdi.
Bozdağ, şu değerlendirmede bulundu:
"Meclis görüşmelerine katılma ve Meclis'te oy kullanma, siyasi tutumla alakalı bir şey değil. Anayasa ve iç tüzüğe uygunlukla doğrudan alakalı bir konu. Hukuka uygunlukla alakalı bir konu. Anayasa, iç tüzük çok açık, 'oy kullanması için kişinin genel kurulda olması lazım.' Vekaleten oy kullanmak ancak bakan veya başbakan için söz konusudur. Onun dışındaki milletvekillerine vekaleten oy kullanma yetkisi verilmemiştir. Tutuklu birisinin, hürriyeti kısıtlandığı için Meclis'e gelip oy kullanma imkanı yoktur. Kanunlar çok açık, net."
Baykal'ın eleştirileri
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın partisi adına teklif üzerine yaptığı konuşmasının ve "parti devleti oluşturulduğu" iddialarını gündeme getirmesini hatırlatılarak, "(Bu yetkiler Esad'da bile yok ve OHAL rejimi altında referandumu nasıl aklınızdan geçiriyorsunuz) diyor. Sayın Baykal'ın bu üç eleştirisine yönelik yorumunuz nedir?" sorusunu ise "Bu üç eleştirisi abartılı bir çarpıtma." diye yanıtladı.
Bozdağ, CHP'nin bu görüşmeler sırasında ortaya koyduğu fikirlerin, teklifle örtüşmeyen şeyler olduğunu, kendi abartılarını teklif gibi dile getirdiklerini aktardı.
"Burada bir parti devleti veya partili bir devlet kurulması kesinlikle söz konusu değildir." diyen Bozdağ, "Bu onların abartılı yorumu. Daha önce ifade ettim, Gazi Mustafa Kemal, milletvekili, partili üye, genel başkan, aynı zamanda cumhurbaşkanı. İnönü hakeza öyle..." değerlendirmesini yaptı.
"Bu kadar yetki Esad'da yok" söylemine de atıfta bulunan Bozdağ, CHP'nin bunu ajite etmek için kullandığını bildirdi.
Bozdağ, "Bizim cumhuriyetimiz demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. İran'daki cumhuriyetle, Irak'takiyle de Suriye'dekiyle de veya başka ülkelerdekiyle de karıştırılamaz, kıyaslanamaz. Çok farklı şeyler, ayrı şeyler. Esad'ın anayasası ile bunun ilişkisini kurmak, bunu birbirinden kopya gibi takdim etmek gerçekten bu teklife büyük bir iftiradır, çarpıtmadır." diye konuştu.
"OHAL'de anayasa görüşmesi yapılamaz." eleştirisini de hatırlatan Bozdağ, bunun akıl almaz bir değerlendirme olduğunu ifade etti.
"O zaman OHAL'de biz Meclis'i kapatacak mıyız?" diye soran Bozdağ, OHAL'in devleti yönetenlere uygulandığını, sokaktaki vatandaşın normal hayatına devam ettiğini bildirdi.
Bozdağ, 1921 Anayasası'nın ise savaş yıllarında yapıldığını hatırlattı.
Kılıçdaroğlu'nun eleştirileri
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, OHAL'i eleştirirken, "15 Temmuz kontrollü darbe girişimiydi. 20 Temmuz ise sivil darbe tarihidir" söyleminin hatırlatılması üzerine Bozdağ, "Sayın Kılıçdaroğlu, çok laf söylüyor ama hep desteksiz söylüyor, bunlarla halkımızı yanlış bilgilendiriyor." ifadesini kullandı.
"15 Temmuz kontrollü darbe" sözünün bir FETÖ propagandası olduğuna işaret eden Bekir Bozdağ, şu görüşlerini paylaştı:
"Bu propagandanın Türkiye'deki dillendiricisi maalesef Sayın Kılıçdaroğlu olmuştur. O yapıyor bunu. O zaman milletin gözü önünde gerçekleşen, bu kanlı, hain darbe teşebbüsünü böyle takdim eden birisini ben anlamakta zorlanıyorum. Hep beraber yaşadık. Neler oldu, neler bitti... Bu argümanı kim kullandı? Darbe teşebbüsünün başarısız olduğunu anladığı an, FETÖ'nün kurucusu, yöneticisi ve bu darbenin planlayıcısı, uygulayıcı talimatını veren Fetullah Gülen kullandı. Ondan sonra bunun etrafında olanlar bunu yaymaya çalıştı. Ona destek veren dışarıdaki güçler yaymaya çalıştı. İçeride de bunun taşeronluğunu maalesef CHP yapıyor."
Bozdağ, Kılıçdaroğlu'nun daha önce de Adil Öksüz'le ilgili "Bu devletin ajanı mı?" açıklamasını yaptığını ve resmi olarak bunun olmadığının açıklandığını aktardı. Çok net bir şekilde bu iftira kampanyasının altını doldurma gayreti olduğuna işaret eden Bozdağ, güneşin balçıkla sıvanamayacağını belirtti.
Öksüz, her yerde didik didik aranıyor
Bakan Bozdağ, bir soru üzerine Adil Öksüz'ün şu anda Türkiye içinde her yerde didik didik arandığını bildirdi.
Öksüz'ün darbe teşebbüsünde en önemli rol oynayanlardan biri olduğunu hatırlatan Bekir Bozdağ, Öksüz'ün güvenlik güçlerinin yanı sıra millet tarafından da arandığını, bir yerde görülmesi durumunda hemen ihbar edileceğine inandığını vurguladı.
Adil Öksüz'ün hayatta olup olmadığına ilişkin bir başka soru üzerine Bozdağ, şu ana kadar öldüğüne veya öldürüldüğüne dair bir bilgi bulunmadığını aktardı.
Adalet Bakanı Bozdağ, Adil Öksüz'ün başkaları tarafından saklandığını düşündüğünü ifade ederek, şunları söyledi:
"Çünkü baktığınız zaman bu kadar bilinen birisinin ve herkesin de üzerinde hassasiyet gösterdiği birisinin kaçtığı zaman bir yerde mutlaka radara düşmesi, görülmesi gerekirdi. Şu ana kadar herhangi bir yerde radara düşmedi, görülmedi. Benim daha önce de ifade ettiğim görüşüm bu; kendisinin kaçıp saklanmasından ziyade onu birilerinin sakladığı, kaçırmak için uygun bir zaman veya yol, yöntem arayışı içinde olduğu kanaati bende var ama eninde sonunda yakalanacak ve yargıya hesap verecektir. Bundan kaçışı olmayacaktır."
"Sorumlu cumhurbaşkanlığına geçiyoruz"
Bozdağ, mevcut durumda kimsenin, cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlerle resen imzaladığı emir ve kararlar aleyhine yargıya müracaat hakkının bulunmadığını belirterek, şöyle devam etti:
"Şimdi bunlara yargı yolu açılıyor, bu da hukuk devletini güçlendiriyor. Cumhurbaşkanının siyasi sorumluluğu yok, kimse siyasetten sorumlu tutamaz, tek başına yaptığı, imza attığı her işten başbakan ve ilgili bakan sorumlu. Sorumsuz bir cumhurbaşkanlığı sistemi var bizde, müessesesi var. Şimdi sorumsuz cumhurbaşkanlığı müessesesinden sorumlu cumhurbaşkanlığına geçiyoruz, bu da hukuk devletini güçlendiriyor. Cumhurbaşkanının cezai sorumluluğu yok, sadece vatana ihanetten suçlandırılıyor. Şimdi bütün bunlardan dolayı da cumhurbaşkanına bir sorumluluk getiriliyor ve denetimi güçlendiriliyor. Bütün cumhurbaşkanı iş ve işlemlerine karşı yargı yolu açılıyor."
Bozdağ, düzenlemeyle yargıda "askeri ve sivil" ayrımının ortadan kaldırılarak birliğin sağlanacağını vurguladı.
Yüksek mahkemelere üye seçimi
Bozdağ, yeni düzenlemeyle HSYK'nın cumhurbaşkanının seçtiği üyelerinin dışındaki üyelerini Meclisin seçmesinin getirildiğini dile getirerek, "CHP 'Meclis ne yaparsa yanlış yapar veya neyi seçerse yanlış seçer, siyaset nerede olursa yanlış yapar' mantığına teslim olmuş durumda. Siyaseti kötülemek bize bir şey kazandırmaz. Siyaset iyi şeyler yapıyor, yapılmasına vesile oluyor. Şimdi Yargıtay kendi seçerse doğru, bürokrat yaptığında güzel yapar veya kürsüdekiler kendi seçerse o da doğru, onlar da doğru yapar veya başka bir kurul seçerse seçici kurul olursa o da doğru, onlar da doğru yapar ama milletin seçtiği temsilcileri Hakimler ve Savcılar Kuruluna üye seçerse bunlar kötü yapar, bunlar yanlış yapar, bunlar doğru iş yapmaz mantığı maalesef demokrasiyi, milli iradeyi ve hukuk devletini gerçek anlamda hazmedememiş olanların yaptığı değerlendirmedir." ifadelerini kullandı.
"Cumhurbaşkanına fesih yetkisi şu anda anayasamızda var"
Yeni düzenlemenin cumhurbaşkanına "Meclis'i fesih" yetkisi tanıdığı hatırlatılarak, muhalefetin "Fesih yetkisinin Atatürk'e bile verilmediği" şeklindeki eleştirileri hatırlatılınca Bozdağ şunları kaydetti:
"Söyleyecek laf bulamıyorum, yani yalanın bu kadarı olur ancak diyorum. Neden? Cumhurbaşkanına fesih yetkisi şu anda anayasamızda var. Anayasanın 116. maddesine göre cumhurbaşkanı hükümetin kurulamaması veya güvenoyu ile düşmesi yeni güvenoyu alamaması, belli şartlar var orada, 45 gün geçmesi halinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı'na danışarak Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerini yenileme yetkisi var, böyle bir karar alabilir. Peki uygulandı mı bu? 7 Haziran seçimlerinden sonra 45 gün içerisinde hükümetin kurulamamış olması nedeniyle sayın Cumhurbaşkanı Anayasanın 116. maddesindeki bu yetkisini kullandı, Türkiye'yi seçime götürdü mü? Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri yenilendi mi? Yenilendi ama ne yapıyorlar, sanki böyle bir yetki yokmuş da anayasada ilk defa bu yetki cumhurbaşkanına veriliyormuş gibi bir takdim yapılıyor. İşte 'abartılı çarpıtma' dediğim şey tam da bu."
"Burada ilk defa olan şey nedir?" diye soran Bozdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Doğru olan şey şu, Atatürk döneminde de İnönü döneminde de Bayar döneminde de Cemal Gürsel döneminde de diğer cumhurbaşkanları döneminde de veya partiler döneminde de parlamentoya hiçbir zaman verilmemiş olan bir yetki, ilk defa parlamentoya veriliyor o da nedir? Cumhurbaşkanının görevine seçime gitmek usulüyle son verme yetkisi getiriyor. Yani bu parlamentoyu güçlendiren bir şey. İlk defa Atatürk döneminde olmayan bir şeyi parlamentoya bu anayasa teklifi veriyor, parlamentoyu güçlendiriyor. Cumhurbaşkanı şu anda seçime götürdüğünde bir müeyyidesi yok, kendi oturuyor koltuğunda ama bu düzenlemeden sonra parlamentoyu seçime götürme kararı aldığı zaman kendi de seçime gidecek. Şimdi müeyyidesiz bir uygulama var. Şimdi anayasa diyor ki 'Sayın cumhurbaşkanı sen seçime götürebilirsin parlamentoyu ama seçime götürdüğünde kendin de seçime gideceksin', seçime gittiği zaman kendi dönemi de kısalacak, hani beş yıllığına seçiliyor ya diyelim ki bir sene sonra gitti, bir dönemi gitmiş olacak. İkinci dönem seçilemediği zaman da zaten kendi ömrünü de kısaltmış olacak bir müeyyide getirildi."