Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın ev sahipliğinde, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca Beştepe Kongre Merkezi'nde Dünya Kadınlar Günü kapsamında "Kadının Gücü Türkiye'nin Gücü" adlı program düzenlendi.
Programda konuşan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, 8 Mart'ın büyük bir acının yıl dönümü olduğunu söyledi.
Endüstri devriminden sonra Avrupa'da ve Amerika'da toplumların yaşadığı değişim ve dönüşümün olumsuz etkilerini en çok hissedenlerin kadınlar olduğunu ifade eden Yanık, "Hep böyledir. Savaşlarda kadınlar, pandemide kadınlar, dünya sancılı bir dönemden geçiyorsa o sancının tam ortasında hep kadınlar ve çocuklar vardır" diye konuşu.
Çeşitli dönemlerde 8 Mart'ta neler yaşandığını hatırlatan Yanık, 1977 yılında ise bu tarihin Dünya Kadınlar Günü olarak resmiyet kazandığını, günün tarihin farklı noktalarında ve farklı coğrafyalarda, kadınların yaşadığı acının hatırlandığı bir gün olarak kayda geçtiğini anımsattı.
Dünya tarihinde kadının değerinin korunduğu toplumların bulunduğunu belirten Yanık, kız çocuklarının Türk toplumu için kıymetli olduğunu söyledi.
"Türk toplumlarında kadınlar özgüvenli ve itibarlı kişiliklerdi"
Yanık, Orhun Yazıtları'ndan örnekler vererek, "Bu yazıtların tarihlendiği dönemde dünyada kadının ismi kayıtlarda yer almazdı ve tarihin o bilinmez dönemlerinde kadının varlığı hep gölgede kalmıştı. Kadınlara isim dahi verilmediği bu zamanlarda, coğrafyamız kadınların isim sahibi, güçlü bireyler olarak var olduğu, toplumsal hayata katıldığı bir coğrafya olmuştu. Türk toplumlarında kadınlar yaşadıkları dönemin aksine, güçlü, özgüvenli ve itibarlı kişiliklerdi. Bugüne ulaşan yazıtlar, anlatılar, destanlar bunun ispatıydı" değerlendirmesinde bulundu.
Dede Korkut hikayelerinde de kadının önemine örnekler veren Yanık, "kağan"ın hemen yanında yer bulan "hatun"un, karar alma mekanizmalarında kadınların varlığının güçlü bir göstergesi olduğunu vurguladı. Bakan Yanık, "Bizim gerek tarihten gelen kültürümüzde gerek inancımızda kadının adı hep vardır, bundan sonra da hep olacak" dedi.
Tarihte birçok öncü Müslüman bilim kadının dünyanın farklı yerlerinde ve farklı zaman dilimlerinde büyük hizmetlere imza attığının da altını çizen Yanık, Anadolu'da Ahilerin kadınlar kolu olarak Türkmen kadınları tarafından kurulan Bacıyan-ı Rum Teşkilatı hakkında da bilgi verdi. Yanık, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Günümüz diliyle Anadolu Bacılar Teşkilatı. Bu kurum aynı zamanda bir eğitim öğretim ocağıydı. Tecrübe ve bilgi aktarımı ile hem ekonomik hayatta güçlü bir şekilde yer alıyor, hem de gelişmeye açık bir sistemi devam ettiriyorlardı. Günümüz kooperatifçiliğinin belki de dünyadaki ilk örnekleriydi. Yani bugün kurulmasına destek verdiğimiz 525 kadın kooperatifinin ilk örnekleridir."
"Modern toplumların gelişmelerindeki en büyük pay kadınlara ait"
Vakıf medeniyeti kavramının bir parçası olarak bugün devlet aracılığıyla da gerçekleştirilen sosyal yardımların o tarihte kadınlar eliyle sürdürüldüğünü anlatan Yanık, "Modern toplumların gelişmelerindeki en büyük pay şüphesiz kadınlara ait. Kültürü aktaran, dili öğreten, kurumsallaşmayı sağlayan ve geleneklerin muhafaza edilmesi gibi alanlarda kadınların katkısı muazzam, yokluğu ise telafi edilemez bir boşluk yaratır" diye konuştu.
"Etkinliklerde 'Eli belinde' figürünü kullanmaya karar verdik"
Anadolu kadınının sosyal ve siyasi alanda, rol bakımından erkek ile omuz omuza mücadele ettiğini vurgulayan Yanık, "Bugün bile kullandığımız kilimlerimizde en yoğun işlenen motiflerden birisi 'eli belinde' motifidir. Öyle ki bu motif zihnimizde Anadolu'yu simgeler hale gelmiştir" dedi.
Yanık, bu motifin dişiliği, bereketi, uğur ve neşeyi anlattığını belirterek, bugünkü programın simgesini de "eli belinde" olarak belirlediklerini aktardı.
Bunun kadını sembolize eden bir motif olduğunu söyleyen Yanık, "Bu motif çalışan, üreten kadını ifade etmektedir. Biz de bundan sonraki etkinliklerimizde kadın figürünü ifade etmek için 'Eli belinde' figürünü kullanmaya karar verdik" bilgisini verdi.
"Mor cepken giymek zorunda kalan kadının kocası, ailesi dışlanır"
Anadolu'da önemli geleneklerden birinin çeyiz olduğunu hatırlatan Yanık, kızlara verilen çeyizin, bir nevi güvence ve sosyal sigorta mekanizması olduğunu anlattı. Yanık, "Zora düştüğünde o zorluğu aşacak hayatiyete sahip bir değer içerir. Çeyiz kadının şahsi varlığıdır ve tamamen kendi tasarrufundadır. Çeyiz hem maddi hem manevi kıymetli şeylerden oluşur. Kimi zaman ziynet eşyası, kimi zaman bir tarla, arsa gibi gayrimenkul, bazen at gibi binek hayvanı bazen de koyun veya büyükbaş hayvan gibi ekonomik özgürlük sağlayan değerli şeyler olur çeyizde. Güçlü ve özgüvenli bir birey olarak var olmasına yönelik ciddi bir tasarruftur çeyiz" diye konuştu.
Yanık, çeyizin sosyal destek olarak da önemli bir fonksiyonu olduğunu aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yörüklerimizde evlenecek kız için hazırlanan çeyizin en kıymetli parçalarından biri cepkendir. Evlilik çağı gelen kız için bir cepken işlenmeye başlanır. Bu cepkende her rengin bir anlamı vardır. Pembe gül üzüntüyü, sarı çiçek ayrılığı ifade eder. Mor menekşe ise sevgi ve mutluluğu temsil eder.
Hayat, acının da mutluluğun da beraber olduğu bir zaman dilimidir. Bu cepkene tüm renklerde çiçekler işlenir, her motif bir duadır. Fakat mor menekşe daha çok işlenir. Temenni odur ki, üzüntünün de ayrılığın da olduğu bu hayatta, mutluluk daha çok olsun. Haliyle cepkenin rengi mor ağırlıklıdır ve adına 'mor cepken' denir. Ne güzel bir temennidir o cepken, hüzün de olacak hayatında ayrılık da, ama mutluluk daha çok olsun. Bu cepken nesilden nesile kalır, ninenin cepkeni anneye, annenin cepkeni kızına…"
"Mor cepken büyük bir sosyal destek mekanizmasıdır"
Mor cepkenin üzerine çiçekler işlenirken edilen duaların başka bir anlamı ve işlevi daha olduğunu dile getiren Yanık, şunları kaydetti:
"Mor cepkene mutluluk duaları eşliğinde işlenen figürler bir yandan da 'Allah giymeyi nasip etmesin' temennisidir. Zira cepkeni giyen kadının hayatında mutluluk eksiktir. Mutlu olma isteğiyle giyilir cepken ve bu yüzden mor cepkenin yeri, çeyiz sandığının en altıdır. Eğer gelin giden kız mutsuz olur, şiddete maruz kalır ve zor duruma düşerse sandığının dibinden bu cepkeni çıkarır, giyer ve obanın, köyün görünen bir yerine gider oturur. Bu şiddet görüyorum, zor durumdayım mesajıdır. Mor cepkeni giyip meydana çıkan bir kadın olduğunda, bütün kadınlar ocakta yemeğini, tarlada hasadını bırakır ve mağdur kadının etrafında toplanır. Mor cepken giymek zorunda kalan kadının kocası, ailesi dışlanır. Alışveriş kesilir. Karısına mor cepken giydirmiş bir adama tekrar evlenmek istediğinde bir daha kız verilmez, ailesine selam verilmez. Mor cepken büyük bir sosyal destek mekanizmasıdır. Şiddetle mücadelenin kodlarımızdaki simgesidir."
Kadınların statüsünün güçlendirilmesi için eğitimden ekonomiye, hukuki haklardan istihdama kadar birçok başlıkta çalışmalar yürüttüklerini belirten Yanık, farklı kurum ve kuruluşların iş birliği ile projeler gerçekleştirdiklerini, Türkiye'nin gelişiminde önemli bir kaynak olan kadınların potansiyellerinden daha fazla faydalanmak üzere çalışmalar yaptıklarını bildirdi.
"Haksızlığa uğramışların hakkını savunacağız"
Yanık, kadının güçlenmesi ile ailenin, ailenin güçlenmesi ile toplumun güçleneceğine ve Türkiye'nin dünyada hak ettiği yere bu güçle ulaşacağına inandıklarını vurgulayarak, "Kadınları şiddete karşı koruduğumuzda toplumumuzun huzur ve güven içinde gelişeceğini biliyoruz. Geçmişte olduğu gibi bundan sonra da bu inançla, doğru bildiğimiz yolda yürüyecek, mağdurun yanında olacak, haksızlığa uğramışların hakkını savunacağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Şüphesi olanların şüphesini gidermek de yine bizim görevimizdir, yeter ki amacımız aynı olsun, hedefimiz kadınların yararına olsun" diye konuştu.
Programa teşrifi, duyarlılığı ve desteği için Emine Erdoğan'a teşekkür eden Yanık, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutlayarak sözlerini tamamladı.