Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, AA Editör Masası toplantısında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Bakan Yumaklı, açıklamasında şunları kaydetti;
(Başıboş sokak köpekleri düzenlemesi) Bu alanda 2004 ve 2021'de düzenlemeler yapılmış. Bu düzenlemelerin temel sebebi o dönemlerde ortaya çıkan sorunları çözmek amacıyla. Temel olarak da şunu söyleyebiliriz. Evcil hayvanların mal statüsünden can statüsüne taşınması, dönüştürülmesi bu düzenlemeler sayesinde olmuş. 2021 yılındaki düzenlemenin temel gerekçesi o dönemde hayvanlara yapılan işkenceler çok gündemdeydi. O süreçte o sorunu çözmek üzere buradaki düzenlemeler gerçekleştirilmiş.
Bu düzenlemeleri yaparken yakala, kısırlaştır, sal modeli kanuni düzenlemenin içerisine konulmuş. Tabii geçen süreç içerisinde bu modelin uygulanabilirliği maalesef istenilen düzeyde olmamış ve popülasyon kontrol altına alınamamış. Herkesin artık kabul ettiği diye baştan söylediğim husus şu. Artık herkes kabul ediyor ki, bu popülasyonun artması sebebiyle artık sosyal hayatın farklı şekillerde ve olumsuz bir biçimde etkilenmesi söz konusu.
Hepimizin çok yakından gördüğü, bildiği ve özellikle bizleri derinden yaralayan birçok olaya da şahit olduk. Biz bu sorunu çözmek için bakanlık olarak bizim koordinasyonumuzda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı hep birlikte bir çaba başlattık. Bazı bakanlıklar dönem dönem girdiler bu çalışmanın içerisine. Ve bu teknik konuları çalıştık. Daha sonra AK Parti Grubu bizim teknik çalışmamızı ve toplumun diğer kesimlerini dinledi ve bu yasal düzenleme konusunu meclisin gündemine getirdi.
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı: Yaklaşık 4 milyon civarında başı boş köpek olduğunu tahmin ediyoruz. Kontrol altına alınmazsa karşılaşacağımız o kadar çok problem olacak ki bugünü mumla arar hale gelebiliriz. pic.twitter.com/y88HDjvqio
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) July 24, 2024
Burada şu hususun özellikle altını çizmek istiyorum. Sorun, bu hayvanların sahipsiz olma sorunudur. Sahipsizlik, sorumsuzluğu getirmektedir. Yani dolayısıyla buradaki temel bakış açımız ilk başlangıçta toplumsal hayatı etkileyen hususların elimine edilmesi ve sahiplendirme, daha sonra da popülasyonun kontrol altına alınması için kısırlaştırma, rehabilitasyon ve diğer hususlardı. Yaklaşık 4 milyon civarında bir hayvan olduğunu, başıboş köpek olduğunu tahmin ediyoruz. Neden bunu bu şekilde söylüyorum? Çünkü sürekli yer değiştiren, tam sayamadığımız, hiçbir yerel yönetimin bize net rakam veremediği bir ortamda elimizdeki verilerden hareketle bunu tahmin ettik.
Bu köpeklerin yılda bir, iki kez yavrulayabiliyor olması, her batında 6-8 hayvan, yavru meydana gelmiş olması. Bunlardan bir bölümü elbette yaşamına devam edemiyor ama, ben buradaki artış hızını herkesin kendi hesaplamasına bırakayım. Belli bir rakam söylemeye gerek yok burada. 4 milyonun üzerine eğer kontrol altına alınmazsa, bu artış hızıyla, senede iki kez doğum, her batında 6-8 yavru nereye gideceğini ben herkesin kendi hesaplamasına bırakmak istiyorum. Hiçbir şeye dokunmazsak, bu şekilde devam edilirse, karşılaşacağımız o kadar çok problem olacak ki zaten bugünü herhalde, mumla arar hale gelebiliriz.
Bu hayvanların sokaklarda başıboş olmasının, sahipsiz ve sorumsuz bir şekilde, sorumlusu olmayan bir şekilde yaşamına devam etmesinin getireceği, bugün itibarıyla getirdiği ve ileride getireceği sorunları herhalde herkes kabul ediyor artık. Bunun çözümü, sokaklardan bu hayvanların, evvela evvel emirde çekilmesidir. Bu konuda sorumluluğu olan tüm kurumlar, vazifelerini yerine getirecek, bu kadar basit. Yerel yönetimler, belediyeler. Ben sokaklardaki köpeklere dokunmayacağım. Onları toplayacağım şeklinde bir yaklaşım içinde olabilirler mi bu kanun çıktıktan sonra ve yaptırımı ne olacak? Olamazlar çünkü bu konuda kanun görevlerini yerine getirmeyen zaten kamu görevlileri için hali hazırda mevcut da yasal düzenlemeler de var. Ama burada tekrar belirtiliyor bu. 6 aydan 2 yıla kadar bu görevlerini yerine getirmeyenlere hapis cezası öngörülüyor.
Yumaklı, sözlerini şöyle sürdürdü;
Yumaklı, sorunun, sokaklarda sahipsiz, başıboş köpeklerin olması olduğunu ve bunun toplumsal hayatı etkilediğini vurgulayarak, "Bunun çözümü, hayvanların sokaklardan, toplumsal hayattan çekilmesi. Ondan sonraki süreç de bunların rehabilite edilmesi, kısırlaştırılması, sahiplendirilmesi, sahiplenilmeyenlere de barınaklarda, bakım evlerinde bakılmasıdır.
İddia edildiği gibi gündemlerinde bu hayvanların toplu imhası gibi bir durumun söz konusu değildir. Yasada 'saldırgan' ifadesi tariflendi. Önce halihazırda mevcut veterinerlik düzenlemesine atıf yapılıyor. Orada hangi hayvanlara, hangi şartlarda, nasıl ötenazi yapılabileceğine dair kriterler belli. Bu vardı zaten, yerine getirilmiyordu. Tekraren bu kanunda ona atıf yaparak sorumluların, ilgililerin bu vazifelerini yerine getirmeleri sağlanıyor.
Konu çok speküle edildiği için mevcut kanuna atıf yapılarak düzenleme belirgin hale geldi. "Ötenazi" kelimesi kullanıldığı andan itibaren "sokaktan bütün hayvanlar toplanacak, sonra hepsi öldürülecek" şeklinde aslında olmayan şeyler gündeme getirildi.
Bu doğru değil, hiçbir zaman böyle bir çalışma yapılmadı. Ancak köpeklerin toplanıp bakım evlerine götürülmesi, orada kısırlaştırılması, aşılanması, rehabilite edilmesi, ne gerekiyorsa, bunların alındıkları yere bırakılmadan, kampanyalarla sahiplenmek isteyenlerin sahiplenmesinin sağlanması, sahiplendirilmeyenlerin de bakım evlerinde tutulması konusu var. Bakım evlerine alınan köpeklerden, insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike arz eden davranışta bulunanlar olabilir, hastalık taşıyanlar olabilir. Artık geri dönmeyecek kadar tedavi edilemeyecek hastalığı olan olabilir. İşte bu Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu'nda 'eğer bu tür bir durumla karşılaşılırsa, veteriner hekim onayıyla bu hayvanlara ötenazi uygulanabilir' şeklinde yazılmıştı.
Yanlış anlamaya meydan vermemek için AK Parti Grubu olarak vekillerin kanuna atıfla yeniden bir önerge vererek, bunun değişmesini sağladıklarını anımsatan Yumaklı, şu değerlendirmede bulundu:
"'Hayvanlara ötenazi yapmak yasaktır.' diyor bu kanunda. Ancak, 'hayvanlara acı ve ızdırap çektiren veya iyileşme durumu bulunmayan hastalık durumlarında, akut bulaşıcı bir hayvan hastalığının önlenmesi ya da eradikasyonu amacıyla veya insan sağlığı için risk oluşturan durumlarda, davranışları insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen durumlarda, veteriner hekim tarafından ötenazi yapılmasına karar verilebilir, ötenazi işlemi veteriner hekim tarafından veya veteriner hekim gözetiminde yapılır.' deniyor. Peki siz buradan şunu anladınız mı; 'bütün hayvanları toplayacağız ve öldüreceğiz.' Burada böyle bir şey var mı? Yok, öncekinde de yoktu. Bu kadar bu konunun ajite edilmesindeki arka amaç bu hayvanların tekrar sokaklara geri bırakılmasının sağlanması. Ben bunu görüyorum."
Düzenlemenin TBMM'deki görüşmeleri sırasında yaşanan tartışmalara işaret eden Yumaklı, şunları kaydetti:
"Konuya bir bakan olarak değil, bir baba ve insan olarak bakıyorum. Böyle bir şey olabilir mi, böyle bir şey kabul edilebilir mi? Bir tarafta vatandaşımızın mağdur olduğu bir sorunu çözmek için gayret sarf ederken, öbür taraftan bunun acısını yaşamış insanların acısını dindirmeye çalışırken, bir daha olmamasını sağlamaya çalışırken, kendimizi o annenin, o babanın yerine koyalım. Onlara saldırmak, gerçekten vatandaşımızın vicdanına bırakıyorum. Hiçbir kelime buradaki hususun garipliğini tarif edecek bir şey değil. Bu inanılır gibi değil. Tekraren söylüyorum, hükümetimiz bu konuda kararlı, Meclis'imiz bu konuda gereğini yapıyor. Sokaklarda, toplumsal hayatı etkileyecek, toplumun her kesiminden insanı mağdur edecek bu husus çözülecek."
Bakan Yumaklı, "Yanan orman alanları imara açıklıyor." iddialarına yanıt vererek, orman yangınlarından çok yalanlarla mücadele ettiklerini söyledi.
Yanan alanların yapılaşmaya açılmadığını "sağır Sultan'ın bile duyduğunu" ama bunları iddia edenlerin duymadığını aktaran Yumaklı, "Buradan açıkça ilan ediyorum, varsa örneğini göstersinler, Anayasal olarak bunun olması mümkün değil. Yanan alanları bir sonraki yılın sonuna kadar tohumla ve fidanla buluşturuyoruz, bunun aksine bir şey tespit eden varsa buyursun hodri meydan, ortaya koysunlar." diye konuştu.
Yumaklı, bakanlık olarak her yıl 500 milyonun üzerinde tohum ve fidanı toprakla buluşturduklarını bildirdi.
Yangınların çıkış sebeplerinin polis ve jandarma gibi kolluk güçleri tarafından tespit edildiğine işaret eden Yumaklı, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yangınların çıkma sebebi yüzde 90 insan kaynaklı. Tarlasını temizlemiştir, onu çöpe atmak yerine yakmıştır. Bizde hem zirai faaliyetler hem de yaşam faaliyetleri ormanla, yeşil alanla iç içe, ülkemiz öyle. Hemen yakındaki ormana sirayet edip yangın çıkarması söz konusu. İzmarit atılması söz konusu. Mangal yaparken ateşin rüzgardan kontrol edilemez şekilde gidip ağaçları yakması söz konusu. Dolayısıyla biz bu istatistikten hareketle geçtiğimiz yıldan itibaren şöyle bir şeye başladık: Orman yangınlarıyla mücadele sadece yangın çıktığında yapılmamalı. Yılın 12 ayı orman yangınlarıyla mücadele etmemiz gerekir. Dolayısıyla bilgilendirme, bilinçlendirme faaliyetlerine başladık, 23 ilimizin valisiyle toplantı yaptık. Bütün hususları konuştuk. Hem kendi teşkilatımız hem valiliklerin oluşturmuş olduğu gruplar, orman yangını çıkma potansiyeli olan yerlerdeki vatandaşlarımıza ne yapmamaları, nasıl davranmaları gerektiğini tekraren hatırlattı. Belki 2 ya da 3 tur yapıldı."
Yumaklı, bu kapsamda bazı yerlerde önlem amaçlı zirai faaliyetlerin günün belirli saatleriyle sınırlandırıldığını belirterek, "Orman yangınlarıyla mücadele konusunu tek başımıza başaramayız. Vatandaşımızla omuz omuza vermemiz gerekir. Onların bu konudaki duyarlılığına ihtiyacımız var." ifadelerini kullandı.
Helikopterler, uçaklar, insansız hava araçları, kara araçları ile ekiplerin bilgi, deneyim ve tecrübelerinin orman yangınlarıyla mücadelede önem taşıdığına dikkati çeken Yumaklı, şu değerlendirmede bulundu:
"Bizim 25 bin arkadaşımız var, onları çok fazla görmeyiz. Onlar yangınların içine girerler, oralarda çekim yapılamadığı için o çocukları görmek çok mümkün olmaz ama bu 25 bin arkadaşımız aynen vatanı koruyan güvenlik güçlerimiz gibi onlar da yeşil vatanı korumak için canlarını hiçe sayarlar. Bizler gereklilik arz ettiği durumda buradaki kapasitemizi daha genişletmekle ilgili hem imkana hem de iradeye sahibiz. TUSAŞ'a yaklaşık 5 ton kapasiteli 8 yangın söndürme helikopteri siparişini verdik, inşallah 2028'den itibaren de teslimatlar başlayacak."
Yumaklı, orman yangınlarıyla mücadelede önemli yere sahip helikopter pisti, orman kulesi ve yangın havuzlarının tasarruf tedbirleri kapsamında olduğuna ilişkin iddialara da cevap verdi. Bu yılın bütçesi kapsamında 52 yangın havuzu ve göletin olduğunu anımsatan Yumaklı, bu yatırımların sürdüğünü aktardı.
Orman yangınlarıyla mücadelede önem taşıyan yol, tesis, altyapı gibi inşalarda da duraksamanın söz konusu olmadığını belirten Yumaklı, şöyle devam etti:
"Elbette ki Orman Genel Müdürlüğümüz bir devlet kurumu. Devletin bu konudaki düzenlemelerine uymak durumunda ve ihale mevzuatı çerçevesinde bu alımları yapmak durumunda. Normal rutin akışında bir kurumun ihale yapması, uygun olanları devam ettirmesi, olmayanları da iptal etmesi veya yenilemesi gayet normal. Olmayan şeylerin üzerinden politika üretmek yerine vatandaşın lehine, onların menfaatine bir şeyleri düşünseler herhalde herkes için çok daha hayırlı olacak. 'Uçak yok' diyerek selfie çekiyor, video çekiyor. Üzerinden uçaklar, helikopterler geçiyor. Yani bunu sağduyulu bir yaklaşımla nasıl ifade edeceğiz bilmiyorum."
Yumaklı, dünyanın birçok ülkesinde haftalarca devam eden yangınlar olduğunu ancak Türkiye'de böyle bir durumun söz konusu olmadığını bildirdi.
Bazı ürünlerin fiyatlarında fahiş artış yapılmasını da değerlendiren Yumaklı, "Bu, ne ürünün olmamasıyla ne de maliyetiyle ilişkilendirilemeyecek şekilde fiyatlama davranışı. Buna 'fahiş fiyat' diyoruz. Siz 10 liralık maliyeti olan bir şeyi 100 liraya satıyorsanız orada başka bir şey var. İşte tam da Ticaret Bakanlığımızla halihazırda devam eden fahiş fiyata karşı ciddi bir mücadelemiz var. Fahiş fiyatla mücadelemiz devam edecek. Bununla ilgili zaten bir de yasal düzenleme oldu, bunlara hiçbir şekilde göz açtırmayacağız." dedi.
Yumaklı, ülkenin pek çok üründe kendi kendine yeter konumda olduğunu aktararak, "Elbette dünyada hiçbir ülke her ürün için kendine yeterli olamaz. Biz büyük oranda, güzel vatanımızın, çok farklı bölgelerinde farklı zaman dilimlerinde üretim yapabilme kabiliyetine sahibiz, hamdolsun üretimle alakalı bir sorunumuz yok. Ancak bizim hem üreticiyi koruyan hem de tüketiciyi kollayan bir politika geliştirmemiz gerekir. Üretim artışıyla ilgili her türlü arz-talep dengesini de gözetecek hatta fazlalarını ihraç edebilecek pazarların oluşması için gayret sarf edecek her türlü politikayı oluşturuyoruz ve takip ediyoruz." diye konuştu.
Çeşitli ürünlere ilişkin üretim yol haritalarını belirlediklerini anlatan Yumaklı, üretimi, sürdürülebilir, verimli, kaliteli, kayıtlı ve yatırım yapılabilir şekilde planladıklarını söyledi.
Yumaklı, et fiyatlarının yükselmesini engellemek için yürüttükleri çalışmalara ilişkin de bilgi vererek, "Bu konunun son iki aydır konuşulmuyor olması en azından burada gelinen noktayı da gösteriyor. Ülkemizdeki hayvan varlığı bizim ihtiyaçlarımızı karşılamaya yeter derecededir." ifadesini kullandı.
"Ramazan ayı öncesi fiyatlar yükselir", "şöyle olursa fiyatlar yükselir" gibi söylemleri eleştiren Yumaklı, şu değerlendirmede bulundu:
"Et ve Süt Kurumu olarak piyasaya yeterli miktarda et arz etmeyenlerin oradaki direncini kırmak için karkas et ithal ettik. Canlı hayvan ithal ettik, oradaki başarıyı sağladık. Buradan açıkça ilan ediyorum: Hiçbir şekilde toleransımız olamaz. Üreticinin hiçbir şekilde faydalanmadığı, tüketicinin de yüksek fiyatla et tüketimine sebep olan bu hususu tolere etmeyeceğiz. Ne gerekiyorsa yapacağız. Bu zamana kadar yaptığımız gibi."
Yumaklı, açıkladıkları hayvancılık yol haritasının temel unsurlarından birinin hayvan hastalıklarıyla mücadele olduğuna işaret ederek, hastalıklarla mücadele ve ıslah çalışmalarıyla bitkisel üretimde olduğu gibi hayvansal üretimin de artmasını hedeflediklerini söyledi.
Belirlenen yol haritası kapsamında desteklemelere ilişkin düzenleme yapıldığını da bildiren Yumaklı, bu çerçevede ilk defa kadın girişimcilere, gençlere ve aile işletmelerine daha fazla destek verileceğini kaydetti.
Yumaklı, Tarım Kanunu'nda yapılan değişiklikle planlı üretime geçildiğini ifade ederek, üretim planlamasında teknik komitelerin kurulduğunu ve komitelerin raporlarını mayıs sonu itibarıyla bitirdiğini söyledi.
Analiz aşamalarının devam ettiğini anlatan Yumaklı, "Eylül ayından itibaren bitkisel üretimle ilgili üretim planlaması stratejik öneme sahip 13 üründe başlayacak. Bu 13 ürün, hububat, bakliyat, yağlı tohumlar ve ülkemiz için önemli bir iki tane sembolik önemi olan ürün." diye konuştu.
Bu ürünleri hem üreten hem de tüketenin kazanacağını vurgulayan Yumaklı, üretimin sürdürülebilirliğini ve daimi olmasını sağlamak için "Bu yıl şu ürünü ektim de para etmedi" sözünü ortadan kaldıracaklarına dikkati çekti.
Bitkisel üretim desteklerini aynı hayvansal üretimde olduğu gibi açıklayacaklarının altını çizen Yumaklı, üreticilerin 3 yıl boyunca önlerini görmelerini amaçladıklarını dile getirdi.
Yumaklı, sözleşmeli üretimle gri alanların azalması, ekilmeyen veya işlenmeyen arazilerin işlenmesi için başka yasal düzenlemeler olacağına işaret etti.
Bakan Yumaklı, ithalat eleştirilerine de yanıt vererek, ithalatın toplam içerisinde küçük bir oran olduğunu dile getirdi.
Bu ithalatın da regülasyon için yapıldığını anlatan Yumaklı, şunları kaydetti:
"İster bitkisel ister hayvansal üretim olsun, bunların muadili ya da alternatifi değil. Bu, birbiriyle kesinlikle karıştırılmasın. Piyasa regülasyonu için ne gerekiyorsa yaparız. Bunun tersi de olabilir. Üründe hiç beklenmeyen ciddi düşüşler olabilir. O zaman da bizim regülasyon kurumlarımız devreye girer ve piyasadan ürünü alır. Nitekim Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) bu görevi icra ediyor."
Daha önceki yıllarda şeker, ayçiçeği, et gibi ürünlerde sorunlar yaşandığına ancak yakın zamanda herhangi bir problem beklemediğine işaret eden Yumaklı, akut problem oluşmaması için her şeyi yaptıklarını söyledi.
Yumaklı, arızi olarak ortaya çıkan durumlarla ilgili de, regülasyon kurumları aracılığıyla, gerekeni yapacaklarının altını çizerek, fahiş fiyatla mücadele konusunda da Ticaret Bakanlığı ile ortaklaşa çalışmayı sürdüreceklerini ifade etti.
Bakanlık bünyesinde Arz Güvenliği Dairesi bulunduğunu belirten Yumaklı, bu dairenin hem Türkiye'de hem de dünyada gıda ürünleriyle ilgili gelişmeleri yakından takip ettiğini ve bunları raporladığını anlattı. Yumaklı, Türkiye'de bozulmuş olan gıda fiyatlama davranışı konusunu çözmek üzere gerekeni yaptıklarını dile getirdi.
Yumaklı, rekolte tahminlerine ilişkin de şu değerlendirmede bulundu:
"Toprak Mahsulleri Ofisimiz alımlara başladı. Bu yıl buğdayla ilgili rekolte tahminimiz 21 milyon ton. Diğer ürünlerde de herhangi bir şekilde bizi zora sokacak ya da endişelenmemizi gerektirecek rekolte düşüklüğü beklemiyoruz. Sebze, meyvede ve diğer üretimlerde herhangi bir rekolte düşüklüğü ya da ürün eksikliği konusunu hissetmeyeceğiz. TMO, geçtiğimiz yıl 13 milyon tona yakın ürün almıştı."
Türkiye'nin tarımsal üretimde Avrupa'da 1., dünyada ilk 10 ülke arasında olduğunu belirten Yumaklı, 2023 sonu itibarıyla toplam tarımsal üretimin 139 milyon ton, 2022'de ise yaklaşık 123 milyon ton olduğunu hatırlattı.
Yumaklı, bu konuda Türkiye'nin dünyada söz sahibi ülkelerden olduğunu vurgulayarak, ülkenin kendi kendine yettiği birçok ürünü olduğuna işaret etti.
Türkiye'deki iç tüketim için buğday üretiminin yeterli olduğunun altını çizen Yumaklı, şu ifadeleri kullandı:
"Gerçek bu. Buğday, dahilde işleme rejimi kapsamında ithal ediliyor ve burada una çevrilerek dünyada 1 numara olan un sektörümüz bunu dünyaya pazarlıyor. Bu yılın bir farkı, biz hem elimizdeki stoklar hem de bu yıl gelen rekolteyle birlikte içerideki üretimin kendimize yeterli olduğuna karar verdiğimiz andan itibaren dahilde işleme rejimi kapsamındaki ithalatları da durdurduk. Üreticimize 'İçeriden alınıp yeterli ürünümüz var.' dedik. Dolayısıyla TMO bir referans fiyatı açıklayarak, 'Bu referans fiyat tavan fiyat değildir. Bu fiyatın altına düştüğünüz anda gelin ben sizin ürününüzü alacağım. Ama bunun üzerine satabiliyorsanız satın.' der. Bunu kullanan sanayiye de 'Siz yurt dışından artık getirmeyin. Buradakileri kullanın.' Yani bu dinamik bir husus. TMO bu alımla alakalı uygulamayı anlatırken '45 güne kadar öderiz.' demişti ama şu anda 25 gün ortalamayla ödemelere devam ediyoruz. Bugün itibarıyla TMO üreticilerimizden 3,3 milyon ton, yaklaşık 29 milyar lira değerinde ürün aldı, bunun 6,5 milyar lirasını da ödedi. Ortalama 20-25 günlük periyotlarda ödemeye devam ediyoruz."
Yumaklı, Türkiye'nin coğrafi özellikleri itibarıyla avantajlı konumda olduğuna dikkati çekerek, tropikal ürünlerin katma değeri yüksek olduğunu ve Türkiye'de üretebildiğini söyledi.
Özellikle ekonomiye katkısı yüksek düzeyde olan bu ürünleri desteklediklerini anlatan Yumaklı, "Tropikal meyvelerin özellikle besin değerleri ya da eczacılıkta kullanım yönü itibarıyla da pozitif bir yönü var. Her halükarda coğrafyamız bunların üretimiyle ilgili avantaja sahip. Biz de özellikle standart veya sertifikalı fidan kullanım, mazot, gübre, organik ve organomineral gübre ve küçük aile işletme desteğini veriyoruz ki bunların da gelişimini sağlayalım. Her zaman için üreticimizin yanında olacağız." diye konuştu.
Yumaklı, Türkiye'nin Akdeniz kuşağında bulunan iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkelerin arasında yer aldığını vurgulayarak, su zengini veya fakiri ülke olmadıklarını dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın himayelerinde su verimliliği seferberliği başlattıklarını anımsatan Yumaklı, "Ulusal Su Kurulu" da oluşturulduğunu ve su konusunun artık ulusal düzeyde çok önemli bir başlık olarak gündemde bulunduğunu söyledi.
Yumaklı, son 22 yılda 10 binin üzerinde tesise 2,5 trilyon liraya yakın yatırım sulama yatırımı yapıldığını belirterek, şu değerlendirmede bulundu:
"Su depolama tesislerimiz tamam. Şimdi mevcut olanı verimli kullanmanız gerekir. Çünkü gelecek olan su, kullandığınız sudan daha az olduğunda elinizdeki kaynaklar azalacak. Suya ihtiyacı olan sektörlerin başında yüzde 77 ile tarım geliyor. Dolayısıyla burada verimliliği sağlarsanız, yüzde 50'lerde olan sulama randımanını yüzde 70'lere yükseltirseniz ya da bireysel evsel kullanımlarla ilgili belediyelerin kayıp kaçaklarını engellerseniz ciddi başarı sağlarsınız. Bütün bunların tamamını sağlayarak su ile ilgili yönetimi de yapmak zorundayız."
Türkiye'deki üreticiler için "eli öpülesi" ifadesini kullanan Yumaklı, üreticileri üzmeye ve kırmaya hiç kimsenin hakkı olmadığını sözlerine ekledi.