Türk ordusunun envanterinde "kimyasal silah ve fosfor bombası" hiç olmamıştı ama Barış Pınarı Harekatını gerçekleştiren Mehmetçiğin yanında, ani gerçekleşen bir doğum durumunda, yardıma ihtiyacı olabilecek sivil bir kadına yardımcı olabilmek amacıyla "acil doğum seti" bile bulunuyordu.
Sivillere ateş açtığı, bombaladığı yalanının dolaşıma sokulduğu zamanlarda ise kumanyasını harekat alanında karşılaştığı yavru kedilerle paylaşan Mehmetçikten de kimsenin haberi yoktu.
Komando taburu ile birlikte harekata katılan bir sağlık astsubayı doyurdu o yavru kedinin karnını. Havan toplarının, çatışmaların kesildiği anlarda varlığı moral oldu. Yavru kediye "Derman" ismini verdiler.
Komandolar, aylar öncesinden sınıra konuşlanırken, ekim ayının ilk günlerinde sağlık astsubayları da birliklere katılmıştı. Bu harekatın kısa bir zaman sonra başlayacağı anlamına geliyordu. Gerçekten de 9 Ekim 2019'da Türk ordusu sınır ötesi harekata başladı.
Türk ve dünya kamuoyu Barış Pınarı Harekatı'nı televizyondaki yorumculardan, gazete sütunlarındaki makalelerden, siyasilerin beyanatlarından, görüşlerinden dinledi. Oysaki cephede bambaşka bir hayat, dünya vardı.
Sabah kahvaltısı hazır kumanyalardan
Gün doğumu ve batımı tüm insanlar için aynıydı, sadece yaşanan anlar farklıydı. Cephede de durum tam olarak böyleydi. Harekata katılan birliklerdeki askerler günü ikiye bölmüşlerdi. Bir bölümü gece, bir bölümü ise gündüz görev başındaydı. 6 saatlik bir dinlenme süreleri vardı. Sabahın ilk ışıkları ile birlikte eğer su varsa tıraş olabilme imkanları vardı. Sular tankerlerde oluyordu. Her zaman ise su bulmak imkansızdı. Konteynerleri olan birlikler için bu 5 yıldızlı otel şartlarında kalmak demekti. Çünkü konteynerlerin varlığı tuvaletlerin de olduğunu gösteriyordu. Bu da cephedeki asker için büyük bir lükslerden biriydi. Sabah kahvaltısı ise hazır kumanyalardan oluşuyordu.
Sırt çantalarında doğum seti bile vardı
Barış Pınarı Harekatı sırasında askerler, ülkelerin siyasi liderlerinin beyanat ve demeçlerini, Türk ve dünya kamuoyunda harekatla ilgili çıkan haberleri takip ediyordu. Terörist unsurlarla mücadele etmek görevleriydi, zorlanmıyorlardı. Ancak özellikle batı medyasında ve kimi sosyal medya hesaplarından ortalığa savrulan "yalan bombardımanına" öfke duyuyorlardı.
Türk askerinin sivil unsurları bombaladığı, kimyasal silah ve fosfor bombası kullandığı gibi haberleri üzüntüyle takip ediyorlardı. Çünkü gerçek bambaşkaydı. Mehmetçiğin ilk yardım paketinin içinde "acil doğum seti" bile vardı. Cephedeki sağlık astsubaylarının sırt çantalarındaki bu doğum seti, ani bir doğum oluşursa sivil kadınlara yardımcı olabilmek için bulunduruluyordu.
Harekat sırasında kimi yerleşim birimlerinde karşılaştıkları çocuklarla da şakalaşıyor, onların birlikte fotoğraf çektirme ricalarını kırmıyorlardı. O çocukların yüzlerinde beliren bir anlık gülümseme bomba sesleri arasında geçen bir günün tüm yorgunluğuna bedeldi.
DEAŞ'ın ölüm odasında yavru kediler
Komando tugayındaki bir birlik, harekatın 5. gününde DEAŞ'ın ölüm odalarının bulunduğu bir evi tespit etti. Terk edilmiş eve giren Türk askerleri duvarlarında kan ile Arapça yazıların bulunduğu ölüm odaları ile karşılaştı. Evin içindeki sessizliği odalardan birinden gelen kedilerin miyavlama sesi bozdu. Örgütün bir tuzağı olabilir miydi, içeri de halen birileri var mıydı? Kafalarda bu sorularla, elleri silahlarının tetiğinde büyük bir dikkat içinde girdiler odaya. Karşılarında bir anne kedi ve onun çevresine tünemiş, süt emmeye çalışan yavru kedilerdi.
48 saat kaldıkları o bölgede o kediler artık Türk askerinin en büyük moral kaynağıydı. Kumanyalarını o kedilerle paylaştılar. Kediler biraz yabaniydi. Askerler yiyeceklerini onlarla paylaşmamasına rağmen yine de yaklaşmıyorlardı. Bir tanesi hariç. Sarmal yavru kediye "Derman" ismini verdiler. Görev dışında kalan istirahat anlarının kimi zamanlarında o yavru kedi ile vakit geçirdiler.
Milli Takımın asker selamı duygulandırdı
Barış Pınarı Harekatı'na katılan Mehmetçiklerin önemli bir bölümü Türk Milli Futbol takımının kendilerine gönderdiği asker selamından memnuniyet duydu.
Tabi ki en üzüntü anlar şehit haberlerinin geldiği zamanlardı. En yakınında olan beraber aç kaldığın, duş alamadığın, ter kokusunu bile tanıdığın, en özelini paylaştığın, hayallerini bildiğin, acılarını dindiren silah arkadaşı artık yoktu. O bir askerin en hüzünlü anıydı.
Görünmeyen kahramanlar: Sağlık astsubayları
Cephenin bir de sağlık astsubayları vardı. Onlar çok tanınmazlardı. Ancak bir askeri harekatın bilinmeyen, görünmeyen en önemli unsurları arasındaydılar. Harekat alanındaki en büyük problem yaralıyı tahliye etmekti. Havan topları, terörist silahlarından çıkan mermiler arasında kimi zaman yaralıya müdahale eden kimi zaman tahliye eden hep o sağlık astsubaylarıydı.
Cephede savaşan bir Mehmetçiğin tüm hayati sorumluluğu sağlık astsubaylarındaydı. Atatürk'ün de dediği gibi "Sorumluluk ölümden ağırdır". İşte cephedeki o sorumluluğun sahiplerinden biri de sağlık astsubaylarıydı.
Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı, Barış Pınarı Harekatı... Cephedeki durum hemen hemen hep birine benzerdi. Barış Pınarı Harekatı'na komandolardan biri, Fırat Kalkanındaki yürek yakan bir anı şöyle paylaştı:
"El-Bab bölgesinde bir astsubayımız havan topu düşmesi sonucu ağır şekilde yaralandı. Öyle ki orada damar yolu bile açılamadı. Ateş altında ambulansa yerleştirildi. Geri çekildik, güvenli bölgede damar yolunu açtık. Çok ama çok kan kaybetmişti. Ve bir oğlu vardı. Sürekli, "ölecek miyim?" diye sormaya başladı. Sonrasında oğlunun adını sayıklamaya başladı: Yiğit, yiğit, yiğidim. Son sözleri bu oldu. Şehit olmuştu."