TRT World’de 15 Temmuz darbe kalkışmasıyla ilgili açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Böyle bir şeyin yeniden yaşanmaması için gerekli tüm yasal önlemleri alıyoruz. Bunun için de ordu, yargı, güvenlik güçleri, her neredelerse bu kişilerin peşini bırakmamalıyız.” dedi.
‘Bu darbe girişimi onların ne kadar vahşi olabileceğini gözler önüne serdi’
Bu grubun Türkiye’de bir süredir var olduğunu belirten Kalın, “ Özellikle 17 Aralık 2013’te düzenledikleri operasyonda da anlaşıldı ki bu grup ulusal bir tehdit durumunda. Ardından bu insanları belirleyip devlet yapısı ve kurumlarından çıkarmak için bir takım önlemler aldık. Bu sorunla mücadele için bir süreç başlattık ve devam ediyor. Ancak, ordu içindeki Gülenci grup tarafından düzenlenen bu darbe girişimi onların bu ülkede daha hiç görmediğimiz seviyede ne kadar vahşi olabileceğini gözler önüne serdi. Kendi askerimiz namlularını caddelerdeki sivil insanımıza doğrulttu. Biz 242 insanımızı kaybettik 1500’den fazla kişi yaralandı. Asıl sorun da buydu. Kara bir gece olan 15 Temmuz gecesi darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasıyla ertesi gün aydınlık bir güne dönüştü. Böyle bir şeyin yeniden yaşanmaması için gerekli tüm yasal önlemleri alıyoruz. Bunun için de ordu, yargı, güvenlik güçleri, her neredelerse bu kişilerin peşini bırakmamalıyız. Bu, ulusal güvenliğimiz ve bu ülkenin güvenliği için en az demokrasi ve hukukun üstünlüğü kadar gereklidir.” dedi.
‘Bu kadar eli kanlı ve kana susamış olabileceklerini kimse tahmin etmiyordu’
Darbe girişiminin ilk anlarında boyutunu anlamaya çalıştıklarını söyleyen Kalın, “Başlangıçta Ankara ve İstanbul’daki birkaç noktada seferber olduklarını gördük. Durum anlaşılınca Cumhurbaşkanımız kameralar karşısına geçerek halkı sokağa çıkarak demokrasiyi korumaları çağrısında bulundu. Ve sonra, Allah’a şükür ki, süreç efsanevi bir destana dönüştü. Ancak dürüstçe söylemek gerekirse bu düzeyde bir kalkışmayı kimse beklemiyordu. Yani onların bu kadar çıldırmış, eli kanlı ve kana susamış olabileceklerini kimse tahmin etmiyordu. Bu açıdan elbette büyük bir şok yaşadık ama bir taraftan da bunu sona erdirdiğimiz için sevinçliyiz.” şeklinde konuştu.
‘Bir darbe girişiminin ilk kez halk tarafından durdurulduğuna tanıklık ettik’
Bu olayla halkımızın özgürlüğe, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne ne kadar bağlı olduğunu gösterdiğinin altını çizen Kalın, “Türkiye’de daha önce de 3 darbe yaşadık. Ancak ilk kez bir darbe girişiminin halk tarafından bizzat durdurulduğuna tanıklık ettik. Şimdi bir yandan caddelerde zaferi kutluyorlar, diğer yandan bir daha yaşanmayacağından emin olmak istiyorlar. Bu nedenle caddelerde kalmayı sürdürüyorlar. Cumhurbaşkanı da halka caddeleri bırakmamaları çağrısında bulundu. Yalnız darbecilere değil dünyanın geri kalanına da bir mesajdı bu.” ifadelerini kullandı.
‘Hayatın her alanından farklı siyasi ve ideolojik görüşe sahip insanlar Cumartesi günü bir aradaydı’
Hayatın her alanından, bütün siyasi partilere mensup, farklı siyasi görüşe ve ideolojik geçmişe sahip kişilerin bir arada olduğunu söyleyen Kalın, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Darbe girişiminin ardından gördüğümüz şey siyasi farklılıklara aldırış etmeksizin sergiledikleri birlik beraberlik ve dayanışma oldu. Cumhurbaşkanı siyasi parti liderlerini aradı ve darbe girişimine karşı duruşlarından dolayı teşekkür etti. Bunun yansımalarını da caddelerde gördük. Farklı partilere x,y,z hangi partiye oy vermiş olurlarsa olsunlar Cumartesi günü hepsi birleşmişti. Burada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği de bu sorunla mücadelede büyük rol oynadı. Çünkü o kötü gecenin en kritik anı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halkı sokaklara inmeye çağırdığı andı. Onun mesajını dünyaya bir an önce duyurmaya çalıştık ancak bazı teknik sorunlar vardı. Biliyorsunuz burayı, TRT’yi, ele geçirdiler. Ardından Türksat’a giderek tüm elektronik iletişimi ve uydu iletişimini kesmeye çalıştılar. Ancak hepsinin üstesinden geldik. Şurası kesin ki onun telefon aracılığı ile yaptığı çağrı darbenin önlenmesinde son derece kritik bir nokta oldu.”
“Önlemler Anayasa çerçevesinde alınıyor”
Kalın açıklamasının devamında şöyle konuştu:
“Öncelikle Olağanüstü hal, darbe girişimine karşı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na uygun olarak ilan edildi. Anayasa’nın 121. Maddesi bunun için Hükümete yetki veriyor ve Hükümet de bunu Parlamentoya götürdü ve bu da ilan edildi. Bu yalnız iktidar partisinin değil diğer muhalefetin de isteğiyle oldu. Yani her şey anayasa çerçevesinde. Bundan sonra her ne yapılacaksa hukukun üstünlüğü çerçevesinde yapılacak. Hukuk dışı hiçbir şey yapılmayacak. Ancak dünya şunu iyi anlamalıdır ki bizim önlediğimiz bir darbe girişimiydi. Türk ordusu içinde yer alan Gülenci teröristler tarafından ve yine onların yargıda ve diğer devlet kurumlarında yer alan taraftarlarınca düzenlenen bu darbe girişimini önledik biz. Tabi ki bu darbe girişimine katılan, içeriden destekleyen ya da darbe sonrasında ortaya çıkan belgelere dayanarak söylüyorum dışarıdan destek veren herkese karşı yasal süreç başlatıldı.”
‘Gülenci yapının devlet kurumlarındaki varlığına ilişkin bir süredir çalışmalar yürütüyorduk’
Açıklamasında uluslararası toplumdan bazı eleştirilerin geldiğini gördüklerini de aktaran Kalın, “Bu kadar kısa sürede bu denli büyük sayıda insanın listesini nasıl çıkardınız diye. Şunu söylemeliyim ki bu Gülenci yapının devlet kurumlarındaki varlığına ilişkin bir süredir çalışmalar yürütüyorduk. Örneğin bu darbe girişimine katılan generallerden bazıları Ağustos’ta yapılacak Yüksek Askeri Şura’da terfi edemeyecekti. Belki de bu yüzden darbeyi son şans olarak gördüler. Gülenciler biliyorsunuz bu düşünceye başından beri sahipti. Açıklamalarına bakacak olursanız bundan haberleri olmadığını söylüyorlar, bu çok gülünç çünkü onlara soracak olursanız öyle bir hareket bile yok.
Okulları olmadığını, televizyonları ya da basın kuruluşları olmadığını, bankaları olmadığını, şirketleri olmadığını iddia ediyorlar. Peki, nasıl oluyor da bu bankalar, kurumlar, okullar ile dolu imparatorluk ortaya çıktı. Sonuçta şurası açık ki bu olayın arkasında onlar var. Sözleri güvenilir ve ciddiye alınacak türden değil.
Bazılarının bunun bir sahte darbe oyunu olduğu ve bu yolla Erdoğan’ın daha fazla güce sahip olacağı yönündeki iddialarına gelecek olursak, bunlar bir zamanlar bizi komplo teorileri üretmekle suçlayanlar insanlar şimdi aynı şeyi kendileri yapıyor. Ben bunların bu yorumları belli başlı batılı basın yayın organlarında yaptığını düşünmüyorum. Bunun, "11 Eylül saldırıları Amerika Birleşik Devletleri tarafından organize edilmiştir” demekten hiçbir farkı yok. Ya da son Paris saldırıları ve Nice saldırılarının Fransız hükümeti tarafından organize edildiğini iddia etmekten farkı yok. Dünyada bu ülkelerle ilgili bu tür komplo teorileri ciddiye alınmazken konu Türkiye’ye geldiğinde çifte standartlar devreye giriyor ve hiçbir aslı astarı olmayan komplo teorileri üretildiğinde insanlar şüpheyle yaklaşıyor. Burada insanlar dikkatle olmalı.” ifadelerini kullandı.
‘OHAL’in insanların günlük hayatlarına hiçbir olumsuz etkisi olmayacak’
“Biliyorsunuz biz bir askeri darbe yaşadık ve hukukun üstünlüğü, özgürlük ve demokrasi temelinde birleşerek bu darbeyi önledik” diye konuşan İbrahim Kalın sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Şimdi bu olağanüstü hal ile yaptığımız çalışmalar özgürlükler, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü korumak içindir. Bunların insanların günlük hayatlarına hiçbir etkisi olmayacak. İnsanların seyahat özgürlüğü, toplantı yapma özgürlüğü, ifade özgürlüğüne, ekonomik faaliyetlerine bir engel teşkil etmeyecek. Yani insanlarımızın günlük yaşamı bundan etkilenmeyecek, tıpkı Fransa’da olduğu gibi."
“Gülen’in iadesi için aslında yeterli zemin var”
Gülen’in Türkiye’ye iadesi için uygulanması gereken yasal bir süreç olduğunu da sözlerine ekleyen Kalın, “Biz bir süredir bu konuyu gündeme getiriyoruz. Ancak 15 Temmuz darbe girişiminin ardından bir dosya hazırlanıyor ve bu dosyanın ilk kısmı Amerikan Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile Amerikan Adalet Bakanlığı’na gönderildi. Yeni kanıtlar toplandıkça da Amerikalı yetkililere bunları göndermeye devam edeceğiz. Tabi ki bizim beklentimiz ve Amerikalı yetkililerden aldığımız ilk yanıt da bu konuyu ciddiye aldıkları ve konuyu büyük bir ehemmiyet ile ele alacakları yönünde. Yasal sürecin tamamlanmasının ardından da beklentimiz Gülen’in iadesi. Hukuk uzmanları da Gülen’in iadesi için aslında yeterli zemin bulunduğunu söylüyor. Biz de sonucun bu yönde olmasını umuyoruz.” dedi.
‘Gülen destekçisi küçük bir grup ile Türk ordusu arasında çok net bir ayrım olduğunu unutmamalıyız’
Açıklamasında, Gülen örgütünün orduya sızmış durumda olduğunu da söyleyen Kalın, “Tabi ki burada ilk olarak yapılması gereken bunun bir daha yaşanmayacağından emin olmak. Burada askeri okullardan başlayarak, terfiler ve eğitime kadar uzanan bir yeniden yapılanmadan bahsediyoruz. Bir noktanın daha altını çizmek istiyorum. Darbe girişimini gerçekleştiren Gülen destekçisi küçük bir grup ile Türk ordusu arasında çok net bir ayrım olduğunu unutmamalıyız. Ordu bizim ordumuz. Bu korkunç olayların içerisinde kalan generaller ne gibi tehlikeler ile karşı karşıya olduklarını biliyorlar. Şimdi onlar üzerlerine düşenlerini yapacak. Hükümet üzerine düşeni yapacak. Bu süreçte tabi ki yeniden aynı olayların yaşanmaması için bazı güvenlik önlemleri olacaktır.” ifadelerini kullandı.
‘Darbe girişimini yaşayan insanların adalet için idam cezası istemesini doğal karşılamak gerekiyor’
Çok uzun süredir AB’ye üye olmaya çalışıldığını aktaran Kalın, “Daha önce hiçbir üye ülke ile böyle bir durum yaşanmadı. 2005 yılından bu yana tam üyelik müzakerelerini sürdürüyoruz. Ancak maalesef süreç çok yavaş ve öyle veya böyle bazı sebeplerden ilerlemiyor. Türkiye dışındakilerin darbe girişiminin ardından ülkede hissiyatın neden bu kadar yüksek olduğunu anlaması gerekiyor. Darbe girişimini yaşayan insanların adalet için idam cezası istemesini doğal karşılamak gerekiyor. Cumhurbaşkanı da eğer halkın talebi bu yönde olur ve parlamentodan da geçerse bunu onaylayacağını söyledi. Şu anda halktan bu yönde büyük bir talep olduğu ortada. AB ile müzakere sürecine gelecek olursak bu yönde bir gelişmenin süreci etkileyeceği aşikar ve bunun üstesinden geleceğiz. Eğer bu AB ile müzakereleri durdurmak anlamına gelecek ise bunun üstesinden geleceğiz.” dedi ve sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Son birkaç aydır bu konu tartışılıyor. Müzakere süreci ilerlerken Avrupa halkı genişleme yorgunluğundan bahsediyor. Ama burada üyelik yorgunluğundan da bahsetmek lazım. Her şeyi deniyorsunuz, kanunlarınızı değiştiriyorsunuz, tüm kriterleri yerine getiriyorsunuz, karşınıza çıkan her talebi yerine getiriyorsunuz. Örneğin son olarak AB-Türkiye sığınmacı anlaşması mülteci krizi konusunda Avrupa’ya olabilecek en büyük yardımı sağladı. Ama buna rağmen hala ek şartlar ile karşılaşıyoruz. Şunu yapmalısınız, bunu yapmalısınız diyorlar. Ve bunu sanki Türkiye’ye bir lütufta bulunuyor gibi yansıtıyorlar. Ama aslında Türkiye 3 milyondan fazla mülteciye kapılarını açarak onlara büyük bir iyilikte bulunuyor. Bu mülteciler hala ülkemizde, hala onları besliyoruz, onlara bakıyoruz. Avrupa’ya mülteci akınını da durdurduk. Geçen Ekim ayında her gün 6 ila 7 bin mülteci Avrupa’ya geçmeye çalışıyordu. Şimdi bu rakam sıfıra inmiş durumda. Yani AB-Türkiye anlaşması işe yaradı. Bunun takdir edilmesi gerekiyor.
Ancak Türk vatandaşlarına Schengen vizesi veya serbest dolaşım hakkı verilmesi gerekirken AB yeni koşullar öne sürüyor. Gerekçe olarak da terörle mücadele yasamızı gösteriyor. Yasanın çok genel kapsamlı olduğunu ve detaylandırılması gerektiğini söylüyorlar. Yasanın içeriğine ancak biz karar verebiliriz. İlk olarak terörle mücadele yasamız AB ile müktesebata uygun olarak düzenlendi. İkinci olarak özellikle bu darbe girişimi sonrası bu yasanın ne kadar gerekli olduğu ortaya çıktı. Biz aynı zamanda DAİŞ ve PKK terörü ile de savaşıyoruz. DAİŞ söz konusu olduğunda dünya bizim de üyesi olduğumuz koalisyondan bahsediyor. Ancak geçen yıl yüzlerce kişinin ölümüne neden olan PKK teröründen hiç bahsedilmiyor. Biz bu konuda önlemimizi almak zorundayız. Şimdi Gülen örgütünün terör tehdidi ile de karşı karşıyayız. Terörle mücadele kanunumuzda herhangi bir değişiklik olmayacak. AB’nin ve tüm dünyanın güvenlik tehdidine karşı bu kanunlara ihtiyaç olduğunu anlamasını istiyoruz.”