Türkiye’nin savunma sanayii ihracatı ağırlıklı olarak platformlar üzerinde konuşulsa da aslında başka ülkeye ihraç edilen her bir platform arka tarafta çok değerli bir sürecin de işaret fişeği oluyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde çıkılan Körfez ülkeleri turunun üzerinden henüz çok kısa bir zaman geçti. Ancak o süreçte atılan adımların meyveleri alınmaya devam ediyor.
Geçtiğimiz günlerde ASELSAN imzalı Tolun güdümlü mühimmat için yaklaşık 36 milyon dolarlık ihracat sözleşmesi imzalanması da bunlardan biri. Uzmanlara göre aslında Türkiye bir platform ihraç ederken arka kapıda yüzlerce milyon dolar değerinde alt sistemlerin satışının da önü açılıyor.
Tolun’un ihracatını ve Ankara’nın neyi hedeflediği meselesini Savunma Sanayii Araştırmacısı Anıl Şahin ile konuştuk…
Tolun son derece stratejik bir mühimmat
Önce Tolun’a dair kısa bir değerlendirme yapıyor Şahin ve söz konusu mühimmatın son derece stratejik bir ürün olduğundan bahsediyor. Hava araçlarında genellikle silah istasyonunda tek mühimmat taşıyor ve 4 istasyon için de haliyle 4 mühimmat ediyor.
Ancak Tolun ile bu rakam bir anda artıyor ve savaş uçağı 16 adede kadar minyatür bomba yani güncel ismiyle Tolun taşıyabiliyor. Güdümlü olan ve 1 metreye kadar güçlendirilmiş betonu dahi delebilen Tolun’u bu denli çok sayıda taşıyabilmek haliyle çok kritik bir kazanım oluyor.
Türk savunma sanayii şirketleri için yeni bir dönem başlıyor
Tolun için imzalanan ihracat sözleşmesinin aslında çok önemli bir gösterge olduğunun altını çiziyor Anıl Şahin… Temel olarak, Ankara’nın bir platform sattıktan sonra o platforma yönelik alt sistemler için de kapısı çalınan ilk ülke olduğunu söylüyor.
Akıncı’nın bugüne kadar 7 ülkeye ihraç edildiğini anımsattıktan sonra devam ediyor:
“Akıncı’yı alan bu 7 ülkeden biri kısa süre önce Tolun mühimmatı almaya da karar verdi. Şahsi tahminim bu ülkenin Suudi Arabistan olduğu yönünde. Çünkü en son orada Akıncı için 3 milyar dolarlık bir imza atılmıştı.
Her ne kadar imzayı atan Baykar olsa da bugün gelinen noktada şunu daha iyi anlıyoruz ki bu tür satışlar diğer Türk şirketleri için de çok değerli bir kazanıma dönüşüyor. ASELSAN oraya farklı sistemler satıyor, ROKETSAN söz konusu platform için ürettiği füze ve mühimmatları ihraç edebiliyor. Türkiye’de bu alanda faaliyet gösteren onlarca, yüzlerce firma daha bu tür satışlardan nasipleniyor.
Türkiye’nin en önemli hedeflerinden biri bu zaten… Bir platformu ihraç edip kenara çekilmek yerine o araçla beraber mümkün olan en fazla sayıda alt sistemi ve mühimmatı da satabilmek. Burada bir noktanın daha altını çizmek gerek. Savunma sanayiinde ‘ihracatçı’ konumuna yükseldiğiniz zaman dünya genelinde çok sayıda ülkenin de radarına giriyorsunuz. Haliyle tek bir satış olarak görülen işler arka tarafta müthiş kazanımları beraberinde getiriyor.”
30 yıllık bir stratejik birliktelik de doğuyor
Savunma sanayii ürünlerinin ihracatı diğer alanlardan çok daha farklı… Çünkü bu alanda kullanılan ürünler uzun yıllar hizmet ediyor. Örneğin bir Akıncı satın alan ülke bu platformu neredeyse 30 yıl boyunca kullanmayı hedefliyor. Haliyle bu 30 yıllık süreçte söz konusu ülke Türkiye ile ilişkilerini de hep iyi tutmak istiyor.
Anıl Şahin burada kritik bir parantez açıyor ve bu süreçte ilgili ülkenin Türk sistemlerine tamamen alışacağını belirtiyor. “Başka ülkeden bir platform almak istediklerinde dahi Türk yapımı mühimmatlarla uyumlu çalışmasını şart koşacaklar” dedikten sonra da devam ediyor:
“O zaman da X ülkesi doğal olarak Türkiye’nin kapısını çalıyor ve ‘sizin sistemleri, mühimmatları bizim platforma entegre etmek istiyoruz’ diyor. Haliyle bu da yeni bir kapı açıyor.
Tüm bunları alt alta koyduğunuz zaman her biri kendi için küçük adımlar olarak görünse de resmin büyüğü Türkiye’yi çok daha farklı bir yere taşıyor. Madalyonun bir de diplomasi boyutu var. Savunma sanayiindeki ihracatın diplomasideki karşılığı çok yüksek. Ve Ankara son yıllarda bunu fazlasıyla yapabilen bir ülke. Umarım gelecek yıllarda da bu başarıyı devam ettirebiliriz."