Azerbaycan ile işgalci Ermenistan arasında çatışma ortamının daha geniş bir coğrafyaya yayılması ve iki ülkenin de kısmen ‘savaş pozisyonu’nda olması yeni bir dönemi başlatabilir.
Yaklaşık 30 yıldır Ermenistan tarafından işgal altında olan Dağlık Karabağ bölgesinde Azerbaycan güçlerinin ilerlemesi sırasında Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği (AB) gibi yapıların yanı sıra ABD, Almanya, Fransa, Rusya gibi ülkelerden gelen ‘müzakere’ çağrıları dünya medyasında geniş yer buldu.
Peki ama dünyanın en büyük yapılarından biri olan BM, neden bu tür durumlarda sahayı doğrudan etkileyemiyor? Ya da ‘işgalci’ olarak tanımladığı Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’dan çıkması konusunda olduğu gibi neden ‘eylem’ yerine salt söylemlerle süreci idare etmeye çalışıyor? Ve daha da önemlisi BM’nin aldığı kararların uygulanması ya da uygulanmaması durumunda uluslararası hukuk bu sürece nasıl yaklaşıyor?
Tüm bu soruların yanıtlarını Emekli Büyükelçi Alev Kılıç ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Selami Kuran ile konuştuk.
BM’nin gücü ‘psikolojik’
Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Başkanı Emekli Büyükelçi Alev Kılıç, BM’nin Dağlık Karabağ sorununa yaklaşımında farklı süreçler yaşandığına işaret ederek, “Karar almak ile o kararı uygulayabilmek birbirinden farklı” dedi.
Söz konusu sorunun o dönemde çözülmesi için 1992 yılında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) tarafından ‘Minsk Üçlüsü’ olarak bilinen yapının kurulduğunu hatırlatan Kılıç, “ABD, Fransa ve Rusya eş başkan olarak seçildi. Zaten bu 3 ülke aynı zamanda BM Güvenlik Konseyinde daimi üyeydi” bilgisini paylaştı.
Dağlık Karabağ ile ilgili kararın bu 3 ülkenin inisiyatifine bırakıldığını anlatan Emekli Büyükelçi Kılıç, şunları söyledi:
“Bu ülkelerin aynı zamanda daimi üye olması ne anlama geliyor? Ne karar çıkarsa çıksın bu yapı istemediği sürece hayata geçemez gerçeği ile yüzleşiyorsunuz.
BM Genel Kurulu, Azerbaycan’ın lehine 4 farklı karar aldı ve Ermenistan’ın söz konusu bölgede ‘işgalci’ olduğu vurgulandı. Ve bu kararlarda Dağlık Karabağ’ın bir an önce Azerbaycan’a iade edilmesi kayda geçirildi. Bunlar kağıt üzerinde güzel ve doğru kararlardı ancak aradan geçen 30 yılda bir türlü hayata geçirilemedi.
Neden hayata geçirilemedi sorusu aslında BM’nin en büyük çıkmazlarından biri… Daimi 5 üye tamamen kendi çıkarlarına göre hareket ediyor ve bu durum konuya farklı yaklaşımları beraberinde getirdi. Nihayetinde karar uygulanamadı.”
Süreç sürüncemede bırakıldı
Dağlık Karabağ işgaline dair en bağlayıcı ve ilerici kararların BM çatısı altında alındığını belirten Alev Kılıç, “Sonrasında kimse ‘Bu karar yanlış’ diyemedi. ‘BM kararı esastır, nasıl uygulanacağını görüşüyoruz’ gibi bir yaklaşımla süreç sürüncemede bırakıldı. BM’nin yaptırım gücü yok demek doğru olmaz. Çok büyük bir yaptırım gücü var ancak bu güç ancak Güvenlik Konseyindeki tüm ülkelerin ortak çıkarı olduğu zaman geçerli oluyor. Sıkıntı da burada” şeklinde konuştu.
30 yıldır çözümsüzlük çözüm olarak kabul edildi
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Selami Kuran ise sürecin Sovyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasıyla başladığını hatırlatarak, uluslararası hukukta bir ülkenin bütünlüğünün bozulmasının ‘işgal’ olarak nitelendiğini ve Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’da hukuken de ‘işgalci’ olduğunu söyledi.
BM kararlarına rağmen diplomatik toplantılardan bir sonuç çıkmadığını ve 30 yıl boyunca bu meselenin çözülemediğine işaret eden Kuran, şunları paylaştı:
“BM’nin kuruluş amacı anlaşmada açıkça belirtiliyor. İlk madde ‘Uluslararası barış ve istikrarın korunması’ hususu. Bunda da sorumlu olarak Güvenlik Konseyi kabul ediliyor. Buranın bilindiği üzere daimi 5 üyesi var. ABD, Rusya, Fransa, İngiltere ve Çin. Sorun olduğu zaman BM’nin aslında tüm gücü bu ülkelerin pozisyonuna göre şekilleniyor.
BM Genel Kurulu bir karar alsa da 5 üyeden 1’i dahi veto etse alınan kararla ilgili fiili bir adım atılamıyor ve süreç ‘kınama’ seviyesinde kalıyor.”
BM’nin elinde önemli kozlar var
BM’nin son yıllarda sadece söylemler üzerinden, genel-geçer açıklamalarla küresel olaylara dahil olduğunu hatırlatmamız üzerine Prof. Dr. Kuran, aslında BM’nin elinde çok önemli kozlar olduğuna dikkat çekiyor.
Azerbaycan ile Ermenistan arasında ‘işgal’ üzerinden bir süreç yaşandığını ifade eden Kuran, bu gibi durumlarda BM’nin neler yapabileceğini şöyle anlattı:
“İki temel yaklaşımı var BM’nin. Bunlardan ilki; işgali yapan ülkeye karşı diplomatik ve ekonomik tedbirler, yaptırımlar. Dağlık Karabağ için karar çıkaran BM, Ermenistan’a karşı siyasi yaptırımlarda bulundu mu? Hayır. Çözün gelmeyince elini biraz daha yükseltip ambargo uygulamış mı? Ona da hayır. Ne yapmış? Günü kurtarmaya yönelik siyasi açıklamalar yapmış ve bir arpa boyu yol alınmamış. BM, açık bir şekilde Ermenistan’a karşı ‘soft power’ olarak kabul edilen kozlarından hiçbirini hayata geçirmemiş.
İkinci yaklaşımda ise BM ‘askeri güce başvurulabilir’ diyor. Yani ya BM bünyesinde silahlı bir güç kurulur ve küresel barışı tehdit eden unsur ortadan kaldırılır diyor.
Bu iki tedbir de BM Genel Kurulunun değil BM Güvenlik Konseyinin dolayısıyla da daimi 5 ülkenin yetkisinde.”
Azerbaycan strateji değiştirdi
Ermenistan’ın saldırgan tutumu ile ateşkesi bozduğunun altını çizen Kuran, şunları söyledi:
“Burada bir diğer önemli nokta Azerbaycan’ın strateji değişimi. BM ve Minsk Grubu’nun aczini ve bu sorunu çözemeyeceğini gördü ve kendi göbeğini kendi kesmeye karar verdi. Bakü’nün bu adımları uluslararası hukuka tamamen uygun.
Normalde BM kuvvet kullanılmasını kesinlikle yasakladı. Ancak 2 istisnası var. Bunlardan ilki BM’nin kendi karar alması durumu, diğeri ise 51. madde üzerinden bir ülkenin kendini savunma ihtiyacı. Azerbaycan, ‘Toprak bütünlüğüm bozuldu ve kendimi savunuyorum. Bu bir meşru müdafaa’ diyor ki zaten BM de uluslararası hukuk da buna izin veriyor.”
BM için reform şart
Tüm bunlar alt alta eklendiğinde ‘BM neden küresel sorunlara çözüm bulamıyor?’ sorusunun yanıtının da kendiliğinden geldiğini işaret eden Prof. Dr. Selami Kuran, sözlerini şöyle tamamladı:
“BM Güvenlik Konseyinin yapısı ve daimi üyelerin veto yetkisi uluslararası barış ve güvenliği korumada yetersiz kalıyor.
1945 yılında 2. Dünya Savaşı sonrasındaki şartlara göre kurulan bu yapının aynı şekilde bugün de işlevselliğini koruması zamanın ruhuna ters. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Dünya 5’ten büyüktür’ lafı bu noktada bir siyasi söylem değil, dünya genelinde her geçen gün daha çok kabul gören bir yaklaşım olarak öne çıkıyor.
BM Güvenlik Konseyinde öncelik ‘çıkarlar’ olduğu sürece BM’nin söz geçirebilen bir yapı olarak kabul görmesi giderek imkansız hale geliyor. Eğer küresel olaylarda sadece ‘kınama’ ile yetinmeyen bir BM isteniyorsa, içerideki yapının ciddi bir şekilde sorgulanması ve adil bir şekilde reformlar gerçekleşmesi gerekiyor.
Kıtalara göre temsil meselesi, inanca göre temsil meselesi ve diğer konular masaya yatırılmalı ve kaçınılmaz olan reform ihtiyacı bir an önce hayata geçirilmeli.”