Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde basın mensuplarına gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
"Yeni kan tazelenmesiyle..."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dün onayladığı Bakanlar Kurulundaki değişikliğe de değinen Kalın, kabinenin ülkeye ve millete hayırlı olmasını diledi.
Başbakan Binali Yıldırım'ın yaptığı istişareler neticesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a sunduğu bu kabineyle ilgili birçok yorumun yapıldığına dikkati çeken Kalın, şöyle devam etti:
"Cumhurbaşkanımızın aslında bu tür değişiklikler ve revizyonlarda temel ilkesi, 'hep süreklilik içinde değişim, değişimin içinde süreklilik' olmuştur. Aslında bu kabine de aynı zamanda bir 'süreklilik' ve 'değişim' kabinesi olarak ifade edilebilir. Mevcut tecrübeleri, yeni bakan arkadaşlarımıza aktaran, yeni bir kan tazelenmesiyle de hizmetleri daha etkin hale getirmeyi hedefleyen bir kabine var. 2019 seçimlerine giderken izlenecek politikalar ama asıl ondan önemlisi de 2023 hedefleri çerçevesinde de bu kabinenin, ülkemize hayırlı olmasını, daha büyük hizmetler vermesini diliyoruz."
"Kıbrıs konusunun kapandığı anlamına gelmiyor"
Bugün Kıbrıs Barış Harekatı'nın 43. yıl dönümü olduğunu hatırlatan Kalın, İsviçre'de devam eden Kıbrıs görüşmelerinden arzu edilen neticenin maalesef hasıl olmadığını söyledi.
Kalın, burada Türkiye'nin çok yapıcı bir tutumda bulunduğunun altını çizerek, "Maalesef bizim bu yapıcı tutumumuza ve yaratıcı fikirler üretme çabamıza rağmen, Rum tarafının yapıcı olmayan yaklaşımları nedeniyle arzu edilen netice elde edilemedi. Fakat bu Kıbrıs konusunun kapandığı anlamına gelmiyor, biz Kıbrıs halkının yanında olmaya devam edeceğiz." dedi.
İbrahim Kalın sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye'ye giden Alman vatandaşlarının güvende olmadığı, Türkiye'deki Alman firmalarının tereddütlerinin, endişelerinin olduğu şeklindeki açıklamaları da şiddetle kınıyoruz. Böyle bir şey asla söz konusu değildir. Biz Almanya ile hep iyi ilişkiler içinde olduk, olmak istiyoruz ama bunun karşılıklı saygı ve çıkar ilişkileri çerçevesinde olması gerekir. Kimse Türkiye'yi Avrupa'dan veya bir başka yerden parmak sallayarak hizaya getirmeye kalkmasın. Bu ülkenin de kuralları, kanunları var. Bizim kendi güvenlik kaygılarımız, endişelerimiz var. Avrupalılar, Türkiye'nin güvenliğini kendi güvenliklerinin bir parçası olarak görürlerse daha doğru, rasyonel bir iş yapmış olurlar."
"Filistin halkı yalnız değildir, Mescid-i Aksa yalnız değildir"
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, şöyle devam etti:
"Özellikle son dönemde Kudüs'te Mescid-i Aksa civarında yaşanan hadiselerin bizim için son derece rahatsızlık verici gelişmeler olduğunu ifade etmeliyim. Güvenlik ya da terörle mücadele gerekçesiyle özellikle Mescid-i Aksa'nın Harem-i Şerif'in etrafının sarılması, metal dedektörler konması, Filistinli Arap ve diğer Müslüman bireylerin girişinin bu şekilde perdelenmesi ya da engellenmeye çalışılması kabul edilebilir bir durum değildir.
Biz bunları aynı el-Halil Camii'nde olduğu gibi, 1994 ve sonrasında yaşanan hadiselerde olduğu gibi Mescid-i Aksa'nın statüsünün adım adım değiştirilmesinin bir parçası olarak görüyoruz ve bundan büyük endişe duyuyoruz. Mevcut statünün korunması, Filistinlilerin sahip olduğu uluslararası haktan doğan en temel haklarıdır. Buradan geri adım atılması söz konusu değildir. Zira Filistin halkı, yalnız değildir, Mescid-i Aksa yalnız değildir. Mescid-i Aksa, İsrail'in bir mülkü değildir, orası Filistinlilerindir, bütün Müslümanlarındır. Uluslararası hukukun yanı sıra, ibadet özgürlüğü açısından da Mescid-i Aksa'ya, Harem-i Şerif'e giriş çıkışlarda bu tür kısıtlamalara gidilmesi kabul edilebilir bir şey değildir. Tersinden bir uygulama yapılsaydı, herhangi bir İslam ülkesinde Hristiyanların veya Yahudilerin dini mabetlerine, kutsal mekanlarına giriş çıkışlarda böyle kısıtlamalar acaba getirilseydi o ülkelerin tepkisi, Batılı ülkelerin tepkisi ne olurdu? Bunu hep birlikte düşünmemiz gerekir. Burada Avrupa ülkelerinin, Amerika Birleşik Devleti'nin sessizliğini de bozması gerektiğini düşünüyoruz."
"Bunlara nasıl göz yumuyor Alman makamları?"
Türkiye karşıtlığının Almanya'da bir moda haline geldiğine işaret eden Kalın, şöyle devam etti:
"Özellikle Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik paranoya düzeyindeki bir husumetin, karşıtlığın Alman siyasetinde prim yapmaya başladığını görenler şimdi bu vagona atlayarak kendilerince puan toplamaya çalışıyorlar. Bence onların oturup bu akıl tutulmasından kurtularak daha rasyonel bir şekilde düşünmeleri gerekiyor. Bakın, bizim Almanya'da birçok vatandaşımıza yönelik soruşturmalar yapılıyor, birçok masum vatandaşımıza adeta casus muamelesi yapıldı. Birçok STK'mıza, ki bunlar Alman kanunlarına göre kurulmuş, orada yıllardır faaliyet gösteren, oradaki Alman toplumuna hizmet eden STK'lardır, derneklerdir, vakıflardır, bunlara karşı bir sürü haksız uygulamalar yapıldı. NSU cinayetleri yıllardır aydınlatılamadı. Bir tarafta Almanya gibi bir hukuk devletinden bahsediliyor, öbür tarafta 10 küsür yıldır 'NSU cinayetleri nasıl hasır altı edilir' diye bir çabanın içerisindeler."
PKK ve FETÖ'nün Almanya'daki yapılanmasını herkesin bildiğine dikkati çeken İbrahim Kalın, Almanya'nın Anayasayı Koruma Kurulunun yayınladıkları raporlarda da bunların açıkça ifade edildiğini bildirdi.
Kalın, kendilerinin bunları defalarca Alman makamlarının önüne koyduğunu aktararak, "Burada son 10 yılda PKK örgütlenmesinin nasıl genişlediğini ve derinlik kazandığını kendileri ifade ediyorlar. FETÖ kaçkınları, FETÖ soruşturmalarından kaçan bu ülkeye ihanet eden hainlerin en çok gittiği yerlerden bir tanesi nasıl Almanya olmaya devam ediyor. Bunlara nasıl göz yumuyor Alman makamları?" diye sordu.
Türkiye'nin bu konularla itirazlarını dile getirdiğinde Almanya'nın "bizde bağımsız yargı var" dediğini hatırlatan Kalın, "Biz buna saygı duyuyoruz. Türkiye'deki yargı bağımsızlığına neden saygı duymuyorlar? Türkiye'de yargının sürekli talimat alan bir kurum olmasını istiyorlar. Talimatı da kendileri vereceklermiş. Bu bir kere her şeyden önce Türk yargısına bir saygısızlıktır. Türkiye gibi egemenliğini, bağımsızlığını kimseyle paylaşmayacak bir ülkeye karşı saygısızlıktır." ifadesini kullandı.
Alman vatandaşlarına yapılan güvenlik çağrısı
Alman vatandaşlarına ve Türkiye'deki Alman firmalarına yapılan güvenlik çağrısına da tepki gösteren Kalın, bu çağrıyı şiddetle kınadıklarını belirtti.
Kalın, Hamburg'ta Merkel ile yapılan görüşmede Türkiye'deki Alman yatırımlarının güven içinde olduğunun aktarıldığına değinerek, Almanya'nın Türkiye için önemli bir ticaret partneri olduğunu vurguladı.
"Türkiye'de bugüne kadar Alman firmasına karşı herhangi bir soruşturma yapılmış mı?" sorusunu yönelten Kalın, "Böyle bir şey yokken, ortaya böyle bir şey atmak her şeyden önce bu ilişkileri feda etmek demektir ki biz buna asla razı olmayız. Küçük siyasi hesaplarla, seçimlere yönelik birtakım hesaplarla bu ekonomik ilişkileri gölgelemeye çalışmak, Türkiye'deki Alman yatırımcıların zihninde birtakım tereddütler uyandırmaya çalışmak kabul edilebilir değil." dedi.
Yıllardır Alman vatandaşlarının Türkiye'ye hem ticaret, hem de turizm için sorunsuz bir şekilde seyahat ettiğini belirten Kalın, Türkiye'nin bunlarla ilgili hiçbir sorunu ve en ufak bir tereddüdü olmadığına işaret etti.
İbrahim Kalın, burada soruşturma konusuna dahil olan kişilere bakıldığı zaman, bunların polisin ve yargının tespit ettiği kadarıyla birtakım illegal veya şaibeli faaliyetler içerisinde olduklarına değinerek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Kaç kişidir bunlar? İşte 3 kişidir, 5 kişidir... Bunlarla Türkiye'ye normal, meşru turizm için ticaret için gelen insanları aynı kefeye koyup, 'Türkiye'ye gitmeleri emniyetli değildir' şeklinde bir mesaj verilmesi her şeyden önce büyük bir siyasi sorumsuzluktur. Biz böyle bir şeyi kabul etmiyoruz. Biz Almanya ile hep iyi ilişkiler içinde olduk, olmak istiyoruz ama bunun karşılıklı saygı ve çıkar ilişkileri çerçevesinde olması gerekir. Kimse Türkiye'yi Avrupa'dan veya bir başka yerden parmak sallayarak hizaya getirmeye kalkmasın. Bu ülkenin de kuralları, kanunları var. Bizim kendi güvenlik kaygılarımız, endişelerimiz var. Avrupalılar, Türkiye'nin güvenliğini kendi güvenliklerinin bir parçası olarak görürlerse daha doğru, rasyonel bir iş yapmış olurlar. Avrupa'daki Türkiye karşıtı bu örgütlerin, vesairelerin yapılanmalarının yıllardır nasıl derinlik kazandığını, oralarda özellikle PKK terör örgütünün nasıl para topladığını, nasıl propaganda yaptığını, nasıl eleman devşirdiğini, sonra onları getirip Irak'ta, Suriye'de, başka yerlerde eğitip Türkiye'ye saldırttığını hepimiz biliyoruz."
ABD Dışişleri Bakanlığının terör raporu
ABD Dışişleri Bakanlığının terör raporu hatırlatılarak, "FETÖ terör örgütü bu rapora girerken terör listesinde yer almadı. ABD'nin yayımladığı bu çelişkili raporu nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusuna Kalın, "Aslında siz de kilit kelimeyi kullanarak durumu özetlediniz. Bu çelişkili bir durumdur. ABD Dışişleri Bakanlığının terör raporuna FETÖ'nün dolaylı olarak da girmiş olması önemli. Bunu önemsiyoruz. Fakat FETÖ terör örgütünün ne olduğunu, mahiyetini tam olarak tespit etmeyen bir değerlendirme olduğunu da ifade etmeliyiz. Bunu sadece 'Türk hükümeti görüyor' diye öznelleştirmeye çalışmak bir kere objektif gerçekliklerden biraz uzaklaşmak anlamına gelir." karşılığının verdi.