Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla gerçekleştirilen Diyanet İşleri Başkanlığı Olağanüstü Din Şurası'nda konuştu.
Kurtulmuş, konuşmasında Fetullahçı terör örgütü (FETÖ) ile ilgili olarak, "Bu katiller, caniler İslam tarihinin yüz karası, kara bir örgüt olarak tarihin karanlık çöplüğüne atılacaklardır. Milletimize çok büyük bir tahribat açtıkları, milletin zihninde derin yaralar oluşturdukları kuşkusuzdur. Şimdi hep beraber bu yaraları sarma zamanıdır. Bu yaraları sararken asla ve asla bu örgütle ilgili, irtibatlı, iltisaklı olan hiç kimseye karşı merhametli olmayacağız." dedi.
"15 Temmuz karanlık gecesinde, gecenin en zor anlarında, yüzündeki ifadede en ufak bir tereddüt, en ufak bir endişe olmaksızın milletin karşısına çıkarak, milleti meydanlara, demokrasiye ve haklarına sahip çıkmaya çağıran ve büyük bir kahramanlık ve cesaret örneğiyle Türk tarihinin dönmesine vesile olan muhterem Cumhurbaşkanımıza takdirle, şükranla, saygıyla bir kere daha teşekkür ediyorum." diyen Kurtulmuş, Erdoğan'ın çağrısı üzerine meydanlara çıkan insanların nice kahramanlık destanları yazdığını söyledi.
Bu milletin hepsinin, Çanakkale, İstiklal Harbi, Allahüekber Dağındaki şehitlerin, Trablusgarp'tan Trablusşark'a kadar bütün cephelerdeki şehitlerin kahramanlık hikayelerini dinlediğini belirten Kurtulmuş, "Bu milletin nasıl bir kahraman millet olduğunu 15 Temmuz akşamı gördük. Tankların önüne çıkan, arabalarıyla tankların önüne durmaya çalışan, kurşunlara karşı göğüslerini siper eden bir aziz millet olduğumuzu bir kere daha ispat ettik. Allah'a hamdolsun." diye konuştu.
"Çok gayretli çalışmamız gerekiyor"
Bu şurada ele alınacak konunun, tarihi bir öneme haiz olduğuna işaret eden Kurtulmuş, konuşmasına şöyle devam etti:
"Haricilerinden, Hasan Sabbah'ın fedailerine kadar İslam dünyası, İslam tarihi boyunca nice ihanetler gördü, nice sapkın inançlı insanların kendisini içeriden hançerlemeye çalıştığı dönemlere şahit oldu. Ama hiç abartısız söylüyorum ki, ta İslam'ın ilk günlerinden, irtidad tarihinin ilk anlarından itibaren İslam dünyasının görmüş olduğu 'en iyi organize olmuş, en aşağılık irtidad hareketi, en aşağılık ihanet hareketi, bu harekettir. Bu hareketin bütün yüzleriyle ortaya çıkarılması gerekiyor.
Şundan hiçbir şekilde milletimizin şüphesi olmasın, inşallah hükümetimiz ve devletimiz bu ihanet çetesiyle ilgili irtibatlı, iltisaklı kim varsa hepsini bulup çıkaracak, hepsinden hesabını soracak, başta Feto olmak üzere hepsinin burnundan fitil fitil getirecektir. Bu, devletin ve hükümetin vazifesi. Ama şimdi dini camiamıza düşen, Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Din Şurası vasıtasıyla din alimlerimize düşen, bu ihanet fikirlerini, İslam'ın tarihinden, İslam'ın fikriyatından da kazıyıp atmak, bunları tarihin çöplüğüne gömmektir."
Kurtulmuş, toplantının bu anlamda geç kaldığını dile getirerek, "Keşke bu adamların bu kadar büyük ihanetleri ortaya çıkmadan ne kadar büyük bir sapkın görüşe sahip olduklarını ortaya koyabilmiş olsaydık, din otoriteleri olarak siz ortaya koyabilmiş olsaydınız, binlerce, on binlerce masumun bu sapkın inançlı örgütün içerisine girmesi önlenebilseydi. Şimdi geçmişi bırakıp bundan sonra, bunların ve buna benzer düşünce sistematiğine sahip olanların İslam'ın fikriyatından çözülüp atılması, kazınıp çöplüğe atılması için çok titiz, çok gayretli çalışmamız gerekiyor." diye konuştu.
"İkinci önemli mesele ise 'alenilik' meselesidir"
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz, 'Ya eyyühellezine amenü' ya da 'Ya eyyühen nas' tabiriyle hitabına başlayan Cenab-ı Allah'ın kulları ve onun ortaya koyduğu dinin müminleriyiz. Bunlar, en temel olarak, ontolojik olarak bu alana tecavüz etmiş ve Müslümanların birliği ve eşitliği fikrini ortadan kaldırarak sadece kendi cemaatleri içerisinde, kendi topluluklarının bağlı olanlarını mümin, onların dışındakileri en iyimser ihtimalle 'müellefe-i kulub' hatta önemli bir kısmını irtidad içerisinde tanımlamışlardır. Bu, yeni bir şey de değildir. Yıllardır bu grubun bu şekilde hareket ettiğini ve müminler arasında eşitlik ilkesini ortadan kaldırarak İslam'ın en temel prensiplerinden birisini ortadan kaldırdığını biliyoruz.
İkinci önemli mesele ise 'alenilik' meselesidir. İslam'ın bütün inançlarının ve öğretisinin, Hazreti Peygamberimizin özellikle Mekke devrinden sonra bütünüyle aleni olduğu gerçeğidir. Bu çerçevede bu topraklarda yaşadığınız İslam geleneğinin de iki temel kurumu olan 'medreselerin ve dergahların' ortak özelliği, halka açık olmasıdır. Bunlarsa ortaya koydukları ışık evleri vasıtasıyla gelene de gidene de sansürlü bir şekilde bu yerleri açmış, tabiri caizse İslam'ın en temel müesseselerinden birisi olarak alenilik müessesini ortadan kaldırarak, buraları birer mescid-i dırar haline getirmiştir. Yıllarca da bu şekilde Müslümanları cami bütünlüğü içerisinden uzaklaştırmayı, ne yazık ki kendi açılarından da başarmışlardır. Bu özelliğiyle tam manasıyla içe kapalı, batıni bir örgütlenme modeliyle, diyebiliriz ki modern bir masonluk teşkilatı olarak karşımıza çıkmış sözde bir dini örgütlenmeydi. Şimdi bunların bu yüzlerini çok daha açık görüyoruz ama çok daha aleni bir şekilde bunların ortaya konulması lazım."
"(La ilahe illallah) demenin yeterli olduğu fikri, hiçbir şekilde kabul edilemez"
FETÖ'nün "ontolojik" olarak en büyük tahribatlarının, "liderlerinin masumiyeti" fikri olduğuna işaret eden Kurtulmuş, şu ifadeleri kullandı:
"Bizim için peygamberlerden başka hiç kimsenin 'İsmet' sıfatı olmadığı aşikardır. Ama bunlar yıllarca hem de en aleni vasıtalarıyla liderlerinin masumiyet fikrini, hatadan münezzeh fikrini ortaya koyacak çok büyük hataların içerisinde oldular. Bu şekliyle diyebiliriz ki firavunlaştılar. Firavunun da en önemli özelliklerinden birisi, kendisinin hatadan münezzeh, yaptıklarının da sorgulamadan uzak olduğuna inanması ve inandırılmasıydı. Ontolojik olarak en önemli hususlarından birisi, İslam'a aykırı en önemli alanlarından birisi de dinler arası diyalog arasında ortaya koydukları son derece sapkın bir inanıştır. Hepimizin malumu, yıllardır sadece Allah'a inanmanın cennete gitmek için yeterli olacağını savunan bu gruba karşı ne yazık ki Türkiye'de din otoriteleri gerekli cevabı vakti zamanında vermemiştir."
Dinler arası diyaloğun esasını oluşturan, "La ilahe illallah" demenin yeterli olduğu fikrinin, hiçbir şekilde kabul edilemez olduğunu belirten Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Bunlar bu anlamda aslında yeni bir din, Allah'ın son dinini başka dinlerle bütünleştirerek yeni bir din ortaya koymak bakımından da ontolojik olarak belamlaşma sürecine girdiler ve tam manasıyla bu konuda büyük hezeyanlar ortaya koydular. Ayrıca bu örgütün en önemli meselelerinden birisi de diğer Müslümanları kendilerinden ayrı kabul etmeleri, ayrı telakki etmeleridir. Bir insanda 99 tane mümin işareti olsa kendilerinden olmadıkça, bu insanları, bu müminlere kendi daireleri içerisinde İslam hukukunun fertleri olarak görmediler, İslam hukuku çerçevesinde mümin kardeşleri olarak görmediler. Epistemolojik olarak en büyük problemleri ise ehli sünnet ana gövdesinden ayrılan çok önemli bir özellik olarak takiyeyi, imanın bir haline getirmiş olmalarıdır. Bunların hem inançlarının merkezinde hem örgütlerinin merkezinde takiye en önemlilerinden birisiydi."
"Bu yaraları sarma zamanıdır"
Kurtulmuş, düşünce sistematiği olarak yıllardır bu kadar büyük yanlışlıklarla, bu kadar büyük eksikliklerle dolu olan bu örgütün, en büyük yanlışının ise en sonunda bütün bu yanlışlıkların hepsini örtecek şekilde cinayet şebekesine çıkardıkları tavırlarıyla son noktayı koyduklarını söyledi.
Bu adamların 238 masum insanın kanına girdiğini dile getiren Kurtulmuş, çok sayıda insanı da katletmek için hesaplar kurduklarını, ancak Allah'ın hesapları bozduğunu ifade etti.
"Bu katiller, caniler İslam tarihinin yüz karası, kara bir örgüt olarak tarihin karanlık çöplüğüne atılacaklardır" diyen Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Milletimize çok büyük bir tahribat açtıkları, milletin zihninde derin yaralar oluşturdukları kuşkusuzdur. Şimdi hep beraber, bu yaraları sarma zamanıdır. Bu yaraları sararken asla ve asla bu örgütle ilgili, irtibatlı, iltisaklı olan hiç kimseye karşı merhametli olmayacağız. Hiç kimse endişe etmesin, bunlar yapılırken bunlarla hiçbir şekilde gönül bağı, irtibatı ve iltisakı olmayan hiç kimseye de haksızlık yapılmayacak, zulmedilmeyecektir. Din camiamızın ve Türkiye'deki din alimlerinin vazifesi de bu adamları, İslam tarihinin, İslam fikriyatının bütün tarihinden kazımak ve bunları milletin gönlünden, zihninden İslam'la ilgisi olmayan karanlık bir örgüt olarak tamamıyla kazıyıp atmaktır."