Yazar Hanri Benazus “Saat 10.30-11.00 sıraları sokakta bir feryat patladı, ‘Atatürk öldü’ diye” sözleriyle başladı o anları anlatmaya:
“Ben öyle ağlayıp sızlamışım ki ama hüngür hüngür ağlıyorum Atatürk'üm öldü diye. Tabloyu anlatmak isterim size; Bir çöpçü vardı Atatürk'ün öldüğünü duydu. Oturdu kaldırımın üstüne süpürge bir tarafta o teneke bir tarafta. İki başı böyle ne yapacağını bilmez halde… Öbür köşede karakol var; her bir basamak da bir polis. Ne yaptıklarını bilmez haldeler. Komiserse tam orta yerde bacaklarını sallamış aşağıya... Vuruyor, vuruyor, vuruyor… Yüzüne vuruyor. Tablo bu; yani ayrımsız herkes Atatürk'ün o günkü ölümünü doya doya duydu ve hissetti."
Yazar Hıfzı Topuz ise 10 Kasım’dan önce gazetelerde Atatürk’ün sağlık haberleri yayınlandığına dikkat çekti: “Bir hekimler heyeti vardı. Onlar günlük rapor veriyorlardı Atatürk’ün sağlık durumu hakkında.”
Büyük yas gününü ise şöyle anlattı Hıfzı Topuz: “Yavaş yavaş top arabası ilerliyordu. Bütün sokaklarda çıt çıkmıyordu, yalnız tekerleklerin sesi geliyordu. Ve insanlar kaldırımlarda ağlaşıyorlardı. Araba ağır ağır ilerledi. Bir süre sonra Dolmabahçe Sarayı’na gittik. Atatürk’ün cenazesi tabutun üzerindeydi. Katafalkın üzerindeydi. Onun önünden geçtik. Yine herkes sıra olmuştu yine herkes ağlıyordu. Ve biz de uzaktan izliyorduk.”
"O gün bir felaket haliydi"
Topuz hissettiği duygunun yoğunluğunu şöyle özetledi: “Yani o gün böyle bir felaket haliydi. Yeri doldurulmaz bir boşluk bırakarak hayatımızdan ayrıldı…”
Emekli opera sanatçısı Alp Özbay, Atatürk’ün ölüm haberini yatakhanede duyduklarını anlattı: “Duyduğumuz zaman yatakhanedeydik biz. Öğretmenler koşturuyordu; ‘Atatürk ölmüş, Atatürk ölmüş’ diye. Çığlık çığlığa bütün yatakhane…”
"Gözyaşlarıyla uğurladık Ankara’ya"
Özbay, Atatürk’ün İzmit’ten Ankara’ya uğurlanışını ise şöyle anlattı: “Muazzam bir kalabalık vardı Gazi İstasyonu’nda. Orada 10 dakika mı, 15 dakika mı beklettiler. Marşlar çalıyordu, dualar ediliyordu. O kalabalık neredeyse trenin içine girmeye çalışıyordu. Bekledik saatlerce tren geldi. Uzun uzun düdük çaldı. Bütün öğrenciler bütün çiftlikte yaşayanlar gözyaşları içindeyiz. Yani görülecek bir şeydi öyle bir bağırma veda koptu ki sormayın. Ondan sonra tren ağır ağır kalktı. Gözyaşlarıyla uğurladık Ankara’ya.”
“O gün bir acı çöktü içimize, felaket bir acı hala yaşarız yani” diyen Özbay Atatürk’e duyduğu sevgi ve özlemi şöyle dile getirdi:
"Herhangi bir şey değil, sevgi doğurmuştu içimizde"
“Haftada iki üç akşam görmeye çok çok alışmıştık, sevmiştik. Herhangi bir şey değil, sevgi doğurmuştu içimizde. Hem fiziği, hem bakışları hem de bize olan ilgisi bizi çok içimizden yaralamıştı. Tabii onun verdiği acıyla da herkes ağlıyordu. Allah gani gani rahmet eylesin…”