Rusya’nın Ukrayna’ya saldıracağının netleşmesinin ardından en çok merak edilen konulardan biri de Kiev’in vereceği muhtemel asimetrik yanıtlardı. Bu beklentinin temelinde ABD ve İngiltere başta olmak üzere kimi batılı ülkelerin Ukrayna’ya gayri nizami harp konusunda uzun süredir verdiği eğitimler yatıyordu.
Bu eğilim Kiev’in 72 saatte düşeceği tezine karşı Ukrayna güçlerinin sivil halkla beraber savaşı başkent ve çevresinde karşılayacağı, Rusya’nın zorlansa da bir şekilde kontrolü ele geçirip hedeflerine ulaşacağı beklentisindeydi.
Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Çok farklı başlıklar halinde sıralayacağımız sebepler neticesinde Rusya alanda bir türlü hakimiyet sağlayamadı. Aradan geçen sürede Ukrayna’nın karşı saldırıları artmaya ve sonunda son derece kritik/stratejik yerleri dahi hedef alabilen bir yapıya kavuştu.
Kamikaze SİDA’lar başrolde
İlk dönemlerde insansız hava araçlarının domine ettiği savaş alanında bir süre harp sahasının yeni olmayan ancak belki de altın çağını yaşayan oyuncusu sahneye çıktı: İnsansız deniz araçları…
Geçtiğimiz gün Rusya Savunma Bakanlığı, Türk Akım ile Mavi Akım doğal gaz boru hatlarının güvenliğini sağlamakla görevli bir Rus gemisine Ukrayna’ya ait insansız deniz araçlarıyla saldırı girişiminde bulunulduğunu açıkladı. Ardından da saldırıya ilişkin videolar yayınlandı.
Bu son olayla birlikte hem insansız deniz araçlarının harp sahasında ortaya koyabileceği yeni gerçeklik hem de Türkiye’nin söz konusu alanda elinin nasıl olduğu sorusunun yanıtı önem kazandı. Süreci yakından takip eden isimlerden biri olan Savunma ve Denizcilik Araştırmacısı Kozan Selçuk ile merak edilen sorulara yanıt aradık.
Çok eski zamanlardan beri bu yöntem kullanılıyor
Her ne kadar SİDA’larla yapılan bu tür saldırılar yeni sanılsa da aslında durum pek de öyle değil… Kozan Selçuk Erkan bu gerçeği hatırlatarak anlatmaya başlıyor ve silahlı insansız deniz araçlarının tarihte çok eski zamandan beri kullanılan bir saldırı biçimi olduğunun altını çiziyor.
Basra Körfezi ve Kızıldeniz’de yapılan saldırıları da anımsatıyor, buralarda uzaktan kumandalı jetskilerin kullandığını kaydediyor.
Teknolojiyle birlikte SİDA’ların kabiliyeti de arttı
Ukrayna savaşı ile kamikaze botların teknolojik olarak iyice geliştiği bir döneme geçtiğimiz sır değil. Kozan Selçuk Erkan bu noktada ilginç bir parantez açıyor ve “Eskiden asimetrik bir saldırı aracı olarak kullanılıyordu. Şimdi resmi devlet unsurlarının bir harp enstrümanı haline geldi” ifadesini kullanıyor.
Peki bu ‘gelişmişlik’ sahaya nasıl bir etki yapacak diye soruyoruz. “Bu tür sistemlerde cin şişeden çıktı mı tekrar yerine koyamazsınız” uyarısında bulunup devam ediyor:
Burada sadece gemiye verilen zarar üzerinden ilerlersek fotoğrafın önemli bir parçası eksik kalır. Kamikaze SİDA saldırısına maruz kalmamak için karşı tarafın ciddi önlemler alması, daha net bir ifadeyle kat be kat daha fazla para harcaması gerekiyor. Bu da denklemi daha ilginç kılıyor.”
Etkisi maliyetinin çok daha ötesinde
SİDA’ların maliyeti tabi ki önemli ama karşı tarafa verebileceği stratejik, askeri, ekonomik ve psikolojik hasar meselesi oldukça değerli. Erkan’dan biraz daha açmasını istiyoruz bu konuyu. Somut örnekler üzerinden anlatmaya başlıyor:
“Ukrayna, 200 bin dolarlık 6 tekne ile Sivastapol limanına saldırdı. Rus gemilerine verilen zararları bir kenara koyalım. Ruslar on milyonlarca dolar harcayarak limana üç sıra zincir çekti. Yetmedi karakol görevi yapmak üzere tekneler getirdi. O da yetmedi gözlem ve silah kuleleri inşa etmek zorunda kaldı.
Moskova Gemisi vurulduktan sonra Ruslar, Ukrayna kıyılarına çok yaklaşmasa da kendi bölgelerde gemileri pervasızca denize açılıp güdümlü füze saldırısı yapıyordu. Ukrayna’nın SİDA saldırıları artınca Ruslar savaş gemilerini Sivastapol’dan Karadeniz’in diğer ucuna çekmek zorunda kaldı. Geldiğimiz noktada çok kısıtlı sürelerde gemilerini denize çıkartır hale geldiler. Yani kamikaze botların etkileri çok büyük oldu.”
Ülkelerin mutlaka sahip olmak isteyeceği bir güç
Kamikaze SİDA’lar için tüm bu söylediklerimiz iki temel gerçeği de beraberinde getiriyor… Tüm ülkelerin böylesine maliyet ekin sistemlere sahip olmak isteyeceği. Diğer mesele ise bu saldırı şeklinin dünya için artacak bir tehdit olması.
Kozan Selçuk Erkan tam da bu noktada sözü ‘menzil’ meselesine getiriyor. Geçmiş dönemlerde patlayıcı yüklü SİDA’lar kıyı bölgelerde düşman unsurların operasyon yapmasını engellemek için kısa menzilli olarak düşünülüyordu. Şimdi bunun da değiştiğine dikkat çekiyor Erkan.
“Gelişen teknoloji ile uydu bağlantısı sayesinde çok çok uzak menzillere dahi gidip görüntü alarak hedefi bulup zarar verecek hale geldiler” diyor. Bu durum söz konusu araçları ‘kıyı tehdidi’ olmanın ötesinde bir noktaya taşıyor.
Türkiye bu tür saldırıları önleyebilecek kapasitede mi?
Eğer harp sahasında kritik bir değişim yaşanıyorsa onun Türkiye’ye etkilerini de mutlaka konuşmak gerekiyor. Sözde müttefiklerimizin teröristlere verdiği silah ve sofistike sistemleri ‘dalgıç eğitimi’, ‘pilot eğitimi’ ‘tank eğitimi’ gibi çok farklı bir noktaya taşıması Ankara’nın bu alanlarda da tetikte olması zorunluluğunu getiriyor.
Bu noktada Kozan Selçuk Erkan’a çok net bir şekilde olası bir kamikaze SİDA saldırısında Türkiye’nin elinin nasıl olduğunu soruyoruz.
Ülkemizde eskiden beri denizden gelebilecek asimetrik saldırılara karşı önemli ölçüde farkındalık ve çözümlerin mevcut olduğundan bahsediyor Erkan.
Tuzla sınıfı karakol gemilerimizin diğer amaçlarından birinin de bu olduğunu anımsatıp, “Ayrıca gemilerimizde çok güçlü gece/gündüz görüş sistemleri var. Daha önemlisi hemen her gemimizde stabilize platform üzerinde oldukça hassas yüksek isabet oranına sahip küçük silahlar bulunuyor. Bunun yanı sıra fırkateynlerimizde önemli ölçüde elektronik harp kabiliyeti mevcut. Bu sayede karadan gelen sinyallerin kesilmesi mümkün” diyor.
Türk SİDA’ları kamikaze unsurlara göz açtırmaz
Türkiye’nin yerli/milli SİDA’lar noktasında dünyada ‘oyun kurucu’ bir pozisyona ilerlediğini vurguluyor Kozan Selçuk Erkan ve sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Ayrıca yepyeni bir oyuncu olarak keşif ve karakol görevi yapacak SİDA'larımız denkleme giriyor. SİDA’larımıza ilk görev olarak ‘keşif, gözetleme ve karakol’ faaliyeti seçilmesi tesadüf değil.
SİDA’larımızın en önemli görevlerinden biri denizdeki patlayıcı yüklü asimetrik insansız sistemleri engellemek olacaktır. Ülkemizi sadece bu tehdide çözümü olan değil dünyaya çözümü satacak ülke olarak görmemiz gerek.
Bu arada kamikaze botları engellemek için teknolojik çözüm üreten Türkiye’nin ‘kamikaze bot’ üretim becerisinin olmaması işin doğasına ters. Bu konuda sürü halinde görev yapabilen otonom sistemler üretebileceğimizi tüm dünyaya gösterdik. Eminim ki bu sistemlerden çok daha fazlası şu anda geliştiriliyor ve test ediliyordur.”