Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Arşivlerimizin Gelişimi, Vizyonu ve Tarih Araştırmalarına Katkısı Sempozyumu'nda konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
“Arşiv, milletin ve devletin hafızasıdır”
Bilindiği gibi, yeni yönetim sisteminde Devlet Arşivleri Başkanlığını, doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağladık. Bu durum, kamunun belge yönetimi ile arşiv birikimine verdiğimiz ehemmiyetin bir işaretidir. Arşiv, milletin ve devletin hafızasıdır.
Hafızası olmayan milletler, nereden geldiklerini, bugün nerede durduklarını ve nereye gideceklerini bilemezler. Güçlü bir arşiv geleneği, aynı zamanda güçlü bir devlet geçmişinin ifadesidir.
“Osmanlı, en iyi kayıt tutan ve muhafaza eden devletlerin başında gelir”
Biz, her fırsatta 2 bin 200 yılı aşkın devlet geleneğine, coğrafyamızda da bin yıllık bir geçmişe sahip olduğumuzu söylüyoruz. İşte bu devlet geleneğimizin ve yaşadığımız topraklardaki geçmişimizin en büyük dayanağı tarih çalışmaları ile zengin arşiv birikimimizdir. Özellikle Osmanlı, dünyada en iyi kayıt tutan ve bunu muhafaza eden devletlerin başında gelir.
“31 milyon belge ve 275 bin defter tasnif edilmiştir”
Başkentteki merkezi yönetimin tüm kayıtları zaten muntazaman tutulmuştur. Bunun yanında, devletin her köşesindeki her bir hanenin ne kadar toprağı, hayvanı bulunduğundan mahkeme kayıtlarına kadar tüm belgeler titiz bir şekilde tutulmuş ve arşivlenmiştir. Bugüne kadar Osmanlı arşivinde yürütülen çalışmalarla 31 milyon belge ve 275 bin defter tasnif edilmiştir.
Cumhuriyet arşivinde bulunan 40 milyon belgenin dörtte biri ile 117 bin defterin dörtte üçü tasnif edilmiş durumdadır.
“Artık bu konu başlı başına bir uzmanlık alanı haline gelmiştir”
Cumhuriyet döneminde, özellikle de ilk yıllarda, maalesef bu hazinenin kıymeti bilinememiş, önemli bir kısmı heba edilmiştir. Başbakanlığımız döneminde hayata geçirdiğimiz dijitalleşme projeleriyle, devlet belgelerinin önemli bir bölümünü bilgisayar ortamında güvence altına alınabilmesini sağladık.
Osmanlı arşivindeki 33,5 milyon belge ve 8 milyon defter görüntüsü, Cumhuriyet arşivinde ise 19 milyon belge ve 2 milyon defter görüntüsü dijitalleştirilmiştir. Aynı şekilde, belgelerin restorasyonu konusunda da çok önemli adımlar atılmıştır. Artık bu konu başlı başına bir uzmanlık alanı haline gelmiştir.
“Arşivciliğimizin önünde yeni bir dönem açtık”
Mevcut arşivin korunması yanında, devlet belgelerinin nasıl muhafaza ve tasnif edileceği konusunda da ciddi sıkıntılar yaşanıyordu. Devlet Arşivleri Başkanlığını Cumhurbaşkanlığına bağlayarak, bu alandaki tüm belirsizlikleri ortadan kaldırdık ve arşivciliğimizin önünde yeni bir dönem açtık.
Meclis ve istihbarat dışındaki tüm kurumlarımızın arşivleri, artık merkezi olarak yönetiliyor. İnşallah bundan sonra devlet belgelerimizi, ecdadımızın hassasiyetinde koruyacak ve değerlendireceğiz.
“Türk tarihini daracık bir kovuğa hapsetmek isteyen kısır bir anlayış türetilmiştir”
Cumhuriyetimiz kurulduktan sonra tek parti döneminde, milletimizin geçmişiyle bağlarının kopartılmasına yönelik fevkalade yanlış bir politika izlenmiştir. Osmanlıyı reddeden, Selçukluyu görmezden gelen, İslam medeniyetine tümden düşman kesilen, Türk tarihini daracık bir kovuğa hapsetmek isteyen kısır bir anlayış türetilmiştir.
Yeni nesillerin kafasında, sanki “milletimizin tarihi 1919’da başlıyor, daha öncesi bize ait değil” gibi bir yaklaşım nakşedilmeye çalışılmıştır. Evlatlarımız, kendilerine okul kitaplarında anlatılan tarih ile babalarından, dedelerinden, çevrelerindeki arif ve âlim büyüklerinden tevarüs ettikleri bilgiler arasında şaşırıp kalmışlardır.
“Türkiye, dev bir coğrafyanın hafızasını saklıyor”
Milletimiz, o engin irfanıyla bu dayatmayı reddetmiş ve tarihine sahip çıkmıştır. Buna rağmen yaşanan süreçte ortaya çıkan tahribatı küçümsemek de mümkün değildir. Halbuki, sadece toplantımızın konusu olan arşivcilik açısından baktığımızda dahi, karşımızda eşsiz bir hazine durduğunu görüyoruz.
Bilhassa Osmanlı arşivi öyle bir hazine ki, sadece ülkemizin değil, aynı zamanda 40’dan fazla devletin geçmişini içinde barındırıyor. Bir başka ifadeyle Türkiye, arşivlerinde, kendisiyle birlikte dev bir coğrafyanın hafızasını da saklıyor. Bugün bölgemizdeki pek çok uluslararası sorunun çözümünün Osmanlı arşivlerinde aranması boşuna değildir.
“Arşiv araştırmacılığına özel önem vermemiz gerekiyor”
Bölgemizdeki kimi ülkeler ve örgütler hem haydutlukla, zorla, baskıyla, hileyle demografiyi değiştiriyor, hem de buna hukuki kılıflar uydurmaya çalışıyor. Bunlara diyoruz ki, bizim arşivlerimizdeki kayıtlar, bu bölgelerin gerçek sahiplerini tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır.
Coğrafyada adalet yeniden tesis edildiğinde, elimizdeki arşiv belgelerinin yardımıyla, inşallah hak yerini bulacaktır. Tabii bunun için arşiv araştırmacılığına özel önem vermemiz gerekiyor.
Osmanlı arşivlerinde çalışmak için, öncelikle mali kayıtlarda kullanılan siyakat yazısı ve rakamları bilmek şarttır.
Bunun yanında, Budin’den Yemen’e kadar uzanan geniş coğrafyadaki mahalli kelimelere, yer isimlerine, kavramlara hâkim olunmalıdır.
Bab-ı Ali Evrak Odası’nın muhaberat ve numaralama sistemini bilmeden arşiv belgelerinin içinden çıkmak mümkün değildir.
“Osmanlı Türkçesini bilmek elzemdir”
Osmanlı Türkçesinin başlangıç seviyesinden arşiv uzmanlığına kadar her düzeyde öğrenilmesini işte bunun için teşvik ediyoruz. Orta öğretimden başlayarak Osmanlı Türkçesini yaygınlaştırmamız, tarihimizle bağımızı güçlendirmek yanında, kültürel zenginlik bakımından da çok büyük fayda sağlayacaktır. Osmanlı Türkçesine savaş açanların amacı bugünkü alfabemizi ve Türkçemizi savunmak asla değildir, bilakis asıl gaye milletimizin mazisiyle olan bağlarını tümden kesmektir.
Sadece Osmanlı değil, Cumhuriyet tarihini hakkıyla çalışmak için de Osmanlı Türkçesini bilmek elzemdir. Çünkü, Gazi Mustafa Kemal’den İsmet İnönü’ye, Celal Bayar’dan Kenan Evren’e kadar Cumhuriyet dönemi devlet adamlarının önemli bir bölümü de notlarını Osmanlı Türkçesiyle tutmuştur.
“Herhalde tüm dünya bizim arşivlerimizi konuşuyor olurdu”
Arşiv araştırmacılığının yeni nesillerde rağbet bulması için bu konuda gereken adımları süratle atmalıyız. Şayet ömrünü arşivlerde çalışarak geçiren bilim insanlarımız, araştırmacılarımız, uzmanlarımız olmasaydı, bugün pek çok konuda ne söyleyeceğimizi, ne yapacağımızı bilmez durumda kalırdık. Arşiv araştırmacılığını hak ettiği yere getirmek ve prestijli bir uğraş haline dönüştürmek için her türlü desteği vermeye hazırız. Osmanlı arşivlerinin tamamının bir an önce tasnifi ve dijitalleştirilmesi, geleceğimize bırakacağımız en büyük miras olacaktır. Açık konuşmak gerekirse, elimizdeki arşiv hazinesine bir başka ülke sahip olsaydı, herhalde tüm dünya bizim arşivlerimizi konuşuyor olurdu.
Böyle bir durumda, herhalde arşivlerimiz üzerine onlarca roman yazıldığını, film çekildiğini, dizilere konu olduğunu görürdük. TRT'de yayınlanan Diriliş Ertuğrul dizisinin tek başına Osmanlı tarihine olan ilgiyi nasıl arttırdığını herhalde sizlerde en az benim kadar biliyorsunuz. Dünyanın neresine gidersem, gittiğim yerlerde bana Diriliş'ten bahsediyorlar. Bu örnek bize, önümüzdeki dönemde tarihimizle ve münhasıran arşivlerimizle ilgili benzer çalışmalara ağırlık vermemiz gerektiğine işaret ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: TRT'de yayınlanan Diriliş Ertuğrul dizisinin tek başına Osmanlı tarihine olan ilgiyi nasıl arttırdığını herhalde sizlerde en az benim kadar biliyorsunuz. Dünyanın neresine gidersem, gittiğim yerlerde bana Diriliş'ten bahsediyorlar.https://t.co/AfUkqfOyy9 pic.twitter.com/VmaKz9PzcC
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) 24 Nisan 2019
Siz değerli hocalarımdan ve arşiv araştırmacılarımızdan bu konuda daha fazla gayret ortaya koymanızı, yol gösterici olmanızı rica ediyorum.
Hepsinin de kanlı bir geçmişe sahip olduğunu görüyoruz”
Arşivlerimiz sayesinde, tüm dünyaya göğsümüzü gererek gerçekleri haykırdığımız tartışmalardan biri de, Ermeni meselesidir.
Ermeni meselesi ve terörle mücadele üzerinden Türkiye’ye insan hakları ve demokrasi dersi vermeye kalkışanlara baktığımızda, hepsinin de kanlı bir geçmişe sahip olduğunu görüyoruz.
Buna karşılık her fırsatta iftira attıkları bizim ecdadımız ise kalpleri, gönülleri fethederek hâkimiyet alanını genişletmiştir.
“Katliamların, soykırımların, işkencelerin çoğu defa mağduru olduk”
Batı dünyasının bugün dünyanın hâkim gücü haline gelmesi, değerlerinin yüceliği yahut fikirlerinin mükemmelliği ile gerçekleşmiş değildir. Bu hâkimiyetin gerisinde, Batı toplumlarının kendi çıkarlarını her türlü değerin üstünde tutarak, insana ve tabiata karşı yürüttüğü acımasız savaş vardır.
Son asırlarda insanlığın yaşadığı büyük kıyımların ve acıların, sorumlusu veya kışkırtıcısı, bugün insan hakları ve özgürlükler havarisi maskesi takanlardır. Bu vahşetlerin, katliamların, soykırımların ve işkencelerin hiçbirisinde bizim dahlimiz bulunmadığı gibi çoğu defa mağduru olduk.
“4 milyon insanın ölümünün sorumlusu ne Türkler, ne de Müslümanlardır”
Son asırlarda insanlığın yaşadığı büyük kıyımların ve acıların, sorumlusu veya kışkırtıcısı, bugün insan hakları ve özgürlükler havarisi maskesi takanlardır. Bu vahşetlerin, katliamların, soykırımların ve işkencelerin hiçbirisinde bizim dahlimiz bulunmadığı gibi çoğu defa mağduru olduk. Haçlı Seferlerinde, o dönemin dünyasında çok büyük bir rakamı ifade eden 4 milyon insanın ölümünün sorumlusu ne Türkler, ne de Müslümanlardır. Sömürgecilik yoluyla ekonomik refah tesis etmek için dünyanın dört bir yanında 50 milyon insanın vahşice katledilmesinin sorumlusu da Türkler veya Müslümanlar değildir.
“Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarını kimlerin çıkarttığı bellidir”
Amerika kıtasındaki kadim medeniyetlerin ve halkların yok edilmesinin altında bizim ecdadımızın imzası yoktur. Yaklaşık 70 milyon insanın ölümüyle, tarihin en büyük kıyımlarının yaşandığı Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarını kimlerin çıkarttığı da bellidir.
Soykırımdan söz edenler, daha 80 yıl önce Avrupa’da başlattıkları Yahudi avını, toplama kamplarını herhalde hafızalarından silmiş durumdalar. Milyonlarca Kırım Tatarını ve Ahıska Türkünü bir gecede trenlere doldurup ölüme gönderenleri de unutmadık.
Masumların Libya ve Cezayir çöllerinde yankılanan feryatlarını bugün bile duyuyor, yüreğimizde hissediyoruz. Oralardaki zulüm ve katliamların sorumlusu da Müslümanlar değillerdi.
“Kimsenin başını kaldıracak yüzü kalmaz”
25 sene önce Ruanda'da 800 bin insanı soykırımda kimlerin öldürdüğü aşikardır ve failleri Fransızlardır. Kalkıp bize ders veriyor Fransızlar. Geçtiğimiz yıllarda, Bosna’da, Karabağ’da, Arakan’da toplamda milyonlarca masum insanı vahşice katledenlere kimlerin seyirci kaldığını, kimlerin örtülü destek verdiğini de gayet iyi biliyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: 25 sene önce Ruanda da 800 bin insanı o soykırımda kimlerin öldürdüğü aşikardır ve failleri Fransızlardır. Kalkıp bize ders veriyor Fransızlar. Ne dersi veriyorsun?https://t.co/AfUkqfOyy9 pic.twitter.com/8sTE7qb9BW
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) 24 Nisan 2019
Millet olarak bizim yaşadığımız acıların listesini çıkartmaya kalksak, herhalde kimsenin başını kaldıracak yüzü kalmaz.
“Milyonlarca sivilin katilinin kim olduğunu söylemeye gerek yok”
Sadece 1912 yılından 1919 yılına kadar, Balkanlarda 2 milyon, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da da 2 milyona yakın sivil kardeşimiz, sırf Türk ve Müslüman oldukları için katledilmişlerdir.
Bugün de Irak’ta, Suriye’de, Afrika’nın çeşitli yerlerinde ölen milyonlarca sivilin gerçek katilinin kimler olduğunu herhalde söylemeye gerek yoktur. Bir kez daha altını çizerek ifade ediyorum. Katliamların, soykırımların, işkencelerin ve insanlık dışı muamelelerin tamamının da altını kazıdığınızda karşınıza bugün bizim karşımızda soykırım, demokrasi ve özgürlük diye yaygara koparanları göreceksiniz.
“Her fırsatta yüzlerine kanlı geçmişlerini çarpmak mecburiyetindeyiz”
Ecdadımız gibi biz de Türkiye olarak bugün dünyada hep mazlumların yanında yer almayı sürdürüyoruz. Nerede bir mazlumun ahı duyulursa, onun yarasını sarmak, akan gözyaşını silmek bizim ahlakımızın gereğidir.
Bu tarihi gerçeklere rağmen bizi Ermeni meselesi üzerinden köşeye sıkıştırmak isteyenlerin yüzlerine, her fırsatta kanlı geçmişlerini çarpmak mecburiyetindeyiz.
“Arşivlerimizin kapıları sonuna kadar açıktır”
Doğu Anadolu bölgemizdeki Müslüman ahaliyi kadın, çocuk, ihtiyar demeden katleden Ermeni çetelerini ve onlara destek verenlerin tehciri, böyle bir dönemde yapılabilecek en makul davranıştır.
Daha sonraki gelişmeler, tehcirin, daha büyük felaketlerin önüne geçen gerçekten isabetli bir karar olduğunu göstermiştir. Bu gerçeklerin hepsi de arşiv belgeleriyle sabittir.
Amacı hakikati bulmak olan herkese arşivlerimizin kapıları sonuna kadar açıktır. Bugüne kadar Ermeni meselesini kaşıyan hiçbir grup ve devlet, iddialarını arşiv belgeleriyle ispat edememiştir.
Fransa başta olmak üzere, sözde Ermeni soykırımı iddialarıyla ortalığı bulandıranların hiçbirinin de hakikat diye bir derdi olmadığını biz zaten biliyoruz, tüm dünyanın da bilmesini istiyoruz.
“Ey Ermenistan senin de var siz de açın”
Biz arşivlerimizi açtık. Ey Ermenistan senin de var siz de açın, üçüncü ülkelerde varsa onlar da açsın. Tarihçiler gelsin çalışsın. Sonra siyasetçiler olarak bizler konuşalım. Gerçeği bulmak isteyen herkese arşivlerimizin kapıları sonuna kadar açıktır. Ermeni meselesini kaşıyan hiçbir grup ve devlet iddialarını arşivleriyle ispat edememişlerdir.
[1915 olayları] Cumhurbaşkanı Erdoğan: Biz arşivlerimizi sonuna kadar açtık, ey Ermeniler varsa arşiviniz siz de açın. Getirin bütün arşiv incelemelerinde yetkili olanları çalıştıralım. Ortaya çıkan tablolardan sonra biz siyasetçiler konuşalım.https://t.co/AfUkqfOyy9 pic.twitter.com/6zDJBXrx3Y
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) 24 Nisan 2019
Kaynak: TRT Haber