Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Radyo Televizyon Gazetecileri Derneğinin Sheraton Otel'deki 2017 Yılı Medya Oscarları Ödül Töreni'nde konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmasının satır başları şöyle;
Ödüllerini takdim edeceğimiz medya mensuplarını tebrik ediyorum. Bu ödülleri veren derneğimizi ayrıca tebrik ediyorum. Radyo ve televizyon kuruluşlarımızda görev yapan tüm arkadaşlarımıza çalışmalarında başarılar diliyorum.
Haberleşme insanlıkla birlikte ortaya çıkmış ve günümüze kadar kesintisiz şekilde farklı biçimlerde gelmiş bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç güvercinden dumana, atlı ulaklardan geçmişi milattan önceye dayanan yazılı dökümanlara kadar pek çok yöntemle karşılanmaya çalışılmıştır. Matbaa ile yeni bir dönem açılmıştır. Haberleşmede çığır açan bir başka dönüm noktası radyo ve televizyonun keşfedilmesidir. Bu arada haberleşmede bir başka dönüm noktası interneti de zikretmemiz gerekiyor. Bu kısa medya tarihini sizlere hatırlatmamın nedeni gazetecilik mesleğinin ne derece köklü ve önemli bir iş olduğunun altını çizmektir.
"Medyanın tekelleşmesi toplumsal davranışın tekdüze gelmesine yol açıyor"
Matbaa, radyo, televizyon, internet derken bugün geldiğimiz noktada medya araçlarının olmadığı bir hayatı neredeyse tahayyül edemez hale geldik. Medyanın hayatımıza bu kadar girmesiyle birlikte kolaylaştırıcı ve zaman kazandırıcı pek çok yönü yanında kontrol edici ve yönlendirici tarafları da tartışılmaya başlanmıştır. Bu çerçevede küresel köy eşik bekçiliği, suskunluk sarmalı, enformasyon toplumu gibi pek çok teori geliştirilmiştir. Bugün baktığımızda haberlerden sinemaya, eğlence programlarından çizgi filmlere kadar medya içeriğinin önemli bölümünün belli odakların tekelinde olduğunu görüyoruz. Medyanın tekelleşmesi giyim kuşamın, mimarinin yeme içme alışkanlıkların daha pek çok bireysel ve toplumsal davranışın da tekdüze gelmesine yol açıyor.
Görevimiz gereği dünyada ayak basmadık ülke neredeyse bırakmadık. Gittiğimiz her yerde aşağı yukarı aynı kıyafetleri giymiş insanlar, aynı mimari ile inşa edilmiş şehirler, aynı eşyalarla donatılmış mekanlar görüyoruz. Ziyaret ettiğimiz ülkelerin yerel unsurları sadece otantik gösteriler ve sergiler olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye'nin de bu tekdüzeliğin dışında olmadığını üzüntü ile ifade etmek isterim.
AK Parti iktidarları döneminde kişisel gayretimizle ilhamını kendi tarihimizden, medeniyetimizden alan bir mimari anlayışı geliştirmek için çok çalıştığımızın en yakın şahitleri sizlersiniz. Aynı şekilde medyada da bu yaklaşımla üretilmiş eserlerin yer alması konusunda ciddi çaba gösterdik. Elbette yapılan güzel işler var. Fakat hala o tüm dünyayı kuşatan kısırlığın dışına çıkamadığımız da bir gerçektir.
"Ülke ve millet olarak güçlüyseniz kendi özgürlüğünüzü koruma şansına sahipsiniz"
Medyadan başlayıp günlük hayatımızın her alanına kadar gelen bu sürecin siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal pek çok sebebi olduğunu biliyoruz. Bizim 40 yıllık siyasi hayatımızdaki tecrübelerimizden çıkardığımız sonuç şudur; şayet ülke ve millet olarak güçlüyseniz kendi özgürlüğünüzü koruma şansına sahipsiniz. Böyle bir gücünüz yoksa ya kendinizi dünyadan tecrit edeceksiniz ki artık böyle örnekler pek kalmadı ya küresel düzene tabi olacaksınız.
"Vesayet odaklarından, darbecilere kadar herkesin karşısında milletimizle birlikte dimdik durduk"
Bizim yöntemimiz daha farklı biz ne tabi olmayı ne tecrit olmayı seçtik. Bizim tercihimiz güçlü hale gelmekten yana oldu. Bunun için geçtiğimiz 16 yılda Türkiye'yi 3,5 kat büyüttük. Geliştirdik, zenginleştirdik. Bunun için ülkemizi her alanda kendi ayakları üzerinde durur hale getirmeye çalıştık. Bunun için 81 vilayetimizin tamamının ve 81 milyon vatandaşımızın her birinin ülkemizin zenginliğinden pay alabilmesini sağlamaya gayrek ettik. Bunun için vesayet odaklarından darbecilere, siyasi madrabazlardan ekonomik tetikçilere kadar herkesin karşısında milletimizle birlikte dimdik durduk. Bunun için her alanda yerli ve milli vurgusu yaptık yapmaya devam ediyoruz. Sadece 15 Temmuz'daki mücadelemiz bile millet olarak bu yöndeki kararlılığımızın en somut en çarpıcı örneğidir.
Açık konuşmak gerekirse İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olduğumuz günden itibaren bize en çok saldıran bizi en çok linç etmeye çalışanların başında kusura bakmayın medya geliyordu. Ana akım medya ülkemizde eskiden beri vesayetçilerle, darbecilerle, mandacılarla birlikte hareket etmiştir.
"Köşelerini kurşun gibi kullanan kalemşörlerle çarpışa çarpışa bugünlere geldik"
Milletin yanında durmak yerine marjinallerin safında yer almayı maharet sanan medyaya karşı da çok büyük mücadeleler verdik. Bir şairimizden esinlenerek söylediğim gibi biz her biri top güllesi niyetiyle atılan manşetlerle köşelerini kurşun gibi kullanan kalemşörlerle çarpışa çarpışa bugünlere geldik.
Hukuka da, vicdana da, ahlaka da sığmayacak bir mahkeme kararı ile mahkum edildiğimizde bizim için atılan "muhtar bile olamaz" manşetlerini unutmadık. Şahsımız hükümetimiz, partimiz aleyhinde yazılan çizilen bühtanların atılan iftiraların, yapılan çarpıtmaların haddi hesabı yoktur. Gezi ihanetini; sosyal tepki, 17/25 Aralık emniyet yargı darbe girişimini; hukuka saygı, çukur eylemlerini; sivil direniş, 15 Temmuz'u; tiyatro olarak göstermeye çalışanlar operasyonlarını hep medya üzerinden yürüttüler. Teröristlere güzellemeler yapan, milleti aşağılayan, hor gören, hakir gören bir zihniyet yıllarca medyada baştacı edildi. Millete "göbeğini kaşıyan adam" diyerek "bidon kafalı" diyerek, "koyun" diyerek ve daha nice ifadelerle en ağır hakaretleri yapanlar hep kusura bakmayın medya mensupları değil miydi?
Türkiye'nin geçirdiği büyük değişimden elbette medyamızda nasibini aldı. Bugün artık eskisine göre hakikatlere daha saygılı, haberlerinde, yayınlarında daha dengeli bir medyamız olduğuna inanıyorum.
"Bu coğrafyaya çok daha sıkı sahip çıkmamız gereken bir dönemden geçiyoruz"
Yaşadığımız coğrafya, tarihin her döneminde cazip bir yer olmuştur. Neredeyse insanlık tarihiyle eşit bir geçmişi olan bu coğrafyaya sahip olmak için, toplumlar nice büyük fedakarlıkları göze almışlardır. Geçtiğimiz Pazar günü, Malazgirt’te, Anadolu’yu bizlere yurt haline getiren zaferin sahibi ecdadımızı coşkuyla andık. Bundan sonra hem Ahlat’ta, hem Malazgirt’te ecdadın hatırasını yaşatmaya devam edeceğiz. Bin yıldır acısıyla tatlısıyla bizim olan bu coğrafyaya çok daha sıkı sahip çıkmamız gereken bir dönemden geçiyoruz.
"Terör örgütleri vasıtasıyla dışardan tazzike başladılar"
Ülke ve millet olarak son 150-200 yıldır sürekli savunmada kalmak, sürekli gerilemek mecburiyetinde kaldık. Her biri canımızdan birer parça olan nice vatan topraklarını gözü yaşlı, kalbi kırık bir şekilde geride bıraktık. Bugün kadim coğrafyamızın hangi köşesine gitsek, bizi anlatan eserler, hatıralar, izler bulmaya devam ediyoruz. Tavsiye ediyorum, Ahlat'a muhakkak gidin ve 8 bini aşkın o kabristandaki kabirleri görmek, inanıyorum ki sizlere ayrı bir cesaret verecektir. Orada bambaşka bir tarih var.
Türkiye sadece mevcut fiziki sınırlarından ibaret bir ülke değildir. Aynı şekilde Türk milletini de sadece bu sınırlar içinde yaşayanlardan ibaret göremeyiz. Bu ülkenin ve milletin gerisinde koskoca bir medeniyet, koskoca bir tarih, koskoca bir birikim vardır. Ülkemizin sınırları başkadır ama gönlümüzün sınırları bambaşkadır. Bunun için biz, ülkemizin sınırları içinde vatandaşlarımıza en iyi, en güzel, en ileri hizmetleri sunmakla kalmıyor, her fırsatta gönül sınırlarımız içindeki kardeşlerimizle de kucaklaşmaya önem veriyoruz. Türkiye’nin bu onurlu ve kapsamlı politikası, birilerini rahatsız ediyor. Geçtiğimiz beş yılda ülkemizin üzerine bu kadar çok gelinmesinin sebebi işte budur.
Farklı toplum kesimlerini tahrik edip ülkemizi iç kargaşaya sürükleyemeyince bu defa terör örgütleri vasıtasıyla dışardan tazzike başladılar. Yaptığımız sınır ötesi operasyonlarımızla bu projeyi de akamete uğrattık.
"İnşallah bu dalgayı da atlatacağız"
Şimdi ekonomi üzerinden bizi sıkıştırmaya çalışıyorlar. Türkiye'nin ekonomide çözmesi gereken yapısal sorunları elbette mevcuttur. Biz bunları zaten biliyor ve çözmek için çalışıyoruz. Ancak, bunların hiçbiri son zamanlarda yaşadığımız hadiseleri açıklamaya yeterli olamaz. Nitekim, birileri ülkemizi ekonomi üzerinden köşeye sıkıştırmaya çalıştıklarını açıkça da ifade etmekte çekinmiyorlar. İnşallah biz bu dalgayı da atlatacağız. Altyapımız, bunu atlatmaya zaten inanıyorum ki kabiliyetlidir, o gücü de vardır. Gerek ekonomi yönetimimiz, gerek devletimizin diğer kurumları ihtiyaç duyulan tedbirleri alıyorlar, alıyoruz.
Milletimiz elindeki kaynakları seferber etti. Yurt dışındaki dostlarımız da çok ciddi rakamlarla mücadelemize destek vermeye başladılar. Bu sürecin, hem ekonomik hem de siyasi bakımdan yeni bir sıçrama dönemine girişimizin vesilesi olacağına inanıyorum.
"Türkiye'nin, alternatifsiz olmadığını herkes görecek"
Biz tüm ilişkilerimizi tek taraflı kazanma değil, birlikte kazanma üzerine kuran bir ülkeyiz. Türkiye'nin, alternatifsiz olmadığını herkes görecek. Türkiye'yle birlikte hareket etmenin herkes için karşı bir tercih olduğunu bugüne kadar beraber çalıştığımız herkese gösterdik ancak NATO'da birlikte stratejik ortak olduğumuz bir ülkenin, kalkıp da Türkiye gibi NATO içerisinde, ilk üçün içerisinde yer alan bir stratejik ortağına bu şekilde yaklaşımlarda bulunmasını hiçbir cümle ifade edemez.
"Bize böyle tehditlerle geri adım attırmak mümkün değil"
NATO'da birlikte stratejik ortak olduğumuz bir ülkenin, kalkıp da Türkiye gibi NATO içerisinde ilk üçün içerisinde yer alan bir stratejik ortağına bu şekilde yaklaşımlarda bulunmasını hiç bir cümle ifade edemez. Gerek ekonomi yönetimimiz, gerek devletimizin diğer kurumları ihtiyaç duyulan tedbirleri alıyorlar, alıyoruz.
Şunu çok açık, net söylüyorum, bize böyle tehditlerle, bize ileri geri ifadelerle geri adım attırmak mümkün değil. Biz, öyle bir tarihin varisleriyiz ki bizi bu tehditlerle yıldırmak mümkün değildir. Demek ki onlar bu milleti tanımadılar ama tanıyacaklar. Biz bir ölürüz, bin diriliriz, yapımız bu, karakterimiz de bu. Vatandaşlarımız ve yüzlerce milyon dostumuzla, kardeşimizle birlikte aydınlık bir geleceğe doğru yürüdüğümüzden en küçük bir şüphemiz yoktur.
"Biz, 2023 hedeflerimize ulaşacağımıza yürekten inanıyoruz"
Hedefsiz bir ülke, pusulasız bir gemi gibidir; ne tarafa gideceğini bilemez. Türkiye çok net hedeflere sahip bir ülkedir. Biz 2023 vizyonumuzu 2011 yılında ilan ettik ve o günden beri de aynı rotada yürümeyi sürdürüyoruz. Kısa ve orta vadede 2023 hedeflerimize sıkı sıkıya sahip çıkıyoruz.
Hayata geçirdiğimiz her proje, başlattığımız her program, inşa ettiğimiz her eser bizi 2023 hedeflerimize bir adım daha yaklaştırmaya yöneliktir. İnanmak, başarmanın yarısıdır. Biz 2023 hedeflerimize ulaşacağımıza yürekten inanıyoruz, sadece bununla da kalmıyor, sonraki nesillere de 2053 ve 2071 vizyonlarımızı emanet ediyoruz.
"Hiç kimse milletimizin içini karartacak yollara tevessül etmesin"
Gençlerimize ve çocuklarımıza 16 yıldır kurduğumuz ve daha da ileriye taşıyacağımız bu alt yapı üzerinde hayallerini gerçekleştirebilecekleri bir Türkiye bırakıyoruz. Umutsuzluğu küfürle eş değer gören bir kültüre mensubuz. Hiç kimse milletimizin içini karartacak, şevkini kıracak, kafasında ve gönlünde şüphe uyandıracak yollara boşu boşuna tevessül etmesin.
Türkiye'nin girdiği her mücadeleden sadece ayakta değil aynı zamanda kazançlı bir şekilde çıkmasından başkaları rahatsız olabilir ama bu ülkenin hiçbir ferdi, hiçbir kuruluşu böyle bir hakka sahip değildir.
"Medya kuruluşları faaliyet gösterdikleri devletlerin ve toplumların ortak çıkarlarını gözetirler"
Malesef bu memleketin havasını teneffüs edip, ekmeğini yiyip, suyunu içip tüm imkanlardan en üst düzeyde faydalanıp Türkiye'nin yüz üstü yere kapaklanmasını heyecanla bekleyenler de olduğunu görüyorum. Milletimize ve onun temsilcisi olarak gördükleri şahsımıza karşı duydukları husumeti ülkenin felaketini dileyecek kadar ileri götürenler bulunduğuna şahit oluyoruz.
Medyanın da bilerek veya bilmeyerek bu alçaklığa aracılık etmesinden doğrusu üzüntü duyuyoruz. Batı ülkeleri başta olmak üzere dünyanın her yerinde medya kuruluşları faaliyet gösterdikleri devletlerin ve toplumların ortak çıkarlarını gözetirler. Bu anlayış medyanın yazılı olmayan kuralıdır. Kendi ülkesine ve toplumuna karşı husumet içine giren kişiler ve kuruluşlar her yerde olduğu gibi medyada da dışlanır, mecrasız bırakılırlar.
Türkiye'nin de bu olgunluğa, bu sorumluluk düzeyine ulaşması şarttır. Son dönemde bu doğrultuda önemli bir mesafe katetmiş olmakla birlikte daha gitmemiz gereken çok yol olduğu da ortadadır. Bugün burada bulunan sizlerden Türkiye'nin medyadaki bu dönüşümüne öncülük etmenizi, katkıda bulunmanızı özellikle bekliyorum. Siz de bu kararlılığı bu inancı doğrusu görüyorum.
Kaynak: TRT Haber