Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bugün Soçi’de bir araya gelecek.
Masada İdlib'deki gerginlik var. Görüşme öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bakü dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını cevapladı. Soçi Zirvesi'nde Rus Lider Putin ile yapılacak görüşmenin ipuçlarını verdi.
"İdlib'de bu süreç böyle devam ederse ağır sonuçları olabilir." uyarısı yapan Erdoğan, Hem Rusya'ya, hem koalisyon güçlerine "Çözüm bulmamız lazım” diye seslendi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarının satır başları şöyle;
Kafkas İslam Ordusu’nun Bakü’yü özgürlüğüne kavuşturmasının yüzüncü yıldönümü. Bakü’de bu münasebetle düzenlenen törenlere sizlerle birlikte katıldık. Bu, Osmanlı Devleti’nin zor günlerinde Ermeni ve Bolşevik çetelerine karşı kazanılmış tarihi bir zaferdir. Ordunun başında Enver Paşa’nın o zaman 28 yaşındaki kardeşi Nuri Paşa bulunuyordu. Bu savaşta biz 1130 şehit verdik. Türkiye’den sonra en fazla Türk şehitliği malum Azerbaycan’da bulunuyor.
100 yıl sonra Türkiye Azerbaycan ilişkileri güçlenerek her alanda gelişmeye devam ediyor. Görkemli gösteriler ve resmi geçit töreni de ülkelerimiz için gurur vericiydi. Mehteran takımımız, komando birliğimiz ve Türk Yıldızları orada görevlerini istisnai bir şekilde yerine getirmiş oldu.
Törenlerden önce kardeşim İlham Aliyev Bey ile baş başa görüşme yaptık. İkili ilişkileri ve bölgesel sorunları ele aldık. Bölgesel konularda Yukarı Karabağ meselesini özellikle gündeme getirdim. Buradaki sürecin acımasız yanı, ABD-Rusya-Fransa’dan müteşekkil Minsk üçlüsünün adeta oyalama taktiği içinde olması. Duyarlı davranmıyorlar. Nitekim, 1992 yılından bu yana yani 26 yıldan beri süreç adeta sürüncemeye bırakılmış vaziyette. Minsk üçlüsünün asli görevi, Yukarı Karabağ’da işgal altındaki toprakların bir an önce gerçek sahiplerine verilmesinin sağlanmasıdır. Temenni ediyoruz ki bunu bir şekilde başarma imkanı doğar.
Soçi ziyaretim var. Sayın Putin’e orada bu konuyu da açacağım. Sayın Putin ile ikili konularımızı özellikle Suriye meselesini ele alacağız. İdlib’deki son durumu bir kez daha değerlendireceğiz.
İstanbul’da malum dörtlü bir görüşme yapıldı; Türkiye Rusya, Fransa ve Almanya’dan temsilci arkadaşlarımız Suriye konusuyla ilgili bir ön hazırlık görüşmesi gerçekleştirdiler. Bilahare, konuyu tabii ki liderler seviyesinde değerlendirmemiz gerekecek.
"Hem Rusya hem koalisyon güçleri ile bir çözüm bulmamız lazım"
İdlib’de bu süreç böyle devam ederse bunun katlanılması ağır sonuçları olabilir. Buna fırsat vermeden, hem Rusya hem koalisyon güçleri ile bir çözüm bulmamız lazım. Koalisyon güçleri içerisinde malum ABD farklı bir yerde duruyor. Almanya ve Fransa ile daha önce görüşmelerimiz oldu. Rusya ile zaten işin içindeyiz.
Pazartesi yapacağım görüşmede, ardından BM Genel Kurulu’nda, ayrıca Almanya’ya yapacağım ziyarette bu konuları ele alma fırsatımız olacak.
İdlib’de durum iki üç gündür sakin. Yapılan girişimlerin bir neticesini aldık gibi görünüyor. Fakat hala biz tatmin olmuş değiliz. İşin siyasi ve insani yükünü Türkiye çekiyor. 3,5 milyon mülteci bizim ülkemizde. İdlib’den yine bir göç harekatı olursa insanların geleceği, sığınacağı yer yine Türkiye gözüküyor. Bizler bazı hazırlıkları yapmış vaziyetteyiz. Bu ön hazırlıklarla Suriye tarafında bazı çalışmalarımız var. Biz batı gibi davranamayız. Bizim davranışımız çok daha koruyucu olacaktır. Fakat yük de hafif değil, yük ağır. Bu ağır yükün altından kalkmak da kolay değil. Sabırla bu işi çözmeye, bunun altından kalkmaya gayret edeceğiz.
Pazartesi günü Sayın Putin ile yapacağımız görüşmeden alacağımız netice önemli olacaktır. Dediğim gibi ay sonuna doğru önce BM Genel Kurulu, akabinde Almanya ziyaretimiz var. Temenni ediyorum ki bu görüşmelerden alacağımız olumlu neticelerle bunu bir yere doğru inşallah taşıma imkanı buluruz.
"Masum insanları koruma gayreti içerisindeyiz"
Biz Suriye’de üzerimize düşeni zaten yapıyoruz. Afrin’de ve Cerablus’ta yaptıklarımız ortada. Biz terör örgütlerinin hepsiyle mücadele ediyoruz. Hakeza, İdlib’de de yine terörle mücadelemiz var. Tahran zirvesinde bunları en güzel şekilde konuştuk. Dedik ki, teröre karşı bir mücadele verelim. Teröre karşı vereceğimiz bu mücadelede hepimizin ortak aklının olduğunu gördük. İdlib’de bizim 12 gözlem noktamız var, Rusya’nın 10 gözlem noktası var, İran’ın az sayıda var. Bu gözlem noktaları ile oradaki saf, temiz, masum insanları koruma gayreti içerisindeyiz.
Ama şu anda rejimin acımasızlığını, oralarda nasıl terör estirdiğini herkes görüyor. Ortada bir terör devlet var. Orada estirilen bu teröre karşı nasıl tedbir alacağız? Koalisyon güçleri ne yapacak? Sayın Putin ile görüşeceğiz. Sayın Putin’in buraya bundan sonraki yaklaşımı ne olacak?
Tahran’da yaptığımız görüşmede ben Sayın Putin’i daha olumlu gördüm. Temenni ederim ki kendileri olumlu yaklaşımlarını bundan sonra da devam ettirirler. İdlib’de içeride muhaliflerin arasında bulunan terör gruplarına karşı hep birlikte adımları atalım, tedbirleri alalım. Ama bahane üreterek orayı bombalamak gibi bir adımın içinde de olmayalım. Bizim temennimiz budur.
"İdlib’deki gözlem noktalarımızı güçlendirdiğimiz doğrudur"
Tahran’da konuştuk; silahların bırakılması, ateşkes, herkes için geçerli olan bir şey.. İdlib’deki gözlem noktalarımızı güçlendirdiğimiz doğrudur. Bu hususta zaafımız olamaz, güçlendirmeye de devam edeceğiz. Zira biz gözlem noktalarını güçlendirmeyecek olursak, başkaları daha farklı yerlerde orada insiyatif alıyorlar ve aldıkları bu insiyatiflerle de oradaki masum, mağdur insanları zorda bırakıyorlar.
"A’dan Z’ye kendi tedbirlerimizi almak durumundayız"
Bu meselede en sıkıntılı olan ülke Türkiye’dir. Bizim dışımızda oraya sınırı olan yok çünkü. 115 km batıda, 915 km kuzeyden sınırımız var. Her taraftan sınırı olan ülke biziz. Buradan çıkacak insanların geleceği yer de Türkiye. Buradan çıkıp İran’a gitmeyecek, Irak’a gitmeyecek, Rusya’ya, Almanya’ya, Fransa’ya gitmiyecekler. Herkesin geldiği yer Türkiye. Bu nedenle aslında Türkiye’ye yardım etmeleri, bu işin yükünü paylaşmaları lazım. Ama bu hususta yeterince duyarlı olduklarını söyleyemeyiz. O nedenle kusura bakmasınlar, biz de a’dan z’ye kendi tedbirlerimizi almak durumundayız.
Tablo ortada. Lafta herkes Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz ediyor. Ama uygulamaya baktığınız zaman, herkes parselasyonu yapmış. Bir ülkenin 22 üssü var, bir diğerinin 5 üssü var. Üsler kurulmuş. Türkiye olarak bizim ise öyle bir derdimiz yok. Parselasyon, şu, bu derdinde değiliz biz. Nihai düşüncemiz: Bir, anayasanın hazırlığı; ikincisi ise seçimlerin içeride ve dışarıda tüm Suriyelilerin katılımı ile yapılması. Bunun neticesinde orada kimler var ise gelin hep beraber Suriye’yi terk edelim. Bundan daha başka çıkış yolu olamaz.
"Bazlum insanları yalnız bırakamazdık"
Ne diyorum? Hep beraber. Bize diyorlar ki: ‘Bizi buraya rejim çağırdı’. Biz de diyoruz ki: ‘Sizi rejim çağırdıysa bizi de buraya Suriye halkı çağırdı’. Aramızdaki fark bu. Biz rejimi tanımıyoruz, Suriye devletini tanımıyoruz, onlar tanıyor. Biz Suriye halkını tanıyoruz. Onlar bizim kardeşlerimiz. Onlar bizi davet etti, bizde bu davet üzerine gittik. Şu anda kimse orada İdlib’de ellerinde Rus bayrakları ile dolaşmıyor, ABD bayrakları ile dolaşmıyor, Alman ya da Fransız bayrakları ile dolaşmıyor. Türk bayrakları ile dolaşıyor. Bunun bir anlamı var. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı da değil, Suriye vatandaşı. Biz bu mağdur, mazlum insanları yalnız bırakamazdık, kaldı ki bunların birçoğu ile akrabalık ilişkimiz var, ilişkilerimiz bu kadar derin.
"ABD'ye başta teklifimizi yaptık, biz sözümüzde durduk"
Bizim tavrımız son derece net. Tavrımız ne ise böyle devam edecek. Niye geri adım atalım? Biz, iki ileri bir geri, böyle bir mantıkla hareket eden bir ülke değiliz. Biz Türkiye’yiz. Gereği neyse bunun gereğini yapacağız. ABD’ye teklifimizi ta başta yaptık. Dedik ki: ‘Rakka’da siz terör örgütleri ile birlikte adım atıyorsunuz. Eğer Rakka’dan terör örgütlerini, DEAŞ’ı boşaltacaksanız, gelin bunu beraber yapalım. Bak biz iki tugay görevlendiriyoruz. ÖSO’yu da yanımıza alıyoruz, siz bize sadece lojistik destek verin, hava desteği verin, biz burayı temizleyelim.’
Bunu, bizzat Trump’a söyledim. Daha sonra heyetler arası görüşmede söyledim. Dediler ki: ‘Biz YPG-PYD ile yapacağız’. Biz de, ‘O sizin takdiriniz. Siz yolunuza biz yolumuza!’.
Akabinde adımımızı attık. Afrin ondan sonra başladı. Cerablus ile El Bap, ondan sonra başladı. Biz DEAŞ’tan orayı temizledik. Afrin’i malum o terör örgütlerinden temizledik. Bunun için kimseden izin almadık. Biz sadece Suriye halkının davetine icabet ettik. Bu icabete uyan Türkiye gereğini yerine getirdi. Şimdi de İdlib’de Rusya ile olumlu şekilde bunun ilk adımını Sayın Putin ile biz Hamburg’taki G20 zirvesinde konuştuk. Orada ikili görüşmemizde hassas olarak ne gerekiyorsa bunları ele aldık. Şu ana kadar neyi konuştuysak harita üzerinde aynı istikamette yolumuza devam ettik. 12 gözlem noktasını orada konuştuk, orada kararlaştırdık. Şu anda bu yolculuğumuz böyle devam ediyor. Biz oradan herhangi bir sapma yapmadık. Sözümüz ne ise o sözümüzde durduk. Ne aldatan olacağız. Ne aldanan olacağız. Burada bir zulüm var, bu zulmün de karşısında duracağız.
"Teröre karşı ortak mücadele yapalım"
Tahran zirvesinde konuştuk. Hangi terör örgütü olursa olsun bunlara karşı ortak mücadele yapalım. Bu ortak mücadelede bizim görevlendirdiğimiz arkadaşlarımız var. Her üç tarafın dışişleri bakanları, savunma bakanları, istihbarat teşkilatları çalışmaları birlikte yapıyorlar, yapacaklar. Buralardan taviz vermeyeceğiz. Nerede tıkanırsanız biz devreye gireceğiz. Şimdi örneğin Soçi olayı bunlardan bir tanesidir. Davet gelmiştir, biz de davete icabetle gidiyoruz, orada bazı şeyleri konuşacağız, değerlendireceğiz; basın toplantısı ile açıklamamızı yapacağız. Yolumuza devam edeceğiz.
"Almanya'daki FETÖ VE PKK faaliyetlerini değerlendireceğiz"
Almanya Şansölyesi ile iki kez bir araya geleceğiz: İlk gün bir öğle yemeği yiyeceğiz; ikinci gün sabah kahvaltısı var ve ucu açık. Almanya ile olan münasebetlerimizi, siyasi, askeri, ekonomik, ticari, her açıdan ele alcağız. Bunları ele alırken terörle mücadele konusu ele alacağımız konulardan bir tanesi olacak. Önhazırlıkları Almanya bir özel temsilcisini görevlendirdi, benim özel temsilcim İbrahim Kalın Bey’i Almanya’ya gönderdim. Orada görüşmeleri yaptılar. Almanya bizler gibi bu işi çok ciddiye almış vaziyette. Biz de çok ciddiye alıyoruz. Uzun bir aradan sonra Almanya ile böyle bir görüşme bundan sonraki süreci inşallah çok daha olumlu etkileyecektir. Ben ümitliyim. Gerek Almanya Cumhurbaşkanı gerek Şansölye ile yaptığımız telefon görüşmelerinde de bu havayı gördüm. Hazine Maliye Bakanımız Berat Albayrak’ın da bir ön görüşmesi olacak. Bu çalışmalarla birlikte süreç içerisinde özellikle Almanya’daki FETÖ ve PKK faaliyetlerini de değerlendirme imkanımız olacak.
Daha önce Schroeder döneminde yaptığımız gibi bu ziyaretimizde de orada büyük Alman şirketleriyle bir araya geleceğiz. Türkiye’nin yatırımı olanlar veya Türkiye’de yeniden yatırım yapabilecek olanlarla görüşmelerimiz olacak. Diyanet İşleri Başkanlığımız Köln’ de güzel bir camii inşa etti. Bu camiinin açılışını da inşallah bu seyahatte yapacağız. Köln’de bize Eyalet Başbakanı eşlik edecek; kendisi SDO’nun da genel başkan yardımcısı. Orada bir hitabım olacak.
Rıza Zarrab'ın New York'ta bir lokantada görüntülenmesi
Davayı yakından takip eden Amerikalı hukukçuların Rıza Zarrab'ın serbest kalmasının hukuken mümkün olmadığını söylemeleri... Demek ki o hukukçular bu işi iyi bilmiyor, çünkü görüntülendiği yanındaki bayan onun avukatı zaten. Serbest olmasının mümkün olmadığı söylendi. Tabii ki mümkün değil, mümkün olur mu? Bir taraftan öyle diyorlar, şu diyorlar, kelepçeli diyorlar ama demek ki orada bu kelepçelerin dışında başka kelepçeler de var.
"Biz her zaman her türlü ittifaka hazırız"
Daha yaptığımız hiçbir şey yok. Biz sadece gönlümüzden geçeni söylüyoruz. Biz her zaman bu tür ittifaka hazırız. Bu, belli yerlerde mi olur, bütünü ile mi olur, daha belli değil. Bu bir genel seçim değil, yerel seçim. Yerel seçimde özellikle adayların muhatabı ya da adayların durumu çok önemli. Şimdi böyle bir seçimde tabii ki cumhur ittifakından yana olduğumuzu hep söyledim, hala da söylüyorum. Ama bunu yaparken geçirdiğimiz seçimleri de göz önüne almalıyız. Geçirdiğimiz tüm bu seçimleri masaya yatırmak, adımları ona göre atmak lazım.
"Bizim KKTC'de üs kurma ihtiyacımız yok"
Bizim KKTC’de üs diye bir sorunumuz yok. Niye? Bizim topraklarımızdan oraya ulaşmak, Doğu Akdeniz’e varmak dakikalarla konuşulacak bir şey. Orası bize çok yakın mesafede. Ama Yunanistan’ın oraya öyle bir yakınlığı yok. Dolayısıyla bizim orada üs kurma ihtiyacımız yok. Öyle bir sorunumuz yok. O işin sadece psikolojik boyutu var. Bu açıdan ihtiyaç duyacak olursak üs de kurabiliriz. Oradaki varlığımız önemli. Araç gereç konusunda da güçlü olmak durumundayız. Yok efendim neymiş, asker sayımızı azaltmalıymışız! Kusura bakmasınlar, biz orada asker sayımızı azaltmayacağız. Artıracağız, azaltmayacağız. Laf dinlemiyorlar; dinleselerdi, Kofi Annan’la biz bu işi çözerdik. Annan planında biz her şeyi kabul ettik ,ama onlar sattı. Referandumda verdikleri söz neydi, ne yaptılar? Biz evet dedik, onlar hayır dedi. Onları tuttular AB’ye aldılar bizi dışarıda bıraktılar. Bundan sonra bizim için orada kendi ilan ettiğimiz reçete ne ise biz bu reçeteyi uygulamaya koyarız.
Katar'dan Türkiye'ye VIP uçağı
Sağırları incitmek istemem. Ama bahsettikleriniz, duymuyorlar ama uyduruyorlar. İşin aslı nasıl peki? Katar bu uçağı satıyordu, hatta rakam bildiğim kadarıyla 500 civarındaydı. O esnada biz de ilgilendik. Katar Emiri, bundan haberdar olunca uçağı Türkiye’ye hibe etti; ‘Ben Türkiye’den para almam; bunu Türkiye’ye hediye ediyorum, hibe ediyorum’ dedi. O uçak benim şahsımın değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nindir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne verilecek böyle bir uçak, CHP’yi niye rahatsız ediyor? Ya da onların tv kanallarını niye rahatsız eder? Bunları anlamak mümkün değil. Ben bunlara hukuki davalar açtım. Bunlar mahkeme mahkeme sürünecekler. Hepsi, genel başkanları da öyle . Atar atar iftiraları, biz davaları kazanıyoruz; o ödemekten bıkmıyor, biz de kazanmaktan bıkmayacağız, devam edeceğiz. Sözünü ettikleri uçak şu anda boyanıyor. İnşallah her şey bitikten sonra bir seyahati de onunla yaparız. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin uçağına bineceksiniz, benim uçağıma değil.
"Atatürk'ün varlığı siyasi parti etiketi altına giremez"
CHP bir tv kanalı açmış açmamış çok önemli değil. Partili birinin televizyonu da olabilir. Bunlar önemli değil. Ama daha önemli bir suç var. Siyasi partiler banka kurabilir mi? Hayır, kuramaz. Ama şu anda CHP, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü suistimal ederek, onun Cebi Hümayun’undan dediğim, İş Bankası hisselerinin yüzde 28’inin sahibi durumunda. Oradan para alamıyor ama yönetim kurulunda dört üyesi var. Bu dört üye ne iş yapar? Buna bir bakılması lazım. Ben diyorum, bir defa Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu tür bir varlığı herhangi bir siyasi partinin etiketi altına giremez. Girse girse hazineye girer. Öyle mi? Basın mensupları olarak siz de inceleyin bence bu konuyu.
Vakıfbank’ta da Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ciddi bir hissesi var. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bu hissesini genel müdürlüğe aktarmak için gerekli talimatı verdik. Bir an önce oraya aktarılsın. Oradan gelecek gelir vakıf yatırımlarında kullanılsın. Zaten haram. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün haramla ne alakası olur? Olmaması lazım. Ya bunu vakıf katılıma veya genel müdürlüğe bunu vermesi lazım ki, Vakıflar Genel Müdürlüğü bütün eserlerinde bu harcamaları yapsın. Bu talimat verildi. Bu çok çok ciddi bir imkan. Vakıflar genel müdürlüğü de bu imkanı en ideal şekilde kullanma fırsatını yakalamış olacak.
Kaynak: TRT Haber