Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, parti genel merkezinde AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasının satır başları şöyle;
"1 ay içinde deprem konutlarının yapımına başlayacağız"
İzmir depreminin hemen ardından başlatılan arama kurtarma çalışmaları sona erdi. Buna göre, depremde 114 hayatını kaybetti, 1035 insanımız da yaralandı. Depremzedelerin tüm ihtiyaçları eksiksiz karşılanmıştır. Bakan arkadaşlarım bunun yanında sivil toplum kuruluşlarımız hepsi bölgede seferber olmak üzere bu işi yakından takip etmişlerdir. Enkaz kaldırma çalışmaları en kısa sürede tamamlanacaktır. 1 ay içinde deprem konutlarının yapımına başlayacağız. Eğer enkaz kaldırmada bir yarışın içerisine girilmiş olsaydı, 5. gün enkaz altından o yavru nasıl çıkarılacaktı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan: 1 ay içinde deprem konutlarının yapımına başlayacağız.https://t.co/gdpEFxRgYR pic.twitter.com/NZKS5iAKi8
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) November 5, 2020
Ne yazık ki ana muhalefetin başındaki zat, 5. gün oraya yapmış olduğu turistik seyahatte, '5 gün oldu, hala enkazlar kaldırılmadı' diyor. Eğer enkaz kaldırmada bir yarışın içerisine girilmiş olsaydı 5. gün enkaz altından çıkarılan o yavru nasıl çıkarılacaktı? Yani bir işi bilirsin konuşursun ama bilmediğin iş hakkında niye konuşursun? Sus da adam sansınlar. Düşünebiliyor musunuz? İzmir milletvekilisin, şöyle bir uğrayıp, günübirlik gidip dönüyorsun. Senin orada başından sonuna kadar kalman lazım. O ilin milletvekilisin ya. Bunu da yapmıyorsun, orada hayatını her şeyini feda etmeye hazır olan bakan arkadaşlarım ve sivil toplum kuruluşlarımızla ilgili ileri geri konuşuyorsunuz. Hatırlayın, Kızılay ile ilgili de 'Bir tane Kızılay çadırı görmedim' demişti. Malatya'daydı galiba, Elazığ'da. Şimdi burayla ilgili de Kızılaya verdiler, veriştirdiler. Kızılay, AFAD tüm imkanlarıyla orada.
"Hangi imkan istenirse bunlar sağlandı"
Kredi Yurtlar Kurumuzun (KYK) yurtlarını da biz bu konuda tamamen oraya geçmek isteyen vatandaşlarımıza onları da hazır hale getirdik. İsteyen vatandaşlarımız KYK yurtlarında kalabilirdi ama vatandaşlarımız oraları pek tercih etmediler. Çadırları daha çok tercih ettiler Allah'tan ki havalar ciddi manada soğumuş değil. Hangi imkan istenirse bunlar sağlandı.
"AFAD'ı biz kurduk. Niye? İstedik ki bütün bu STK'ları bir araya getirelim"
En yakını olarak 1999'u söylüyorum. Yoksa bu işin çok daha gerisi var. Erzincan depremi, Erzurum depremi, Çaldıran, Iğdır, Lice, Bingöl, Gediz. Bunlar çok daha önceleri. Erzincan depreminde 33 bin vatandaşımız rahmetli olmuştu. Şu anda CHP sözcüsünün dedesi de o zaman İçişleri Bakanıydı. 33 bin vatandaşımız o zaman ebediyete irtihal ettiler. Kalkıp da şöyle geriye bakıp neler olmuş bunu sorgulama hassasiyetini göstermeyen bu zihniyet şimdi kalkıyor bu yalan yanlış ifadeleri kullanabiliyor. Büyük Marmara Depremi'nin ardından başlanan mevzuat düzenlemelerini hükümetlerimiz döneminde geliştirerek sürdürdük. Farklı kurumlara dağılmış imkan ve yetkileri bir araya getirerek her depremde en ön safta yer alan AFAD'ı biz kurduk. Niye? İstedik ki bütün bu STK'ları bir araya getirelim ve buralarda, etki alanlarında bir zafiyet oluşmasın.
Depremin olduğu bölge sulak bir bölge. Şimdi biz orada tarım orman hayvancılığa ait bölgeyi 1 milyon 400 bin metrekare rezerv olarak yapılacak olan konutlara tahsis ettik. Bütün orada zeminle ilgili etütler yapıldı. Adımlarımızı bunlara göre atıyoruz. Tüm bunlardan öncelikli olarak belirlediğimiz 1,5 milyon konutu önümüzdeki 5 sene içerisinde bitirmeyi planlıyoruz.
"Kentsel dönüşüm için 15,5 milyar liralık destek verdik"
Devlet olarak şu ana kadar riskli yapı tespiti yapılan 1 milyon 395 bin bağımsız birimdeki kentsel dönüşüm çalışmaları için 5 milyon vatandaşımıza yaklaşık 15,5 milyar liralık destek verdik. Hiçbir meblağ insanımızın canından daha kıymetli değildir. İstanbul başta olmak üzere deprem riskinin yüksek olduğu şehirlerimizde bu süreci hızlandırmamız gerektiği anlaşılıyor.
Belediyelere ve TOKİ'ye konut üretimi ve yenilenmesi konusunda çok önemli yetkiler verdik. Nedir o? Elimizde, stoklarımızda 1000 konteyner vardı. Şimdi biz o 1000 konteyneri İzmir'de kullanıyoruz, kullanacağız. Vatandaşlarımızı o konteynerlerde iskan edeceğiz. Bu arada da inşaatlarımız başlıyor. Biz gelene kadar sadece 43 bin konut yapan TOKİ'nin, 18 yılda tamamladığı, halen inşa ettiği ve projelendirdiği 975 bin konut ülkemizde bu alanda çok büyük bir devrimdir. Bu şekilde başlayan konut atılımı, özel sektöründe gayretleriyle ülkemizde önemli bir dönüşümün gerçekleşmesini sağlamıştır. Ancak hala dönüştürmemiz gereken 6,7 milyon konut bulunuyor.
Bakın şu anda İzmir ile ilgili bu malum depremin olduğu bölge, sulak bir bölge. Biz şimdi tarım orman hayvancılığa ait bir bölgeyi, 1 milyon 400 bin metrekare, burayı rezerve alan olarak şu anda yapılacak konutlara tahsis ettik. Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız o 1 milyon 400 bin metrekarelik alanda inşaatlara başlayacak. İstiyoruz ki zemin sorunu olmasın. Bütün oradaki zeminle ilgili etütler yapıldı. Adımlarımız buna göre atılıyor. Genişleme noktasında daha farklı rezerv alanlarını oluşturmanın gayreti içerisindeyiz. Bütün bunlardan öncelikli olarak belirlediğimiz 1,5 milyon konutu önümüzdeki 5 sene içinde inşa etmeyi planlıyoruz.
"AK Parti'nin büyümesi demek milletimizin müyümesi ve güçlenmesi demektir"
Geçtiğimiz salı günü yani 3 Kasım tarihi iktidara gelişimizin 18. yıl dönümüydü bu vesileyle yıl içinde yaptığımız 1 milyon yeni üyemizi bütünüyle temsilen bir milyon fidanı toprakla buluşturmayı hedeflemiştik. Ancak İzmir depremi sebebiyle bu programın tören kısmını iptal ettik. 1 milyon fidanı toprakla buluşturma çalışması ise şu anda devam ediyor. İnşallah önümüzdeki yıllarda her 3 Kasım'da 1 milyon yeni üyeyi temsilen 1 milyon fidanı toprakla buluşturmayı sürdüreceğiz.
Diğer partilerin tamamının üye sayılarını toplayın 3'le, 5'le çarpın yine de AK Parti'ye yetişemiyor. Madem AK Parti milletin partisidir, madem AK Parti'yi kuran da yaşatan da millettir, öyleyse üye sayımızın da sürekli artması gerekir. İşte bu anlayışla 2020'ye girerken 2023 yılına kadar her yıl 1 milyon yeni üye hedefiyle kolları sıvadık. Hamdolsun AK Parti'nin 19 yıllık tarihindeki en yüksek yeni üye kaydını gerçekleştirmek suretiyle bu yılki 1 milyon yeni üye hedefimize şu an itibariyle ulaşıyoruz.
Salgın şartlarının getirdiği zorluklara rağmen şu anda 11 milyon 200 bin üye sayısını yakaladık. Öyle ki üyelerimiz kollarını açarak el ele verseler rahatlıkla Türkiye'nin bir ucundan bir diğerine insan zinciri oluşturabiliriz. Tabii 1 milyon yeni üye, 11 milyon 200 bin toplam üye deyip geçmemek gerekiyor. Her şeyden önce bu tablo milletimizin geleceğini hala AK Parti'de gördüğünün işaretidir. Türkiye'nin en geniş toplumsal tabanına sahip partisi sıfatıyla milletimizin güvenine layık olma sorumluluğunu da üstlenmiş bulunuyoruz. Ayrıca buradaki her bir rakam bir insandır, bir candır, bir yürektir, bir dünyadır, bir umuttur.
Bazıları da bu rakamı gözlerinde büyütebilir ama girdiği seçimlerde aşağı yukarı her iki kişiden birinin oyunu alan bir partinin üye sayısının her 7 kişiden birine ulaşmış olması gayet tabiidir. Hedefimiz nasıl bu ülkedeki her bir seçmenin oyunu özellikle alabilmekse aynı şekilde 18 yaşını doldurmuş her bir kardeşimizi de partimizin üyesi olarak görmek istiyoruz.
Her kesimden insanımızın evine, iş yerine, hayatını geçirdiği yerlere her gün bizzat gitmeliyiz. Buralarda onlarla muhabbet etmeli, dertlerini, sıkıntılarını dinlemeli, mümkünse bunlara çözüm üretmeli, değilse insanımızın gönlünü almalı kendi yaptıklarımızı onlara anlatmalıyız. Telefonumuz 24 saat açık olmalı ve o anda cevap veremediğimiz her çağrıya muhakkak geri dönüş yapmalıyız. Milletle arasına duvar ören, kendini ulaşılamaz bir yere konumlandırmış, hele hele insanları küçümseyen bir AK Parti yöneticisi varsa bulunduğu yerde, özellikle söylüyorum, fuzuli şagil, yani haksız işgalci demektir. AK Parti'nin hiçbir il başkanı, ilçe başkanı, yöneticisi, belediye başkanı, milletvekili velhasıl hiçbir temsilcisi milletten kopuk olamaz, kopuk yaşayamaz.
Partimize kazandırdığımız her yeni üyeyi büyük ve güçlü Türkiye mücadelemizde bize katılmış bir gönüldaş olarak görüyoruz. Aynı şekilde seçimlerde aldığımız oy da sadece bir orandan ibaret değildir. Sandıktan AK Parti'ye çıkan her oyu büyük ve güçlü Türkiye'nin inşasında bir tuğla olarak kabul ediyoruz. İnşallah hep birlikte üye sayımızı sürekli daha yükseğe çıkarmak, bir başka ifadeyle her gün yeni gönüller kazanmak için daha çok çalışacak, daha çok gayret göstereceğiz.
"Türkiye'de çevrenin korunmasına en büyük yatırımları biz yaptık"
Bu ülkede yıllarca çevrecilik adına kalkınmamızı, yatırımlarımızı, büyümemizi engellemeye yönelik faaliyetler yürütüldü. Pek çok projemize özellikle karşı ulusal ve uluslararası düzeyde kampanyalar yürütüldü. Bunların gerisine baktığımızda hiçbirinin de gerçekte çevre hassasiyeti ile ilgisinin olmadığını görüyoruz. Kampanyaları doğrudan veya dolaylı olarak finanse eden yapıların derdinin çevre değil, Türkiye'nin gelişmesini ve güçlenmesini engellemek olduğunu bildiğimiz için hiçbirini umursamadık. Türkiye'de çevrenin korunmasına en büyük yatırımları biz yaptık.
"Ülkemizde 4,7 milyar fidanı toprakla biz buluşturduk"
Hükümetlerimiz döneminde ülkemizde 4,7 milyar fidanı toprakla biz buluşturduk. Bunun için yıllık fidan üretimimizi 75 milyondan, 350 milyona çıkardık. Ülke genelinde yürüttüğümüz ağaçlandırma faaliyetleri sonunda orman varlığımızı 1,9 milyon hektar artırarak, 22,7 milyon hektara ulaştırdık.
Gördüğünüz gibi teröristler boş durmuyor, baktılar ki insanları öldürmekle başarılı olamıyorlar. Bu defa işte her canlı gibi sessiz, masum ağaçlarımızı yakmaya başladılar. Çünkü bir insan gibi ağaçlar da bizim için bir canlıdır, aynı şekilde değerlidir. Onun için ecdadımız Fatih ne diyor; 'ormanlarımdan bir ağaç kesenin boynun vururum' derken, bu işe verdiği önem sebebiyledir. Bu kadar önemli ama bu teröristler benzini dökerek, İskenderun'da, Hatay'ın değişik ilçelerinde, maalesef bu ağaçlarımızı, bu ormanlarımızı yaktılar. Ve buralarda ciddi mücadeleler yapıldı ve hala da devam ediyor.
Erozyonla mücadelede, çalışmalar sayesinde daha önce yılda 500 milyon tonu bulan kaybolan toprak miktarını, 154 milyon tona kadar düşürdük. Korunan alanların sayısını 175'den 610'a çıkartarak, yıllık ziyaretçi sayısının 5,5 milyondan 52 milyona ulaşmasını sağladık. Tarihimizde önemli yeri olan Sakarya, Sarıkamış, Allahuekber dağları gibi yerlerin korunmasına özel ehemmiyet verdik. Milli parkların sayısını 13 ilave ile 45'e, tabiat parklarının sayısını 233 ilave ile 249'a daha önce olmayan şehir ormanlarının sayısını 136'ya, bal ormanlarının sayısını 558'e yükselttik.
Türkiye'nin 81 ilinde, 81 milyon metrekare millet bahçesi yapma sözü verdik. Bugüne kadar 77 ilde 50 milyon metrekareyi bulan 270 adet millet bahçesinin yapımına başladık. Bunların 35 tanesini milletin hizmetine sunduk.
Çiftçilerimize 2020'nin 11 ayında 17,1 milyar liralık tarımsal destek verdik. Hani diyor ya ana muhalefetin başındaki zat, 'çiftçilerimiz aç susuz, ne verildi?' Defaatle bunları söylememize rağmen kulağı var duymuyor, gözü var görmüyor, televizyonlarda sürekli anlatıyoruz, anlamıyor. Anlamak da her yiğidin karı değil, yiğidin karı.
"Bizim buğday üretimimiz kendi tüketimimizin üzerindedir"
Tarım ürünleri ihracatının 18 milyar doları bulması da bu alanda Türkiye'nin geldiği yeri gösteriyor. Tabii bazıları ya gıda sektörünün nasıl işlediğini bilmediği ya da sinsilik peşinde koştuğu için Türkiye'nin buğday, mısır gibi ürünler ithal ettiğini söyleyerek, kafaları bulandırmaya çalışıyor. Halbuki bizim buğday üretimimiz kendi tüketimimizin üzerindedir. Peki buna rağmen niye ithalat yapılıyor? Çünkü biz buğdaydan un üretiyor, makarna üretiyor, pek çok gıda maddesi üretiyor ve bunları da dışarıya ihraç ediyoruz. Yani ihraca yönelik bir ithaldir bu, bunu da ülkemizde işlemek suretiyle yapıyoruz. Anlamaz bu işlerden, sadece bol bol iftira atsın, bu. Diğer alanlarda da aynısını yapıyoruz.