Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 26. Dönem 3. Yasama Yılı'nın açılışı dolayısıyla TBMM Genel Kurulunda milletvekillerine hitap etti.
Bugüne kadar TBMM'de çatısı altında görev yapmış tüm milletvekillerini saygıyla yad ettiğini belirten Erdoğan, Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere, TBMM üyelerinden ahirete irtihal etmiş bulunanları rahmetle andığını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nin etrafında adeta etten bir duvar ören milletimiz, istiklalinin ve istikbalinin sembolü olarak gördüğü bu kurumları korumak için canını vermekten dahi çekinmemiştir." diye konuştu. Erdoğan, şunları kaydetti:
"Nitekim, TBMM ve hemen karşımızdaki Genelkurmay Başkanlığı binasının çevresinde 34 vatandaşımız, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi etrafında da 29 vatandaşımız şehit olmuştur. 15 Temmuz darbe girişiminin birinci yıl dönümünde TBMM'nin hemen önünde gece saat 3’te, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önünde de sabah saat 6’da biraraya gelen on binlerce vatandaşımız, milletimizin bu konudaki kararlılığını bir kez daha göstermiştir. Bu vesileyle, İstanbul’da 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nde, Ankara’da Meclis'te ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan törenler ile ülkemizin dört bir yanında gece yarısına kadar süren demokrasi nöbetlerine coşkuyla iştirak eden tüm vatandaşlarımıza bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.15 Temmuz gibi felaketler, ülkelerin ve milletlerin birliklerinin, beraberliklerinin, dayanışmalarının, maziden atiye uzanan ortak değerlerinin adeta test edildiği imtihanlardır.
Hamdolsun biz devlet ve millet olarak bu imtihanı alnımızın akıyla verdik. Artık ülkemiz üzerinde karanlık emeller besleyenlerin, bunun için kanlı senaryolar yazanların, kendilerine ihanet ortakları devşirenlerin işi çok daha zordur. Milletimiz de devletimiz de Meclisimiz de oynanan oyunu görmüş ve tepkisini tek bir yumruk gibi terör örgütlerinin, ihanet çetelerinin tepesine inerek ortaya koymuştur. 15 Temmuz artık bizim, tıpkı Malazgirt gibi, tıpkı İstanbul’un fethi gibi, tıpkı Çanakkale gibi, tıpkı Dumlupınar gibi, tıpkı ecdadımızın nice emaneti gibi hepimizin ortak bir değeridir. Bu değere sahip çıkan, bu değere saygı duyan herkes milletimizin gönlünde yükselir, yücelir, itibar sahibi olur. Bu değeri örselemeye, önemsizleştirmeye, çarpıtmaya kalkan herkes de milletimizden hak ettiği cevabı alır, hak ettiği muameleye maruz kalır. Darbenin doğrudan hedefi olan TBMM'deki partilerimizden bu konuda çok daha fazla hassasiyet beklediğimi özellikle belirtmek istiyorum."
"Kapsamlı bir yönetim reformu..."
Cumhurbaşkanı RecepTayyip Erdoğan, şunları söyledi:
"Önümüzde, hem Meclisimize, hem hükümetimize düşen önemli bir görev daha vardır. Uyum yasaları başta olmak üzere, yeni sistemin en sağlıklı şekilde hayata geçmesini sağlayacak düzenlemeler üzerinde derhal çalışılmaya başlanması gerekiyor. 2019 yılından önce tüm bu hazırlıkları bitirmiş olmalıyız. Bu çalışmaların sadece anayasa ve yasalardaki ifadelerin ayıklanmasından ibaret kalmamasını ümit ediyorum. Elimizdeki bu imkanı, kapsamlı bir yönetim reformu haline dönüştürme fırsatını çok iyi değerlendirmeliyiz. 26. Dönem Meclisi bugüne kadar çok büyük işler başardı, inşallah yeni yasama yılında çok daha önemli çalışmalara imza atacaktır."
Erdoğan, her anlamda tarihi bir süreçten geçtiklerini vurgulayarak, dünyada ve bölgede yaşanan gelişmelerin, ister istemez kendilerini de etkilediklerine dikkati çekti.
Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı sosyal, siyasi, ekonomik, diplomatik gelişmelerin hiçbirinin de bu genel fotoğraftan bağımsız olmadığını kaydeden Erdoğan, "Elbette bu karmaşık dönemde herkesin bir hesabı, bir yol haritası, bir hedefi vardır. Bize düşen, bir yandan ülkemizin hedeflerimiz doğrultusunda ilerlemesini temin ederken, diğer taraftan da Türkiye'yi hedef alan saldırıların boşa çıkmasını sağlamaktır. Zor olsa da bu ikisini birlikte başarmak mecburiyetindeyiz. Ülkemizi her alanda dünyanın en büyük 10 devletinden biri haline getirme hedefimizden en küçük bir taviz vermedik, vermeyeceğiz. " diye konuştu.
Büyüme oranları
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yılın ilk yarısındaki ortalama büyüme oranının yüzde 5,1 olarak gerçekleşmesinin, izledikleri kararlı politikanın eseri olduğuna değindi.
Büyümede, kurlarda, enflasyonda, işsizlikte, ihracatta, turizmde yaşanan dalgalanmanın büyük ölçüde kontrol altına alındığına işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu olumlu ivmenin her geçen ay artarak süreceği görülmektedir. Hükümetten beklentim; kamu mali disiplininden taviz vermeden, vatandaşımızın günlük hayatını kolaylaştıracak, geleceğe daha güvenle bakabilmemizi sağlayacak tedbirler alıp hayata geçirmesidir. Maruz kaldığımız iç ve dış saldırılar karşısında gösterdiği güçlü duruşa müteşekkir olduğumuz milletimizi huzursuz ve tedirgin edecek, kafasında soru işaretleri oluşturacak gereksiz adımlardan kaçınılması büyük önem arz etmektedir.
"İdlib'te güvenli alan oluşturmanın gayreti içindeyiz"
Olağanüstü tehditlerin, olağanüstü tedbirleri gerektirdiğini belirten Erdoğan, şu görüşlere yer verdi:
"Üstelik, hükümetin anayasada belirtilen olağanüstü hal yetkilerinden gerçekten pek azını kullandığı, sadece aciliyet arz eden hususlarda bu yola başvurduğu da bir gerçektir. Bugüne kadar, terör örgütleri ve mensupları dışında, olağanüstü halden zarar gören hiç kimse olmamıştır. Terörle mücadelede duyulan ihtiyaçlar ortadan kalktığında, elbette olağanüstü hal uygulaması da sona erecektir. Diğer taraftan, savunma sanayinde ve teknoloji alanında elde ettiğimiz neticeler sayesinde, özellikle sınırlarımız içinde terör örgütlerini hareket edemez hale getirdik. Sınır ötesi operasyonlarımızı da bölgedeki diğer güçlerle sağladığımız işbirliği çerçevesinde adım adım ilerletiyoruz. Fırat Kalkanı Harekâtı’ndaki başarımız, DEAŞ’a karşı kurulan koalisyonun mücadele stratejisini değiştirmiştir.
Şimdi de Astana görüşmelerinde sağlanan uzlaşma çerçevesinde, İdlib bölgesinde güvenli bir alan oluşturmanın gayreti içindeyiz. Buna karşılık bazı müttefiklerimizin, bizim terör örgütü olarak tanımladığımız yapılarla işbirliği konusundaki ısrarlarının, bölgedeki krizin daha derinleşmesine yol açtığını görüyoruz. Bu konudaki düşüncelerimizi, duruşumuzu, politikalarımızı her platformda dile getiriyor, ikazlarımızı yapıyoruz. Krizlerin yaşandığı ülkelerin toprak bütünlüğü ve toplumsal mutabakatı gözetmeyen, sahadaki gerçeklerle uyuşmayan hiçbir projenin başarı şansı yoktur. Bu tür adımların varacağı yer, daha fazla acı, kan ve gözyaşıdır. Biz Türkiye olarak, sınırlarımız içinde ve dışında, terör örgütleriyle mücadele konusundaki kararlılığımızı sonuna kadar devam ettireceğiz."
"Kuzey Irak Yönetiminin attığı yanlış adımlar..."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Irak'ın, ilk Körfez Savaşı’ndan bu yana istikrara kavuşamadığını, sürekli çatışmaların ve krizlerin yaşandığı bir ülke olduğunu bildirdi.
DEAŞ tehdidinin ilk patlak verdiği yer olan Irak’taki mezhep geriliminin, pek çok sorunun ana kaynağı durumunda olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Şimdi bir de bu sıkıntıya, Kuzey Irak Yönetiminin attığı yanlış adımlar eklenmiştir. Hem Irak Anayasasına göre hem de uluslararası toplumun yaklaşımı itibarıyla, Kuzey Irak Yönetiminin yaptığı referandumun herhangi bir karşılığı yoktur. Buna rağmen, bu teşebbüs dahi başlı başına önemli bir sorundur." ifadesini kullandı.
Erdoğan, Türkiye'nin, Irak’taki tüm kesimlerin güvenliği, huzuru, refahı için yaptığı çalışmaların, Kuzey Irak Yönetimi nezdinde böyle karşılık bulmasının üzüntüsü içinde olduğunu belirterek, "Buradaki asıl sıkıntı bu girişimin yol açtığı sonuçların, asıl kimin işine yarayacağıdır." dedi.
"Bir fitne kuyusunun kazılmasına biz göz yumamayız"
Kadim devletlerin dahi varlıklarını korumakta zorlandıkları bir kaotik dönemde, bölgesel bir yapının bağımsızlık iddiasının, başka güçlerin oyuncağı olmaktan öte bir anlam taşımayacağının altını çizen Erdoğan, "Sınırlarımızın hemen başında, hem Irak halkı, hem de Türkiye başta olmak üzere çevre ülkeler için daimi tehdit oluşturacak bir fitne kuyusunun kazılmasına biz göz yumamayız." değerlendirmesinde bulundu.
"Hele hele uluslararası toplumun aidiyeti tartışmalı olarak gördüğü, bizim ise bir Türkmen kenti olduğunu çok iyi bildiğimiz Kerkük üzerinden ülkemizin tehdit edilmesine asla tahammül edemeyiz; bunun hesabını da mutlaka sorarız." diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Erbil'deki Kürt'ün hakkını savunmak, Musul'daki Arap'ın, Kerkük'teki Türkmen'in hakkını yok saymak anlamına asla gelemez. Yanı başındaki Türkiye'yi karşısına alma uğruna uzaklardan destek bekleyen Kuzey Irak Yönetimi, eninde sonunda hüsrana uğramaya mahkumdur. Hiç kimsenin bölgede yaşayan milyonlarca mazlum insanı, ambargoların, tecrit ve yaptırımların baskısı altında perişan etmeye hakkı yoktur. Güvenliğin ve refahın formülünün birlikte, bütünlükte, dayanışmada arandığı bir dönemde bu tür ayrılıkçı heveslere kapılmak, en başta kendi toplumuna ihanet etmektir."
"Bu yanlıştan bir an önce dönüleceğini umuyoruz"
Erdoğan, kişisel hırslar ve iktidar kaygılarıyla yapılan bu yanlıştan bir an önce dönüleceğini umduklarını dile getirerek, uluslararası toplumdan, dünyanın pek çok yerinde başka sorunların da tetikleyicisi olacak bu adımı cesaretlendirecek herhangi bir destek beyanının şu ana kadar gelmemiş olmasını da önemli gördüğünü vurguladı.
Türkiye olarak Irak Merkezi Yönetimi ve İran'la birlikte çeşitli adımlar atıldığını hatırlatan Erdoğan, uluslararası toplumun da bu adımlara destek vermiş olmasından memnuniyet duyduğunu bildirdi.
Erdoğan, "Konunun daha tatsız noktalara varmadan, bir an önce suhuletle ve sağduyuyla çözümü en büyük arzumuzdur. Kuzey Irak Yönetimi, yaptığı yanlıştan dönme erdemini gösterdiğinde, Türkiye, devleti ve milletiyle bu kardeşlerimizin yanında olmaya devam edecektir." dedi.
"Avrupa ne yapıyor? Hiçbir şey"
Konuşmasında terörle mücadele de değinen Erdoğan, "Terör örgütleriyle mücadelemizde bizi en çok hayal kırıklığına uğratanların başında Avrupa Birliği ülkeleri geliyor. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine, öyle gizli saklı da değil, göstere göstere engel olanların, terör örgütlerine karşı sergiledikleri müsamahakar tutumdan fevkalade rahatsızız." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, şunları söyledi:
"Biz diyoruz ki, PKK bölücü bir örgüttür, terör örgütüdür, devletimizi yıkmaya çalışmaktadır, bunun için sürekli terör eylemleri düzenlemektedir. Biz diyoruz ki, FETÖ bir ihanet çetesidir, devleti ele geçirmeye teşebbüs etmiştir, başlattığı darbe girişiminde 250 vatandaşımızı şehit olmuştur, 2 bin 193 vatan evladı gazi olmuştur. Aynı şekilde cinayetten soyguna, adam kaçırmadan emniyet güçlerine saldırıya kadar her çeşit suça bulaşmış çeşitli terör örgütü mensuplarının bilgilerini kendilerine veriyoruz. Peki, Avrupa ülkeleri bunun karşılığında ne yapıyor dersiniz? Hiçbir şey. Bugün Avrupa, teröristlerin ellerini kollarını sallayarak dolaştıkları, Türkiye’nin meşru yönetimine karşı her türlü organizasyonu yapabildikleri bir yer haline gelmiştir."
"İki yüzlü tutum alenileşti"
Kıtanın her köşesinde terör örgütlerini, teröristleri, onların işledikleri cinayetleri yücelten broşürler, afişler dağıtıldığını, bunun için stantlar kurulduğunu anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Kendi vatandaşları ülkemizde, terör dahil çeşitli suçlardan yakalandığında hemen kapımıza dayananlar, bizim onlara ilettiğimiz dosyaları işleme dahi koymuyorlar. Avrupa Birliği kurumlarının, fasıllardan serbest dolaşıma ve yardımlara kadar her konuda ülkemize karşı sergilediği iki yüzlü tutum öylesine alenileşti ki artık bu durumu örtecek mazeret dahi bulamıyorlar. Türkiye'nin, 1959 yılında ilk başvuruyu yaptığı, 1963 yılında Ankara Anlaşması'nı imzaladığı tarihten beri gösterdiği sabrı, Avrupa Birliğinin yanlış anladığını görüyoruz. Demek ki hala anlayamamışlar. Buna rağmen, şunu açıkça ifade ediyorum. Bu süreci bitiren, havlu atan, vazgeçen taraf biz olmayacağız. Aslına bakarsanız, bizim Avrupa Birliği üyeliğine ihtiyacımız da kalmamıştır."
Kendi iç siyasetlerindeki dengeler sebebiyle, kamuoyu önünde ülkemiz aleyhinde beyanlarda bulunanların kapalı kapılar ardında nasıl farklı görüşler ifade ettiklerini, sizler de yakından biliyorsunuz. Türkiye’nin 2023 hedeflerini, er veya geç gerçekleştireceği artık genel bir kabul haline gelmiştir. Şimdi daha ötesine geçiyor, 2053 ve 2071 vizyonlarımızın altını doldurma sürecini başlatıyoruz."
"HDP'nin yeri Kandil, biliyorsunuz"
Erdoğan, konuşmasının ardından TBMM Şeref Holü'nde kendisi bekleyen vatandaşları ve gazetecileri selamlayan Erdoğan, HDP'nin, Meclisin yeni yasama yılı açılışına katılmamasına ilişkin soruya "Niye olduğunu anlamıyor musunuz? Onların yeri Kandil, biliyorsunuz." karşılığını verdi.
Daha sonra TBMM Başkanı İsmail Kahraman ve Başbakan Binali Yıldırım ile ayaküstü sohbet eden Erdoğan, yürüyerek Kahraman'ın makam odasına gitti.
"Avrupa’nın geleceğine katkı vermekten de memnuniyet duyarız"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şayet bugün Avrupa Birliği (AB) bir atılım yapacaksa, bunun tek bir yolu bulunduğunu, onun da Türkiye'yi üye yaparak, gerçek alnamda bir ekonomik ve kültürel genişleme hamlesini başlatması olduğunu söyledi.
Erdoğan, "İşte brexitte hallerini gördük. Kim bilir bunu neler takip edecek. Eğer Avrupa Birliği bunu yaparsa, biz buradayız, Avrupa’nın geleceğine katkı vermekten de memnuniyet duyarız. 5 milyonu aşkın oralarda soydaşlarımız var. Yapmazsa da bizim için hiç fark etmez; kendi yolumuzda ilerlemeye devam ederiz. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki tüm partilerimizin de iştirak ettiğini düşündüğüm bu politikamızı, AB'den kesin bir cevap alana kadar muhafaza edeceğiz." ifadesini kullandı.
Erdoğan, günümüz dünyasında artık hiçbir yerin uzak olmadığını ve bu durumun, dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın, olumlu veya olumsuz her gelişmenin tüm ülkeleri, tüm toplumları etkilemesine yol açmakta olduğuna işaret etti.
"Her imtihan aynı zamanda bir imkandır"
Zor bir dönemden geçilen şu günlerde, geleceğe ümitle bakmak için de sebeplerinin çok olduğunu belirten Erdoğan, şu görüşlere yer verdi:
"Bölgemizdeki tüm terör örgütlerinin içeriden ve dışarıdan saldırılarıyla yıkamadıkları bir Türkiye, güçlü bir Türkiye’dir. Uluslararası alanda yalnızlaştırma çabalarına rağmen, tüm platformlarda en ön safta yer alan bir Türkiye, güçlü bir Türkiye’dir. Ekonomik, sosyal, siyasal krizlere karşı bu derece dayanaklılık gösteren bir Türkiye, güçlü bir Türkiye’dir. Her imtihan, aynı zamanda bir imkandır. Bu da böyle bilinmelidir. Her kriz, beraberinde yeni fırsatları da getirir. Türkiye, çevresinde yaşanan krizlerin fırsat pencerelerini yakalama konusunda ciddi çaba gösteriyor. Cumhurbaşkanından hükümetine, iş dünyasından sivil toplum kuruluşlarına kadar tüm gücümüzle bu imkanları değerlendirmenin gayreti içindeyiz. Geçmişte ülkemize mesafeli yaklaşan pek çok ülkenin ve liderin, artık çok daha güvenle ve inançlı bir şekilde yanımızda yer aldığını görüyoruz.