Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Bilim ve İleri Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi açılışı ile Ziraat Bankası Kütüphanesi temel atma töreninde konuştu.
Üniversite ve kent için iki önemli eserle ilgili adım atmanın bahtiyarlığını yaşıyorum. Toplam 35 milyon lira yatırım bedeliyle üniversite tarafından inşa edilen Bilim ve İleri Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi hizmete alındı.
20 bin metrekarelik kapalı alanda en son teknolojik imkanlarla teşhis edilen laboratuvar temel tıp bilimleriyle fen ve mühendislik alanlarında hocaların ve öğrencilerin en büyük yardımcısı olacak. Üniversitenin deney, analiz, araştırma geliştirme ve ürün geliştirme çalışmalarının topluma yararlı proje faaliyetlerine dönüştürülmesi bu alanda icra edilecek.
“Ülkenin en büyük üniversite kütüphanelerinden biri olacak”
Kamu kurumlarının ihtiyaç duyduğu çeşitli analizlerin de gerçekleştirilebileceği bu laboratuvarın faaliyete geçmesinde katkısı bulunanları tebrik ediyorum. Hizmete girdiğinde üniversitenin bir gurur abidesi olacak projenin de inşasına başlandı. Temeli atılacak İstanbul Medeniyet Üniversitesi Ziraat Bankası Kütüphanesi tamamlandığında 28 bin metrekarelik kapalı alanıyla ülkenin en büyük üniversite kütüphanelerinden biri olacak.
"Üniversitemiz üst düzey bir eğitim kurumana dönüşüyor"
Kütüphane 7 gün 24 saat esasına göre hocalar ve öğrencilere hizmet verecek. Yatırım bedeli 65 milyon lirayı aşan bu önemli kütüphanemizin şimdiden üniversitemize, tüm hocalarımıza ve öğrencilerimize hayırlı olmasını diliyorum. Şehrimizin ilim hayatına kayda değer katkılarda bulunacağına inandığım kütüphanemizin inşasına destek veren kuruluşlarımıza da yürükten teşekkür ediyorum.
İstanbul'daki 13 devlet üniversitesinden biri olan İstanbul Medeniyet Üniversitesi'nin kuruluşundan bu yana geçen 8 yılda kat ettiği mesafeyi takdirle karşılıyoruz. 2010'da kurulan, 2012'de ise eğitim öğretime başlayan üniversitemiz bir dönem yanlış ellerde yaşadığı sıkıntılara ve sorunlara rağmen hamdolsun bugün gurur verici başarılara imza atıyor.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi'nin 10 fakültesi, 41 farklı lisans ve diploma bölümü, 4 enstitüsündeki 60'tan fazla doktora ve yüksek lisans programıyla hedefleri doğrultusunda emin adımlarla ilerlediğini görüyoruz.
Dünyanın farklı üst üniversitelerinde eğitim almış, akademik çalışma yapmış genç ve yetkin hoca kadrosuyla üniversitemiz gün geçtikçe her bakımdan üst düzey bir eğitim kurumuna dönüşüyor. Yenilikçi, girişimci, toplum ve medeniyet merkezli uluslararası ve araştırma odaklı bir üniversite hedefinin sözde kalmayıp fiiliyata geçtiğini görmekten gerçekten memnuniyet duyuyorum.
“İstanbul gibi bir şehrin ismini aynı anda taşımak herkese nasip olmaz”
Üniversitenin lisans programları yanında yüksek lisans ve doktora programlarına önem vermesini önemli buluyorum. Çünkü bize göre İstanbul Medeniyet Üniversitesi taşıdığı isim itibarıyla son derece büyük bir mesuliyetin altındadır. Hem 1400 yıllık medeniyetimizin hem de tarih boyunca farklı kültürlere, inançlara beşiklik yapan milletimizin göz bebeği, tüm insanlığın kutbu İstanbul gibi bir şehrin ismini aynı anda taşımak herkese, her kuruma nasip olmaz.
Bu durum üniversitemiz açısından hem bir onur ve gurur meselesi hem de ciddi bir sorumluluk demektir. İstanbul Medeniyet Üniversitesi ismi sizlere kendi alanınızın en iyisi, en başarılısı olma görevini yüklüyor. Bunun yanında medeniyetimizi yeniden ayağa kaldırma mücadelemize çalışmalarınızla eserlerinizle araştırmalarınızla hepsinden önemlisi yetiştirdiğiniz öğrencilerinizle destek olma görevini yüklüyor.
“Büyük bir birikimin mirasçılarıyız”
İlk emri "Oku." olan bir dinin müntesipleriyiz. Biz kalemin kılıçtan üstün tutulduğu, alimlerin peygamberlerin varisleri olarak görüldüğü bir medeniyetin, böyle bir inancın mensuplarıyız. Biz ilime ve öğrenmeye verdiği değeri, mescide girdiğinde zikir halkası yerine ilim halkasına oturarak göstermiş bir Peygamberin ümmetiyiz. Biz Avrupa'nın cehalet karanlığında boğulduğu bir dönemde dünyanın en ileri ilim merkezlerini kurmuş, tarihe bu şekilde yön vermiş bir ecdadın torunlarıyız. Beyt'ül Hikmet'ten nizamiye medreselerine, Uluğ Bey Medresesinden Orhangazi Medresesine, 3 kıtaya serpilen külliyelere, şifahanelere, mekteplere kadar gerçekten büyük bir birikimin mirasçılarıyız.
Medeniyette ilim öğrenmeye, kitap yazmaya, talebe yetiştirmeye çok önem verilir. Alimler eserlerini yazarken kullandıkları divitlerin uçlarını açarken çıkan artıkları çöpe atmazlardı.
Alimler bunları biriktirip, ölümlerinden sonra mezarlarına konulmasını vasiyet ederlerdi. Çünkü ilim erbabı, o divit uçlarının hesap gününde ilimle iştigal etmelerinin bir delili, bir nişanesi olarak Hak katında kendilerini şefaate mazhar kılacağına inanmışlardır.
Yaşadığı 9. yüzyılda felsefeden edebiyata, dini ilimlere kadar çok geniş bir yelpazede kıymetli eserler veren El-Cahiz, herkese rehber olması gereken bir gerçeği "Ben kitaptan daha iyi komşu, daha insaflı ortak, daha mütevazı öğretmen ve daha yeterli bir arkadaş görmedim." cümleleriyle dile getirdi.
“Pek çok referansa şahit oluyoruz”
14 asrı aşan medeniyet tarihimizi incelediğimizde bunun gibi bizlere yol gösterecek, rehberlik edecek, meselenin künhüne varmamızı sağlayacak pek çok referansa şahit oluyoruz. İslam medeniyetinin alametifarikası nedir diye sorulsa hiç şüphesiz ilk dile getirilecek özelliklerden birisi kitap ve kütüphane olacaktır.
Endülüs'te hüküm süren 2. Hakem'in kütüphanesinde 400 bin ciltten fazla yazma eser bulunuyordu. Bu eserlerin yalnızca isimlerinin liste halinde yazılmasıyla oluşan katalog dahi 44 ciltti. Maalesef bu kıymetli eserlerin tamamı Endülüs'ün işgali sonrasında İslam'ın İspanya'daki izlerini silmek amacıyla Gırnata'nın meydanlarında yakılmış, yok edilmiştir.
Kimlerin kitaba düşman olduğunu göstermesi bakımından, ilme düşman olduklarını göstermesi bakımından bunlar çok büyük ispatlardır. Kimi tarihçiler yakılan kitapların sayısının 1 milyonun üzerinde olduğunu söyler. 12. yüzyılda Diyarbakır Ulu Cami'nin bitişiğinde kurulan kütüphanede 1 milyon 400 bin kitabın mevcut olduğu bir vakadır.
Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul'u fethettikten sonra şehri yeniden imar ederken önceliği kütüphanelere vermiştir. Fatih ve Eyüp Sultan Camisi kütüphaneleri, Fatih'in İstanbul'a kazandırdığı en kıymetli ilim hazineleri arasındadır."
"Ülkemizi ve milletimizi ileriye taşıyacak çalışmalara önem veriyoruz"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1890'da bile dünyanın göz bebeği İstanbul'da son derece zengin külliyata sahip 40'ın üzerinde kütüphane bulunduğunu belirterek, Abbasi, Emevi, Endülüs, Babür, Selçuklu ve Osmanlı gibi tarihe damga vuran, geride silinmez izler bırakan devletlerin en önemli vasıflarının ilim erbabına, kaleme ve kitaba verdikleri değer olduğunu söyledi.
Bu değerler hiyerarşisi altüst olduğunda, gerileme ve çöküş dönemlerinin başladı. Tarihimizi incelediğimizde, ilmi açıdan geriye düşmemizle, siyasi ve askeri açıdan geriye düşmemizin birbirlerini takip ettiğini görüyoruz. Cumhurbaşkanlığı Külliyemizin içinde 5 milyon cildi ihtiva edecek dev bir kütüphaneyi inşa ediyoruz. Şöyle bir 5-6 ay içerisinde bitmek üzere. Ama bir başkasını da İstanbul'umuzda, tarihi Rami Kışlası'nı restore ediyoruz ve orayı da İstanbul'un en büyük kütüphanesi... Belki de Cumhurbaşkanlığımızdaki kütüphaneyi bile geçecek, zira 5-6 milyon cildi bulacak. Bunlar hepsi dijital ortamda da inşallah kayda alınacak.
Bir diğer taraftan da buralarda gerek mücellit yetiştirme, gerekse tezhip, hat gibi alanlara yönelik çalışmaları da yaptıracağız. Her fırsatta ilmi çalışmalara, akademik gayretlere, araştırmalara öncelik veren yenilikçi projelerin öneminin altını çizdik.
Ülkemizi ve milletimizi tarihte olduğu gibi yeniden bilimde, teknolojide, sanatta ve kültürde ileriye taşıyacak çalışmalara önem veriyoruz.
Ancak gösterdiğimiz onca gayrete, verdiğimiz onca mücadeleye rağmen hala bu hususta arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamadığımızı da üzüntüyle belirtmek istiyorum. Bilhassa kitap okuma, nitelikli akademik eserler üretme, bilimde çığır açan başarılara imza atma noktasında hala oldukça gerideyiz. Bakınız burada sizlere meramımızı daha iyi anlatacağına inandığım bazı rakamları paylaşmak istiyorum.
“Türkiye, kitap okuma oranında dünyada 86. sırada bulunuyor”
İstatistiklere göre, ülkemizde her gün televizyon izlemeye 6 saat, internete 3 saat harcıyoruz. Buna karşın kitap okumaya harcadığımız süre kişi başına günde birkaç dakikayı zor buluyor. UNESCO'nun kayıtlarına göre Türkiye, kitap okuma oranında dünyada 86. sırada bulunuyor. Günde 6 saatini televizyona, 3 saatini internete, sosyal medyaya ayıran insanımızın, özellikle gençlerimizin kitap okumaya hasrettiği sürenin dakikalarla ifade dilmesi bize asla yakışmayan bir tablodur.
Ülkemizdeki kafe denilen vakit öldürme mekanlarının kütüphanelerimizden çok daha yaygın, çok daha dolu, çok daha kalabalık olması üzerinde hassasiyetle durmamız gerekiyor. Ülkemizin dört bir yanında hayata geçirmeye başladığımız millet kıraathanelerinin vakit öldürülen değil, değerlendirilen yerler olarak yepyeni bir vizyonu ortaya koyacağına inanıyorum. Fakat millet kütüphanelerinin bile ne olduğunu anlamayanlar da var, onu da söyleyeyim.
'Orada tuğla mı dizeceğiz?' diyenler var. Çünkü bilmiyor ki kıraathanenin manasını ne anlamıyor. Fakat uygulama başladı. Her açılışı yaptığımızda, orada üniversite öğrencilerimizi kitaplarının başında gördüğümüzde gurur duyuyorum. Bu iş yaygınlaşarak devam edecek. Her millet bahçesinin bir köşesinde bir millet kıraathanesi... Tüm illerimizde yayılacak.
“Her kademede ilmi çalışmalarda üst sırada bulunması şarttır”
2023'te dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmeyi hedefleyen bir ülkenin kitap okuma oranının, nitelikli eserler üretme sayısının, özgün akademik makale rakamının da bununla mütenasip olması gerekecektir. Türkiye gibi binlerce yıla sarih kadim bir medeniyetin temsilcisi olan küresel ve bölgesel ölçekte iddiaları bulunan bir devletin her kademede özellikle ilmi çalışmalarda üst sıralarda bulunması şarttır. Bu noktada en büyük görev, üniversitelerimize düşüyor. Akademi dünyamızın destek vermediği sizlerin katkı sunmadığı bir mücadelenin menzile ulaşma şansı yoktur.
“Türk üniversiteleri akademik özgürlük bakımından çağ atlamıştır”
Dünyanın her bölgesinde üniversiteler özgürlüğün merkezi olmalarının yanı sıra değişimin de öncüleri. Ülkemiz hamdolsun geride bıraktığımız son 16 yılda üniversitelerin özgürleşmesi noktasında gerçekten başarı bir imtihan vermiştir. Üniversitelerimiz uzun yıllar kendilerini esir alan statükonun baskıcı, formatlayıcı, hürriyetleri kısıtlayıcı atmosferinden büyük oranda kurtulmuştur. Türk üniversiteleri, her ne kadar imtiyazını kaybedenler aksini iddia etseler de 2002 öncesine göre hem altyapı imkanları hem de akademik özgürlükler bakımından çağ atlamıştır. 28 Şubat döneminin faşist zihniyetinin üniversitelerimizde sebep olduğu tahribat, önemli ölçüde giderilirken, üniversitelerin kapıları tekrar milletin evlatlarına açılmıştır. Devleti tapulu malları gibi gören elitlerin himayelerinde serpilen kimi üniversiteleri adeta militan yetiştirme kampına dönüştüren terör örgütleri de buralardan temizlenmiştir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Kredi kim müracaat ederse alabiliyor. Ödemeye gelince faiz diye bir şey yok. Sigortalı bir işe girdiğiniz zaman çok düşük taksitlerle ödemeye yapacaksınız. İş sahibi olmadan gel bu parayı öde diye bir şey yok.https://t.co/biknHtCTXw pic.twitter.com/TmgdaSF8B4
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) 23 Kasım 2018
“Ödemeye gelince zaten faiz diye bir şey yok”
Lisans öğrencilerine 500 lira, master öğrencilerine bin lira, doktora öğrencilerine bin 500 lira veriliyor. AK Parti iktidara geldiğinde burs 45 liraydı. Öğrenciler burs istiyor. Be kardeşim, be evladım ya niye kredi istemiyorsun? Burs sayısı diyelim ki 150 bin, 160 bin ama krediyi kim müracaat ederse alabiliyor, geri çevirme yok. Ödemeye gelince zaten faiz diye bir şey yok. Sigortalı bir işe girdiğin zaman çok düşük taksitlerle ödeme yapacaksın. İş sahibi olmadan 'Gel bu parayı öde.' diye bir şey yok. Bu da bir nevi bursun aslında farklı bir görüntüsü." diye konuştu.
"Nitelik olarak da onları yakalayacağız ve geçeceğiz"
Sınırların kaybolduğu, mesafelerin anlamını yitirdiği bir çağda artık üniversitelerimizin de eski alışkanlıklarını değiştirmesi önem arz ediyor. En dinamik, en hareketli, sosyal hayatımızda görünürlüğü en fazla olması gereken kurumların başında üniversitelerimiz geliyor. Durağanlaşmış, belli kalıpların, belli ideolojik bagajların esiri olmuş bir üniversitenin değişime öncülük yapması da beklenemez.
Toplumun önüne düşme cesareti göstermeyen bir üniversitenin ne kendisine ne öğrencisine ne de milletine bir faydası yoktur. Fikir çilesi çekmeden, kütüphanede mesai harcamadan, laboratuvarda saatlerce ter dökmeden nitelikli eserler verilemez. Ecdadın dediği gibi 'Kader gayrete aşıktır. Çektiğin zahmet gün gelir rahmete dönüşür.' Bilim, ilim, hikmet ve idrak için önce inanç, sonra da gayret gerekir. Hayallerimizi ancak bu şekilde gerçeğe dönüştürebiliriz. 2023 ve sonrası için belirlediğimiz hedeflere ancak bu şekilde varabiliriz. Sizlerin desteği, katkısı ve omuz vermesi olmadan bizim çabalarımız yarım kalmaya mahkumdur.
Bunun için de Türk üniversitelerinin dünyadaki yüksek öğrenim kurumlarıyla rekabet edebilmesi hatta onlardan katbekat üstün olması gerekiyor. Son Almanya seyahatimde şansölye ile konuşurken, 'Üniversitelerinizdeki öğrenci sayısı ne kadar?' diye sorduğumda, '3 milyon' dedi. Biz şu anda 8 milyona ulaştık. Nitelik itibarıyla zayıf olabiliriz ama 5-10 sene sonra biz nitelik olarak da onları yakalayacağız ve geçeceğiz. Buna inanıyorum.
"Böyle bir üniversiteye sahip olmak bizler için ayrı bir güç kaynağı"
Alana dev bir şantiye oldu. Bu, İstanbul Medeniyet Üniversitesi'nin ne kadar büyüyeceğini gösteriyor. Bütün birimleriyle beraber Anadolu Yakası'nda böyle bir üniversiteye sahip olmamız bizler için ayrı bir güç kaynağıdır. Sadece zarfta kalmayalım mazrufu da zenginleştirelim. Ülkemiz, geleceğimiz adına son derece umutluyum. İstanbul Medeniyet Üniversitesi gibi dünya ile yarışan üniversitelerimizin sizler gibi hocalarımızın, her biri öz güven abidesi öğrencilerimizin gayretiyle hedefimize ulaşacağımızı biliyoruz.
Bilim ve İleri Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin hayırlı olmasını diliyorum. Temeli atılan Ziraat Bankası Kütüphanesi'nin yapımının 2 yılı geçmemesini umuyorum.
Kaynak: AA