Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, özel bir televizyon kanalında gündeme ilişkin gazetecilerin ve gençlerin sorularını cevapladı.
"Bugün için Çanakkale ruhu ne anlama geliyor?" sorusu üzerine Erdoğan, "Bir terörist çıktı, bir serseri çıktı. Benim ülkemi kendine göre ikiye böldü. 'Anadolu yakasında yaşarsanız ne ala ama Avrupa yakasına geçmeye kalkarsanız şöyle yaparız, böyle yaparız.' Tabii bu, oradaki zihniyetin acaba bir ifadesi miydi? Çünkü bu olay, bireysel bir olay değildir. Bu olay, tamamen örgütlü bir olaydır. Zira burada 50 Müslüman şehit edilmiştir. Bunların içinde yavrular var 3-4 yaşında. Acımasızca bunlar orada şehit edilmiştir." diye konuştu.
"Batı medyası işi tamamen sinsice götürüyor"
Charlie Hebdo olayında bütün dünyanın Avrupa'da bir araya geldiğini ama Yeni Zelanda'daki olayda Avrupa'nın sesinin çıkmadığını dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Avrupa'dan henüz daha bir şey duymuş değiliz. Batı medyası işi tamamen sinsice götürüyor. İslam dünyasından da ses yok sadece Türkiye olarak biz yorumlarımızı, değerlendirmelerimizi yapıyoruz. Yardımcımı, Dışişleri Bakanımı, geniş bir heyet ile gazeteci arkadaşlarla beraber Yeni Zelanda'ya gönderdim. Orada görüşmeleri yaptılar. Genel Vali, Belediye Başkanı, Başbakan ile görüşmelerini yaptılar. Benim de oradaki İslami cemaat liderleriyle, arkadaşlarımız toplantıdayken sabah telefon bağlantısıyla görüşmem oldu. Bizi üzen şey şu; bir taraftan barıştan, özgürlüklerden bahsedeceksiniz ama bütün bunlardan bahsederken bir terörist ortaya çıkacak, ondan sonra da onunla ilgili çok farklı bir yaklaşım olacak."
"Böyle bir şeyi kabullenmek mümkün değil"
Daha önce de aldığı bilgilere göre, olayın zanlılarına 11 yıl gibi bir mahkumiyetin verildiğini anlatan Erdoğan, "Bu sabah yaptığım görüşmede oradaki Müslüman cemaatlerin liderleri de 15 gibi bir şeyden bahsediyorlar. Yani 50 Müslüman orada şehit ediliyor, bunların cezası azami 15 yıl olacak. Böyle bir şey olabilir mi? Bu, kabul edilebilir mi? İdam bugün Amerika'nın bile belli eyaletlerinde hala devam ediyor, dünyanın değişik yerlerinde hala devam ediyor. Bu çocuk oyuncağı mı? 50 insan, ibadet esnasındayken şehit ediliyor. Kiliselerde, şurada, burada bunların hiçbirini kabul etmiyoruz. Böyle bir şeyin olmaması lazım. Bizim ülkemizde böyle şeylere asla müsaade etmedik, her türlü tedbiri aldık. Ama bunlar, bu tür şeylerde çok rahatlar. Böyle bir şeyi kabullenmek mümkün değil." ifadelerini kullandı.
"Manifestonun arkasında çok ciddi bir kurul var"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yeni Zelanda'daki saldırıda teröristin 74 sayfalık manifestosu olduğunu belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bunun böyle bir manifesto yazması mümkün değil. Bu özel bir kurul tarafından hazırlanmış bir manifesto. Bunun arkasında çok ciddi bir kurul var. Çünkü Batı'nın niye sesi çıkmıyor? Batı'daki medyanın niye sesi çıkmıyor. Bunu bulmuşlar ve hazırlayıp eline de vermişler. Benim ülkemin adı geçiyor, şahsımın adı geçiyor, Ayasofya'nın da adı geçiyor. Ayasofya adeta sanki emanetmiş de onu geri alacaklar. Sıkıysa geri al. O ayrı mesele. Burada hala ülkemizde birileri bakıyorsunuz 'Ayasofya açılsın.' Kardeşim bir şeyi söylerken duygusallıkla, bu alçağın, teröristin sözlerine karşı böyle bir talepte bulunmanın bir anlamı yok."
Erdoğan, Büyük Çamlıca Camii'nin kapalı bölümler olarak 30 bin, açık alanıyla da yaklaşık 60 bin kişi aldığını dile getirerek, bunun Cumhuriyet döneminin en büyük camisi olduğunu, yine Sultanahmet ve Süleymaniye camilerinden de daha büyük olduğunu anlattı.
Bu dönemde yapılan camilerin sayısının çok fazla olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Büyük Çamlıca Camii'nin ramazan öncesi resmi açılışını da yapacağız. Bu oyunlara gelmeyelim diye. Çünkü bunlar da bir tahriktir. Tahrik unsurlarını bozalım diye açıklamasını yapmak durumunda kaldım. Orada mesela bir sergi yapıldı, orada Kur'an tilaveti de yaptık. Belli bir bölümünde şu anda namaz da kılınıyor. Bunları da aşmak bizim için sorun değil aşarız ama getirisi, götürüsü nedir? Bunu da burada açıklamam doğru olmaz. Bunun bir götürüsü var. O, bizim için faturası çok daha ağırdır. Unutmayalım dünyanın çok çeşit ülkelerinde bizim binlerce camimiz var. Acaba bunu söyleyenler, bu camilerin başına ne gelir, bunu düşünüyor mu? Şu anda kundaklama hareketleri, bir çok şeyler yapılıyor. Bunları düşünmeden, bunların hesabını yapmadan söylüyorlar. Kusura bakmasınlar bunlar dünyayı tanımıyorlar, muhataplarını bilmiyorlar. Ben bir siyasi lider olarak bu oyuna gelecek kadar istikametimi kaybetmedim. İslam dünyasının yükünü çekiyoruz. 'Nerede, ne oluyor, ne olabilir?' Bunların hepsini düşünmek zorundayız. Onun için hassas olacağız, dikkatli olacağız."
"Sen daha bu milleti tanımamışsın"
Yeni Zelanda'daki saldırıyı gerçekleştiren teröristin Ayasofya'ya minareyi yakıştıramadığını ifade eden Erdoğan, "Senin dedelerin bu işi ne kadar kudretle yapabildiyseler, sen onların seviyesine bile çıkamazsın. Terbiyesiz, önce haddini bileceksin. Sen daha bu milleti tanımamışsın. Geldi bu adam burada 3 gün tur attı. Çevreyi dolaştı." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, teröristin Konstantinapol meselesiyle ifadelerinin sıradan ifadeler olmadığını, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun oğlunun ifadelerine benzediğini anlatarak, şunları kaydetti:
"Demek ki bunların ruh kökünde, düşünce dünyasında hala bunlar yaşıyor. Ama şunu bilmeleri lazım ki burası İslambol. Konstantinapol olma diye artık bizim ne bir düşüncemiz ne bir hayalimiz... Böyle bir şeyi yaşatmayız. Bu ülkenin içinde yok mu? Var. Ana muhalefetin başındaki adam gibi. Gezi olaylarında 'Zulüm 1453'te başladı.' diye yazanlar. 'Terör İslam dünyasından kaynaklı.' ifadesini kullanıyor bu ülkenin ana muhalefetinin başı. Lafı geldiği zaman bu ülkenin yüzde 99'u Müslümandır diyeceksin ondan sonra da faturayı geleceksin, 'Terör İslam dünyasından kaynaklı.' bunu kullanacaksın. Bunları anlamakta ben zorlanmıyorum ama zorlananlar var. Niye? Hala bu adamın peşine takılıp gidenler var. Avustralya'daki o alçak bir senatörün kullandığı ifadelerden bunun bir farkı var mı? Aynı ifadeleri kullanıyor. Demek ki aynı merkezden yönetiliyorlar. Bu da tabii hassasiyetimizi çekiyor. Bu ifadelerimin altında bunlar yatıyordu."
"Bu millet daha çok zaferler yazacaktır"
Erdoğan, "Geçtiğimiz yıl 18 Mart 2018'de sabah saatlerinde 08.30'da 'Afrin'in kontrol altına alındığı müjdesini vermek istiyorum.' cümlelerini kullanmıştınız bir mitingde. Bugün 18 Mart 2019, acaba Afrinlilere mesajınız neler?" sorusu üzerine, şunları söyledi:
"Afrin'e verdiğimiz sözü, programımızı, planımızı, belirlediğimiz gibi Afrin'de tahakkuk ettirdiğimizden dolayı mutluyuz. Her şeyden önce şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Gazilerimize şifalar diliyorum. Afrin'de gerçekten Mehmetçiğimiz, Özgür Suriye Ordusu çok büyük bir mücadele verdi. Afrin'deki o azmi, o kararlılığı, o imani noktadan teşviki görünce dedim ki bu iş biter. Buradan geri dönüş olmaz. Çünkü mevsim koşullarının çok sert olduğu bir dönem oldu. Ama buna rağmen bizim askerimiz içeriden bazı düşmanların da olmasına rağmen, güya bizim askerimizin giyeceği, şuyu, buyu yokmuş. Bu tür şeyleri de söylediler. Bizim bir defa teknolojik olarak imkanlarımız vardı. Her ne kadar bize stratejik ortak olarak gözükenler, karşımızdakilere her türlü desteği veriyorsa da bu desteklere rağmen biz, bütün silah, mühimmat ile birlikte Mehmetçiğimizle, Özgür Suriye Ordusu ile beraber kararlıydık.
Yerin altında çok ciddi tüneller açılmıştı. Bu tünelleri açanlar arasında, koalisyon güçlerinin içinde özellikle de Fransa'nın önemli bir yeri vardı. Onların meşhur bir çimento firması var. Onun orada çimento fabrikası vardı. O çimento fabrikasından oranın bütün ihtiyacı karşılanmış ve o tüneller o şekilde açılmıştı. O tünelleri kurmalarına rağmen bizim askerimiz o tünelleri de onların başına geçirdi. Çünkü bu tünellerin içinde ameliyathaneler kurdular. Depolar orada. Askerimiz bunların hepsini yakaladı, başlarına geçirdi."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Özgür Suriye Ordusu'nun, Mehmetçiğin çok ciddi yükünü aldığını, planlayanın, koordine edenin Mehmetçik olduğunu anlatarak, "Özgür Suriye Ordusu'nun liderler takımı beni ziyarete geldi. Onların gözünde 'biz bu işi bitireceğiz' kararlılığı vardı. Ben bunu tabii Amerikalılara anlatamamıştım. Sayın Trump ile konuştuğumuz zaman 'Benim generaller bana şöyle şöyle şöyle diyor.' diyordu. İnanmıyordu. Benim generaller de bana böyle böyle böyle diyor. Bizim generallerimiz 'Biz Özgür Suriye Ordusu ile Rakka'yı hallederiz.' dedi. Özellikle buradaki YPG, PYD güvenilir takımlar değildir. Bunlar tam manasıyla teröristtir. Bunların hala terörist olduğunu kabul etmediniz ama gün ola harman ola edeceksiniz." diye konuştu.
Kendisini ziyarete gelenlerden birinin özellikle aranan bir mücahit olduğunu belirten Erdoğan, "Vücudunda mermi almadığı yer neredeyse kalmamıştı. Midesini almışlar. Ama hala lider. Ameliyatlar geçirdi. Ondan sonra o haliyle tekrar savaşa gitti. İman bambaşka bir şey. Ölümü bunlar öldürdüler. Ölümü öldürdükten sonra zaten mesele yoktur. Bizim Mehmetçiğimizin de arazideki durumu bu." ifadelerini kullandı.
ABD'nin bu bölgeye 23 bin tır, kamyon silah, mühimmat yığdığını, bunların içinde tanklar, zırhlı taşıyıcılar, mermilerin yer aldığını aktaran Erdoğan, "Biz böyle bir şey yapmadık. Onların maliyeti çok yüksek. Farkımız bu. Afrin'in zaferini yazan Mehmetçiklerimize de şahsım ve milletim adına, en üst takımdan en alta kadar hepsine şükranlarımı ifade ediyorum. Bu millet onlarla beraber çok daha zaferler yazacaktır." dedi.
"Güneyde güvenli bölgeyi ilan edemezsek her an sıkıntı yaşarız"
Seçmenin beka meselesine bakışının ne olduğuna ilişkin soru üzerine Erdoğan, milletin buna nasıl baktığını ifade etmekten öte beka meselesinin ne olduğunun millete anlatılması gerektiğini söyledi.
Ana muhalefet partisi ve diğerlerinin "Beka meselesi yoktur." dediğini hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"YPG'nin, PYD'nin terör koridoru olarak ilan ettiği yer bizim sınırımız değil mi? 911 kilometre sınır var ve buradan Kilis'e, Gaziantep'e, Urfa'ya roketlerle, havanlarla yapılan saldırılar bizim beka meselemiz değil mi? Yüzlerce buraya atılmış bombalar, havanlar var. 100'ün üzerinde buralarda şehidimiz var. Bunları beka meselesi olarak görmeyeceğiz de neyi göreceğiz? Biz bunlara 'İyi yapıyorsunuz, hoş geldiniz mi?' diyeceğiz. Buna hakkımız var mı? Bay Kemal'in keyfi yerinde. Niye? 'Oradan atılsa bu tür bombalar, havanlar falan filan... 'YPG bize saldıracak mı?' diyor. Daha ne yapacak? Bize saldırdı bile. Şu anda eğer biz o terör koridorunu kapatmamış olsaydık, Afrin'den ve Cerablus'tan biz yarma harekatımızı gerçekleştirmemiş olsaydık, bugün bizim güneyimiz tamamen bu teröristler tarafından işgal edilmiş olacaktı. Biz bunu Kobani'de yaşadık. Kobani'de Obama bir gece beni aradı, 'Kobani yarın düşecek.' dedi. 'Ne olacak?' dedim. Bana verdiği cevap, 'İlla burayı açın, bunlara yardımcı olun, bunlar da içeriye girsinler.' 'Biz bunu şu anda yapamayız.' dedik. Ama sizin anlattığınız gibi de bir durum söz konusu değil. Öyle bir noktaya getirdiler ki o gece helikopterlerle Kobani'ye sandıklarla silahları, mühimmatı indirdiler. Ciddi bir çatışma bölgesi de orada oluştu."
Erdoğan, Kürtlerin bazen "Türkiye Cumhuriyeti hükümeti bize sahip çıkmıyor." dediğini dile getirerek, Aynularab'dan (Kobani) gelen 300 bin Kürt'ün Türkiye'de olduğunu anlattı. Bu konuda dürüst ve yaklaşımlarda samimi olunması gerektiğini aktaran Erdoğan, şunları kaydetti:
"Şu anda bizim oradaki samimi yaklaşımımız, değer taraflardaki Cerablus'ta, Afrin'de takındığımız tavır, eğer onun da önünü açsaydık, bizi çok daha zor duruma düşürebilirdi. Böylece bu işi güneyden kurtarmış olduk, oraları güvence altına almış olduk. Zaten benim güvenli bölge ifadem buradan kaynaklanıyordu. Eğer biz güneyde güvenli bölgeyi ilan edemezsek her an bu sıkıntıyı yaşarız ama bu güvenli bölgeyi ilan eder de burada koalisyon güçleriyle müşterek bir hareket içine girersek, buraları teminat altına almış oluruz."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, mitinglerde bazı HDP'li milletvekillerinin söylediklerini dile getirdiğini belirterek, eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın "Biz sırtımızı PYD'ye, YPG'ye" dayadık demesinin çok manidar olduğunu söyledi.
"Bunlar beka meselesi olmaz mı?" diyen Erdoğan, yine "1 Temmuz'a kadar terörle mücadele yasasını kaldırmazsanız savaş kapıdadır." denildiğini belirterek, "Yasal olarak kesin suçtur. 1 Temmuz geldi, geçti. Savaş kapıdaysa haydi gelin, topunuz gelin." diye konuştu.
Cudi'de, Gabar'da, Tendürek'de terör örgütü PKK'nın inlerine girildiğini anımsatan Erdoğan, FETÖ'ye de "Nereye kaçarsan kaç kovalayacağız" dediğini kaydetti.
Erdoğan, "10 binler eğer cezaevinde duruyorsa, hukuk noktasında ne yapılıyorsa bunların bir sebebi var. Demek ki böyle yol geçen hanı değil bu memleket. Öbürü kalkıyor, Kandil'den mesaj veriyor. 'Oylar kesinlikle şuraya.' Diyorlar ki bizim onlarla bir ilişkimiz yok." dedi.
HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli'nin "Kürdistan'da oylar HDP'ye, batıda AK Parti ile MHP'yi yok edeceğiz." dediğini dile getiren Erdoğan, Türkiye'de Kürdistan diye bir bölge olmadığını, Kürdistan'ın Irak'ın kuzeyinde yer aldığını söyledi. Erdoğan, "Çok seviyorsan, defol git oraya, orada yaşa." ifadelerini kullandı.
"Bunlar bölücü örgütün önde gelenleri"
Bu gerçeklerin millete anlatılması gerektiğini, bunların hepsinin bölücü hareket olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
"Zaten bunlarda bir bölücü örgütün şu anda önde gelenleri değil mi? Arkalarında bunların terör örgütü var. Bunlar da siyaseten önde görünenler. Bunlara 31 Mart'ta sandıkta milletim gereken dersi vermezse bunlar daha da şımaracaklar, azacaklar. Bizim birbirimizle olan sadakatimiz, rabiamız dediğimiz konu bu. 'Bütün olarak birbirimizi çok iyi anlamamız lazım. Bu oyuna gelmememiz gerekir.' diye bu ifadeleri kullanmak zorunda kalıyoruz."
Erdoğan, Kandil'deki terörist başının talimatı verdiğini belirterek, "Ama ne diyorlar, 'Bizim onlarla bir alakamız yok, hiçbir temasımız yok, onlarla ittifakımız yok.' Her şey ortada. Onun için 31 Mart sandığı çok önemli. Şu ifadelere karşı bir beka meselesidir. Bunun cevabı da ancak sandıkta en güzel şekliyle verilecektir." diye konuştu.
"Türkiye'ye ihtiyaçları var"
Yeni Zelanda'daki terör saldırısında, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun oğlunun söylemlerinde ve Hollandalı AP üyesi Kati Piri tarafından hazırlanan "2018 Türkiye Raporu"nda Ayasofya ve İstanbul'un sürekli zikredilmesi hususunu değerlendiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"İsrail, siyonizmin beşiği. Orada şu anda seçim var. Başbakan şu anda yargılanıyor, hanımı yargılanıyor. Hepsi de aynı şeylerden yargılanıyor. Manidardır. Oğlu da bu olayla aynı derinlikte olan ifadeler kullanıyor. Bir defa 'Konstantinopol' ifadesi durup dururken söylenecek bir şey değil. Babasıyla yatan bu evlat aynı şekilde kalkıyor. AP'deki kadını zaten hiç dile dolamaya gerek yok. Hiç propagandasını yapmayalım. Avrupa Parlamentosu'nun almış olduğu kararların, yaptığı açıklamaların bizi bağlayıcı hiçbir yanı yok. Kıymet-i harbiyesi yok. Kendileri çalıp kendileri oynuyorlar. Bunlar, Avrupa Birliği'nin bizimle müzakereleri durdurması nasihatinde bulunuyorlar ya ah keşke öyle bir şey yapsalar, bizimle müzakereleri durdursalar veyahutta Türkiye'yi Avrupa Birliği'nin dışına çıkarıverseler. Yapmazlar, yapamazlar çünkü Türkiye'ye bunların da ihtiyacı var."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisinin sabırlı olduğunu belirterek, bu alanda bildiği çok şey olduğunu söyledi. Bunların zamanında kullanılınca değeri olacağını ifade eden Erdoğan, zamanlı kullanılmayan bilgilerin değerli olmadığını aktardı.
"Petrolün şımarık çocukları..."
Erdoğan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun gerekli açıklamaları yaptığını dile getirerek, "Ama bunlar dürüst ve samimi değil. Şunu unutmayacağız. Biz Müslümanız. Bunlarsa İslam düşmanı. Sıkıntının nirengi noktası bu. İslam dünyasına bakın. Ses çıkıyor mu? Çıkmıyor. Biz petrol zengini değiliz ki kardeşim. Biz şu anda teknolojimizle ve sanayimizle ne yapıyorsak onlarla ayaktayız. Onlar da petrolün şımarık çocukları. Maalesef 'Yok şu kadar sipariş verdim, bu kadar sipariş verdim.' Oraya onu buraya şunu filan aktarmak suretiyle ayakta durmanın mücadelesini veriyorlar. Biz öyle yapmayacağız. Biz onurumuzla ayakta duracağız. Elimizden geleni her türlü gayreti göstereceğiz. Siyasetin dilini iyi kullanacağız." diye konuştu.
Ekonomiyi yürütmedeki başarının yanı sıra, beka sorununda da birilerinin oyununa gelmeyeceklerini anlatan Erdoğan, beka sorununu Afrin'de, Cerablus'ta atlattıklarını söyledi.
Erdoğan, Rusya'yla müzakerelerin başarılı bir şekilde yürüdüğünü belirterek, "İdlib bize çok büyük bir fatura olarak dönebilirdi. Ama İdlib'i gayet iyi noktaya getirebildik. Sorun bitmedi. Ama görüşmelerimiz devam ediyor. Temenni ederim ki onu da en ideal şekilde bir yere oturtacağız." dedi.
8,5 milyar dolar yardım
Programa konuk olan gençlerden gelen "Uluslararası camiada, dünyada pek çok mazlum ülkenin sesi oldunuz? Bu sorumluluk size nasıl hissettiriyor?" şeklideki soru üzerine ise Erdoğan şu değerlendirmelerde bulundu:
"İslam dünyasında birçok ülke... Bazıları sıkıntılarını direkt olarak bize yansıtıyorlar. Ayni, nakdi bütün bu ülkelere elimizi uzatıyoruz. 2018 örneği bütün bu en az gelişmiş ülkelere yardım konusunda milli gelire oranla Türkiye'nin onlara verdiği destekte biz 1 numarayız. Amerika bazen diyor ki 'Ben bir numarayım.' Hayır değil. OECD'nin rakamları var. Açıklanan rakamlara göre Türkiye gayri safi milli hasılaya göre dünyada 1 numara. Yaklaşık 8,5 milyar dolar bizim yardımımız var. Bütün bu ülkelere. Bunun içinde bu Müslüman, bu Hristiyan, bu şuymuş bu buymuş gibi bir ayrım yok. Hepsine biz bu desteği veriyoruz. Vermeye de devam edeceğiz. Verdikçe güçlü oluyoruz. Bizim sivil toplum kuruluşlarımız da bu konuda hakikaten çok ciddi çalışmalarımız var. Kızılay, AFAD, bunların yanında diğer birimlerimizle verdiğimiz destekler var."
Erdoğan, Türkiye'nin dünyada üstlendiği bu misyondan ayrı bir güç bulduklarını söyledi.
Seçimlerde gençlere yönelik en önemli vaadi sorulan Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti döneminde gençlere seçme ve seçilme konusunda sağlanan kolaylıkları hatırlattı.
Erdoğan, ilk etapta seçilme yaşını 25'e çektiklerini anımsatarak, akabinde bu sınırın da 18'e indirildiğini kaydetti.
Gençlerin kendilerine güvenmeyen siyasilere oy verebildiği hususuna dikkati çeken Erdoğan, "Bizim dedemiz Fatih Sultan Mehmet Han düşünün o 19 yaşında bir çağı kapatıp bir çağı açıyor. Böyle bir kudret. Böyle bir güç onda var. Biz bunu gördüğümüz zaman ne yapacağız. Biz de ecdadımızın bu ulaştığı seviyeye ulaşmamız lazım. Biz 18-19'da yapmayız da 21-22'de yaparız. Ama biz de o yolda olalım. Adımlarımızı o istikamette atalım. Sistemde eksiklerimiz olabilir. Eğitimde öğretimde eksiklerimiz olabilir. Bir taraftan bunları da gidermemiz lazım. Bir taraftan da gençliğimiz 'Ben de bu makama geleceğim.' demesi lazım. Buraya tırmanması lazım. Kendinde kompleks görmemeli. İşte şu anda Avusturya'nın başındaki adam. 27-28 yaşında dışişleri bakanı oldu. Şimdi Türkiye'nin belası. Gerçekler var. Onun için size ihtiyacımız var. Çok iyi çalışacağız. Bu makamlara bir an önce gelmeniz lazım. Kadınıyla erkeğiyle." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hollanda'nın Utrecht kentinde meydana gelen silahlı saldırının ayrıntılarına ilişkin gelen soruya ise "Olayın içeriği hakkında henüz... Ailevi mesele olduğunu söyleyenler var. Terör olayı olduğunu söyleyenler de var. İstihbarat Teşkilatımız olayın peşinde. Benim de henüz... İstihbarat başkanımız 'Bilgileri alalım size dönelim.' dediler. Bekliyoruz." yanıtını verdi.
"En mutlu olduğum, zevk aldığım İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığıdır"
Erdoğan, "Siyasi yaşamınız boyunca birçok görevde bulundunuz bunların içinde en zevk aldığınız hangisiydi?" sorusu üzerine ise şunları kaydetti:
"Gerçekten en mutlu olduğum, zevk aldığım nedir derseniz? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığıdır. Çünkü İstanbul'u devraldığım zaman bir felaketti. Hep diyorum ya 'CHP 3 Ç'dir.' Çöp, çukur, çamur. Gerçekten böyleydi İstanbul. Siz tabii ki hatırlamıyorsunuz. Anne ve babalarınıza sorun nasıl bir İstanbul olduğunu. 94'teki İstanbul'u bir sorun. Çöp dağları... Hava kirliliği... Teneffüs edemezsiniz. CHP'nin günkü belediye başkanı 50 bin eve doğal gaz götürebilmiştir. Ben cezaevine girerken 1 milyon 250 bin eve doğal gazı götürmüştüm. Hava o zaman temiz hale gelmişti. Gazeteler maske dağıtıyordu. Neden? Kirli havayı teneffüs etmesinler diye. Su yoktu İstanbul'da. Benzin istasyonları gibi su istasyonları kurulmaya başlanmıştı."
İstanbul'a suyun getirilmesi çalışmalarını anlatan Erdoğan, Avrupa ve Anadolu yakalarında bu konuda yapılanlar hakkında bilgi verdi.
Erdoğan, İstanbul'un 2040 yılına kadar su sıkıntısı olmadığını belirterek, bu sorunu kendilerinin çözdüğünü ifade etti.
Kentteki çöp depolama sistemini hatırlatan Erdoğan, Ümraniye'de gerçekleşen patlamada 39 kişinin öldüğünü anlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, hava kirliliğinin de doğal gazın yaygınlaşmasıyla çözüldüğünü aktararak, kentin bu konuda sorununun kalmadığına vurgu yaptı.
Yerel seçimlerin ilçeler ve büyükşehirde çok büyük önemli olduğunu dile getiren Erdoğan, "Başımızı iki elimizin arasına alacağız. Gerek gençliğimizin gerekse de şu anda gençlerin üstünde annelerin babaların oylarını verirken artık bu işi çok basite alan bir havada değil. İstanbul'un kaderini 'Marifet iltifata tabidir.' anlayışıyla ele alması ve buna göre de oyunu kullanması gerekir. Ondan sonra 'Yandık.' demenin hiçbir anlamı olmaz." diye konuştu.
"Aselsan'da ayrılmalar söz konusu değil"
Gençlerin yurt dışında çalışmak istediği ve Aselsan'daki bazı mühendislerin istifa ederek başka yerlere gittiği yönünde haberlerin olduğu hatırlatılan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bunlar bir defa asparagas haberler. Şimdi yurt dışında iş bulur bulmaz onu pek bilmem ama şimdi tam aksine yurt dışından Türkiye'ye dönüşlerin yoğunlaştığı bir döneme gidiyoruz. Bu sadece inşaat mühendisliği değil, elektrik elektronik, makine mühendisliği vesaire. Bunun yanında tıp, bu konuyla ilgili tam bir geri dönüşümün olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Mesela Şu anda Ankara'da kurduğumuz 3 bin 600 -3 bin 700 yataklı şehir hastanesinde çok ciddi bir geri dönüş var. Yurt dışından Türkiye'ye dönenler var, özel sektöre gidip tekrar devlete dönenler var. Bu tür bir süreci yaşamaya başladık ve Aselsan'dan falan bu şeyler filan bunlar da çoğu uydurma. Çünkü Aselsan bir defa ücret politikasıyla vesaireleriyle de uygun bir yer. Zorla kimseyi tutamazsın ama bu anlattıkları gibi de böyle bir ayrılma şeyi falan Aselsan'da söz konusu değil. Aselsan, tam aksine şu anda genç, kabiliyetli olanları seçerek kervanına katıyor ve orada çalıştırıyor ve güçlü bir kuruluş olarak da yoluna devam ediyor."
Erdoğan, gelenekçilik ve modernitenin ortasının bulunmasının en isabetli yol olacağını düşündüğünü anlatarak, tekdüze modernitenin de tekdüze gelenekçiliğin de doğru olmadığını söyledi.
Her ikisinin ortası bulunduğunda isabetli bir karar verilmiş olacağını dile getiren Erdoğan, "Modern mimariden alacaklarımız var ama geleneksel mimariden de alacağımız var. Mesela yaptığımız yatırımlarda her zaman arkadaşlarıma tavsiyem odur. Ankara'daki Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde biz her ikisini de kullandık. Hatta üçünü de kullandık. Bizde şimdi Selçuklu mimarisi var, Osmanlı mimarisi var ve bir de modern mimari var. Yani üçünün sentezidir bizim Cumhurbaşkanlığı Külliyesi. Üçünü de orada bulursunuz. Niye? Bize bakan bizim ecdadımızı orada görsün aynı zamanda şu anki yapıyı da görsün ve gelenler de dünyanın en ileri ülkeleri girdikleri zaman görünce diyorlar ki 'Bu çizgilerle siz neyi ifade ediyorsunuz?' Hepsi de takdirleriyle ayrılıyorlar. Bizim orta yolu bulmamız her zaman için en isabetli olandır. Tekdüze bir yere kapılıp gitmenin yanlış olduğuna inanıyoruz." ifadelerini kullandı.
İran'la ortak operasyon
"İran ile doğu sınırda PKK'ya yönelik ortak operasyon" konusunda değerlendirmelerde bulunan Erdoğan, "Uzun zamandır İran-Türkiye sınırında... Orada biliyorsunuz PKK'nın İran yüzü PJAK'tır. Biz de PKK. PJAK'tan İranlılar rahatsız. Tabii biz de PKK'dan rahatsızız. Zaman zaman bizden o tarafa zaman zaman onlardan bu tarafa... Bunlara karşı ortak operasyon, ortak eylemi konuştuk. Hamdolsun bu gece yapıldı. Daha önce de yapıldı ama bu daha kapsamlı bir şey oldu. Bunu devam ettirecekler. Bizim buradaki kararlılığımız birçok şeyi de orada farklı bir şekilde etkileyecektir. İş burada kalmayacak. Bunun devamı var. İran tarafı da bizim arkadaşlarımız da kararlılıklarını sürdürüyorlar. Ortak operasyonlar. Ne kadar etkisiz hale getirildiği daha açıklanmadı." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasi tecrübelerini kaleme alıp almayacağı hususunda gelen soru üzerine ise şunları söyledi:
"Siyasette bunları siyasetçinin kendisine sormak siyasetçiyi zor durumda bırakır. Bunları ben yazmaya kalkarsam... Bunlar artık geçmişte kaldı. Yazdırıyorum. Bu görevleri yapan arkadaşlarım var. Yaklaşık 10-15 arkadaşım çalışıyorlar. Bu eserler de çıkmaya başladı. Bunları önümüzdeki yıldan itibaren piyasaya da süreceğiz."
Eserlerde yapılan konuşmalar ve hizmetlerin yer alacağı bilgisini veren Erdoğan, bu eserlerin yazıldığını ve gelen misafirlere verildiğini söyledi.
Erdoğan, eserlerin başta devlet başkanları olmak üzere hediye edildiğini yineleyerek, "Bunlar sadece Türkçe değil, İngilizce ve Arapça olarak basılıyor. Gelen ülke lideri hangi dil üzerine ise bunlardan hediye ediyoruz. Sadece devlet başkanları, başbakanlar, dışişleri bakanları veyahutta büyükelçiler değil. Biliyorsunuz büyükelçileri kabullerimiz var. Agreman dediğimi olay var. Onlar geldiklerinde bunlardan birer tane hediye ediyoruz ki onların büyükelçiliklerinde bizim eserlerimiz bulunsun. Bu şekilde bunu devam ettiriyoruz. Ama özellikle son dönemde 'Dünya Beşten Büyüktür' adlı eserim. onu hemen hemen her gelene dışarıdan, uluslararası bir marka konumunda olanlara hediye ediyorum. Dünyanın beşten büyük olduğunun anlaşılması lazım. İlk etapta üç dil. Türkçe, İngilizce ve Arapça." diye konuştu.
Bütün müzakere ve görüşmelerde mutlaka not tuttuğunu dile getiren Erdoğan, bu notları özel kalemine ilettiğini ve orada tasnif edildiğini anlattı.
"İstişarede konuya dayalı olarak ekiplerim vardır"
Erdoğan, siyasette yalnızlık hissedip hissetmediğine ilişkin soruyu ise şöyle yanıtladı:
"Zaman zaman 'Yalnız adam' rolünü oynadığımı söyleyenler oluyor. Bunları doğru bir yaklaşım olarak görmüyorum. Yalnız olan bir adam herhalde 82 milyon nüfusu olan bir Türkiye'yi böyle bir konuma getiremezdi. Bizim işimiz tamamen bir kolektif aklın bir ortak dayanışmanın ve 'Ve şavirhum fil emr.' hükmünün gereği olarak yani 'Bütün işlerinizde istişare ediniz.' hükmü gereği istişareye dayalı olarak yürür. Benim istişarede konuya dayalı olarak ekiplerim vardır. Bu kabine herhalde boşuna değil. Kabine içerisindeki arkadaşlarımın belli bir alanı var. Diyelim ki terörle ilgili bir karar mı vereceğim, bu konuda kimlerle görüşme yapmam gerektiği bellidir. Savunma alanında bir karar mı vereceğim, bu alanda kimlerle görüşme yapmam gerekir, bunlar bellidir. Bunları bir kenara koymak mümkün değil. Sürekli olarak da bu istişare mekanizmasını, kolektif akla dayalı olarak sürdürürüm. Bundan da taviz vermem asla mümkün değil."
Enerjik olmasını antrenmanlı olmasına bağlayan Erdoğan, "Eğer antrenmanlarınızı dikkatli yaparsanız bu kadar yoğun mitingler, kapalı salon toplantılar, vesaire... Bunların hepsi birer antrenman. Bugün önce Çanakkale'de stadyumda yaptığımızda o adete miting, ondan sonra geldik hemen abidede yaptığımız toplantımız. Bu arada Troya... Tavsiye ederim. Troya Müzesi'ni muhakkak gezin. Çok çok önemli bir müze. 60 milyonluk bir yatırım." dedi.
KYK borçları
Erdoğan, "Birçok öğrencinin ortak derdi olan KYK borçlarını affı veya indirimi var mı?" sorusu üzerine, şunları söyledi:
"Bu soruya iki türlü cevap verilir, bir Bay Kemal gibi, bir Tayyip Erdoğan gibi. Bay Kemal gibi cevap verirsek 'Sildim gittim.' der ama benim Erdoğan gibi cevap vermem lazım. Ben 82 milyonun hakkının olduğu bir parayı korumak uğruna bunu vermem lazım. Bir defa kredide iş bulduğunuz zaman faiz yok, bu borcunuzu ödemeye başlıyorsunuz, taksitleri de çok çok düşük. Biz geldik, harçları kaldırdık mı? Kaldırdık. Bizden önce vardı ama bu burs olduğu zaman ödeme yok ama kredide ödeme var. Bunu da sigortalı bir işe girdiğin andan itibaren taksitli olarak faizsiz olarak ödüyorsun. Bunu da artık devlete çok görmeyelim ve bu da sizi rahatsız edecek bir ödeme planı değil. 'Bana devletim okuma imkanı sağladı, ben de okudum, mezun oldum, onun kredisiyle okudum, sonra da paramı sigortalı olduktan sonra taksit taksit ödedim.' Bunun huzuru içinde hayata atılmak çok da isabetli olur diye düşünüyorum."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir öğrencinin, "Gençler sizden 'Yüzümüzü Asya'ya dönmeliyiz.' sözünü duymak istiyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Diyorum her zaman, rabia. Tek millet. Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Gürcü'süyle Abhaz'ıyla, Roman'ıyla, bu ülkede 82 milyon biz tek milletiz. Çünkü biz yaratılanı Yaradan'dan ötürü severiz, bizde ayrımcılık yok. İki, tek bayrak. Bizim bayrağımıza eş asla, o paçavraları filan yanına koyuyorlar ya, asla bunları kabullenemeyiz ve bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır. Oradan da tek vatana geçiyoruz, tek vatan. 780 bin kilometrekare. Biz buraya nereden geldik biliyor musunuz? Biz buraya 22 milyon kilometrekareden tıraşladılar tıraşladılar ve 780 bin kilometrekareye geldik. Ecdadımızın tüm hakim olduğu yerlerin miktarı o dönemde 22 milyon kilometrekare. Şu anda 780 bin kilometrekare. Tek vatan derken, buradan asla taviz vermek yok, burası bizim son kalemizdir. Bunun için Afrin'de de Cerablus'ta da ne gerekiyorsa her şeyi A'dan Z'ye yaptık ve yaparız. Dördüncüsü tek devlet. Devlet içinde devlet asla tanımıyoruz. Devletimiz tektir, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, başka yok. Buna da eş bazıları kurmak istediler. İşte bu malum güneydoğudakiler, Kandil'den yönetilenler, sonra inkara başladılar, onu külahıma anlatsınlar. Hepsinin biz gizli dosyalarını biliyoruz. Dert başka ama bunlar bir ülkede böyle bir hayale gerçek olarak ulaşamayacaklar. Bunun için de bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız ve hep birlikte Türkiye olacağız. Birbirimizi de makam ve mevki için sevmeyeceğiz. Bu benim hemşehrimdir, bu Laz'dır, bu Türk'tür, bu Kürt'tür, bu Arnavut'tur, bu Çerkez'dir, bu Roman'dır, bu Abhaz'dır. Ben insanım o da insan. Rabb'imiz ne buyuruyor, 'Biz sizi kavimler halinde yarattık.' Üstünlük hangi kavme ait olduğunla değil, üstünlük ittika iledir, takva noktasında, Allah'a yakınlık konusunda kim daha üstünse üstün odur. Onun için kimse afra tafra yapmasın. Ancak müminler kardeştir ve kardeş olarak sadece ve sadece Allah için seveceğiz."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 31 Mart seçimlere değinerek, "31 Mart malum ülkemiz için bir beka sorununun halli kararının verileceği bir tarih." dedi.
Seçimde dörtlü çetenin olduğunu ifade eden Erdoğan, "CHP, sözde İyi Parti, HDP ve onun yanında Saadet, dördü birleşmişler, bir adımın içindeler. Neyi nereye taşıyacaklar ortada. Söyle bana arkadaşını, söyleyeyim sana kim olduğunu. Bir diğeri de çok önemli sevgililer sevgilisi Peygamberimiz ne buyuruyor, 'Kişi sevdikleriyle beraberdir.' Bunları bir kenara koymak mümkün değil. O zaman hareket tarzımız, ölçümüz bu. Buna göre adımlarımızı da atacağız. 31 Mart gençliğimiz, geleceğimiz, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olsun." diye konuştu.
Kaynak: AA