Az Bulutlu 14.2ºC Ankara
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Düzce
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kahramanmaraş
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kilis
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Şanlıurfa
  • Şırnak
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak
Gündem
05.02.2019 11:35

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Münbiç mesajı: Teröristler çıkarılmazsa bekleme süremiz sona erer

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Münbiç’teki teröristler birkaç hafta içinde çıkarılmazsa bizim bekleme süremiz sona erer." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Münbiç mesajı: Teröristler çıkarılmazsa bekleme süremiz sona erer

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:

"Türkiye'nin yasama faaliyetlerinde gecikmeye tahammülü yoktur"

Mahalli seçimler için yeniden ara verilene kadar gündemimizdeki meselelerden öncelikli olanları süratle görüşerek hayata geçirmeliyiz. Türkiye’nin her alanda olduğu gibi yasama faaliyetlerinde de gecikmeye tahammülü yoktur. Sizlerden bir yandan seçim bölgelerindeki çalışmaları yakından takip etmenizi diğer yandan da meclis faaliyetlerinde aktif bir şekilde bulunmanızı istiyorum.

"Çok çalışacağız ki hedeflerimize ulaşabilelim"

Allah, ‘insan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.’ diye buyuruyor. Bizler de çok çalışacağız ki hedeflerimize ulaşabilelim. Bazıları bu emri yanlış anlamış olacak ki tüm güçlerini ve zamanlarını kendi iç çekişmelerine, kavgalarına, kamplaşmalarına ayırıyor. Diğer partilerin aday belirleme süreci ile AK Parti'nin aday belirleme süreci arasındaki fark, kimin hangi amaçla siyaset yaptığının en büyük göstergesidir.

AK Parti’de parti içi yarış bir demokrasi şölenidir. Bir göreve 5, 10 veya 30 kişi talip olsa da yapılan çalışma ve istişareler sonucu belirlenen aday resmen açıklandığı andan itibaren her şeyin geride kalır ve parti tüm gücüyle adayın etrafında kenetlenir.

AK Parti, seçimden seçime millete giden değil, her gün milletle birlikte olan bir partidir. Seçim dönemlerinde bu birliktelik daha da güçlendirildi. Bizim için asıl olan milletimizin gönlünü kazanmaktır. Bunu başardığımızda seçimi nasıl olsa kazanırız. 31 Mart’ta milletin karşısına “Memleket işi, gönül işi” denilerek ve Cumhur İttifakı’yla çıkılmasının sebebi budur.

“Ülkemizin muz cumhuriyeti olmadığını da gösterdik”

Ülkemizin en kritik günlerini yaşadığı şu dönemlerde tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek vatan ilkesinde buluşan herkes ile yol yürümeye hazırız. Türkiye'ye sınırları içinde ve dışında besleyip büyüttükleri terör örgütleri vasıtasıyla diz çöktürmeye çalışanlara meydanın boş olmadığını gösterdik. Terör örgütlerinin yetmediği yerde, toplumu kamplaştırmaktan ekonomiyi çökertmeye kadar her yolu deneyenlere, ülkemizin öyle sandıkları gibi bir muz cumhuriyeti olmadığını da gösterdik.

“Geçtiğimiz 16 yılda yaptığımız çalışmalarla ülkemize sınıf atlattık”

Mahalli seçimleri atlattıktan sonra önümüzde yaklaşık 4,5 yıllık kesintisiz bir icraat dönemi olacak. Hem Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin avantajlarını kullanarak hem de milletimizin teveccühü ve Allah'ın izniyle belediyelerde elde edeceğimiz bu süreci en iyi şekilde değerlendireceğiz. Geçtiğimiz 16 yılda yaptığımız çalışmalarla ülkemize sınıf atlattık, orta-üst gelişmişlik düzeyine çıkardık. Şimdi hedefimiz Türkiye'yi dünyanın en gelişmiş 10 ülkesi arasına yükselterek, bir üst sınıfa taşımaktır.

İnşallah bu yıl sonunda satın alma paritesine göre ülkemizi 13'üncü sıradan 12'inci sıraya yükseltmiş olacağız. Aynı başarıyı diğer alanlarda gösterebilmemiz için istikrar ve güven ortamının güçlü bir şekilde devamına ihtiyacımız var.

“Hazırlıklarımızı tamamladık ve tüm gücümüzle sahaya indik”

Milletimizin 31 Mart’ta bize bu fırsatı bir kez daha tanıyacağına yürekten inanıyorum. Yeter ki biz çalışalım, milletimizin gönlüne girelim, karşılığını da Rabbimizden bekleyelim.

AK Parti olarak 31 Mart seçimleri ile ilgili hazırlıklarımızı tamamladık ve tüm gücümüzle sahaya indik. Perşembe günü Ankara’da tüm adaylar ve teşkilat mensuplarıyla birlikte seçimlere yönelik kampanyanın manifestosunu ilan ettik. Böylece seçim kampanyamız da resmen başladı.

Kampanyamızın ana fikrini milletimizin gönlüne girmek oluşturuyor. Peki milletimizin gönlüne nasıl gireceğiz? Her şeyden önce AK Parti'nin geleceği ile ülkemizin geleceğini asla farklı görmediğimizi anlatacağız. Milletimiz varsa bizim de var olacağımızı, milletimiz mutlu ise bizim de mutlu olacağımızı, milletimiz hüzünlü ise bizim de hüzne boğulacağımızı ifade edeceğiz. Türkiye büyürse, gelişirse, güçlenirse, zenginleşirse, bizim de daha büyük hayaller kurmaya, daha büyük hedefler belirlemeye cesaret bulacağımızı tüm kalplere nakşedeceğiz.

“Hayallerimizi, planlarımızı, projelerimizi milletimize ifade edeceğiz”

AK Parti, 16 yıllık birikimine, icraatlarına, hizmetlerine sahip çıkacağız. Her fırsatta örneklerle, rakamlarla, bunları anlatacağız. Hatta belediyecilik söz konusu olduğunda, bu takvimi 1994 yılından başlatacağız. Türkiye’nin ve şehirlerin nereden alınıp nereye getirildiğini her fırsatta dile getireceğiz.

Bunun yanında tevazuyla, samimiyetle, gayretle milletimizin hizmetine talip olduğumuzu ortaya koyacağız. Bizim dünyamızda kibrin, büyüklenmenin, efelenmenin, grupçuluğun, hizipçiliğin, arsızlığın, hırsızlığın, yolsuzluğun, israfın, haksızlığın, hukuksuzluğun, adaletsizliğin yeri olmadığını bizzat kendi yaşantımızla milletimize göstereceğiz. Ülkemizin ve milletimizin, şehirlerimizin geleceğiyle ilgili hayallerimizi, planlarımızı, projelerimizi milletimize ifade edeceğiz.

İnsana ve tüm canlılara, çevreye, tarihe, kültüre, sanata, ahlaka, vicdana uygun şehircilik anlayışıyla, belediyelerin nasıl yönetileceğini milletle paylaşacağız.

"Altyapı ve ulaşım sorunları kökten çözülecek"

Önümüzdeki dönemde AK Parti belediyeciliğinde şehir planları uzun vadeli ve hakkaniyete uygun şekilde hazırlanacak. Birilerinin siparişi üzerine değil. Gereği neyse adaletli bir şekilde bu planlar hazırlanacak.

Altyapı ve ulaşım sorunları tüm şehirlerimizde kökten çözülecek. Atık su kanallarından tutunuz içme suyu, yağmur suyu, bütün bunlara varıncaya kadar bunları enine boyuna tekrar elden geçirilerek inşallah bir adımı atacağız.

“Kentsel dönüşüm gönüllülük esasına göre yapılacak”

Kentsel dönüşüm çalışmaları, bölgelerin özelliklerine ve vatandaşlarımızın ihtiyaçlarına göre, gönüllük esasına göre yapılacak. 'Ben yaptım oldu' anlayışıyla değil. Şu anda büyükşehirlerimizin, Ankara, İstanbul, İzmir, bu noktada devasa ihtiyaçlarının olduğunu çok açık, net gördük, biliyoruz. Dolayısıyla halkımızla el ele vermek suretiyle bunu çözmemiz lazım.

Şimdi İzmir'de bir Karabağlar için 'burası çok güzel bir yer' diyebilir miyiz? Burada bir kentsel dönüşüme ihtiyaç yok mu? Benim orada yaşayan vatandaşlarımızın insanca, modern bir şehirde yaşama hakkı yok mu? Ama bugüne kadar gelenler, buna çanak tuttular ve şu hale göz yumdular. Aynı şey Ankara'mız, İstanbul'umuz için geçerli.

İstanbul'umuzda da Küçük Armutlu rezalet, berbat. Şimdi oralarda bu adımları atıyoruz. Tabii bu tür yerlerde bir de terör yaygınlaşıyor. Bunlara fırsat veremeyiz. Modern bir şehircilik anlayışıyla bu adımları atarsak vatandaşlarımız bizimle el ele vermek suretiyle, onlar da bize yardımcı olacaklar, bizler de onlara yardımcı olmak suretiyle, inşallah bu şehirleşme anlayışını hakim kılacağız.

“Şehirlerimiz kendi hikayelerine uygun şekilde geliştirilecek”

Benzersiz şehirler anlayışıyla, şehirlerimiz kendi hikayelerine uygun şekilde geliştirilecek. Tarihiyle gerçekten uyumlu şehircilik anlayışı. Bunun yanında akıllı şehirler uygulamalarıyla teknolojinin tüm imkanları, insanlarımızın ve şehirlerimizin emrine sunulacak. Çevreye saygılı şehirler ile belediye hizmetlerinde tabiattaki canlı ve cansız tüm varlıklar ile uyum gözetilecek. Sosyal belediyecilik çalışmalarına önem verilerek, doğrudan insana dokunan hizmetler ve projeler yaygınlaştırılacak.

"İnanın yan dairedeki ölüyor, haberleri yok"

Yatay şehirleşmeyle tabiat ile bütünleşen, aile, mahalle ve komşuluk kültürünü ihya eden örnek yerleşim alanları kurulacak. 50 kat, 60 kat, bu tür binalarda, soruyorum, yaşayanların birbirinden haberi var mı? Komşuluk hukuku diye bir şey var mı? İnanın yan dairedeki ölüyor, haberleri yok. Peki bizim tarihimiz böyle mi?

Biz sokağımızda, karşımızdaki komşularımız Müşerref teyze, Suat teyze, ben kirlendiğim zaman onlar beni alır, çünkü sokakta oynuyoruz, çamur, öyle şimdi ki gibi değil sokaklar, alıyor beni yıkıyor, giydiriyor, anneme teslim ediyor. Aynı şekide, rahmetli annem onların çocuklarını alıyor, yıkıyor, o da onları teslim ediyor. Komşuluk böyleydi. Böyle birbirimize muhabbetimiz, sevgimiz vardı. Çocuklar arasındaki hukuk da böyleydi. Ama şimdi bu dev rezidanslarda veya dev binalarda, kulelerde, çocukların birbiriyle hukuku diye bir şey var mı? Hayır. Hepsi birer kibir abidesi.

Birbirleriyle zaten görüşmek, tanışmak, konuşmak, böyle bir şey yok. Onun için özellikle, TOKİ başta olmak üzere, yatay şehirleşme anlayışıyla, oluşan binalarda yaşayanların birbiriyle hukukunu zenginleştireceğiz, geliştireceğiz ve böylece bu kültür bize tarihimizi, medeniyetimizi de anlatacak.

“Şehirle ilgili tüm önemli kararlar birlikte alınacak”

Halkla birlikte yönetim ilkesiyle, şehirle ilgili tüm önemli kararlar orada yaşayanlarla birlikte alınacak. Başta muhtarlar olmak üzere, sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte bir araya gelinerek kararlar beraberce verilecek. Dolayısıyla ne yapılıyor ne ediliyor, bundan oradaki muhtarlar olsun, sivil toplum kuruluşları olsun, haberdar olacak ve adımlar ona göre atılmış olacak. Tasarruf ve şeffaflık hassasiyetiyle, belediyelerin kaynakları hem doğru hem de açık şekilde kullanılacak.

“Her alanda hayat kalitesini yükseltecek yaklaşımlar geliştirilecek”

Değer üreten şehirlerde, kültür ve ekonomi başta olmak üzere her alanda hayat kalitesini yükseltecek yaklaşımlar geliştirilecek.

Milletin yönetimini emanet edeceği AK Parti'li belediyelerde değer üreten yapılaşmalar, ister istemez kendisindeki değerle alıcısını bulacak. İbadethanesiyle, okuluyla, sağlığıyla, millet kıraathanesiyle, millet bahçeleriyle tüm bunlarla beraber bir yapılanmayla buralar değer üretir hale gelmiş olacak. 11 başlıkta ifade ettiğimiz ilkeler çerçevesinde hizmet vereceğiz. Şimdiden ülkemize ve şehirlerimize hayırlı olmasını diliyorum.

“Biz eserlerimizle konuşacağız”

Biz 1994'te belediyecilikte bu ülkede nasıl bir devrim gerçekleştirdik? Öncesinde ve ondan sonra devam eden süreçte... Bunları anlatacağız. İstanbul'da, Ankara'da, Kayseri'de, Konya'da, Malatya'da, Erzurum'da neler yaptık, bunları anlatacağız. Biz eserlerimizle konuşacağız. Hayal değil, gerçekleri anlatacağız. Bizim karşımızdakiler ne anlatacak? Yaptıkları bir şey yok ki anlatsınlar. Onun için biz yaptıklarımızla konuşacağız. İnanın ilk defa oy kullanacak genç evlatlarımızın birçoğu, nerede neler yapıldı, haberleri yok. Bilsinler, ona göre de oylarını kullanırken, 'Ben böyle bir belediyecilik arıyordum. İşte bunu buldum.' dedirtelim.

“Kandil'deki terör örgütü ile iş tutanlarla kim iş tutuyor”

AK Parti göreve geldiği dönemde Türkiye’nin ihracatı 36 milyar dolardı, şimdi ise bu rakam 168 milyar dolara ulaştı. Bu tarihi bir rekor. Bay Kemal, sen bunları bilir misin? Nereden nereye geldik haberin var mı? Bu yılın ocak ayı itibarıyla yıllık ihracat 168,8 milyar dolara çıktı. Dış ticaret açığı 48,5 milyar dolara indi.

CHP ile dirsek dirseğe olanlar var ya onlar da anlatmaz. Hele hele Kandil ile iş tutmuş olanlar hiç anlatmaz. Şimdi Kandil'deki terör örgütü ile iş tutanlarla kim iş tutuyor? CHP iş tutuyor, İYİ Parti iş tutuyor, Saadet iş tutuyor. Şu hale bak. Bunlar kıyamet alameti.

Nereden nereye geldik. Döviz kurlarındaki yükseliş sebebiyle 2018 yılı milli gelirimiz kağıt üzerinde bir parça düşüş gösterebilir. Ancak ülkelerin milli gelirlerini döviz, faiz ve enflasyondan bağımsız olarak satın alma paritesine göre ölçen kategoride Türkiye bu yıl inşallah 13. sıradan 12. sıraya çıkacak. Bilindiği gibi 2002 yılında bu sınıflandırmada 17. sıradaydık. Yani önümüzdeki yıl 5 basamak atlamış olacağız.

"Türkiye IMF defterini kapatmıştır"

Türkiye'nin ekonomi alanında verdiği mücadele sipariş değil, milli ve yerli bir dava. Kendisini bu ülkenin ve milletin bir mensubu hisseden herkes bu mücadeleye destek vermeli. Siyasi duruşu ne olursa olsun yerli ve milli duruş sahibi kesimlerden bu desteği gördük. CHP ve onun uyduları haline dönüşmüş kimi partiler Türkiye'nin bu büyük mücadelesinde aynı onurlu duruşu sergileyemedi.

“IMF'ye gidenlerin kim olduğu belli”

CHP, ülkemizin yeniden IMF'ye gideceği yalanını söyleyecek kadar alçak bir fırsatçılık peşine düştü. IMF'ye gidenlerin kim olduğu belli. CHP zihniyeti ve diğerleri IMF'ye gittiler. Biz ise iktidara geldiğimizde Türkiye'nin IMF'ye borcu 23.5 milyar dolardı. IMF'ye olan bu borcu biz kucağımızda bulduk. Bir taraftan dev yatırımlar yaparken bir taraftan da bu borcu ödemiş bir iktidarız.

 


 

Türkiye 2013 yılı Mayıs ayında IMF defterini kapatmıştır ve bir daha da Allah'ın izniyle açmayacaktır. Bizi yeniden Afrika, Asya, Güney Amerika ülkeleri konumuna geriletecek böyle bir yolun sözünü dahi etmek Türkiye'ye ihanettir. Bay Kemal'in böyle bir derdi yok, anlamaz bu işten. O SSK Genel Müdürüyken hastanelerin hali belliydi. Oralara sağlam girsen sakat çıkarsın. Bunları gördük.

Hastanelerimizin şimdiki hali de ortada. Öyle yalanlar uyduruyorlar ki hastanelerde sabahları muayene falan yapılmıyormuş. Dürüst ol be, dürüst ol. Yalancılığın tavan yapmış zaten. Dürüst ol dürüst, belki bir şeyler kaparsın ama yok, hayatı yalan.

Bilindiği gibi cezalar da arka arkaya geliyor. 1,5 milyon bir geldi, bir milyon bir geldi. Geliyor da geliyor. Kendisi ödeyemiyormuş, akrabalarından topluyormuş. Milletvekilleri bir araya gelmişler, adeta onun için bir sendika oluşturmuşlar, sandık kurmuşlar. O sandıkta toplamak suretiyle bu paralar ödeniyormuş.

“İş Bankası Allah'ın izniyle Hazinenin malı olacaktır”

Gazi Mustafa Kemal’in İş Bankası’nı CHP’ye değil hazineye tahsisi vardır. İş Bankası Allah'ın izniyle Hazinenin malı olacaktır. Bu parlamento, bu tarihi kararı da Allah'ın izniyle alacaktır. Milletin hazinesine İş Bankası devredilecektir, buna inanıyorum. Niye? Milletin malı, Hazinenin malı. Oraya gidecektir. CHP oradan para almıyormuş. 4 üyen oranın yönetiminde. O yönetimde onlar ne iş yapıyor? Sadece ellerini mi kaldırıp indiriyorlar? Biz hepsini biliyoruz ve onun için buradaki o tarihi yanlışı da yapılacak tüm yolsuzlukların önünü de biz keseceğiz.

 


 

“Aynı durumun ülkemizde de yaşanmasını isterler”

CHP’nin iktidara gelmesiyle yapacağı ilk iş Türkiye’yi IMF’ye teslim etmek olur. Bunlar lafa gelince solcu olduklarını, demokrat olduklarını söylerler ama Venezuela'da ülkenin seçilmiş başkanının uluslararası bir darbe ile görevinden uzaklaştırma girişimine içten içe destek verirler, hatta aynı durumun ülkemizde de yaşanmasını isterler.

"Bunlar bölmek, parçalamak, yutmak anlayışının bu ülkedeki varisleridir"

15 Temmuz gecesi millet meydanlarda, havalimanlarında, Bay Kemal saat 23.15'te İstanbul Atatürk Havalimanına gelerek orada darbecilerle anlaşıyorlar, konuşuyorlar ve tankların arasından geçip Bakırköy Belediyesine gidiyor. Kahvesini yudumlamak suretiyle bizi takip ediyor. Ne oluyor, ne bitiyor diye. Olur ya belki onu da götürebilirlerdi.

7 Ağustos'taki Yeni Kapı Mitingimize katılmayı cuma akşamına kadar reddediyor. Cuma akşamı son anda ne olduysa kabul dediler. Daha sonra geldi, hayatında görmediği katılımı orada gördü ve konuşmasını yaptı. Daha sonra o coşkuya, birliğe, beraberliğe tahammül edemedi ve aleyhte konuşmaya başladı. Bunlarda millilik, yerlilik, dayanışma diye bir şey yok. Bunlar bölmek, parçalamak, yutmak anlayışının bu ülkedeki varisleridir.

“Cumhur İttifakı pazara kadar olmasın, mezara kadar olsun”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile Cumhur İttifakı'nı daha da geliştirmek suretiyle süreci devam ettireceğiz. Cumhur İttifakı'nın daha da güçlendirilmesi gerek. Onun için diyorum ki inşallah Cumhur İttifakı pazara kadar olmasın, mezara kadar olsun. Bunu bu şekilde güçlendirerek devam ettirelim. Türkiye'nin ve Türk milletinin düşmanı herkesle kol kola girmekten çekinmeyen CHP'ye de böylece ciddi bir ders verelim.

“12 Eylül'ün zalim başsavcısına yapılan güzellemeleri mutlaka görüyorlardır”

CHP ve onunla aynı kayığa binerek bir meçhule doğru yelken açan diğer partilere gönül veren insanlar adına üzüntü duyduğunu. Bu partilere gönül verenlerin, parti yönetimlerinin politikalarındaki tutarsızlıkları, yetersizlikleri, yeri geldiğinde ihanete varan yalpalamaları gördüklerini biliyorum. İyi Partililer 12 Eylül'ün zalim başsavcısına yapılan güzellemeleri mutlaka görüyorlardır.

Kandil'deki eli kanlı terör baronları, HDP'nin, CHP ve İyi Parti ile yaptığı ittifaka desteklerini açıkça ifade etmekten çekinmiyorlar. Bu zillete ne CHP'ye ne İYİ Parti'ye ne de Saadet Partisi'ne oy veren temiz yürekli vatandaşlarımızın rıza göstermediğini tahmin ediyoruz.

Karşımızdaki muhalefet, vizyonunu geçen seçimde soğan, patatese, bu seçimde ise patlıcan, bibere umut bağlayacak kadar kısır. Şayet biz kendimizi bu partilerin tabanlarına anlatmayı başarabilirsek küçük bir marjinal kesim dışında partilerinden umudunu kesen herkesin gönlünü kazanabileceğimize inanıyorum.

"Biraz bağırdınız, çağırdınız ama biraz daha bağırın"

Bu hafta sonu İstanbul Çengelköy'de Çınaraltı diye güzel bir yer var. Halkımızın da aşırı derecede yoğun olduğu, ilgi gösterdiği bir yer. Orada vatandaşlarıma beraber oldum. Orası yalnızca çayı yapar. Yanında tost vesaire bunları yapar ama herkes oraya kendi yanında böreğiyle vesairesiyle gelir. Orada bunları yer. Oturduk, resimler çektirdik, sohbetler yaptık falan yüzlerce kişi oraya yoğun şekilde geldiler. Kimsenin baktım ki hiç çarşıdan pazardan bahsettiği yok. Herkes orada halinden memnun. Şikayetleriniz nedir filan falan dediğim zaman, o zaman biraz dökülüyorlar. Çok enteresan, bana 'Marketlerin fiyatları birbirini tutmuyor. Bunlara biraz bağırdınız, çağırdınız ama biraz daha bağırın.' dediler.

Dün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'de gerçekleştirilen kabine toplantısında bu konular gündeme geldi. Bu konuda tedbirler için Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli başta olmak üzere bazı görevler verildi.

“Bu komisyoncular var ya vurgunu bunlar vuruyor”

Konuyla ilgili bazı çalışmalar yapacağız. CHP ve avanesi başta olmak üzere ağustos ayındaki sıkıntıların ardından ellerini ovuşturarak ülkemizin tökezlemesini hatta yere kapaklanmasını bekleyenler bir kez daha hüsrana uğramıştır, uğrayacaktır. Üreticiden tüketiciye kadar aradaki bu komisyoncular var ya vurgunu bunlar vuruyor. Arada bir tane komisyoncu yok. Her istasyonda fiyatlar artıyor. Herkes oradan karını alıyor. Bu işte çok farklı adımlar atmak suretiyle üreticiden çıktığında, oradaki üretici halinden alıp tüketici haline kadar gelen bu süreçte daha farklı, aracı koymadan direkt tüketici haline gelip buradan da halka ulaşmasını sağlamak ve en uygun fiyatla vatandaşımıza bunu ulaştırma gayreti içinde olacağız.

"Gerekirse ayar çekme kararını aldık"

İstanbul'a belediye başkanı olduğum dönemde ekmek fiyatları yükselmişti, çözüm olarak süratle modern, devasa ekmek fabrikaları kurduk. İlk olarak Anadolu Yakası'nda büyük bir ekmek fabrikası kurduk.

Aynı şekilde Edirnekapı'da vardı, onu modernize ettik. Çünkü maalesef hijyen değil berbattı, rezillikti. Onu hemen modernize ederek, bir ikincisini Cebeci'de kurduk. Bununla birlikte büfelerimizi yaygınlaştırdık. Fiyatlar düşüktü, biz düşük fiyatla ekmekleri hem kalite hem de fiyatların düşük olmasıyla piyasaya ayar vermeye başladık.

Buradan söylüyorum; aynı şey biberiydi, çarlistonuydu, patlıcanıydı, domatesiydi; her şeyde biz bu fiyatlara gerekirse ayar çekme kararını aldık, adımlarımızı atacağız. Belediyelerimiz vasıtasıyla biz bu adımları atacağız. Bir zamanlar biliyorsunuz tanzim satışlar kurulmuştu. Yani belediyelerimiz vasıtasıyla bu adımları atabiliriz, atacağız. Çünkü vatandaşımıza ucuz, sağlıklı ürünler vermeye mecburuz. Türkiye, kendi imkanları ve kabiliyetiyle böyle bir krizin üstesinden gelir.

 


 

Borçluluk oranları, borç çevirme takvimi, mali disiplin başta olmak üzere tüm veriler, Türkiye'nin herhangi bir dış teknik desteğe ihtiyacı olmadığına işaret ediyor. İnşallah 2019 yılında ağustostaki dalgalanmanın etkilerini tamamen ortadan kaldırarak hedeflerimize doğru kararlı yürüyüşümüzü sürdüreceğiz.

"Büyük bir oyun, çok daha büyük hesaplar var"

Türkiye'nin son 16 yılda duruşunun en bariz özelliği, her yerde ve her zaman haktan, haklıdan ve vicdani olandan yana tavır sergilemesi.

Türkiye, Suriye, Irak, Libya, Filistin, Kudüs, Arakan, Türkistan, Kırım, Balkanlar, Kafkaslar, Afrika ve Güney Amerika'da sürekli haktan ve haklıdan yana oldu. Hamdolsun bu duruşu sergileyebilecek imkana, cesarete, birliğe, beraberliğe, siyasi, diplomatik, askeri, ekonomik güce sahibiz. İnsani kalkınma yardımlarında bizden parası katbekat fazla nice ülkenin önünde yer almamız, gönlümüzün zenginliğindendir. Geçmişte yüreğimiz yandığı halde gözlerimizin önünde yaşanan nice zulme 'dur' deme imkanı bulamamıştık. Bugün sadece kalbimizle değil hem dilimizle hem elimizle bu onurlu duruşu sergileyebiliyoruz.

Türkiye’nin, gerektiğinde bu duruşun bedelini ödeyebilecek gücü de var. 1990'larda birkaç milyar dolarlık manipülasyonlarla yerle yeksan edilen Türkiye'den, her biri milyar dolarlık onlarca projeyi aynı anda yürüten bir Türkiye'ye kavuştuk. Ülkemize yönelik her ekonomik hamlenin, bize olduğu kadar karşımızdakilere de çok ciddi maliyetleri çıkıyor.

Maruz kaldığımız birtakım saldırıların belli bir aşamanın ötesine geçememesinin sebebi de budur. Tüm bu tartışmaların gerisinde çok daha büyük bir oyun, çok daha büyük hesaplar var. Dünyada ve bölgemizde tarihi bir dönüşümün işaretleriyle her gün yüzleşiyoruz.

“Suriye meselesini hayati bir yere oturtuyoruz”

Suriye, bu büyük dönüşümün en kritik yeridir. Şayet Suriye sahasındaki planlar hayata geçirilebilirse bu büyük dönüşümün yeni hedeflerine de sıra gelecektir. Bunlardan birinin Türkiye olduğu da şüphesiz bir gerçektir. Bunun için Suriye meselesini hayati bir yere oturtuyoruz. Meseleyi ülkemizde Suriyelilerden ibaret görecek kadar kör veya idraksiz olanlara zaten sözümüz yok ama bu gerçeği göre göre Türkiye'yi bu yeni emperyalist düzene boyun eğdirmeye çalışanlar taammüden ülkeye düşmanlık yapıyorlar. Suriye davasının, Türkiye davası olduğunu bilmeyecek kadar ülkesine yabancılaşmış olanlara sadece yazıklar olsun diyoruz.

"Venezuela senin eyaletin mi?"

İşte şu anda Venezuela'da olanlar... Venezuela senin eyaletin mi? Seçimle iş başına gelmiş bir insana nasıl olur da 'burayı terk et, git' diyebilirsin? Seçime dahi girmemiş olana nasıl olur da sen o devletin başkanlığı teslim edersin? Hani demokrasi? Hani demokrattınız. Bu ne iştir? Böyle bir anlayış olabilir mi? Bunu kabullenmek mümkün mü? İşte Avrupa Birliği... Avrupa Birliği'nin de ne olduğu ortaya çıktı. Hani demokrasi, nedir bu zillet? Bir taraftan demokrasi, demokrasi, demokrasi diyeceksiniz, sandık, sandık, sandık diyeceksiniz.

Ondan sonra da cebren ve hileyle kalkıp hükümet devireceksiniz. Şunu çok iyi bilelim; güçlünün haklı olduğu bir dünyayı biz kabullenmiyoruz, haklının güçlü olduğu bir dünyayı kabulleniyoruz. Bunun üzerinde durmamız lazım. Bizler bu anlayışla yolumuza devam etmemiz lazım. Zira güçlülerin egemen olduğu yapı bizim medeniyet anlayışımızın yapısı değildir. Biz bu emperyalist yapılara kesinlikle karşıyız. Bunları da kabullenmemiz mümkün değildir.

 


 

“Türkiye'deki Suriye vatandaşları geri dönmeye başladı”

Türkiye, Suriye'nin toprak ve siyasi bütünlüğü ile halkının kendi geleceğini kendi belirleme hakkına saygılıdır. Suriye'de yeni anayasa yapımını ve serbest seçimler sürecini samimiyetle destekliyoruz. Suriyelilerin gerçek anlamda huzur ve güven içinde yaşadıkları yerler Türkiye'nin kontrolündeki bölgeler.

Türkiye'nin kontrolündeki yerlere, Türkiye'deki Suriye vatandaşları geri dönmeye başladı. Şu an itibarıyla 300 bini bulmuştur. Diğer bölgeler ya terör örgütlerinin ya da halkına güven vermeyen rejimin zulmü altındadır. DEAŞ'a ve PKK/YPG'ye karşı çıkmamızın tek sebebi, bunların terör örgütleri olmasıdır. Bunun dışında biz Suriye halkının gerçek temsilcisi olan hiçbir kesime karşı ön yargılı değiliz, hepsiyle de yakın diyalog içindeyiz. Meşruiyeti olan Suriyeli muhaliflerin hepsiyle oturup görüşüyor, kendilerine yardımcı olmaya çalışıyoruz.

 


 

“Cudi'de varız, Gabar'da, Tendürek'te, hatta hatta Kandil'de varız ve olacağız”

Türkiye'deki teröristlerin tehdit düzeyi neyse Suriye'deki teröristlerin de aynı düzeyde. Çünkü bu ülkeyle aramızda 911 kilometrelik bir sınır vardır. Ne yaparsak yapalım, bu sınırı mutlaka kontrol altında tutmak mümkün değildir. Güvenliğimizi sağlamanın tek yolu, Irak'ta olduğu gibi Suriye'de de terör örgütlerinin kaynaklarını kurutmak, varlığını tamamen yok etmektir. Onun için Cudi'de varız, Gabar'da, Tendürek'te, hatta hatta Kandil'de varız ve olacağız.

Bu şekilde Suriyelilerin huzur ve güven içinde yaşayabileceği bir iklim oluşturulabilecek ve Türkiye'deki Suriyelilerin kalıcı olarak geri dönüşü sağlanabilecektir. Fırat'ın Doğusu ve Münbiç, Suriye gündemimizin en önemli konularıdır. Güvenli bölge konusundaki kararımızı burada bir kez daha tekrar ediyorum: Türkiye'nin kontrolünde, diğer ülkelerin ise sadece lojistik destek verdiği bir güvenli bölge modeli dışındaki hiçbir teklifi kabul edemeyiz. Güya uluslararası güçler tarafından kurulan hiçbir güvenli bölgenin başarılı olmadığı, kalıcı huzur getirmediği ortadayken, aynı formülün bize dayatılmasında kasıt ararız.

“Bize güveniyorlar”

Türkiye şimdilik ABD'nin verdiği sözlerin yerine getirilmesini bekliyor. Münbiç'teki teröristlerin buradan çıkarılması, yıllardır konuşulan ancak bir türlü ilerleme sağlanamayan bir konu. Bu mesele hala sürüncemede bırakılıyor. Münbiç meselesi ortada bırakıldıkça, rejimin bu bölgeye yönelik hevesleri de kabarıyor.

Halbuki Münbiç'in ihtiyacı ve talebi, ne Amerika'nın kollamasındaki teröristlerdir ne de rejimin zulmüdür. Bu bölgenin halkı, Türkiye'nin güvencesinde kendi geleceklerine kendileri sahip çıkmak istiyor. Burada da bize güveniyorlar, Cerablus'ta, El Bab'ta, Afrin'de güveniyorlar. Şimdi diğer bölgeler ki başta İdlib olmak üzere bize güveniyorlar, bize. PKK/YPG'nin bölge halkına uyguladığı zulüm sebebiyle ülkemizdeki Suriyelilerin hiçbiri evlerine dönemiyor.

Biz bir an önce burayı da bölge halkının kendi yönetimine geçirmeyi hedefliyoruz. Siyasi ve diplomatik mücadelemizin yanı sıra askeri hazırlıklarımızı da sürdürüyoruz. Şayet Amerika bize verdiği sözleri tutup bölgeyi teröristlerden temizlemez ve Türkiye'nin kontrolünde bir güvenli bölgenin tesisine katkı sağlamazsa, kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz.

"Sözümüz sözdür ama sabrımız da sınırsız değildir"

ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye konusunda verimli görüşmeler yaptık ve yapmaya devam ediyoruz ancak alt düzeydeki diplomatik ve askeri görüşmelerde aynı verim elde edilemiyor. Şu ana kadar Türkiye'nin önüne konulan somut ve tatmin edici bir plan yok. Anlaşmalarımıza elbette sadığız, sözümüz sözdür ama sabrımız da sınırsız değildir.

Münbiç'teki teröristler birkaç hafta içerisinde buradan çıkartılmazsa bizim bekleme süremiz sona erer. Aynı şekilde Fırat'ın doğusunda, Türkiye'nin desteğiyle bölge halkının kendi yönetimini tesisi birkaç ay içinde sağlanmazsa bekleme süremiz yine sona erer. Bu durumda Türkiye, muhataplarına verdiği sözleri tutmuş ancak karşılığını bulamamış olacaktır. Bir başka ifadeyle kendi planlarımızı hayata geçirme hakkımız doğacaktır.

 


 

“Türkiye, taahhütlerini ne pahasına olursa olsun yerine getirecek”

Suriye meselesinde, uluslararası iş birliğiyle çözüm yolu herkes için idealdir. Türkiye'nin bu yolu sonuna kadar zorluyor. Ancak bıçak kemiğe dayandığında yapacağımız işler için ne kimseden izin almak ne de kimseye hesap vermek mecburiyetinde değiliz, bu böyle biline. Yaptırım listesi dahil, hiçbir tehdit bizi bu yoldan geri çeviremez. Şayet bugün bu tavrı göstermez ve gereğini yerine getirmezsek, şehitlerimize, gazilerimize ve gelecek nesillerimize hesap veremeyiz.

Türkiye, Suriye politikasındaki taahhütlerini ne pahasına olursa olsun yerine getirecek. Zira bölgedeki tüm aşiretler 'Ne zaman geliyorsunuz, ne zaman geleceksiniz', bunu soruyorlar. Görüşmeleri yürüten arkadaşlarımıza da tüm bu talimatları açıkça verdim." diye konuştu.

Kaynak: AA

Sıradaki Haber
KOBİ'lere rehber geliyor
Yükleniyor lütfen bekleyiniz