Türkiye, adı sonradan "post-modern darbe" olarak konulan müdahaleyle 24 yıl önce tanıştı. İzleri silindi belki ama üzerinden yıllar geçse de o karanlık günler unutulmadı. Türk demokrasi tarihine sürülen o kara lekenin adı "28 Şubat" süreciydi.
Takvim yaprakları 24 Aralık 1995'i gösteriyordu. Genel seçimlerde ipi Refah Partisi göğüsledi. Bu sonuç aynı zamanda REFAH-YOL hükümetine giden sürecin işaret fişeğiydi.
Seçimlerden birinci çıkan Necmettin Erbakan'a başbakanlık yolu açılmıştı. Ancak ordu içerisindeki darbecilerin hesapları başkaydı.
Darbeye zemin hazırladılar
Planın ilk adımı verilen bir gözdağıyla başladı. Dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı başroldeki isimdi. Koalisyon ortaklarına verdiği brifingde konu başlığı "laiklik ve irtica" idi. O günden sonra "irtica" sözcüğü uzun yıllar Türkiye'nin gündeminden hiç düşmedi.
Aczimendiler, Fadime Şahin-Müslüm Gündüz olayları... Tertiplenen tüm bu oyunlar planlanan darbeye zemin hazırlamak içindi. "Bir kısım medya" da sürece destek oldu. Manşetlerin her birinde "postal" izi vardı. Başbakan Erbakan'ın kanaat önderlerine verdiği yemek ise darbe heveslilerinin iştahını kabarttı.
Ve Kudüs gecesi... Sincan Belediyesinin düzenlediği Kudüs gecesi darbeciler açısından bardağı taşıran son damla oldu. O geceden 76 saat sonra Sincan sokaklarında tanklar görüldü. Aslında duyulan tank değil darbenin ayak sesleriydi.
En uzun MGK toplantısı
Süreç geri dönülmez bir hal almıştı. Darbe sözcüğü artık kapalı kapılar ardında değil, açık açık telaffuz ediliyordu. 28 Şubat 1997'de Çankaya Köşkü o güne kadarki en uzun Milli Güvenlik Kurulu toplantısına ev sahipliği yaptı.
Sivil ve askeri kanat masada karşı karşıyaydı. Kuruldan 18 maddelik sert bir bildiri çıktı, son söz Erbakan'daydı. Dayatmaları elinin tersiyle itti, bildiriyi imzalamadı. Ama günün sonunda kazanan darbeciler, kaybeden demokrasi oldu.
Sıra REFAH-YOL hükumetinin düşürülmesine gelmişti, devreye yargı sokuldu. Refah Partisi'nin kapatılması istemiyle dava açıldı. Necmettin Erbakan, görevinden istifa etmek zorunda kaldı.
İstifa açıklamasının ardından Çankaya Köşkü hiç olmadığı kadar hareketliydi. Cumhurbaşkanı Demirel’in hükumeti kurma görevini kime vereceği Ankara’da cevap arayan soruydu. Görev Tansu Çiller yerine ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın oldu.
Başörtülü öğrenciler okullara alınmadı
Darbe senaryosunda ikinci perde yeni aralanıyordu, hedefte başörtüsü vardı. Üniversitelerde kurulan ikna odaları vicdanları sızlattı. Başörtülü öğrenciler okullara alınmadı.
FETÖ de sürece en net desteğini bu noktada verdi. Terörist elebaşı Gülen "başörtüsü füruattır" yani teferruattır diyerek darbecilerin ekmeğine yağ sürdü.
Yüksek Askeri Şura kararlarıyla 272 personel ordudan ihraç edildi. Darbeye karşı duran gazeteciler, STK temsilcileri Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılandı.
Firmalar kara listeye alındı. Darbecilere göre o süreç "bin yıl" sürecekti ancak hesapları tutmadı. Milli irade demokrasiye sahip çıktı. Normalleşme süreci hızla tamamlandı.
Sıra darbecilerin yargılanmasındaydı. 15 yıl sonra dönemin aktörleri hakim karşısına çıktı. FETÖ'nün bütün sulandırma çabalarına rağmen 21 sanığa müebbet hapis cezası verildi.
Haber: Süleyman Yaşar