Şubat ayında Rus güçleri Ukrayna içlerine doğru harekete geçtiğinde hemen herkes Donbas bölgesinde sınırlı ama çok kararlı bir operasyon beklentisindeydi. Senaryolara göre Ruslar kısa sürede Donbas bölgesini tamamen kontrol edecek, oradaki geniş bir alanı kendine bağlı bir yapıya kavuşturacaktı.
Ancak günün ilk ışıklarıyla dünya bambaşka bir plana uyandı… Bu plan beklenenin çok daha ötesindeydi. Kuzeyden Kyiv’e, güneyden Karadeniz sahilindeki Mykolaiv ve Odessa’ya, kuzeydoğuda ise Kharkiv’e yoğunlaşan bir harekat bizi karşıladı.
Belli ki Putin ve kurmayları, yaratılacak şok dalgasıyla halkın direnişini kırmaya ve sosyo-kültürel yakınlık kartını kullanarak Ukrayna’yı dönüştürme hedefine hizmet edecek bir adım atmak istemişti.
Evdeki hesap çarşıya uymadı
Rusya’nın başkent Kiev’i düşürmek istemesi, Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky’nin başında olduğu hükümeti yıkıp iktidara kendi istediği bir aktörü getirme hayali kısa sürede Moskova için kabusa döndü.
Sonrasında yaşananlar herkesin malumu… Ukrayna halkının bir ulus olarak direnişi, batı ülkelerinin büyük desteği, Rusların hemen her alanda ciddi kayıplar vermesi ve 58 günün sonunda neredeyse bir arpa yol ilerleyememesi…
Ruslar bu sürecin ardından başkent Kiev’i düşürme hayalinden vazgeçti, birliklerini ülkenin doğusuna topladı ve geçtiğimiz gün itibariyle yeniden çok geniş kapsamlı bir saldırı başlattı.
Peki, Kiev’de hükümeti düşürmek için yola çıkan, hedeflerini elde edemeyen, bu sırada batı dünyasından tecrit edilen Rusya neden Donbas bölgesi için yeniden bir adım atma ihtiyacı hissetti? Eğer bu hamle de başarısız olursa Putin ve A Takımı için bu ne anlama gelecek? Donbas’ta kazanılacak olası bir zafer Rusya için ‘onurlu çıkış’ anahtarı olabilecek mi?
Tüm bu soruların yanıtını ve sürecin farklı boyutlarını Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu ile konuştuk…
Suriye’deki senaryonun benzerini Ukrayna’da yapamadılar
Doç. Dr. Tüysüzoğlu, Rusya’nın öncelikle Ukrayna’nın denizle bağlantısını kesmek istediğini hatırlatıyor. “Zelensky’nin toplumsal meşruiyetinin beklenenden farklı bir yöne evrilmesi ve Ukrayna Ordusu ile halkının direnmesiyle bu hamle boşa düştü.” diye de ekliyor sonrasında.
Burada Rusya için bir açmaza dikkat çekiyor Tüysüzoğlu ve “Rusya, Ukrayna halkını tamamen kaybetmemek adına büyük şehirlere yönelik operasyonunu da belli bir sınırda tutması gerektiğini düşündü. Suriye’de yaptığı operasyonların bir benzerini Ukrayna’da tam manasıyla ortaya koyamadı. Zira Ukrayna’daki işgalin şiddeti artırıldığı zaman Rusya içerisinden de toplumsal bir tepki dalgası oluşması riski vardı. Nitekim Rus toplumunun önemli bir bölümü Ukrayna kökenli ya da Ukrayna’yla akrabalık bağları olan kişilerden oluşuyor.” bilgisini paylaşıyor.
Putin için zafer tek yol
Rusya’ya uygulanan oldukça geniş kapsamlı ekonomik, diplomatik ve siyasal yaptırımların ardından Moskova’nın operasyonun alanını ve hedefini daralttığını belirtiyor Tüysüzoğlu. Bu nedenle Putin için Ukrayna’daki bu süreçten bir şekilde zaferle ayrılmanın mecburi olduğunu ekliyor.
Doç. Dr. Tüysüzoğlu bu zaferin neden zorunlu olduğunu ve Ukrayna ortaya çıkan fotoğrafın Moskova’nın derin koridorlarında nasıl yansıyabileceğini şöyle anlatıyor:
“Bugüne dek, yakın çevresine yönelik her hamlesiyle başarı elde etmiş Putin yönetiminin Ukrayna’ya yaşayabileceği bir kayıp ya da tökezleme halk nezdindeki meşruiyetini zayıflatabilir. Ayrıca, güvenlik bürokrasisi içerisindeki farklı kliklerin kendi çıkarları ekseninde Putin karşıtı bir eylemliliğe girişmesini beraberinde getirebilir. Bu nedenle Kremlin’in Ukrayna’dan bir zaferle ayrılması zorunlu.
Geniş kapsamlı işgal girişiminin genel olarak başarılı olamayacağı anlaşıldığında, Moskova’nın, daha çabuk, sınırlı ancak zafere dönüşebilecek bir adım atmak istediği anlaşılıyor. Kuzeydoğuda Kharkiv’den başlayarak güneyde Mariupol üzerinden Kırım’a varacak ve en batıda Zaporizhya ve hatta Dnipropetrovsk’a kadar varan Doğu Ukrayna’da genişletilecek işgalde elde edilecek bir zafer Rusya için temel hedef haline geldi.
Bu zaferi de 9 Mayıs tarihine dek (II. Dünya Savaşı’nda SSCB tarafından elde edilen zaferin tarihi) elde edebilmek Putin’in ana hedefi. Rusya, Donbas’ı tamamen ele geçirmeyi ve olabilecek en geniş sınırlarla bu bölgede önce bağımsız yapılar oluşturmayı, ardından da tıpkı 2014’te Kırım’da yaptığı gibi bir referandum hamlesiyle bahsedilen bölgeleri Rusya’ya dahil etmeyi hedefliyor gibi görünüyor.”
Rusya zafer kazanırsa batı bölünebilir
Ukrayna’da bugüne kadar yaşananlar neredeyse tüm Avrupa ülkelerinin ve NATO ortaklarının çok uzun bir aranın ardından tek blok halinde hareket edebilmesini beraberinde getirdi.
Peki, Rusya Donbas’ta bir zafer kazanırsa batının denklemi nasıl etkilenir? Putin’in Rusya’sına karşı tam saha baskı devam eder mi yoksa bir nebze de olsa Moskova’ya yönelik yumuşama gözlenir mi? Doç. Dr. Tüysüzoğlu oldukça doyurucu bir yanıt veriyor:
“Rusya’nın Donbas’ta zafer kazanarak Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ortadan kaldırması Batı’nın yumuşamasını sağlamaz. Zira Rusya’nın işgal ekseninde ön plana koyduğu hedef Donbas topraklarının yalnızca Donetsk ve Luhansk’taki, Moskova eliyle bağımsızlaştırılmış halk cumhuriyetlerini değil, çok daha geniş bir toprağı ele geçirmeyi hedefliyor.
İkincisi, Rusya, Minsk Süreci’ni bitirerek masayı devirmiş ve Ukrayna’da binlerce kişinin ölümüne, milyonlarcasının evini terk etmesine ve ülkenin altyapısının mahvolmasına yol açmış durumda. Minsk özelinde müzakere edilmiş bir barışa varmaktansa işgal yolunu tercih eden Rusya’ya, bu hamleyle kazançlı çıkma şansı verilirse, bundan sonraki süreçte benzer hamleler yapmasının önüne geçilemez. Bu nedenle batılı ülkeler Ukrayna’yı önemli bir emsal görüyor.
NATO üyesi olmak isteyen Gürcistan ve Moldova başta olmak üzere birçok ülke bu durumu oldukça olumsuz algılayabilir. Ve kendi güvenlikleri için yeniden Rusya’ya dönebilirler.
Rusya’nın Donbas’ı işgal edip belli bir noktada durması halinde, NATO içerisinde belli bir farklılaşmanın yaşanabileceğini düşünüyorum. Özellikle enerji ve hammadde adına Rusya’ya bağımlı olan ve bu ülkede milyarlarca dolar/avro yatırımları olan belli aktörler, daha uzlaşmacı bir çizgiye yönelebilir.
Bu anlamda Almanya, Fransa ve İtalya başta olmak üzere AB’nin lider ülkeleri ön plana çıkacaktır. NATO içerisindeki ABD, Kanada, Birleşik Krallık ve Polonya, Çekya, Baltık cumhuriyetleri gibi onların müttefikleri çok daha isteksiz ve sert bir tutum sergileyebilir.
Bu bakımdan hem NATO’yu hem de AB’yi olumsuz etkileyen bir durum ortaya çıkabilir. Ayrıca AB’nin, Moskova’ya bakış hususunda kendi içerisinde ciddi sorunlar yaşaması da mümkün.”
Onurlu bir çıkış mümkün mü?
Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu ile sohbetimizin sonunu ‘onurlu çıkış’ meselesine ayırıyoruz… “Putin’in ‘onurlu bir çıkış’ için çabuk ve etkin hamlelerle sahada sonuç alabilmesi ve Donbas’ın sınırlarını yalnızca Donetsk ile Luhansk ekseninde ele alacak bir noktaya razı olması gerekiyor” diyerek onurlu çıkışın çerçevesini çiziyor Tüysüzoğlu.