Birleşmiş Milletler (BM) ile ilgili tanımlara baktığımızda karşımıza en çok çıkan metin ‘dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslararasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak için kurulan uluslararası bir örgüt’ oluyor...
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Ekim 1945’te kurulan BM kağıt üzerinde dünyayı bu sorunlardan kurtarmak için kurulmuş olsa da özellikle son yıllarda, kimi kritik, küresel gelişmelere çare olamadığı net şekilde görüldü.
Filistin sorunundan Suriye’deki savaşa, ABD’nin Afganistan ve Irak işgalinden Ukrayna ve Dağlık Karabağ meselelerine kadar, BM’nin etkisiz kaldığı çok sayıda örnek saymak mümkün. Bugün gelinen noktada BM ‘endişelenen’ ve ‘kınayan’ bir yapıya dönüştü.
Ancak sürecin böyle gitmemesi gerektiğini daha yüksek sesle konuşanlar da yok değil… Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu duruma her ortamda yüksek sesle karşı çıkan isimlerden biri. Aslına bakılırsa BM içinde de ‘değişim’ ve ‘reform’ son yılların en gözde kelimelerinden.
BM’deki sorunlar ilk kurulduğundan bu yana var
Peki, gerçekten de BM’nin özellikle Güvenlik Konseyi yapısı üzerinde bir değişiklik mümkün mü yoksa ‘böyle gelmiş böyle gider’ yaklaşımıyla mevcut yapı korunmaya devam mı edilir?
Türkiye’nin bu alanda yetiştirdiği en önemli isimlerden biri olan E. Büyükelçi Uluç Özülker’e göre aslında BM’nin defoları bugünlerde daha görünür olsa da yeni değil. Hatta kuruluşundan itibaren bu sorunların zaten var olduğu üzerinde duruyor Özülker.
Bilindiği üzere BM Güvenlik Konseyi’nde 5 daimi ülke bulunuyor. ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere… İkinci Dünya Savaşı’nın ‘kazananları’ tarafından kurulan BM Güvenlik Konseyi’nin gelinen noktada 5 ülkenin iki dudağına baktığını ve dünyanın da bundan doğrudan etkilendiğini anlatıyor Özülker ve “Dünyayı savaşlara sürükleyen 5 ülke de bunlardır” diyor.
BM’de reform mümkün mü?
Özülker’e göre süreçle ilgili en büyük kırılma noktalarından biri SSCB’nin çöküşüyle ortaya çıkan yeni dünya düzeni ve ABD’nin tüm dünyayı saran hegemonyası...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sıklıkla vurguladığı "Dünya 5’ten büyüktür" cümlesi ve hemen ardından gelen "Bu yapıyı günümüze uygun şekilde revize edelim" önerisi son dönemlerde daha çok yankı bulmaya başladı.
Geçtiğimiz günlerde Hindistan’ın ev sahipliğinde düzenlenen G-20 Zirvesi’nde benzer bir çıkışa şahitlik ettik. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, küresel kurumları "evrensel" ve "günümüz gerçeklerini temsil edecek" hale getirmek için reform çağrısı yaptı.
“Kimi BMGK üyelerinin esamesi okunmuyor”
Peki bu gerçekten de mümkün mü? Büyükelçi Özülker’e göre bugünden yarına bir değişim pek mümkün değil. Nedenini sorduğumuzda şu yanıtı alıyoruz:
“BM Genel Kurulu ne kadar çoğunlukla olursa olsun bir karar aldığı zaman bunun Güvenlik Konseyi’nden onay alması gerekiyor. BMGK tasdik etmedikçe o kararın bir anlamı yok. Filistin meselesi bunun en iyi örneklerin biridir. Genel Kurul, Filistin için 115 oyla karar aldı ama bir türlü uygulanamadı. Çünkü Güvenlik Konseyi onay vermedi.
BM Genel Sekreteri’nin çağrısını ben de okudum. Ancak BM bu yolda eskittiği genel sekreterle meşhur. Guterres reform isteyen 3. Genel Sekreter. BM’de işler halen ABD’nin tam kontrolünde ilerliyor. Washington para musluğunu kapasa BM diye bir örgüt kalmayabilir. Oraya gelen genel sekreterler de bunu biliyor.
Tabloya baktığımızda ABD halen başat ülke ancak kan kaybediyor. Çin orada. İngiltere ve Fransa’nın küresel anlamda çok etkin olduklarını kimse iddia edemez. Artık esameleri okunmuyor. Japonya, Almanya ekonomileri ile öne çıkıyor. Hindistan çok güçlü bir şekilde geliyor. Bunların tek kelime hakları yok. Çünkü tüm düzen İkinci Dünya Savaşı sonrasında ‘kazananlar’ üzerinden inşa edildi. Haliyle bugünkü sorun yumağı da bir günde olmadı.”
ABD yeni dünya düzenine direndikçe sorunlar çıkacak
Uluç Özülker sözlerini tamamlarken 300 yıllık bir sürece de işaret ediyor. 19. yüzyılın kendi koşullarıyla geldiğinden bahsediyor ve bu dönemi ‘danışma çağı’ olarak yorumluyor. Büyük güçler bu zaman aralığında birbirlerine danışarak dünyayı yönetiyor.
20. yüzyılı ‘iş birliği çağı’ diye isimlendiriyor Özülker ve şunları söylüyor:
“Devletlerin ve şirketlerin beraberce bir yol haritası izlediğini gördük. Ancak bu dönemin de miadı doldu. 21. yüzyıl kendi koşullarıyla geliyor. ABD’nin bu yeni düzene direndiğini görüyoruz. Korona döneminde eyaletlerin bağımsızlık talebi, Ukrayna savaşında aldıkları pozisyon, küresel ekonomik bazı gelişmeler üzerine düşünülmesi gereken hususlar. Maalesef kimi güçlerin belki de 3. Dünya Savaşı arayışında oldukları bir dönemdeyiz.
Şimdi 21. yüzyıl koşullarıyla geliyor dedik ama bugünden yarına olmuyor bu işler. Belki de 30-40 yılda tamamlanıyor geçişler. Dünya kendini yenileyecek bir sürecin içine girdi. BM’nin bu yeni dönemde nerede olacağını ya da olup-olmayacağını işte bugünlerde verecekleri kararlar belirleyecek. Mevcut haliyle BM bu süreci sonuçlandırabilecek durumda değil.”