Türkiye uluslararası mecralar başta olmak üzere her fırsatta Gazze'de yapılan zulme karşı çıkıyor, savaş ve insanlık suçu işlendiğini haykırıyor.
Gazze'de abluka altında kalan insanlara yardım elini uzatmak için çeşitli hazırlıklar yapılırken yardımların ulaşması için çağrılar da yükseliyor.
Türkiye’den bugüne kadar 230 tonu aşan 10 uçak dolusu yardım malzemesi Gazze’ye ulaştırmak üzere Mısır'daki El-Ariş Havalimanı'na sevk edildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) başta olmak üzere katıldığı her uluslararası toplantıda İsrail’in savaş ve insanlık suçu işlediğini yineleyerek kınamadan çok daha fazlasının yapılması gerektiğini yüksek sesle dile getirdi.
Son olarak Özbekistan’ın başkenti Taşkent'te düzenlenen Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Liderler Zirvesi’nde yine Gazze’de yaşananlar için, “Hep birlikte Müslümanlar olarak sesimizi bugün yükseltmeyeceksek ne zaman yükselteceğiz?" diyerek daha fazla destek için çağrıda bulundu.
Öte yandan, Türkiye’nin birçok kurumu Gazze’ye yardım ulaştırmak için hızla çalışmalarını sürdürüyor.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca kanserli çocuklar için İsrailli mevkidaşı Uriel Menachem Buso ile temasa geçti.
Gazze’de birçok hastanenin yanı sıra kanserli hastalarının tedavi gördüğü tek hastane olan Türkiye Filistin Dostluk Hastanesi'nin artık işlevini kaybettiğini belirterek, kanserli çocukların Türkiye’de tedavi edilmek üzere Mısır’a ulaştırılması gerektiğini aktardı.
Bakan Koca, yakın zamanda çocuklar başta olmak üzere hastaların Mısır’a ambulanslarla taşınması ve oradan uçak ambulanslarla Türkiye’ye getirilerek tedavi edilmesi için hazırlıkların başladığını söyledi.
İzmir’den yola çıkan gemi ise yine Gazze’ye ulaştırmak üzere yaklaşık 500 ton yardım malzemesi taşıyor. Gemide ilaç, tıbbi cihaz, 8 sahra hastanesi, 20 ambulans ve tıbbi sarf dahil ekipmanlar bulunuyor.
Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) da Gazze'deki partner kuruluş aracılığıyla Şifa Hastanesi'nde günde 1500 kişiye sıcak yemek sağlıyor. Bunun yanı sıra ihtiyaca göre farklı yardımlar da yapılıyor.
Milli Savunma Bakanlığı ise Gazze’deki ablukanın son bulması, yaralıların çıkışı ve insanların ihtiyaçlarına yönelik kısıtlamaların kaldırılması için çağrısını yineledi.
15 Kasım'da dayanışma için bir araya gelinecek
Bu dayanışmanın artması için uluslararası bir toplantı da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan tarafından 15 Kasım’da düzenlenecek. İstanbul’da yapılacak toplantıya devlet ve hükümet liderlerinin eşleri katılacak.
Tüm bunlar Türkiye’nin Gazze için uzattığı yardım elinin ve dayanışmanın bir bölümü. BM ülkesi olarak Türkiye yapılması gerekeni yapan ülke olmanın yanı sıra hem bölgede hem de dünyada bu denli emek veren tek ülke. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Levent Ersin Orallı ile Türkiye’nin İsrail-Filistin çatışmasında aldığı rolü konuştuk.
“Türkiye bölgede huzurdan taraf”
Olup bitene, mevcut vahşete göz yummayan, bunu sineye çekmeyen tek ülkenin Türkiye olduğunun altını çizerek sözlerine başlıyor Dr. Orallı. Türkiye’nin bu yaklaşımını, bölgede huzurdan yana olan tavrına bağladığını şu sözlerle anlatıyor:
“Çünkü gönül coğrafyası ve şüphesiz bu coğrafi alan içerisinde istikrardan, barıştan, huzurdan yana bir tavır ortaya koymaya gayret eden Türkiye'nin şüphesiz uzun dönemli İsrail hesaplarıyla, Lübnan'daki hassas gruplarla, Suriye'nin toprak bütünlüğüne ve Filistin sorunu çözülmediği müddetçe 2 devletli bir çözüm sahada hukuki anlamda tanımlanmadığı müddetçe bu coğrafyadaki huzursuzluğun, göç karmaşasının ve terör yapılanmasının devam edeceğine dair kanaati, Türkiye'yi bölgedeki en hassas devlet olarak öne çıkarıyor.”
“Doğu ile Batı arasında küresel bir denge sağlanıyor”
Türkiye’nin her fırsatta uluslararası hukukun yok sayıldığına değinen açıklamalarını işaret ediyor Orallı. Devlet olarak en uygun şekilde davrandığını şu sözlerle ifade ediyor:
“Türkiye'nin ortaya koyduğu yardım politikaları, hem gıda hem ilaç noktasında taşın altına elini koyar tavrı, sadece Filistin halkına ilişkin geçici bir mücadele adına küçük çaplı bir iyileştirme politikası değil. Bilakis hukuki zeminde hem BM nezdinde hem de bölgesel örgütler anlamında ortak deklarasyonlarla önemli kınamalarla ve uluslararası hukuk kurallarına olabilecek en uygun şekilde düzenin bir an evvel bina edilmesi anlayışıyla çalışmalar yapılıyor.
Şüphesiz Türkiye sahada istikrarlı bir dönem ve güvenlik politikaları bağlamında da artık çatışmanın olmadığı, sivillerin hayatını kaybetmediği, bebeklerin ölmediği, annelerin çocuksuz kalmadığı bir arayış içerisinde.”
“Sahada açık şekilde kimlik ortaya koyan tek ülke”
BM ülkesi olarak Türkiye’nin diğer ülkelere de örnek olan adımlar attığını vurgulayan Orallı, Türkiye'nin bu konuda kendini ortaya koyan tek ülke olduğunu belirtiyor:
"Türkiye açık bir şekilde BM’den rol çalıyor. BM'nin bu denli kifayetsiz kaldığı, güvenlik konseyinin hareket dahi edemediği bir zamanda, BM Genel Kurulu'nda defalarca önemli kınama mesajları belirterek tarihe not düşürdü. Bu tarihe not düşme süreci Türkiye sayesinde gerçekleşti ama bunun yanında dünyadaki diğer ulusları da hareketlendirecek, var olan kıyıma açık bir şekilde sadece kınama noktasında değil, hukuki anlamda hesap sorma noktasında da sahada açık bir şekilde kimlik ortaya koyan tek ülke oldu."
“Filistin’in istikbali hukuk bağlamında asli olarak çözülmeli”
“Türkiye bunu ilk defa yapmıyor” diyen Orallı, daha önce bölgedeki örnekleri vererek, Türkiye’nin barış politikasını her dönemde uyguladığına dikkati çekiyor.
“Rusya-Ukrayna krizinde de biz aynısını gördük. Hem tahıl koridorunda hem esir takası noktasında sivil geçiş hatlarının açılması noktasında Türkiye büyük bir inisiyatif aldı. Biz Karabağ’da aynısını gördük. Uluslararası örgütlerimiz sessiz kaldı, hatta çözümsüzlüğü çözüm olarak ortaya koyduğu bir alanda Türkiye-Azerbaycan ittifakı 30 yıllık bir sorunu kalıcı olarak çözdü.
BM’nin görevi egemen eşitlik prensibinde toprak bütünlüğüne saygı, bağımsızlığa saygı ise o zaman belirtmek gerekir ki, dünya üzerinde 140’ın üzerinde devlet Filistin'i bir devlet olarak tanıyor. Bu durumda Filistin egemenliği Filistin'in istikbali şüphesiz uluslararası arenada tanınması gereken ve uluslararası hukuk bağlamında da asli olarak ele alınması, doğrulanması gereken bir durum.”