Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) yöneliminin stratejik önceliği olmaya devam edeceğini bildirdi.
Çavuşoğlu, Fransız Le Figaro gazetesine makale yazdı.
Makalesinde Çavuşoğlu, Türkiye-AB ilişkilerinin son dönemde Fransa dahil Avrupa kamuoyunda üzerinde en çok kalem oynatılan konulardan biri olduğuna dikkati çekti.
Dile getirilen görüşlerle her zaman mutabık olmasalar da Avrupalı bazı dostların Türkiye’ye gösterdikleri yakın ilginin memnuniyet verici olduğunu vurgulayan Çavuşoğlu, "Bununla birlikte ülkemiz hakkında dile getirilen görüşlerde kullanılan söylemlerin zaman zaman dostluk sınırlarını zorladığını da üzülerek görüyoruz. Halbuki biz dostuz. Birlikte daha güçlüyüz. Çalkantılı bir dünyada birlikte hareket etmemiz lazım." ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin Batı kamuoyunda daha çok AB ile ilişkileri, göç meselesi ve Türkiye'de gerçekleştirilecek anayasa değişikliği halk oylaması bağlamında gündeme geldiğini gözlemlediğine işaret eden Çavuşoğlu, bu çerçevede, Avrupa kamuoyunun aydınlatılmasına katkıda bulunmak amacıyla bu konulardaki görüşlerini paylaşmak istediğini belirtti.
Türkiye-AB ilişkileri
Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin uzun geçmişi bulunduğunu anımsatan Çavuşoğlu, 1963 Ortaklık Anlaşması'yla başlayan ilişkilerin, 2005 yılında başlayan katılım müzakereleriyle nihai dönemine girdiğini ifade etti.
Çavuşoğlu, şöyle devam etti:
"Bununla birlikte süreç münhasıran ülkemizden kaynaklandığı söylenemeyecek nedenlerle arzu ettiğimiz hızla ilerlememiş, sadece 16 fasıl açılabilmiştir. Tabiatıyla bu durum akla 'Türkiye acaba üyelik kriterlerini karşılayamıyor mu?' sorusunu getirmektedir. Türkiye, AB üyelerinin bir kısmının bütçe açığı ve kamu borçları gibi alanlarda karşılayamadığı Maastricht kriterlerini tamamen karşılamaktadır. Kopenhag siyasi kriterleri konusunda da ülkemizde, özellikle hükümetimiz döneminde, önceki dönemlerle kıyaslanamayacak düzeyde reformlar yapılmıştır. Bununla birlikte, yeni fasılların açılmasına karşı bazı AB üyeleri tarafından suni engeller çıkarılmaktadır. Ülkemize sıklıkla eleştiri yöneltilen adalet ve hukukun üstünlüğü alanlarındaki fasılların açılmasının reddedildiğini burada ilginç bir ayrıntı olarak not etmek isterim. Yani bu fasılları açıp konuşmak isteyen biz, istemeyen AB'dir."
Avrupa'daki göç krizi
"AB’yi hemen hemen varoluşsal bir krizle karşı karşıya bırakan göç krizinde Türkiye’nin büyük katkılarıyla yoğun göçün kontrol altına alınmasının verdiği rahatlıkla 18 Mart Mutabakatı'nın kolayca eleştirilebildiğini" vurgulayan Çavuşoğlu, şunları kaydetti:
"AB’ye sorumluluklarını hatırlatmamız neden eleştiriliyor? Suriye, Irak ve başka çeşitli ülkelerden AB’ye yönelen düzensiz göç akını Türkiye sayesinde minimuma inmiştir. AB ülkelerine her gün 7 ila 10 bin göçmen giderken, bu sayı Mart 2017 itibarıyla 50’nin altına düşmüştür. Buna mukabil, AB Türkiye’ye söz verdiği 3 3 milyar avroluk paketten sadece 777 milyon avro transfer etmiştir. Oysa 3 milyona yakın Suriyeli göçmen barındıran Türkiye, Suriyeli göçmenlerin ihtiyaçlarını karşılamak için bugüne kadar 15’i hükümet, 10’u sivil toplum kaynaklı olmak üzere 25 milyar ABD doları harcamıştır. AB’nin sarfettiği çabayla Türkiye’nin üstlendiği yük kıyaslaması açık değil mi? Avrupa’ya katkımız sadece bu örnekle bile açık değil mi?"
AB ile müzakere sürecinde gelinen noktada müzakerelerin hızlandırılması bir tarafa, Avrupa Parlamentosunun ve bazı AB üyesi ülkelerin müzakerelerin durdurulmasını dahi önerdiklerini belirten Çavuşoğlu, ilişkilerin doğasıyla ilgisi olmayan, demokratik hükümeti tehdit eden söylemler dahi gördüklerini vurguladı.
Yüzde 52 oyla seçilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef alan yazılar yazıldığına dikkati çeken Çavuşoğlu, "Ülkemizi hedef alan terör örgütleri, hiçbir demokraside yeri olmayan bir cezasızlık ortamında, Avrupa sokaklarında açıkça Sayın Cumhurbaşkanımızın hayatına kastedilmesi çağrısında bulunan, şiddet ve terörü öven pankartları açma cüretini gösterebilmektedirler." ifadelerini kullandı.
Anayasa değişikliği halk oylaması
Anayasa değişikliği önerisi paketinin, her demokratik ülkede olduğu gibi parlamentoda komisyon ve genel kurul aşamalarından geçtiğine işaret eden Çavuşoğlu, makalesine şöyle devam etti:
"Artık vatandaşlarımızın hür iradesinin tecellisi aşamasındayız. Anayasa değişiklik paketinin hazırlanmasında başta Avrupa Konseyi sözleşmeleri olmak üzere tüm uluslararası yükümlülüklerimiz ve sorumluluklarımız gözetilmiştir. Haksız ithamlarda bulunanlar şayet değişiklik paketini inceleme fırsatı bulmuş olsalardı, Cumhurbaşkanı'na verilmesi öngörülen yetkilerin çoğunun esasen mevcut Anayasamıza göre zaten Cumhurbaşkanı'nın uhdesinde olduğunu göreceklerdi. Bu çerçevede ayrıca, güçler ayrılığı ilkesinin güçlendirildiğini, mevcut Anayasa’nın aksine, Anayasa değişikliği paketiyle Cumhurbaşkanı'na münhasıran kullanacağı yetkiler nedeniyle cezai sorumluluk getirildiğini de tespit edeceklerdi."
Anayasa değişikliği bağlamında dillendirilen bir diğer iddianın da "rejim değişikliğine gidildiği" yönünde olduğunu anımsatan Çavuşoğlu, şunları kaydetti:
"Bu endişeler tamamen yersizdir. Zira, yeni Anayasa paketinde, Türkiye’de rejimin değil, hükümet sisteminin değiştirilmesi öngörülmektedir. Tekrar vurgulamak isterim ki, Türkiye laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir ve öyle kalmaya devam edecektir. Burada söz konusu olan daha istikrarlı olduğunu düşündüğümüz Cumhurbaşkanlığı sisteminin ihdas edilmesinden ibarettir. Benzer sistemler Fransa ve ABD’de uygulanmaktadır. Ülkemize karşı olumsuz bir kampanya yürütmekte direnenlere cevabımız nettir: Türkiye dünden daha kararlı şekilde çağdaş değerlere sahip çıkmayı sürdürecektir. AB yönelimimiz stratejik önceliğimiz olmaya devam edecektir. Sizden beklentimiz ise Avrupa ortak evimizde birbirimize sahip çıkmamız ve Türk, Fransız ve diğer Avrupa halklarına güzel bir gelecek hazırlamak için birlikte çalışmamızdır. Zaman liderlik, zaman demokrasilerin dayanışması zamanıdır." AA