Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan Savunma Sanayii İcra Komitesi’nin ardından yapılan basın açıklamasında konuyu yakından takip edenler için iki kritik gelişme vardı.
Bunlardan ilki, ismi ‘Çelik Kubbe’ olarak netleştirilen sistemin ‘karara bağlanması’ yani daha net bir ifadeyle en üst düzeyde onaylanmış olması. Diğer detay ise metinde ağ merkezli yapılara yönelik atıf. Her iki konu da aslında sadece kendi alanlarında başlatacakları yeni dönem için değil, Türk Savunma Sanayii’ndeki dönüşümü göstermesi adına da dikkate değer.
Bu soruya cevap vermeden önce sahadaki bir gerçekliğin altını çizmekte fayda var. Günümüzde artık tehdidin nereden, ne zaman ve nasıl geleceği konusu giderek daha karmaşık bir hal alıyor. Gelişen teknoloji ve buna ulaşılabilirlik haliyle terör örgütleri ya da vekil güçler için de ciddi bir güç çarpanı oluyor.
İşte bu noktada savunma hem giderek zorlaşıyor hem de çok daha pahalı kalıyor. Bu da sürdürülebilirlik meselesinin önemini ortaya koyuyor.
Türkiye’nin özellikle hava savunma sistemlerine ihtiyacı gün gibi ortada. Bir yandan yerli ve milli sistemler geliştiriliyor ancak bir yandan da bu sistemler gelene kadar yabancı muadilleri görev üstleniyor.
Sistemi temel olarak Gök Vatan’ın dört bir yanını kapsayacak bir güvenlik şemsiyesi olarak düşünmek mümkün. Katmanlar halindeki bu sistemde temel amaç çok alçak irtifadan başlayıp en yükseğe varana kadarki tehditleri bir yelpaze içinde karşılayabilmek. Türkiye’nin ortaya koyduğu ‘Çelik Kubbe’ yaklaşımı tam da bunu hedefliyor.
Sistem için yol haritasını en basit haliyle anlatmak istersek şöyle bir liste mümkün… Hedefi tespit et, sonra teşhis et, ardından bunu değerlendir, karar ver ve nihayetinde imha et. Bu denklem ne kadar hızlı ve koordineli işlerse korumak istediğiniz bölge o kadar güvende oluyor.
Çelik Kubbe için işin aslan payını Aselsan üstleniyor. Sistemin tam olarak ne zaman tamamlanacağı net değil. Ancak inşa edilecek kubbe için gerekli olan kimi sistemlerin geliştirildiğini ve halihazırda sahada kullanıldığını biliyoruz.
Az önce de bahsettiğimiz üzere sistemde başrol Aselsan’ın. Haliyle içerdeki oyuncuların birçoğu da buradaki mühendislerin geliştirdiği platformlar olacak.
Hava savunma ağını çok kısa menzil, kısa menzil, orta menzil ve uzun menzil olarak 4 katmana ayırmak mümkün.
Bu noktada akla ilk gelen bazı sistemleri hızlıca sayalım. İlk sırada çok kısa menzil hava savunma sistemleri var. Adından da anlaşılacağı üzere oldukça yakın mesafeden gelebilecek tehditlere çözüm üretmek için kullanılıyorlar. Azami 10 kilometre etki menzili ve 5 kilometre irtifa sınırı bulunan bu ilk çeper için Türkiye’nin elinde farklı seçenekler mevcut.
ASELSAN imzalı Korkut, Gökberk, Şahin, Göker, İhtar ve SUNGUR şemsiyenin ilk kısmında akla ilk gelenler.
Gelelim 5 ila 10 kilometre arası olarak bilinen alçak irtifa katmanına… Türkiye’nin eli burada da kuvvetli. HERİKKS, C-RAM, HİSAR A+, GÖKDEMİR, GÜRZ gerektiği takdirde kullanılabilecek sistemler.
Sıradaki katmanımız 10 ila 15 kilometre irtifayı kapsayan ve ‘orta irtifa’ olarak bilinen alan… KALKAN 1 ve KALKAN 2 ile HİSAR O+ öne çıkıyor.
KALKAN bu noktada bir nevi ‘gözcü’ rolünde. Sistem en basit haliyle mobil hava savunma radarı olarak tanımlanıyor. Hava hedeflerini hızla ve en doğru şekilde tespit ediyor. Türkiye’nin ilk milli hava savunma erken ikaz radarı olma özelliğini taşıyan sistem süreç içerisinde yeni yetenekler de kazandı.
Şemsiyenin en üst kısımlarından birinde uzun menzilli hava savunma sistemleri var. Bu alan için irtifanın 15-30 kilometre aralığında, menzilin ise 60 kilometrenin üzerinde olduğunu hatırlatalım. Burada aslan payı tamamen SİPER’e ait…
Türkiye’nin yerli ve milli imkanlarla geliştirdiği ilk uzun menzilli hava savunma sistemi olan SİPER’in bu yıl envantere girmesi bekleniyor. Açık kaynaklara yansıyan kimi bilgilere göre, ilk aşamada 100 kilometre menzilli SİPER Ürün-1 sahaya inecek. Daha sonra menzili artırılan SİPER-2’yi göreceğiz. Nihayetinde SİPER-3 ile bu alan taçlandırılacak.
Bu sistemler Türkiye’nin çok farklı noktalarındaki radar ağlarına entegre olacak. Sadece bununla kalmayıp aynı zamanda hem radarlarla hem de birbirleriyle haberleşecek. Haliyle tüm bu süreçler tamamlandığında aslında Ankara hava savunmada uzun yıllardır hedeflediği entegrasyonu sağlamış olacak.
Sadece radarlar ya da hava savunma sistemleri üzerinden düşünmek fotoğrafın bütününü eksik bırakıyor. Ülkemizin havadan erken ihbar uçakları, GENESİS savaş yönetimi, Barış Kartalı gibi havadan ikaz ve uyarı için kullandığı gelişmiş kabiliyetleri de var. Çelik Kubbe, bu parçaların bir araya gelmesini ve birbiriyle eş zamanlı çalışabilmesini de hedefliyor.
Tüm bunları alt alta eklediğiniz zaman Türkiye kendi hava savunmasını başkasına muhtaç olmadan, son derece gelişmiş sistemlerle ve mümkün olan en maliyet etkin çözümle koruyabiliyor. Anadolu’nun savunmasında yapbozun en büyük eksiklerinden biri yine Türk mühendislerin alın teriyle tamamlanıyor…