Harp sahasındaki alışılagelmiş düzenin en büyük kırılmalarından biri Rusya-Ukrayna savaşıyla başladı. Daha net bir ifadeyle, bu süreçte gördüklerimiz gelecek dönemde şahit olabileceğimiz saldırı ya da savunma konseptleri için belki de bir fragman oldu.
Sosyal medyada giderek daha sık karşılaştığımız paylaşımlar bu yeni döneme işaret ediyor. Önce görüntüden kısaca bahsedip sonra bunun ne anlama geldiğine geçelim.
Olay aslında çok basit… Rusya, Ukrayna topraklarına bir Kamikaze İHA gönderiyor. Bu platformun havada alması gereken bir süre var. Hedefine doğru süzülürken Ukrayna güçlerince tespit ediliyor. Hemen bir dron kaldırılıyor ve söz konusu Kamikaze İHA’ya çarparak onun tüm uçuş dinamiğini bozuyor. Haliyle kaza kırıma uğrayan Kamikaze İHA görevini tamamlayamamış oluyor. Dron ise büyük ihtimalle en yakın üsse geri dönüyor ve bir sonraki görevi için beklemeye başlıyor. Yani birden çok defa kullanılabiliyor.
Örnekte Rus Kamikaze İHA’sı düşürülmüş olsa da bugün geldiğimiz noktada Rusya’nın da aynı yöntemle Ukrayna’ya ait hava araçlarını düşürdüğünü biliyoruz.
Peki tüm bu anlattıklarımız ne anlama geliyor? Savunma Sanayii Uzmanı Kadir Doğan ile hem bu soruya yanıt aradık hem de Türkiye’nin bahsettiğimiz bir senaryodaki durumuna ve gelecek planlamalarına değindik.
Kadir Doğan bu yeni konseptin ticari dronların Rusya-Ukrayna savaşında birer harp silahına dönüşmesine başlamasıyla ortaya çıktığını söylüyor. İlk denemelerin ardından özellikle Ukrayna tarafı bu yöntemin kolayca erişilebilen, oldukça ucuz ve en önemlisi de yerine yenisinin çabucak koyulabilen yapısını keşfetti.
Sonrasında dron saldırılarının çok hızlı bir şekilde arttığına şahitlik ettik. Doğan da buna işaret ediyor ve “Doğal olarak karşı tedbirler de etkilendi. İmha edeceğiniz sistemin çok ucuza mal olan ve kolayca üretebilen yapısı defans yapacak tarafı da başka arayışlara itti. Haliyle o tarafın da maliyeti düşük ve yine kolayca feda edebilecek bir tedbir geliştirmesi gerekti” diyor.
Çünkü eski sistemdeki gibi havadaki hedeflere hava savunma füzesi atmak ya da parçacık mühimmatlı sistemlerle engellemeye çalışmak günün sonunda çok ciddi bir ekonomik gider anlamına geliyordu. Ve bu gerçek, uzun süreli savaşlarda kesinlikle sürdürülebilir değildi.
Kadir Doğan, az önce bahsettiğimiz ‘düşmana havada temas ederek düşüren’ ve Vurucu İHA olarak tabir edilen sistemlerle ilgili detaylar da veriyor. Bu sistemlerin, havada seyir halinde bulunan başka bir İHA'ya şiddetli bir biçimde çarparak, uçuş karakteristiğini bozmayı ve hava aracını kaza-kırıma uğramaya zorladığını anlatıyor.
Burada herhangi bir patlama veya doğrudan imhanın söz konusu olmadığının altını çizip, devam ediyor:
“Patlama ya da doğrudan imha istenmiyor. Çünkü vuran sistemlerin tekrar tekrar kullanılabilmesi amaçlanıyor.
Günümüzde bu konsept çok farklı bir noktaya geldi. Belki de büyük insansız hava araçları ve hatta yakın gelecekte insanlı uçaklar, helikopterler de benzer şekilde imha edilebilecek. Tabii ki büyük sistemleri sadece çarparak imha etmek oldukça zor. Bu nedenle büyük platformları hedefleyen vurucu İHA’lar da bir patlayıcı mevcut.
Bu sistemler bir hava savunma füzesine kıyasla çok daha maliyet etkin. Ve eğer havada görev iptal edilirse, geri dönüp tekrar kullanılabilir durumdalar. Tüm bunlar, yakın gelecekte bu sistemler yaygınlaştıkça bir hava aracını korumanın çok daha zor olacağını gösteriyor.”
Ülkemizin insansız hava araçları konusunda imza attığı başarılı çalışmalar herkesin malumu. Merak ettiğimiz bir diğer husus da Türkiye’nin Vurucu İHA alanında ürünleri olup olmadığı…
“Türkiye, bilindiği gibi dünyanın en büyük İHA üreticisi konumunda” diyor Kadir Doğan. Hem ihraç edilen ülke hem adetlere bakıldığında ülkemizin küresel açıdan ‘pazarın lideri’ olduğunu belirtiyor.
Ancak bulut altı olarak tabir edilen sistemler için bunun geçerli olmadığına dikkat çekip, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Kamikaze İHA örneğinden yola çıkalım… Harp alanında aktif bir şekilde kullanılan sadece bir adet ürünümüz var. Vurucu İHA konusunda ise henüz envantere girmiş bir ürün yok. Daha zor bir alanda bu denli başarılara imza atmışken, daha küçük platformlarda geri kalmamız gerek.
Türkiye’nin ‘Vurucu İHA’ konusunda çalışmalar yapması şart. Çünkü bir yanda iç ihtiyaçlarımızın karşılanması gerekiyor. Bir yandan da pazarda liderliğimizi sürdürmek istiyoruz. Dolayısıyla hem bu iki konuda çözüm üretmiş hem de teknolojik üstünlüğümüzü daha da ileriye götürmüş olacağız. Umarım yakında bu alanlarda TSK envanterine giren ürünleri de görebiliriz.”