Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) yönelik soruşturma kapsamında bir süre tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen eski Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Ahmet Hamsici, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadede, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediğini belirtti ve itirafçı oldu.
Fetullah Gülen cemaatiyle 1977'de tanıştığını ifade eden Hamsici, imamlık yapan babasının arkadaşı tarafından cemaatin kamplarına götürüldüğünü anlattı. Üniversite hayatı boyunca cemaat mensuplarıyla bir araya gelmediğini savunan Hamsici, hakimlik stajına başladığı Ankara'da tekrar cemaatle irtibatlı kişilerle buluşmaya başladığını kaydetti.
Hamsici, 1997'de Adalet Bakanlığında tetkik hakimi olarak göreve başladığını, burada eski Adalet Akademisi Başkanı Hüseyin Yıldırım ile aynı odada çalıştığını, Yıldırım'ın yanına sık sık ziyarete gelen İsmail Köse'yle de burada tanıştığını söyledi.
Köse'nin daveti üzerine Gülen sohbetlerinin yapıldığı, namaz kılındığı toplantılara katılmaya başladığını belirten Hamsici, Bakanlıkta tetkik hakimliği görevi süresince İbrahim Okur, Birol Erdem, Hüseyin Yıldırım, Ömer Kerkes, Mustafa Elçim ve Hüsnü Uğurlu ile yakınlaşıp ailece görüşmeye başladıklarını anlattı.
Hamsici, bu kişilerle sohbet toplantılarına devam ettiklerini, bu toplantılarda sohbetleri Mustafa Kemal Özçelik ve Engin Durnagöl'ün yaptığını, sohbetlerde Risale-i Nur ve Gülen'in kitaplarının okunduğunu, Gülen'in anlatıldığını kaydetti.
Özçelik ve Durnagöl'ün toplantılar başladıktan bir ay sonra himmet parası olarak maaşının yüzde 10'unu istediklerini, paranın Afrika'daki cemaat okullarına gönderileceğini, hayır işi olduğunu belirttiklerini aktaran Hamsici, kendisinin maaşının yüzde 5'ini himmet olarak verdiğini bildirdi. Bu sohbet grubunun Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığından Danıştay Üyeliğine atandığı 2008'e kadar devam ettiğini dile getiren Hamsici, İbrahim Okur ve Birol Erdem'in, MİT müsteşarının ifadeye çağrılmasına kadar sohbet toplantılarına katıldığını anlattı.
Hamsici, yaklaşık 4 ay Danıştay Üyeliği yaptıktan sonra Türkiye Adalet Akademisine başkan olarak atandığını, eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman'ın ısrarıyla 2010 Anayasa değişikliğinin ardından HSYK üyeliğine aday olduğunu kaydetti. Ahmet Hamsici, HSYK'nın 2010 seçimi sürecinde Teoman Gökçe, Ahmet Berberoğlu, Resul Yıldırım, Ahmet Kaya ve Nesibe Özer'in cemaatin adayı olarak listeye girdiğini, İbrahim Okur ve Birol Erdem'in ise Ahmet Kahraman'ın talebiyle listede yer aldığını söyledi. Seçim çalışmaları boyunca İbrahim Okur'un konuşmalar yaptığını, "Bakanlık listesi olarak belirtilen 11 adaya" oy verilmesini istediğini anlatan Hamsici, cemaat mensubu olmayan İbrahim Topuz, Harun Kodalak, Hayrettin Türe gibi isimlerin yedekte kalmasının sağlandığını ifade etti.
Seçimlerin ardından HSYK'da cemaatin etkin olacağını anladığını, yine Ahmet Kahraman'ın isteğiyle HSYK Başkanvekilliğine getirildiğini aktaran Hamsici, ifadesini şöyle sürdürdü:
"2010'da HSYK belirlendikten sonra Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve müsteşar Ahmet Kahraman, bana 'Yeni kanun hazırlığı var, en az 50 Danıştay üyesi ile en az 150 Yargıtay üyesinin seçimi yapılacak' diyerek, hazırlık yapmamızı istedi. Hatta, 'Acele edin, kanun çıkar çıkmaz seçimleri yapmamız gerekir' dedi. HSYK Genel Kurulunda bu konuyu aktardım. Bu konuşmadan kısa süre sonra Genel Sekreter Mehmet Kaya, bizi evinde yemeğe çağırdı. Yemekte yeni Danıştay ve Yargıtay üyelerinin isim çalışmasının yapılacağını biliyorduk. Bu amaçla ben, İbrahim Okur, Teoman Gökçe, Nesibe Özer, Ömer Köroğlu, Hüseyin Serter, Ahmet Kaya, Ahmet Berberoğlu, Resul Yıldırım, Bülent Çiçekli ve Birol Erdem, Kaya'nın evine gittik. Evde o dönem tetkik hakimleri olduğunu bildiğim cemaat mensupları Salih Özaykut, Önder Aytaç, Aydın Boşgelmez, Nazmi Dere ile Genel Sekreter yardımcıları Muzaffer Bayram ve Engin Durnagöl'ün olduğunu gördük."
"Cemaat en az 140 Yargıtay üyesi istedi"
Hamsici, Mehmet Kaya'nın evine kurulan projektörle Yargıtay ve Danıştay üyesi olabilecek şartlara sahip hakim ve savcıların listesinin duvara yansıtıldığını, ismi geçen hakim ve savcılar hakkında olumlu veya olumsuz görüş belirtildiğini anlattı.
Olumlu görüş bildirilen hakim ve savcıların hepsinin cemaat mensubu olduklarını belirten Hamsici, bu kişileri sayılmak istenmesine İbrahim Okur ve Birol Erdem ile karşı çıktıklarını söyledi.
Hamsici, "Ahmet Berberoğlu, bize 'Hoca efendiye danışılmış, arkadaşların 140'tan aşağı razı olmaması gerektiğini' belirten sözler sarf etti. Ben, Birol Erdem ve İbrahim Okur bu hususa karşı çıkıp 'Hoca efendi bu sayıya niye karışıyor, okullara baksın.' dedim. Bu sözüme Berberoğlu, sert şekilde cevap verdi. Bu toplantıda anlaşma sağlanamayınca biz Yargıtay tetkik hakimleri hariç aynı ekip ile yaklaşık 2 ay bu isimleri belirlemek için bir araya geldik." ifadelerini kullandı.
Toplantılara cemaat mensubu olmayan isimleri çağırmadıklarını belirten Hamsici, şöyle devam etti:
"İki ay boyunca yaptığımız toplantılardan sonuç alamayınca, İbrahim Okur ve Birol Erdem ile beraber Ahmet Kahraman'ın yanına gittik. Ona, cemaatin en az 140 kişi Yargıtay üyesi istediklerini, Danıştay'a ise 37 bin sicillilerin üye yapılmasını istediklerini belirtip, cemaat mensubu olmayan kurul üyeleri ile Ömer Köroğlu'nu yanımıza alarak bizim istediğimiz hakim ve savcıları seçebileceğimizi ve bu şekilde objektif bir seçim yapabileceğimizi belirttik. Hatta onlara da makul bir sayı verebileceğimizi kaydettik. Kahraman, bize, 'anlaşın' dedi. Biz ona Gülen cemaatinin Yargıtay'da 80 kişiye bile razı olmadığını söyledik. Onların en az 140 kişi istediğini ifade ettik. Kahraman, 'ortaklığı baştan bozamayız, önümüzde 4 yıl var, anlaşın' dedi. Gülen cemaati mensubu kurul üyeleriyle tekrar bir araya geldik. Yaptığımız konuşmalar sonucunda 108 üyeye razı oldular. Bizim ve diğer üyelerin belirlediği bazı isimler de listeye girince sayı 180'e kadar çıktı. Ancak resmi seçim sonucu Fetullah Gülen cemaatinin daha önce belirlediği 108 adaydan 107'si Yargıtay üyesi seçildi. Danıştay'da ise cemaatin belirlediği tüm adaylar seçilmiş oldu."
"Kalp gözü açık, değerli bir insan"
Adalet Bakanlığına tetkik hakimi olduğu dönemde FETÖ'nün sohbetlerine katılmasına hakim İsmail Köse'nin aracılık ettiğini belirten Hamsici, "Köse ile ben 2-3 defa Hoşdere Caddesi'ndeki Fatih Hastanesinin içinde yapılan sohbet toplantılarına katıldım. Mustafa Kemal Özçelik ve Engin Durnagöl'ün 2001 yılında personel genel müdürlüğüne tetkik hakimi olarak gelmelerinden sonra 2008 yılına kadar bu arkadaşların düzenlemiş oldukları Fetullah Gülen cemaati sohbet toplantılarına İbrahim Okur, Birol Erdem ve Hüseyin Yıldırım ile katıldık." diye konuştu.
Hamsici, "HSYK üyesi olduğunuz dönemde sohbet toplantılarını Muzaffer Bayram'ın tertiplediğini söylediniz. Bayram'ın HSYK genel sekreteri olduğu biliniyor. Sohbet ağabeyiniz bu kişi miydi?" sorusuna karşılık şunları söyledi:
"Muzaffer Bayram'ın HSYK Genel Sekreteri olduğu doğru. Organizasyonları bu kişi yapmakla birlikte HSYK içinde bulunan cemaat mensuplarının sohbetlerine İlyas Şahin ve Nazmi Dere de gelirdi. Ben, İlyas Şahin'in bir defa bu sohbet toplantısına katıldığını gördüm. Bu toplantıda HSYK içinde bulunan diğer cemaat mensuplarının İlyas Şahin'e farklı davrandığı, ona farklı bir şekilde saygılı davrandıklarını gördüm. Ben İlyas Şahin'in cemaat içinde Muzaffer Bayram'ın üstünde olduğunu bu şekilde anladım.
İlyas Şahin'in katılmadığı sohbet toplantılarının birine Nazmi Dere katıldı. Dere de İlyas Şahin gibi sohbetler yaptı. Sohbette bulunan diğer arkadaşların Dere'ye farklı bir şekilde saygın davranıp önem verdiklerini gördüm. Hatta daha sonraki dönemde Nazmi Dere'yi Muzaffer Bayram'a sordum. O da bana kendisinin sık sık Amerika'ya Fetullah Gülen'in yanına gittiğini, kalp gözü açık değerli bir insan olduğunu söyledi. Bu sohbetten sonra Nazmi Dere'nin cemaatte bulunan hakim ve savcılar üzerinde etkin bir konumda olduğunu anladım."
"Bu dönemde siz HSYK üyesi ve kurulun başkan vekilisiniz. Nazmi Dere ve İlyas Şahin ise Yargıtay üyesi. Bu kişilerin size bu şekilde tavsiyelerde bulunması uygun mu, bunu nasıl karşılıyorsunuz?" sorusu üzerine Hamsici, bu kişilerin kendilerine tavsiyede bulunmasının konum itibarıyla doğru olmadığını söyledi. Hamsici, "Ancak o dönemde bu şekilde davranılmasının cemaat içinde uygun olduğuna inandığımız için Nazmi Dere ile İlyas Şahin'in tavsiyeleri ve sohbetteki konuşmalarının uygun olduğunu kabul ediyorduk." dedi.
Nazmi Dere ve İlyas Şahin'in bu toplantılarda hukuki tavsiye ve talimatlar verip vermediğinin sorulması üzerine Hamsici, sohbet toplantılarında hukuki konuların konuşulmadığını ancak o dönem bu kişilerin Muzaffer Bayram aracılığıyla cemaat mensubu olduğunu bildiği diğer üyelere mesaj ve talimatlar gönderdiğini söyledi.
Hamsici, ifadesinde şu bilgilere yer verdi:
"Ben aynı zamanda 3. Daire Başkanıydım. Bizim dairenin görev alan hakim ve savcılar hakkında yapılan şikayetlerin soruşturulmasına izin verilip verilmemesine karar vermek şeklindeydi. Ayrıca Teftiş Kurulu da bize bağlıydı. Bizim dairede diğer üyeler Ömer Köroğlu, Ahmet Kaya. Resul Yıldırım, Rasim Aytin, Ahmet Karayiğit ve Zeynep Kavlak vardı.
Son yıl ise Rasim Aytin, 2. Daireye gitti, yerine Bülent Çiçekli geldi. Bizim dairede İstanbul hakim ve savcılarının özellikle kamuoyuna yansıyan özel yetkili savcı ve hakimlerinin soruşturması geldiği zaman İstanbul'dan sorumlu tetkik hakimi Nuri Karakuş dosyayı öncelikle okur, sorumlu bulunduğu üye Ahmet Karayiğit'e sunardı. Bilahare komisyonda bir kez daha sunum yapardı. Fetullah Gülen cemaati içinde bulunan Ahmet Kaya ve Resul Yıldırım, aktif olarak İstanbul'dan gelen bu şikayetlere cemaat mensuplarını korumak amacıyla karşı çıkardı. Tüm oyları hayırdır. Ömer Köroğlu bu cemaate yakın olmakla birlikte talimat ile hareket etmediği için zaman zaman bizimle oy kullanırdı. Ancak o dönemde Gülen cemaatinin rüzgarının hızlı esmesi, benim de bu cemaate sempati ile bakmam ve sohbetlerine katılmam dolayısıyla cemaat mensupları lehine oy kullandığımız doğrudur. Ancak bu oy kullanma bir talimat şeklinde değil, kendimizin bu cemaate gönül vermesinden kaynaklanmaktadır. Bizim dairede cemaatin talimatıyla hareket eden kişiler Resul Yıldırım ile Ahmet Kaya'dır. Biz de cemaatin rüzgarıyla ve gönül vermişliğimiz nedeniyle cemaat mensupları lehine oy kullanıyorduk. Zeynep Kavlak ise her zaman soruşturma izni verilsin şeklinde tavır takınıyordu."
"Gizli tanığı mesleğe kabul ettik"
Gülen veya mensuplarının talimatıyla herhangi bir karar alıp almadıkları sorulan Hamsici, İlhan Cihaner davasında gizli tanık olan bir hakimin mesleğe tekrar dönmek için dilekçe verdiğini belirterek, şunları söyledi:
"O dönemde bu kişinin gizli tanık olduğunu bildikleri halde Fetullah Gülen cemaati mensubu olmayan Rasim Aytin ile Ali Aydın bu kişinin tekrar mesleğe alınması konusunda ısrar etmeye başladılar. Ben bu kişinin mesleğe alınmasını uygun görmüyordum. Bu kişinin mesleğe alınması konusunda dairede cemaat mensubu olarak bildiğim Ahmet Kaya ve Resul Yıldırım herhangi bir girişimde bulunmadılar. Yapılan oylamada bu kişinin mesleğe kabulü yapıldı. Ben bu kişinin daha sonra Gülen cemaati mensubu olduğunu öğrendim. Cemaatin burada bilerek farklı davranıp referansları cemaat mensubu olmayan iki üye üzerinden yürüttüğünü anladım. Bu davranış şeklinin cemaatin davranışı olduğunu bir kez daha gördüm. Bu kişiyi mesleğe kabul ettikten sonra Ahmet Karayiğit ve Zeynep Kavlak benim yanıma gelip 'Mesleğe kabul toplantısında bu kişinin disiplin cezasının olduğunu tetkik hakimi sunumda söylemedi. Biz tutanak tuttuk.' dedi. Hatta daha sonra Zeynep Kavlak bu kişinin gizli tanık olduğunu da gazeteden öğrenince tekrar yanıma geldi, 'Bu kişi gizli tanıkmış. Ayrıca disiplin cezası var.' dedi. Bu konuşmaları Bakan beye ilettim. Kabul kararımıza Bakan bey itiraz etti. Biz de daire olarak tekrar toplandık. Bu kişinin mesleğe kabulünü kaldırdık."
Adli Kolluk Yönetmeliği
Müsteşar yardımcısı olduğu ve Adalet Akademisi Başkanlığı yaptığı dönemde hakim ve savcı aday adaylarının mülakatına girdiğini belirten Hamsici, "Bu dönemde Fetullah Gülen cemaati listesi diye bir liste bana iletilmedi. Ancak cemaat mensubu olan hakim adayları, çeşitli temaslar kurarak bize ulaşmışlardır. Bu dönemler bana bu şekilde çok sayıda referans gelmiştir." dedi.
2013'te Adli Kolluk Yönetmeliğiyle ilgili HSYK Genel Kurul kararının hazırlanması sürecini anlatan Hamsici, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İbrahim Okur beni mesaiye başlar başlamaz odasına davet etti. Odaya gittiğimde bir metin üzerinde Engin Durnagöl ve Muzaffer Bayram ile çalışıyorlardı. Okur bana bu metnin hazırlanması talimatını verdiğini ve arkadaşlarının hazırlayıp getirdiğini belirterek metni bana uzattı. Metni incelediğimde 26 Aralık 2013 tarihli Adli Kolluk Yönetmeliği ile ilgili eleştiriler yer almaktaydı. Bu metni ben ve İbrahim Okur bakan Sadullah Ergin'e götürdük. Kendisine hazırlanan metni kamuoyuna açıklamasını istedik. Metni okudu ve bu metni açıklayamayacağını (söyledi), benim için de 'sen de açıklama' dedi. Söz alan İbrahim Okur, 'Sayın bakanım, hakim ve savcılar arasında yoğun bir rahatsızlık var, telefonlarımız susmuyor. Siz bu metni açıklamazsanız biz genel kurul kararı şeklinde yayınlayacağız' dedi. Ben kurul başkanvekili olarak bu metni HSYK genel kurulunun gündemine aldım. Tartışıldı ve genel kurul kararı olarak oy çokluğu ile yayımlanmasına karar verildi. Bu karara Halil Koç, Rasim Aytin, Birol Erdem, Ahmet Karayiğit ve İsmail Aydın muhalefet kaldı. Birol Erdem muhalefet yazacağım diye dosyayı aldı. Dosya kendisinde yaklaşık 2-3 gün kaldı."
"Muammer Akkaş'a destek gibi algılandı"
"Bu metin Fetullah Gülen cemaati mensuplarının talimatıyla mı hazırlandı? Talimatı kim verdi?" sorusu üzerine Ahmet Hamsici, bu metnin hazırlanması talimatının kimden geldiğini bilmediğini, ancak metin hazırlandıktan sonra İbrahim Okur'un kendisini odasına davet ettiğini ifade ederek, şunları kaydetti:
"Odada Muzaffer Bayram ve Engin Durnagöl vardı. Bana bu metnin hazırlanmasını talimatının kendisinin verdiğini söyledi. Kendisine bu talimatı kim verdi bilemiyorum. Ayrıca Birol Erdem, muhalefet yazmak için dosyayı aldı. Bir iki gün dosya kendisinde kaldı. Muhalefet şerhi yazdıktan sonra dosyayı müsteşarlık makamı odasında bana verdi. Ben kararı alınca genel sekreter yardımcılarından birini çağırdım ve ve kararı HSYK'nın internet sitesinde yayınlamasını istedim. Bu karar internette yayınlandığı esnada İstanbul savcısı olan cemaat mensubu olduğunu bildiğim 17-25 Aralık 2013 tarihli soruşturmalardan birinden sorumlu Muammer Akkaş'ın adliye önünde dosyanın elinden alındığını belirterek basın mensuplarına bildiri dağıttığını gördüm. Bu savcının basın bildirisinden sonra bizim kararımız medyada haber olunca ben bu olayın tesadüf olmadığını düşündüm. Beni oyuna getirdiklerini anladım. Ben bu soruşturmanın Akkaş'tan alınma nedeninin başsavcıya haber vermeden soruşturma yürütmesi olduğunu bilmekteydim. Akkaş'ın bildirisi gerçeği yansıtmadığı için Birol Erdem'den bu hususun açıklığa kavuşturulmasını sağlamasını istedim. Bizim bildirimiz Muammer Akkaş'a destek olarak algılanmıştı. Ancak kastım bu değildi. Akkaş, bizim bildiri yayınlanmadan bu bildiriden haberi varmış gibi basın mensuplarına yazılı metin dağıttı. Ben Gülen cemaati mensuplarının bunu bilerek yaptığını ve metnin yayınlanmasını sağladıklarını anladım. Muzaffer Bayram'ı odama çağırıp, 'Akkaş'ın bildirisi ile bizim metnin yayınlanması neden aynı ana denk geldi, bunu kasıtlı mı yaptınız?' diye sordum. Ancak o, bunun tesadüf olduğunu söyleyip yemin etmeye başladı. Gülen cemaati mensupları, bu şekilde hareket ederek sanki 17-25 Aralık soruşturmalarını yapan mensuplarına destek çıktığımız imajı yarattılar."
Bu duruma rağmen Gülen cemaati mensuplarından arınmak için neden tedbir almadığı sorusuna karşılık Ahmet Hamsici, Genel Sekreteri Muzaffer Bayram ve yardımcılarının kendisini etki altına aldığını söyledi. Hamsici, Zekeriya Öz'ün Cumhurbaşkanına karşı tavırları ve sosyal paylaşım sitelerindeki yazıları, Selam Tevhit dosyası ile birçok kişinin usulsüz dinlenmesi olaylarının ortaya çıkmasıyla cemaat eylemlerine karşı tavır aldığını, Ömer Köroğlu, Ahmet Karayiğit ve Zeynep Kavlak'ın da kendisiyle hareket edip 3. Daire olarak cemaat mensubu hakim ve savcılar hakkında soruşturma yapılmasını ve müfettiş görevlendirilmesini sağladıklarını belirtti.
"HSYK'da görev yapacak tetkik hakim ve müfettişlerin alımı esnasında Gülen cemaati mensubu olduğu anlaşılanlara öncelik verildi. Bu konuda ne diyorsunuz?" sorusuna karşılık Hamsici, 2011 yılına kadar konuyu önemsemediğini, kendisi de FETÖ'ye yakın olduğu için alınmalarında sıkıntı görmediğini belirtti. Hamsici, "Bu kişilerin seçilmesinde aktif görevi İdris Berber ile Engin Durnagöl yapmaktaydı. Bu iki hakim de Gülen cemaati mensubuydu. Anladım ki hep kendi cemaatlerinden olan kişilerin alınmasını sağlamışlar." dedi.
Hamsici, cemaat mensuplarının kendilerini milliyetçi, ülkücü veya sosyal demokrat olarak tanıtarak tedbir aldıklarını, 2010'daki HSYK seçimleri sırasında Gülen cemaati mensuplarının artık kendilerini gizleme gereği duymadıklarını, bu tarihten sonra yargı içinde kimlerin cemaatçi olduğunun herkes tarafından bilindiğini söyledi.
"Fidan ifadeye çağrıldıktan sonra ilişkimi kestim"
Hamsici, soru üzerine, FETÖ/PDY üyelerinin kullandığı "ByLock" programını tutuklandıktan sonra bildiğini ve kullanmadığını söyledi.
HSYK'daki görevinin sona erince Danıştaya döndüğünü belirten Hamsici, 2014'teki HSYK seçimleri için cemaat mensupları lehine çalışmadığını ifade etti. MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın ifadeye çağrılmasının ardından cemaat mensuplarıyla ilişkisini sonlandırdığını, toplantılara ve sohbetlere katılmadığını belirten Hamsici, "Ben, Fetullah Gülen cemaati mensupları sayesinde altın bir neslin yetişeceğini, bu kişilerin ülkesine ve vatanına faydalı bir insan olacağını düşünmüştüm. Bu nedenle bu kişiler arasında yer aldım. Cemaatin beni kullandığını gelinen noktada anladım. Bu kişilerin altın nesil değil, katil bir nesil yaratmak amaçları olduğunu 15 Temmuz 2016'dan sonra anladım." beyanında bulundu.
Hamsici, 2002'de Cemil Çiçek'in Adalet Bakanı olduğu dönemde, "silahsız terör örgütü" tanımını da içeren bir kanun taslağı hazırlığı bulunduğunu ifade ederek, şu bilgileri verdi:
"Bu tasarının yasalaşmaması için Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğunu bildiğim veya daha sonra cemaat mensubu olduklarını öğrendiğim hakimlerin müthiş şekilde kulis yapıp, seferber olduklarını gördüm. Bu dönem içerisinde Kanunlar Genel Müdürlüğünde görev yapan Fetullah Gülen cemaatinden olduğunu bildiğim Kenan Özdemir, Yüksel Hız, Hüseyin Yıldırım'ın kulis yaptığını ve bize verdikleri telkinlerle ben, İbrahim Okur, hatta Birol Erdem'in de bu tasarının yasalaşmaması gerektiğini belirterek, girişimde bulunduğumuzu biliyorum. O dönem bu kulis çalışmalarının neden yapıldığını anlayamamıştım. Geldiğimiz noktada aslında cemaatin o dönemden başlayarak, belli bir amaç içinde olduğunu algıladım. Fetullah Gülen cemaatinin o tarihlerde yasa dışı işlemler yapacağını açıkladıkları, bu tasarının yasalaşması halinde kendi cemaatlerine zarar vereceklerini bildiklerinden, bu tasarının yasalaşmaması için çaba sarf ettiklerini gördüm. Hatta o dönem cemaate yakın gazete ve televizyonlar aracılığıyla da sürekli yayın yapıp, haber yaptıklarını görüyordum."
Hamsici, "Fetullah Gülen cemaati mensuplarının yargı içerisinde bu kadar etkin olmasını neden sağladınız? Cemaat mensubu olmayan kişilerin bu yerlerde çalışmasını neden engellemeye çalıştınız? Yapılan bu işlemlerin yargıya zarar vereceğini düşünmediniz mi?" sorularını şöyle yanıtladı:
"Hatalı davrandığımı kabul ediyorum. HSYK içerisinde Fetullah Gülen cemaati mensubu hakimlerin, müfettişlerin çalışmasını sağlamak, onların etkili olmasını bu suretle sağlamakta ben de sorumluyum. Bunu kabul ediyorum. Ancak atamalar ile ilgili İbrahim Okur, ben başkanvekili olduğum halde, beni bu işlere karıştırmıyordu, karıştırmak da istemiyordu. Okur da cemaat mensubuydu. 2012'ye kadar Fetullah Gülen cemaati sohbetlerine gelirdi. Konuşmalarda cemaat mensubu olmadığını dile getiriyordu. Ancak cemaatin taleplerini reddedemiyordu. Tayin ve yetkilendirmelerde de cemaatin hareket tarzıyla hareket ediyordu. Bu şekilde davranmasında Engin Durnagöl ile İdris Berber'in kendisinde etki yarattığını biliyorum. İbrahim Okur, Durnagül ve Berber'in Fetullah Gülen cemaati mensubu olduklarını biliyor, onların önerdikleri kişilerin cemaat mensubu olduğunu da biliyor ve tahmin edebiliyordu."
Hamsici, 2010'daki referandumundan sonraki HSYK seçimlerinde Fetullah Gülen cemaati mensubu hakim ve savcıların yoğun şekilde çalıştığını, yeni kurulun bu kişiler sayesinde oluştuğunu ifade etti ve o dönemdeki ilk Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçiminde, cemaat mensuplarının çok etkin yerlere getirilmesinin sağlandığını bildirdi.