Panelde iklim değişikliği, yeşil kalkınma, iklim krizi, sürdürülebilir kalkınma, sıfır atık, çevrenin korunması, sorumlu üretim ve tüketim, COP26'nın gündemi, çevre merkezli politikalar ile Türkiye'nin yeşil kalkınma hedefleri ele alındı.
TRT World Sunucusu Selina Downes'ın moderatörlüğünü yaptığı panelde Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay Tanrısever, SETA Washington DC Araştırma Direktörü Doç. Dr. Kılıç Buğra Kanat, BM İklim Değişikliği Gençlik Danışma Grubu Başkanı Nisreen Elsaim ve Chatham House'da Çevre ve Toplum Programı Uzmanı Karim Elgendy konuşmacı olarak yer aldı.
Birleşik Krallık'ta düşünce kuruluşu Chatham House'da Çevre ve Toplum Programı Uzmanı Elgendy, iklim değişikliğinin Türkiye üzerindeki etkilerine ilişkin, "Türkiye Akdeniz'de ve Akdeniz'in iklim değişikliğinden herkesten farklı şekilde etkilenen eşsiz coğrafi durumu var. Başka bir deyişle daha az yağış demek bu" dedi.
Türkiye'de sıcaklıkların şimdiden artmasının beklendiğini ve daha az yağış görüleceğini kaydeden Elgendy, "Bu ikisi birlikte daha fazla çölleşme anlamına geliyor ve ayrıca Türkiye'de gerçek bir sorun olan erozyon için koşulları oluşturuyor. Bu nedenle Türkiye, erozyonu önlemek için daha fazla orman oluşturmaya çalışıyor" diye konuştu.
"Türkiye'nin adımları her bakımdan oldukça etkileyici"
Elgendy, Türkiye'nin net sıfır emisyona ulaşmak için adımlar attığına işaret ederek "Bence Türkiye, yenilenebilir kaynaklar konusunda oldukça önemli çabalar gösterdi. Güneş ve rüzgar potansiyeli son birkaç yılda üç katına çıktı. Genel yenilenebilir enerjide büyük bir artış oldu. Türkiye'nin yenilenebilir enerjideki payının, bu yıl yüzde 50'nin üzerinde olduğunu düşünüyorum ki bu, her bakımdan oldukça etkileyici" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin 2023 için iddialı bir ağaçlandırma hedefi olduğuna dikkati çeken Karim Elgendy, "Türkiye'nin bazı fonlara erişmesiyle yenilenebilir kaynaklar, sıfır atık projesi ve ağaçlandırma gibi konulardan çok daha fazlasını gerçekleştireceğini" ifade etti.
"5,6 milyondan fazla insanı açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle ölümle tehdit ediyor"
BM İklim Değişikliği Gençlik Danışma Grubu Başkanı Elsaim de iklim değişikliğinin sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde görüldüğünü belirterek Afrika'dan örnek verdi.
Afrika'da 2020'de 11'den fazla ülkenin sel nedeniyle acil durum ilan ettiğini vurgulayan Elsaim, "Sudan da bunlardan biriydi. Yüzyılın en kötü selini yaşadık ve bu yıl ironik bir şekilde, 7 ülke de acil durum ilan etti ama bu kez tam tersi nedeniyle; kuraklık nedeniyle. Yani bu yıl 7 ülke kuraklıkla karşı karşıya. Bu durum, 5,6 milyondan fazla insanı açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle ölümle tehdit ediyor" ifadelerini kullandı.
Elsaim, bu nedenle iklim değişikliğinin sadece aşırı bir hava olayı olmadığının altını çizerek su güvenliği, gıda güvenliği ve ekonomi gibi alanları da etkilediğini söyledi.
İklim değişikliğinin insanları göçe zorlayacağına da işaret eden Elsaim, sözlerini şöyle tamamladı:
"Örneğin Bangladeş deniz seviyesinin artması nedeniyle topraklarının üçte birini kaybedecek ve çok büyük bir nüfusa sahip çok küçük bir ülke. Peki, topraklarının üçte birini kaybeden bu insanlar ne yapacaklar? Göç edecekler. Ellerindeki tek çözüm bu. Sadece Bangladeş değil, tüm küçük ada devletleri de böyle. Maldivler 12 milyona yakın nüfusa sahip. Peki Maldivler sular altında kalırsa ne olacak? Göç etmek zorunda kalacaklar."
"Türkiye'nin yeşil endüstriyel kalkınma stratejisindeki büyük potansiyelini gerçekleştireceğine düşünüyorum"
ODTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tanrısever ise Türkiye’nin iklim değişikliğinden kaynaklanan zorlukların farkında olduğunu ifade ederek “Çünkü Türkiye, dünyanın en zor bölgesinde yer alıyor. Ormansızlaşma ve sıcaklık artışının biyolojik çeşitlilik üzerindeki etkisi açısından iklim değişikliğinden etkileniyor. Bunun da su kaynaklarına etkisini gördük. Türkiye bu zorluklarla kendi başına mücadele ediyor" dedi.
İklim değişikliğiyle ilgilenmeye olan dikkatin, uluslararası toplumun buna ortak bir yaklaşım geliştirmesiyle daha sistematik ve kapsamlı bir yaklaşıma dönüştüğünü anlatan Tanrısever, "Türkiye, başından beri bunun güçlü bir destekçisiydi. Türkiye, OECD üyesi olduğu için diplomatik zorluklarla uğraşmak zorunda kaldı." diye konuştu.
Prof. Dr. Tanrısever, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) aday bir ülke olarak iklim stratejisini AB'ninkiyle uyumlu hale getirmek zorunda olduğunu belirterek "Aynı zamanda bölgesel bir güç olarak Türkiye'nin bu başarı öyküsünü Kafkaslar'dan Orta Asya'ya, bazı Orta Doğu ülkeleri ve Balkan ülkelerine ve ayrıca Karadeniz'in bir bölümüne kadar yakın çevresine sunabileceğine inanıyorum. Türkiye'nin yeşil endüstriyel kalkınma stratejisindeki büyük potansiyelini gerçekleştireceğini ve komşularının da bundan yararlanacağını düşünüyorum" değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'de gençlerin iklim değişikliğiyle mücadelenin farkında olduğunu vurgulayan Oktay Tanrısever, "Tüm üniversitelerde bir iklim temsilcimiz var ve ulaşım ve diğer konularda daha çevreci çözümler görülüyor. Gençlerin bu iklim politikalarının çok farkında olduğunu gördük. Öğrencilerimiz dünyanın geri kalanıyla yakın temas halinde. Farklı değişim programları bulunuyor ve öğrencilerimiz çevre, enerji ve ayrıca iklim konularında çeşitli programların parçası olarak görev alıyorlar. Dolayısıyla Türk gençliğinden çok umutluyum ve onlar bu sorunları çözme konusunda bu bilince ve isteğe sahip." ifadelerini kullandı.
Yerli elektrikli arabayı örnek gösterdi
Tanrısever, Türkiye'nin net sıfır emisyona ulaşmak için yaptıkları arasında, kendi elektrikli arabasını üretmesini örnek gösterdi. Türkiye'nin bu teknolojiyi daha ucuza üretmesi halinde Orta Asya, Karadeniz, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu gibi komşu ülkelerdeki ortaklarıyla paylaşacağını belirten Tanrısever, şunları kaydetti:
"Onlar da bu teknolojilere erişebilecekler. Türkiye de bu teknolojilere yatırım yapıyor. Dolayısıyla mesele sadece enerji geçişi değil, aynı zamanda daha çevre dostu yeni çözümler üretebilecek yeni teknolojilerin geliştirilmesidir. Türkiye'nin doğru yolda olduğunu düşünüyorum."
SETA Washington DC Araştırma Direktörü Doç. Dr. Kanat da Türkiye'nin başta atık yönetimi, yenilenebilir enerji, ormanların genişletilmesi gibi alanlarda adım attığına işaret ederek "Ancak uluslararası arenada özellikle küresel pandemiden sonra herkesin aynı gemide olduğunu hissetmeye başladık. Küresel sorunlara karşı duyarlılık hızla arttı. Türkiye adımlar atıyordu ama geçen yıldan itibaren aslında odaklarını artırmaya başladılar ve özellikle orman yangınları, dünyanın dört bir yanındaki sel felaketleri bu konuda da küresel iş birliğine ihtiyacımız olduğu fikrini gündeme getirdi " dedi.
İklim değişikliğinin yol açacağı göçe dikkati çeken Kanat, "İklim mültecileri, sahip olduğumuz mevcut mülteci krizinden farklı olacak. Şimdi bu mültecileri geçici statüde kabul eden ülkeler var ve her zaman çatışmanın biteceği ve bir tür yeniden yapılanma olacağı ve evlerine geri dönecekleri umudu var ama iklim mültecileri kalıcı olacak. Gidecek hiçbir yer olmayacak. Sadece hayatları değil, kültürleri, toplumları da yok olacak. Suriye mülteci krizinde 10 yıldır uluslararası toplum bir eylem planı hazırlayamadı. Bununla (iklim göçü) nasıl başa çıkacaklar? Ve muhtemelen dünyanın farklı yerlerinde aynı anda yaşanacak iklim mültecilerinden bahsediyoruz" diye konuştu.