İnsan hakları ve insanlık onuru uluslararası anlaşmalarla teminat altına alınmaya çalışılsa da dünya genelinde özellikle savaş ve iç çatışma ortamlarında insanlık dışı bir cezalandırma ve yıldırma aracı olan işkencenin önüne geçilemiyor.
Mağdurlarını güçsüz kılmak, onuruna ve saygınlığına zarar vermek amacıyla başvurulan en acımasız yöntemlerden biri olarak nitelendirilen işkence, ya mağdurların ölümüne sebep oluyor ya da bıraktığı derin izlerle onları uzun süreli fiziksel, psikolojik ve sosyal problemlerle baş başa bırakıyor.
Utanç kaynağı insanlık suçu: İşkence
"İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme"si, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 1984'te kabul edildi ve yeterli sayıda devlet tarafından imzalanmasının ardından 26 Haziran 1987'de yürürlüğe girdi.
Bu tarihten 10 yıl sonra, BM Genel Kurulu, işkencenin tamamen ortadan kaldırılması ve işkence mağdurlarına destek amacıyla 1997'de, 26 Haziran'ı "İşkence Mağdurlarıyla Uluslararası Dayanışma Günü" ilan etti.
BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 5'inci ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3'üncü maddesine göre, insanlık dışı bir cezalandırma ve yıldırma aracı olarak uygulanan işkence mutlak şekilde yasaklandı.
Ancak insan hakları örgütlerinin ve uluslararası kuruluşların pek çok ülkede sistematik işkenceye ilişkin ortaya koyduğu raporlar, insan haklarını hiçe sayan işkencenin dünya genelinde önlenemediğini gösteriyor.
İsrail cezaevlerindeki Filistinlilerin yüzde 95'i işkence görüyor
İsrail'in Filistin halkına yönelik sistematik baskı, zulüm ve insan hakları ihlalleri her geçen gün daha karamsar bir tablo çiziyor.
Filistin Esirler Cemiyetinin açıkladığı verilere göre, İsrail cezaevlerindeki Filistinlilerin yüzde 95'i tutuklanmalarının ilk anından cezaevine girişlerine kadar işkenceye maruz kalıyor.
Tutukluların, "tek kişilik hücrede tecrit edilme, sağlıksız koşullarda tutulma, sistematik baskınlar, tıbbi ihmal sonucu yavaş yavaş ölüme terk edilme" gibi uygulamalara maruz bırakıldığını vurgulayan Cemiyete göre, Filistinliler 20 saate varan sorgulama seanslarından geçiriliyor, ruhsal ve bedensel işkenceyle itirafa zorlanıyor.
Filistin makamlarının verilerine göre, İsrail cezaevlerinde 5 bini aşkın Filistinli tutuklu bulunuyor.
Suriye'de 14 bini aşkın kişi işkence yüzünden öldü
Suriye'de Beşşar Esed rejiminin kimyasal silah kullanımı, keyfi tutuklama, tecavüz, işkence, sivil yerleşim yerlerini bombalama, terör örgütleri ve paralı milisleri istihdam etme, yasaklı silah kullanma, tehcir, abluka ve hastaneleri hedef alma gibi işlediği savaş suçları, 2011'den bu yana devam ediyor.
Bu savaş suçlarından sivillere yönelik işkence ve hak ihlalleri, BM ve bağımsız insan hakları kuruluşlarının raporlarında yer alıyor.
Suriye'de işkence dolayısıyla hayatını kaybedenlere ilişkin hazırlanan özel rapora göre, Suriye'de iç savaşın başladığı Mart 2011'den bu yana çoğu Esed rejimi tarafından olmak üzere 177'si çocuk 63'ü kadın toplam 14 bin 388 kişi işkence nedeniyle hayatını kaybetti.
Askeri muhalifler ve rejim karşıtı silahlı gruplar ise 2'si çocuk, 1'i kadın toplam 69 kişinin işkence sonucu ölümüne sebep oldu.
Suriyeli muhalif kaynaklara göre, rejimin cezaevlerinde halen en az 500 bin kişi alıkonuluyor ve Kovid-19'un rejimin hapishanelerinden yayılmasından endişe ediliyor.
Libya'da bulunan toplu mezarlar için uluslararası soruşturma bekleniyor
Libya'nın doğusundaki gayrimeşru silahlı güçlerin lideri Halife Hafter'e bağlı milislerden kurtarılan Terhune vilayetinde ortaya çıkarılan toplu mezarlardaki infaz ve işkence izleri, bu konuda uluslararası soruşturma yapılması çağrılarına yol açtı.
BM'nin açıkladığı rakamlara göre, Libya ordusunun 5 Haziran'da Hafter milislerinden kurtardığı Terhune ve çevresinde, 11 Haziran'da 8, 12 Haziran'da ise 3 toplu mezar tespit edildi.
Ayrıca, Libya ordusu, kente girdiği sırada bir hastanede, hastaneye ait bir konteynerde, kent içindeki bir su kuyusunda da çok sayıda ceset bulduğu bilgisini paylaştı. İlk belirlemelere göre bu naaşlardan bazılarının kadın ve çocuklara ait olduğu bazılarında da infaz ve işkence izlerine rastlandığı aktarıldı.
Libya hükümeti, BM, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve insan hakları örgütlerine çağrı yaparak toplu mezarlara ilişkin uluslararası soruşturma talep etti.
UCM Başsavcısı Fatou Bensouda, toplu mezarlara ilişkin eldeki bulguların, savaş suçu ya da insanlığa karşı suç işlendiğine dair delil teşkil edebileceğini bildirdi.
Arakanlı Müslümanlara etnik temizlik
BM ve uluslararası insan hakları örgütlerinin "etnik temizlik" ya da "soykırım" olarak adlandırdığı, Arakanlı Müslümanlara yönelik şiddet de raporlara yansıyan sistematik insan hakları ihlallerinin başında geliyor.
Etnik temizlikle karşı karşıya kalan ve Myanmar'dan kaçmak zorunda bırakılan Arakanlı Müslümanlar, uluslararası toplumun Myanmar'a yaptığı baskılara rağmen hala cinayet, tecavüz ve işkenceye maruz bırakılıyor.
Arakan Rohingya Birliğinin (ARU) nisan ayında yayımladığı raporda, dünya ülkeleri Kovid-19 salgınıyla uğraşırken, Myanmar'ın silahlı çatışmalara, soykırım ve suç eylemlerine odaklandığı belirtildi.
Raporda, Arakanlı Müslümanların uydurma ve asılsız suçlarla veya herhangi bir suçlama olmaksızın hapishanelere atıldığına dikkat çekildi.
BM İnsan Hakları Myanmar Özel Raportörü Yanghee Lee de Myanmar'a Arakan ve Chin eyaletlerinde devam eden savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlarla ilgili iddiaların soruşturulması çağrısında bulundu.
BM Genel Kurulu ise Myanmar yönetiminin Arakanlı Müslümanlara yönelik insan hakları ihlallerini şiddetle kınayan bir karar tasarısını Aralık 2019'da kabul etti. Myanmar yönetiminin başta Arakanlı Müslümanlar olmak üzere bölgedeki azınlıklara yönelik işkence, tecavüz ve keyfi tutuklama gibi uygulamalarını eleştiren karar tasarısında, yönetimden bu konularda gerekli tedbirleri alması istendi.
BAE'nin Yemen'deki gizli gözaltı merkezileri
BM'ye göre, dünyanın en büyük insani krizlerinden birinin yaşandığı Yemen'de, nüfusun yüzde 80'i insani yardıma ve korumaya muhtaç.
Yemen'deki BM İnsani İlişkiler Koordinasyon Ofisi (OCHA) tarafından geçen ay yapılan yazılı açıklamaya göre, uzun süredir siyasi istikrarsızlığın hüküm sürdüğü ülkede Husilerle hükümet güçleri arasındaki çatışmalarda, bu yılın ilk çeyreğinde 195 sivil öldü, 311 kişi yaralandı.
Buradaki iç savaşa taraf olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) Yemen'deki hak ihlalleri de kayıtlara geçti.
BM öncülüğünde Yemen'deki insan hakları ihlallerini izlemek ve raporlamak üzere oluşturulan üç kişilik heyetin Ağustos 2019'da açıkladığı raporda, Suudi Arabistan ve BAE'nin, Yemen'de tecavüz, işkence, zorla kaybetme ve yaşam hakkından mahrum etme gibi savaş suçları işlemiş olabileceğine dair makul gerekçeler olduğu vurgulandı.
Heyetin Eylül 2019'da açıkladığı ikinci raporda ise Suudi Arabistan ve BAE'nin başını çektiği koalisyon olmak üzere tarafların "muhtemelen savaş suçu işlediği" ve "uluslararası hukuku" ihlal ettiği belirtildi.
BM öncülüğündeki heyetin üyesi Melissa Parke, rapora ilişkin o dönem AA'ya yaptığı açıklamada, Yemen'de Husiler de dahil çatışan tarafların bazı ulaşılması güç bölgelerde "gizli gözaltı merkezileri" kurduğunu, BAE'nin özellikle ülkenin güneyinde bu tür faaliyetlerde bulunduğunu aktardı.
Kadınlar da dahil tutuklulara işkence yapıldığını söyleyen Parke, BAE destekli güçlerin tecavüz vakalarının belgelendiğini de kaydetti.
Cammu Keşmir'de insan hakları ihlalleri
Hindistan'ın özel statüsü kaldırılan, ikiye bölünen ve kısıtlamalar uygulanan Cammu Keşmir bölgesinde Hint güvenlik güçlerinin sistematik işkence uyguladığına ve insan haklarını ihlal ettiğine ilişkin örnekler de sık sık gündeme geliyor.
Cammu Keşmir Sivil Toplum Koalisyonunun (JCCS), Nisan 2019'da yayımladığı rapora göre, son 10 yıl içinde 293 sivil ve 119 silahlı direnişçinin Hint güvenlik güçleri tarafından işkenceye uğradığı 432 vaka tespit edildi.
Raporda, Hindistan yönetiminin ihtilaflı bölgede işkenceyi "resmi siyaset" ve "kontrol yöntemi" olarak sistematik şekilde uyguladığı ileri sürüldü.
Ağustos 2019'dan bu yana bölgede Hint güvenlik güçlerinin asayiş operasyonlarını ve halk üzerindeki baskıları yoğunlaştırması, sokağa çıkma yasağı ile internet, telefon ve ulaşıma kısıtlamaların getirilmesi, bölgedeki yerel partilerin yöneticileri ve üyelerinin gözaltına alınması gibi uygulamalar insan hakları ihlalleri olarak kayda geçti.