İster üst düzey kurmay bir komutanla konuşun, isterseniz sahadaki bir er ile sohbet edin… İkisi de güvenlik operasyonlarında insansız hava araçlarının kendileri için ne kadar önemli olduğunu farklı gerekçelerle anlatır.
Türkiye, özellikle İHA ve SİHA’lar ile başladığı ‘havadan her şeyi görebilme, gerektiğinde anında müdahale edebilme’ yeteneğini her geçen gün geliştiriyor. Buna Türk savunma sanayiinin İHA ve SİHA’lar dışındaki insansız hava araçları alanında kısa zamanda katettiği mesafeyi örnek olarak verebiliriz.
SONGAR ile başlayan süreç başarıyla devam ediyor
İşte kısa zamanda güzel bir başarı hikayesi yakalayan ve ortaya koyduğu ürünlerle güvenlik unsurları için ‘çarpan etkisi’ yaratabilecek işlere imza atan yerli firmalardan biri de Asisguard. Ankara merkezli firma, SONGAR adını verdiği ve üzerinde 5,56 kalibre atım yapan otomatik makinalı tüfekli uçar aracını ilk kez kamuoyuyla paylaştığında açıkçası gelişim sürecinin çok uzun ve zorlu olacağı izlenimi vardı.
Çünkü SONGAR hem alanı çok hızlı ve hedefi bulan atışla baskılamayı, hem de tüm bunları son derece stabil şekilde yaparken, diğer uçuş risklerini de minimize edebileceğini iddia ediyordu. Aradan geçen zamanda firmanın mühendisleri ve yöneticileri haklı çıktı. SONGAR sadece 5,56 kalibreli otomatik tüfeğiyle kusursuz atışlar yapmakla kalmadı, o platform üzerinden geliştirilen diğer araçlar bomba atabilen, mini roket yollayabilen hatta yüksek güçlü lazer sistemiyle donatılabilecek bir seviyeye geldi.
Türk firmaları dönüşümün öncüsü oldu
Asisguard Genel Müdürü Mustafa Barış Düzgün ile bir araya geldiğimizde aslında SONGAR ya da diğer ürünlerden önce yukarıdaki satırlarda bahsettiğimiz ‘dönüşüm’ üzerinde durmak istiyoruz. Bu süreci ‘altın değerinde’ olarak niteliyor Düzgün ve bu değişimi öngörebilmenin aslına bakarsanız pek de kolay olmadığının altını çiziyor.
Önce genel bir çerçeveden giriyor söze ve insansız hava araçlarının hedeflenen bölgeyi keşif ve gözetleme dışında ani baskınlar için de kullanıldığını ifade ediyor. İnsansız sistemlerin pek çok avantajı olduğunu biliyoruz. Düzgün de bunlara değiniyor ve ‘yetiştirilmiş personel kaybı riskinin olmaması, çoklu uçuş avantajı, etkin yönetim’ gibi başlıkları sıralıyor…
Konsept değişmese de araçlar farklılaştı
Aslında eskiden de ister dar ister geniş kapsamlı operasyon olsun yine hava taarruzu ile ilk adım atılıyordu. Şimdi bunun ‘insansız araçlar’ tarafından yapıldığını vurguluyor Mustafa Barış Düzgün ve “Seçenekler de çoğaldı… Sabit kanatlı, döner kanatlı gibi yapılar gelişti. Petrolle çalışan ürünler de oldu, elektrikli bataryayla çalışan platformlar da... Bunların içinde de kimi 40 bin feet’te uçacak şekilde tasarlandı, kimi 10 bin feet için üretildi. Aslında amaç aynı kaldı ancak araçlar çeşitlendi” cümleleriyle süreci özetliyor.
Sahadan gelen taleplere göre platformlar şekillendi
Düzgün ile bir yandan süreci konuşuyor diğer yandan da firmanın ürettiği platformları birlikte inceliyoruz. Bilmeyenler için kısa bir özet geçelim… Asisguard SONGAR’ı geliştirdikten bir süre sonra milli piyade tüfeği MPT-55’i de bu platformdan ateş ederken görmüştük.
Bu değişim sahada olumlu karşılanmakla birlikte diğer taleplerin de önünü açmış olacak ki bir süre sonra güvenlik yetkilileri ‘Bundan bomba atamaz mıyız?’, ‘Bu araçtan mini bir roket bırakmamız mümkün mü?’ gibi sorularla gelmişler. İşte bu noktada SONGAR’ın sahip olduğu platformdaki ince mühendislik ortaya çıkmış ve tüm bu beklentiler olumlu bir şekilde karşılanabilmiş.
Yerli ve milli firmalarla yolumuza devam ettik
Bu süreci anlatırken ilginç bir detaydan bahsediyor Düzgün… Taleplerin ardından ilk önce bomba atma konusuna eğilmişler. Yurt dışındaki şirketler yerine yerli firmalarla ortak hareket etmişler. Ankara merkezli bir firma ile işin bomba kısmını çözmüşler. Mini roket kısmında da benzer bir yol izlemişler ve sonrasında ‘büyüklerin’ dikkatini çekmeyi başarmışlar.
“Önce TÜBİTAK SAGE ile bir araya geldik ve onların geliştirdiği TOGAN 81 mm akıllı havan mühimmatını SONGAR drone’a entegre ettik” bilgisini paylaşan Mustafa Barış Düzgün, bu sayede çok güçlü bir etki üretebilecek kapasiteye eriştiklerini ve TOGAN ile 35 metre çapında bir alanı imha edebildiklerini söylüyor.
Sonrasında TÜBİTAK BİLGEM ile aynı paydada buluşmuşlar ve özel bir lazer silahın SONGAR’a entegrasyonu için kolları sıvamışlar. Burada temel amacın yüksek güçlü lazer ile bomba imhası kabiliyetini kazanabilmek.
Türk mühendislerin başarısı
Genel Müdür Düzgün ile sohbetimizin sonuna gelirken ürünlerin yerlilik oranı konusuna da eğilmek istiyoruz. ‘Yerlilik belgemiz var’ diyor Düzgün ve hemen ardından tüm bu bahsettiğimiz platformlarda yüzde 80’in üzerinde bir yerlilik seviyesine ulaştıklarını söylüyor.
Son cümlelerini bu konuda aslan payının sahibi olan mühendis ekibine ayıran Düzgün, “Yaklaşık 85 kişilik bir mühendis ordusuyla çalışıyoruz. Bizim asıl starlarımız ortaya koyduğumuz ürünlerimiz değil, bu ürünlerde imzası bulunan Türk mühendislerimiz. Onların da bu çabasıyla milli savunma sanayii hamlemizin gelecek dönemde çok daha iyi yerlere ulaşacağına eminim” diyerek sözlerini tamamlıyor.